08-05-2013, 01:46
Bence Muzaffer beye haksız tepki veriyorsunuz. TSF sözcüsü olarak, ucu TSF'ye giden her eleştiriye sakin bakmak zorundasınız 8). Haklı olsun olmasın.
Muzaffer bey çocuk turnuvalarının teşvik kapsamında olduğunu söylüyor, ki haklı, bu çerçevede ücretlendirilmesinin yersiz olacağını düşünüyor; ki haklı değil. Fazla kapitalist gelebilir ama her turnuvadan ve katılımcıdan ücret alınmasından yanayım.
Çocuğu tenis veya binicilik gibi bireysel bir spora verdiğinizde her turnuva için çok ciddi ücretler ödersiniz ayrıca bireysel tüm sporlar mutlaka bir kulüp bünyesindedir. Bir de kulübe ödersiniz. Çalıştırıcı ücretleri ayrı tabii.
Satrançsever veliler de şu anda (düzgün 5-10 çalıştırıcıyı tenzih ederim) yeteneksiz ve bilgisiz onlarca satranç eğitmenine torbayla para akıtıyorlar, şurada hamburger ücreti kadar bir katılım payını seve seve verirler.
Satranç bireysel sporlar içinde henüz bireyselleşmemiş tek spor. Buradaki yazıları okudukça durumun prematüre olduğunu düşünüyorum. Eğitici sorunu var, temel politika sorunu var, yönetim sorunu var. Bu ana sorunlar varken bir alt küme sorununu tartışırken eksen her zaman ana soruna kayar ister istemez. Çünkü sistem sakat.
O sakat sisteme şu anda iptiadi bir devlet modellemesi yapılıyor. Siz Taşkın bey gerçekten iyi niyetlisiniz, insani yönleriniz çok kuvvetli ama yapayanlış bir olgu içinde başarısız olmak zorundasınız. Yapayanlış bir sistemi aşırı iyi duygularla, bir tür romantizmle kafanızda ve yaşamınızda oturtmaya çalışıyor ve sırf insanlar fedakar çalışacak verisiyle bu sistemin tutacağını düşünüyorsunuz.
Sonrasında da aslında hurdaya çıkmış bu sistemin motoru yağ damlattığında, göstergeleri çalışmadığında, vites atamadığında, otomobilin gitmediğini söyleyenlere hırslanıyorsunuz.
Bu başlık örnek alınarak sisteme dönersek, eğer çocuk satrancı ileride düzgün evrilecekse mutlaka kulüp veya dernek tüzel kişilikleri içinde gitmesi lazım. Dernekler rehabilite edilmeli, kulüpler ve satranç merkezleri sistemine geçilmeli.
Özü itibariyle şu anda devletleşmeye giden satranç özelleştirilmeli. Bireysel bir spor bu, devletçiliği kaldırmaz. 1960'larda Rusya'da kaldırırdı -ki orada bu işlere Botvinnik, Keres, Razuvaev falan bakıyordu, Tahsin bey değil) ama artık genel makro ekonomik yapı buna uygun değil. O bakımdan ben her türlü teşvike karşıyım. Kaldı ki devlet mantığında her teşvik denetime tabidir, teşvikli krediyi amacına aykırı kullanırsanız iptal edilir. Çocuğunuza teşvik verilip de o teşviki veren organizasyonu zor duruma sokarsa, ona da yaptırım uygulanmalı.
Orada saat 16.04'de yazmanız da şık olmamış, ben bazen yurtdışından yazıyorum, saat farkı nedeniyle Türkiye'de saat kaç bilmiyorum. Adam özel sektörde veya kendi işinde çalışıyordur, bir nefes alma anında yazar. Sonra memurlar 18.00 mesaisini bitirdikten sonra icap eder, 24.00'e kadar çalışır. Saat 16.04'de yazılmış bir yazıdan çalışkanlık, tembellik analizi üretilemez.
Bunun gibi TSF'de çalışan insanların çok emek harcaması ve fedakar olmaları da anlamlı değil. Kimse kimseyi tabanca zoruyla göreve getirmiyor. Çok çalışılması (çalışılıyorsa tabii), işin doğru yapılmasına delalet etmez, verim diye iktisadi bir kavram var.
TSF yanlış bir sistem, yanlış yapılanma. Verime kapalı. Palyatif tedbirlere bakıyor. 2013 Mayısında hala genel ödül yönetmeliğiniz ve kriterleriniz yoksa, bir turnuvada bol oksijen teneffüs etme ödülü verilirken bir başkasında çok cazip ödüller verilebiliyorsa bu hayat yanlıştır.
