22-04-2013, 07:46
Geçmişte nasıl yapılıyordu ona bakarak belki bugün için sağlıklı bir çözüm önerebiliriz.
İstanbul örneğinden gidersek, geçmişte il birinciliği seçmelerinden, final maçlarına; anı turnuvalarından (Musa Tebi, Nevzat Süer ilk aklıma gelenler) dernek ustalarının katıldığı özel kapalı turnuvalara kadar bu işin lokomotifi İstanbul Satranç Derneğiydi.
Dernek turnuvaları tamamen çalışan ve öğrencilerin (yani turnuva katılım profilinin) gereksinimlerine göre yapılıyordu. Zaten Tolunay Kafkas'ın futbol hocalığı için dediği gibi, bazı şeyler basittir, burada atomu parçalamıyoruz.
Dernek de basit bir sistem uyguluyordu, hafta içi akşam 18.00 ve pazartesiden cumaya 5 tur, hafta sonu 2 tur olmak üzere 1 haftada 7 tur İsviçre sistemli bir turnuva bitiyordu.
Ben 2-3 hafta süren çok turnuva biliyorum. Derneğin zamanla neden turnuva düzenlemekten tecrit edildiğini de bilmiyorum.
Dernek yıl içinde 10-15 turnuva yapınca (veya yaparsa) İstanbul'daki biriken yükün bir kısmını alır. İstanbul'da bana göre Şişli'de, Bakırköy tarafında, Kadıköy'de ve Kartal civarında toplam 4 dernek olsa, buna 5 ile 10 arası özel satranç merkezi eklense, her biri en kötüsü 2 ayda bir turnuva yapsa 15 x 6 = 90 turnuva eder.
Hani Beşiktaş Belediyesi ile Kartal Belediyesinin çadır turnuvalarını saymazsak + Nisan ortasına kadar İatanbul'da hiçbir turnuva olmadığını belirtirsek, il temsilciliğinin 2013 yılı turnuva katkısı, tarihte Arap alimler tarafından sıfır sayısı bulunmasaydı hakikaten tanımlanamayacaktı.
Tabii dernek ve özel satranç merkezlerini desteklemek, geçmişteki aksaklıkları görmemek anlamına gelmemeli. Bu konu ayrı bir çerçevede biraz konuşulmalı (sağlıksız lokasyon, kötü yönetimler, arka odalarda at yarışı, kumar gibi kötü alışkanlıklar ve satranç merkezlerinde yaşanan bazı tatsız adliyelik olaylar).
Bir de dernek ve özel kurumların izin almadan turnuva yapması sağlanmalı. TSF bu konuda izin makamı değil, denetim ve gözetim makamı olmalı (nedenleri yine ayrı yazı konusudur).
Ama bu sistem devlet gözetiminde ve desteğinde rehabilite edilirse, esasen bir okul olan dernekler bu ülkede bana göre satrancın motoru olmaya devam eder.
Unutmayalım Suat Atalık da bu okuldan geçmiştir, rahmetli Nevzat Süer ve Ali İpek de ve isimlerini yazmaya sığdıramayacağımız gelmiş geçmiş bütün büyük oyuncular da.
İstanbul örneğinden gidersek, geçmişte il birinciliği seçmelerinden, final maçlarına; anı turnuvalarından (Musa Tebi, Nevzat Süer ilk aklıma gelenler) dernek ustalarının katıldığı özel kapalı turnuvalara kadar bu işin lokomotifi İstanbul Satranç Derneğiydi.
Dernek turnuvaları tamamen çalışan ve öğrencilerin (yani turnuva katılım profilinin) gereksinimlerine göre yapılıyordu. Zaten Tolunay Kafkas'ın futbol hocalığı için dediği gibi, bazı şeyler basittir, burada atomu parçalamıyoruz.
Dernek de basit bir sistem uyguluyordu, hafta içi akşam 18.00 ve pazartesiden cumaya 5 tur, hafta sonu 2 tur olmak üzere 1 haftada 7 tur İsviçre sistemli bir turnuva bitiyordu.
Ben 2-3 hafta süren çok turnuva biliyorum. Derneğin zamanla neden turnuva düzenlemekten tecrit edildiğini de bilmiyorum.
Dernek yıl içinde 10-15 turnuva yapınca (veya yaparsa) İstanbul'daki biriken yükün bir kısmını alır. İstanbul'da bana göre Şişli'de, Bakırköy tarafında, Kadıköy'de ve Kartal civarında toplam 4 dernek olsa, buna 5 ile 10 arası özel satranç merkezi eklense, her biri en kötüsü 2 ayda bir turnuva yapsa 15 x 6 = 90 turnuva eder.
Hani Beşiktaş Belediyesi ile Kartal Belediyesinin çadır turnuvalarını saymazsak + Nisan ortasına kadar İatanbul'da hiçbir turnuva olmadığını belirtirsek, il temsilciliğinin 2013 yılı turnuva katkısı, tarihte Arap alimler tarafından sıfır sayısı bulunmasaydı hakikaten tanımlanamayacaktı.
Tabii dernek ve özel satranç merkezlerini desteklemek, geçmişteki aksaklıkları görmemek anlamına gelmemeli. Bu konu ayrı bir çerçevede biraz konuşulmalı (sağlıksız lokasyon, kötü yönetimler, arka odalarda at yarışı, kumar gibi kötü alışkanlıklar ve satranç merkezlerinde yaşanan bazı tatsız adliyelik olaylar).
Bir de dernek ve özel kurumların izin almadan turnuva yapması sağlanmalı. TSF bu konuda izin makamı değil, denetim ve gözetim makamı olmalı (nedenleri yine ayrı yazı konusudur).
Ama bu sistem devlet gözetiminde ve desteğinde rehabilite edilirse, esasen bir okul olan dernekler bu ülkede bana göre satrancın motoru olmaya devam eder.
Unutmayalım Suat Atalık da bu okuldan geçmiştir, rahmetli Nevzat Süer ve Ali İpek de ve isimlerini yazmaya sığdıramayacağımız gelmiş geçmiş bütün büyük oyuncular da.