14-07-2013, 14:16
Ateş Bey'e katılıyorum, satrancın dışındaki bir insan "anlaşmalı beraberlik" kavramını bilmez. Bunu bizler şike olarak lanse edersek adımız kısa sürede "kumarcıya" çıkar. Satranççılar olarak biraz daha dikkatli olmalıyız.
Aşkın Bey'in dikkatimizi çektiği yön, gerçekten esas olarak düşünmemiz ve tartışmamız gereken noktadır. Satrançta şikeden ziyade "doping" ve "doping paranoyası" sorunları vardır. Bazı arkadaşlarda "rakibim engine kullanıyor" endişesi o boyuta gelmiştir ki, tahtada oluşan konumdan ziyade rakibinin hamle oynama sıklığına, masadan kaç defa ve ne zamanlarda kalktığına dikkat eder olmuştur. Yani "doping" kavramının yarattığı "doping paranoyası", günümüz turnuvalarının en önemli sorunlarıdır. O nedenledir ki ağır partiden ziyade "hızlı satranç" turnuvalarında bir yükseliş söz konusudur.
Konuları tartışırken ayrıştırmak gerektiği kanaatindeyim. Bireysel turnuvalarda 3 puan sisteminin doğru olmadığını, çünkü satrançta beraberliğin doğal ve saygıdeğer bir sonuç olduğunu düşünüyorum.
Erşan Bey'e katılmıyorum, çünkü sadece art niyetli senaryolara odaklanarak değerlendirmede bulunuyor. Verdiği örnekten gidersek:
Futboldan örnek vermek gerekirse, Trabzonspor takımı için Fenerbahçe'den Kadıköy'de 3 puan almanın zorluk derecesi 10/10'dur. Oysa Gaziantepspor'u konuk ederek 3 puan almanın zorluk derecesi (atıyorum) 4/10'dur. Ligin güzelliği şurada ki bu iki galibiyetin matematiksel değeri aynı. Sistemin kalbinde şu var: Kulüpler kuvvet olarak olmasalar bile varlık olarak eşittirler.
"Ben Antalyaspor olarak Fenerbahçe'yle Kadıköy'de çatır çatır başabaş oynadım, 3-3 berabere kaldım. Rakiplerimden Gençlerbirliği Karabük'ü şans golüyle yenip 3 puan aldı, burada adaletsizlik var!" diye isyan ederseniz herkes size güler. Takımlar arasında kuvvet, maçlar arasında zorluk farkı her sporda ve her ligde vardır. Tüm sonuçlarda "ilahi adalet" aramak bizi sadece çözümsüzlüğe götürür.
Erşan Bey tarafından önerilen masa puanı sistemi suistimale son derece açık bir sistemdir. A ve B takımları namağlup şampiyon adayları olsun. C takımı A'ya tüm gücüyle oynasın, maç 6-4 A'nın olsun. Aynı C takımı iki tur sonra B ilke karşılaşsın ve 10-0 kaybetsin. Ne oldu şimdi? A'ya dört çelme! Bunun gibi onlarca senaryo türetebiliriz.
"Bilerek yenilme" amacı taşıyabilecek insanlar olduğu düşünülüyorsa anlaşmalı beraberliklerden kimsenin şikayet etmeye hakkı yoktur.
Art niyet ararsak hiçbir sistem geçerli olmaz, her sonuç inceleme konusu olur. Önemli olan normal koşullar altında birtakım iyileştirmeler yapmaktır ki İş Bankası Ligi'nden Kulüpler Şampiyonasına kadar 3 puanlı sistem, mevcut ihtiyaçları karşılayarak rahatsızlıkların önüne geçer.