Büyük filozof Adorno'nun ve rahmetli Müslüm Gürses'in de dediği gibi "yanlış hayat, doğru yaşanmaz" .
Muzaffer bey çocuk turnuvalarının teşvik kapsamında olduğunu söylüyor, ki haklı, bu çerçevede ücretlendirilmesinin yersiz olacağını düşünüyor; ki haklı değil. Fazla kapitalist gelebilir ama her turnuvadan ve katılımcıdan ücret alınmasından yanayım.
Çocuğu tenis veya binicilik gibi bireysel bir spora verdiğinizde her turnuva için çok ciddi ücretler ödersiniz ayrıca bireysel tüm sporlar mutlaka bir kulüp bünyesindedir. Bir de kulübe ödersiniz. Çalıştırıcı ücretleri ayrı tabii.
Satrançsever veliler de şu anda (düzgün 5-10 çalıştırıcıyı tenzih ederim) yeteneksiz ve bilgisiz onlarca satranç eğitmenine torbayla para akıtıyorlar, şurada hamburger ücreti kadar bir katılım payını seve seve verirler.
Satranç bireysel sporlar içinde henüz bireyselleşmemiş tek spor. Buradaki yazıları okudukça durumun prematüre olduğunu düşünüyorum. Eğitici sorunu var, temel politika sorunu var, yönetim sorunu var. Bu ana sorunlar varken bir alt küme sorununu tartışırken eksen her zaman ana soruna kayar ister istemez. Çünkü sistem sakat.
O sakat sisteme şu anda iptiadi bir devlet modellemesi yapılıyor. Siz Taşkın bey gerçekten iyi niyetlisiniz, insani yönleriniz çok kuvvetli ama yapayanlış bir olgu içinde başarısız olmak zorundasınız. Yapayanlış bir sistemi aşırı iyi duygularla, bir tür romantizmle kafanızda ve yaşamınızda oturtmaya çalışıyor ve sırf insanlar fedakar çalışacak verisiyle bu sistemin tutacağını düşünüyorsunuz.
Sonrasında da aslında hurdaya çıkmış bu sistemin motoru yağ damlattığında, göstergeleri çalışmadığında, vites atamadığında, otomobilin gitmediğini söyleyenlere hırslanıyorsunuz.
Bu başlık örnek alınarak sisteme dönersek, eğer çocuk satrancı ileride düzgün evrilecekse mutlaka kulüp veya dernek tüzel kişilikleri içinde gitmesi lazım. Dernekler rehabilite edilmeli, kulüpler ve satranç merkezleri sistemine geçilmeli.
Özü itibariyle şu anda devletleşmeye giden satranç özelleştirilmeli. Bireysel bir spor bu, devletçiliği kaldırmaz. 1960'larda Rusya'da kaldırırdı -ki orada bu işlere Botvinnik, Keres, Razuvaev falan bakıyordu, Tahsin bey değil) ama artık genel makro ekonomik yapı buna uygun değil. O bakımdan ben her türlü teşvike karşıyım. Kaldı ki devlet mantığında her teşvik denetime tabidir, teşvikli krediyi amacına aykırı kullanırsanız iptal edilir. Çocuğunuza teşvik verilip de o teşviki veren organizasyonu zor duruma sokarsa, ona da yaptırım uygulanmalı.
Orada saat 16.04'de yazmanız da şık olmamış, ben bazen yurtdışından yazıyorum, saat farkı nedeniyle Türkiye'de saat kaç bilmiyorum. Adam özel sektörde veya kendi işinde çalışıyordur, bir nefes alma anında yazar. Sonra memurlar 18.00 mesaisini bitirdikten sonra icap eder, 24.00'e kadar çalışır. Saat 16.04'de yazılmış bir yazıdan çalışkanlık, tembellik analizi üretilemez.
Bunun gibi TSF'de çalışan insanların çok emek harcaması ve fedakar olmaları da anlamlı değil. Kimse kimseyi tabanca zoruyla göreve getirmiyor. Çok çalışılması (çalışılıyorsa tabii), işin doğru yapılmasına delalet etmez, verim diye iktisadi bir kavram var.
TSF yanlış bir sistem, yanlış yapılanma. Verime kapalı. Palyatif tedbirlere bakıyor. 2013 Mayısında hala genel ödül yönetmeliğiniz ve kriterleriniz yoksa, bir turnuvada bol oksijen teneffüs etme ödülü verilirken bir başkasında çok cazip ödüller verilebiliyorsa bu hayat yanlıştır.
Büyük filozof Adorno'nun ve rahmetli Müslüm Gürses'in de dediği gibi "yanlış hayat, doğru yaşanmaz" .