30-05-2013, 23:23
Bu soruya her üçü de ciddi olan üç ayrı cevap vereceğim:
1) Kahvelerde okey ve tavla değil de satranç oynanmaya başladığı zaman.
(Bakınız: Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Ermenistan, Bulgaristan)
Geçenlerde özel bir sebepten dolayı Bulgaristan'daydım. Sokakta yürürken gözüm kaldırıma çarptı. İki inşaat işçisi mola vermişlerdi. Bir yandan yarım ekmek arası köftelerini yiyor, öte yandan satranç oynuyorlardı. İnşaattan 2700 çıkar demiyorum, ancak inşaatı bile yakan bir satranç ateşi yetenekli bir genç oyuncuyu ileride 2700 seviyesine ulaştırır diyorum!
2) "Mesleğiniz nedir?" sorusuna "Satranççıyım." cevabı verebilecek kadar sosyal güvenceye sahip olduğumuz zaman.
Takdir edersiniz ki günümüz ölçütleriyle 2700 olmak, hayata dair geçim kaygınızı geride bırakmış olacak kadar satranç çalışması gerektirir. Ne var ki bu kaygıları aşabilen spor dalları arasında satranç yok. Futbolda "Beşiktaş'ın sağ beki olmak" uğruna çok şey feda edilebilecek bir hedeftir. Çünkü genç sporcu bilir ki hedefe ulaştıktan sonra çektiklerinin karşılığını kat kat alacak. Peki satrançta var mı böyle bir ödül? Avrupa Bireysel Şampiyonu olduğunuzu hayal edin. Kazandığınız ödülle 3-4 ay geçinirsiniz, ama 5. ay aç kalırsınız. O kadar kafa patlattığınıza, sosyal yaşamdan geride kaldığınıza değer mi? Zor. Bu sorun sadece bize özgü değil, elbette. Ancak maalesef bizde en şiddetli şekliyle yaşanıyor.
3) 50 yıl sonra.
Bir tartışma konusu var: 2700 eski 2700 değil. Çok değil, 15 yıl önce ancak ilk 10-15 oyuncunun erişebildiği bir baraj olan 2700, artık ilk 50 oyuncuyu kapsamakta. Bu soruna "ELO Enflasyonu" diyorlar. Sorunu ilk saptayan kişi ise sisteme adını veren ünlü matematikçi Arpad ELO. Teorik olarak aynı hesaplama sistemi kullanılırsa 50 yıl sonra bir değil, birkaç 2700'lük oyuncuya sahip olabiliriz! Ama onlar dünyanın ilk 500'ünde mi olur, 1000'inde mi, işin orasını pek bilemiyorum!
(2700 bir yana, Suat Atalık dışında 2600'ü kim görebilecek, ben esas bunu merak ediyorum.)
1) Kahvelerde okey ve tavla değil de satranç oynanmaya başladığı zaman.
(Bakınız: Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Ermenistan, Bulgaristan)
Geçenlerde özel bir sebepten dolayı Bulgaristan'daydım. Sokakta yürürken gözüm kaldırıma çarptı. İki inşaat işçisi mola vermişlerdi. Bir yandan yarım ekmek arası köftelerini yiyor, öte yandan satranç oynuyorlardı. İnşaattan 2700 çıkar demiyorum, ancak inşaatı bile yakan bir satranç ateşi yetenekli bir genç oyuncuyu ileride 2700 seviyesine ulaştırır diyorum!
2) "Mesleğiniz nedir?" sorusuna "Satranççıyım." cevabı verebilecek kadar sosyal güvenceye sahip olduğumuz zaman.
Takdir edersiniz ki günümüz ölçütleriyle 2700 olmak, hayata dair geçim kaygınızı geride bırakmış olacak kadar satranç çalışması gerektirir. Ne var ki bu kaygıları aşabilen spor dalları arasında satranç yok. Futbolda "Beşiktaş'ın sağ beki olmak" uğruna çok şey feda edilebilecek bir hedeftir. Çünkü genç sporcu bilir ki hedefe ulaştıktan sonra çektiklerinin karşılığını kat kat alacak. Peki satrançta var mı böyle bir ödül? Avrupa Bireysel Şampiyonu olduğunuzu hayal edin. Kazandığınız ödülle 3-4 ay geçinirsiniz, ama 5. ay aç kalırsınız. O kadar kafa patlattığınıza, sosyal yaşamdan geride kaldığınıza değer mi? Zor. Bu sorun sadece bize özgü değil, elbette. Ancak maalesef bizde en şiddetli şekliyle yaşanıyor.
3) 50 yıl sonra.
Bir tartışma konusu var: 2700 eski 2700 değil. Çok değil, 15 yıl önce ancak ilk 10-15 oyuncunun erişebildiği bir baraj olan 2700, artık ilk 50 oyuncuyu kapsamakta. Bu soruna "ELO Enflasyonu" diyorlar. Sorunu ilk saptayan kişi ise sisteme adını veren ünlü matematikçi Arpad ELO. Teorik olarak aynı hesaplama sistemi kullanılırsa 50 yıl sonra bir değil, birkaç 2700'lük oyuncuya sahip olabiliriz! Ama onlar dünyanın ilk 500'ünde mi olur, 1000'inde mi, işin orasını pek bilemiyorum!
(2700 bir yana, Suat Atalık dışında 2600'ü kim görebilecek, ben esas bunu merak ediyorum.)