Aşkın Bey'in dikkatimizi çektiği yön, gerçekten esas olarak düşünmemiz ve tartışmamız gereken noktadır. Satrançta şikeden ziyade "doping" ve "doping paranoyası" sorunları vardır. Bazı arkadaşlarda "rakibim engine kullanıyor" endişesi o boyuta gelmiştir ki, tahtada oluşan konumdan ziyade rakibinin hamle oynama sıklığına, masadan kaç defa ve ne zamanlarda kalktığına dikkat eder olmuştur. Yani "doping" kavramının yarattığı "doping paranoyası", günümüz turnuvalarının en önemli sorunlarıdır. O nedenledir ki ağır partiden ziyade "hızlı satranç" turnuvalarında bir yükseliş söz konusudur.
Konuları tartışırken ayrıştırmak gerektiği kanaatindeyim. Bireysel turnuvalarda 3 puan sisteminin doğru olmadığını, çünkü satrançta beraberliğin doğal ve saygıdeğer bir sonuç olduğunu düşünüyorum.
Erşan Bey'e katılmıyorum, çünkü sadece art niyetli senaryolara odaklanarak değerlendirmede bulunuyor. Verdiği örnekten gidersek:
Erşan Gökerman Nickli Kullanıcıdan Alıntı:Liglerde 3 puan uygulaması ise dengelerin 10 kat daha bozulması demek. Düşünün ki siz, 3 puan sisteminin anlaşmalı beraberlikleri azaltmasını, daha heyecanlı oyunlara yol açmasını bekliyorsunuz. Türkiye satranç liginin son turunda iki maç oynanıyor, A ve B takımları arasında gerçekten çok heyecanlı ve hepsi galibiyetle sonuçlanan oyunlar 5-5 sona eriyor ve her iki takım 1 er puan alıyor. C ve D takımları ise oyunlar başlar başlamaz 9 masada beraberik yapıyorlar ve sadece 10. masada C takımı kazanınca maç 5,5-4,5 sona eriyor ve C takımı 3 puan kazanıyor.Yukarıda anlatılan senaryo gayet doğal bir durum olup itiraz gerektirecek bir özelliğe sahip değildir.
Futboldan örnek vermek gerekirse, Trabzonspor takımı için Fenerbahçe'den Kadıköy'de 3 puan almanın zorluk derecesi 10/10'dur. Oysa Gaziantepspor'u konuk ederek 3 puan almanın zorluk derecesi (atıyorum) 4/10'dur. Ligin güzelliği şurada ki bu iki galibiyetin matematiksel değeri aynı. Sistemin kalbinde şu var: Kulüpler kuvvet olarak olmasalar bile varlık olarak eşittirler.
"Ben Antalyaspor olarak Fenerbahçe'yle Kadıköy'de çatır çatır başabaş oynadım, 3-3 berabere kaldım. Rakiplerimden Gençlerbirliği Karabük'ü şans golüyle yenip 3 puan aldı, burada adaletsizlik var!" diye isyan ederseniz herkes size güler. Takımlar arasında kuvvet, maçlar arasında zorluk farkı her sporda ve her ligde vardır. Tüm sonuçlarda "ilahi adalet" aramak bizi sadece çözümsüzlüğe götürür.
Erşan Bey tarafından önerilen masa puanı sistemi suistimale son derece açık bir sistemdir. A ve B takımları namağlup şampiyon adayları olsun. C takımı A'ya tüm gücüyle oynasın, maç 6-4 A'nın olsun. Aynı C takımı iki tur sonra B ilke karşılaşsın ve 10-0 kaybetsin. Ne oldu şimdi? A'ya dört çelme! Bunun gibi onlarca senaryo türetebiliriz.
"Bilerek yenilme" amacı taşıyabilecek insanlar olduğu düşünülüyorsa anlaşmalı beraberliklerden kimsenin şikayet etmeye hakkı yoktur.
Art niyet ararsak hiçbir sistem geçerli olmaz, her sonuç inceleme konusu olur. Önemli olan normal koşullar altında birtakım iyileştirmeler yapmaktır ki İş Bankası Ligi'nden Kulüpler Şampiyonasına kadar 3 puanlı sistem, mevcut ihtiyaçları karşılayarak rahatsızlıkların önüne geçer.