27-08-2013, 17:01
Sayın Fatih ATAKİŞİ? nin yerinde tespitlerine dayalı yazısını okudum.
Kendisinin görüp yaşadıkları, ülkemiz eğitim sisteminin acı ama gerçek kesitlerindendir. Bunu en çok, eğitim camiasında olan bizler yaşamaktayız.
Tanık oldukları ne yazık ki tamamen gerçektir.
Bu konuyu yakın geçmişte çok tartışmış, fikirlerimizi söylemiştik. Ortaya konan tablonun olumsuzluklarına da tamamen katılıyorum.
Ancak takdir edilirse eğer aynı tabloyu ret eden ve karşı duruşta olan okul ve yöneticileri de tenzih etmek gerekir. Bu konuda devletimizin ve toplumumuzun kararlı bir politikası ve duruş noktası olmadığı için bu alanda bu güne kadar yapılan çalışmalar ne yazık ki yetersiz kalmaktadır.
Ama iğneyi önce kendime batırmam gerek, bunun farkındayım!
?KOYUNUN OLMADIĞI YERDE KEÇİYE ABDURRAHMAN ÇELEBİ DERLERMİŞ?
Konuyu özetleyen söz bu!
Sayın ATAKİŞİ? nin ülkemizde ya da yurt dışında yaşayıp yaşamadığını gerçekten bilmiyorum. Şu söylediğine tamamen katılıyorum; ?Başarının gelmesi zorlu çalışmalara bağlı.?
Sayın ATAKİŞİ? nin başvurularına aldığı ortak cevaplar elbette düşündürücü ve yersizdir. Hatta bana katılır mısınız bilemem ama kendisinin aldığı cevaplar ülkemizin eğitim sistemi zihniyetini özetlemiş ve yansıtmıştır.
Sn ATAKİŞİ diyor ki; ?Satranç öğretmenliğini bu pespaye hale kimler getirdi? Bu kadar mı kolaydır satranç öğretmenliği yapmak? Bunca senedir alınan yol bu mudur? Satranç okullara inmiş güya.?
Haklısınız sn. ATAKİŞİ?
Bu görünen sonucu herkes konuşuyor.
Ama çözümü konuşan çok az. Çözüm önerilerini sunan arkadaşlarımızın bir kısmı ülke gerçeğinin farkında ve makul önerilerini sunuyorlar.
Bir kısmı ise sadece isteyip, eleştirerek yazıyor.
Bir kısmı daha kararlılıkla duruş noktasında çalışmalarına devam ediyor.
Uygulanabilir çözümü ise daha kimse ortaya koyamadı!
Oysa çözüm, toplumun sahiplenmesinden yana göz kırpıyor. Satrancın içindeki insanlarımız, her kesiminden; sporcusundan velisine, yöneticisinden sponsoruna kadar hepsinin kendi illerinde ve ilçelerindeki örgütlenmeleriyle bu talebi hayatın içinde duyurmalarına bağlıdır!
Bu da yetmez!
Satrancın gerçek sahipleri taleplerini duyurmalı ve gerçek görev alanlarına inmelidirler.
Ama satranç henüz gerçek anlamda ders olmamıştır.
Evet, gözüken budur.
İçlerinde satrancında yer aldığı, eğitim açısından son derece yararlı birçok etkinlik ya da ders konusu (ders diyorum, öğretim plan ve programlarında yer aldığı sürece) henüz son senelerde okul programlarına konmuştur. Örneğin ?mangala?(adını doğru söyledim mi bilemiyorum) adlı etkinlik, öğretim programlarında olmasına karşılık eğitim fakültelerinde ders ya da etkinlik olarak verilmiş midir? Bunu bilmek gerek.
Ya da satranç!
İşte bu konuya, tamamen gerçek çözüme ulaşabilecek kadar yakınız aslında.
Fakat satrancın okul eğitim programlarında gerçek anlamda ders olarak yer alabilmesi için üniversitelerde kabul görmesi gerek. Yine bu anlamda nitelikli temel eğitimcilerin yetişebilmesi için, satranç temel eğitiminin üniversitelerde yeterli süreler içinde ve gerçek eğitimcilerce verilmesi gerek.
30 ders saatinden eğitimci ya da antrenör çıkmaz, çıkamaz!
Ancak böyle sorunlar ve yetersizlikler çıkar. Bu fikre ya da tespite karşı çıkamam.
TSF olarak son yapılan ANTRENÖR EĞİTİM ÇALIŞTAYI raporlarını beklemekteyiz. Bu çalıştayda antrenör eğitimlerinin üniversitelere verilmesi söz konusudur, konuyu daha önce detaylıca yazmıştım.
Bu anlamda sn ATAKİŞİ? nin tespitleri olayın görünen talihsiz kısmıdır.
Çözüm olarak 2000 li yılların başından beri ortaya koyduğumuz tez, satrancın üniversitelerde öğretmen adaylarına nitelikli bir şekilde verilebilmesidir. Ama bu ne yazık ki tüm uğraşılarımıza rağmen hayatın içinde yer almıyor.
Ancak belli kıstaslarla seçmeli ders kapsamında bir süre yer aldı ve o da kalktı. Biz TSF olarak ancak uzanabildiğimiz bazı üniversitelerde satrancın belli bir oranda kabul gördüğüne tanık olmaktayız. Bu, yetersiz de olsa bir başlangıç ve bir süreçtir.
Ama sorunun halledilebilmesi için satrancın doğru zeminde ve doğru kişilerce verilmesi esastır.
Bu zemin de üniversitelerin eğitim fakülteleridir. Doğru kişiler yani ders hocaları da, evet sn. Fatih ATAKİŞİ, sn. Ateş ÜLKER, sn. Bülent GÜNER, sn. Hasan KILIÇASLAN ? ve aklıma isimleri bu okuldan gelen, daha birçok gerçek satranç insanlarıdır. İsimler gerçek kişileri ve bu ekolü temsil etmektedir.
Benim gönlümde yatan budur!
Bunun nasıl gerçekleşebileceği konusunda fikir ve deneyimlerimi paylaşacağım.
Esen kalınız.
Kendisinin görüp yaşadıkları, ülkemiz eğitim sisteminin acı ama gerçek kesitlerindendir. Bunu en çok, eğitim camiasında olan bizler yaşamaktayız.
Tanık oldukları ne yazık ki tamamen gerçektir.
Bu konuyu yakın geçmişte çok tartışmış, fikirlerimizi söylemiştik. Ortaya konan tablonun olumsuzluklarına da tamamen katılıyorum.
Ancak takdir edilirse eğer aynı tabloyu ret eden ve karşı duruşta olan okul ve yöneticileri de tenzih etmek gerekir. Bu konuda devletimizin ve toplumumuzun kararlı bir politikası ve duruş noktası olmadığı için bu alanda bu güne kadar yapılan çalışmalar ne yazık ki yetersiz kalmaktadır.
Ama iğneyi önce kendime batırmam gerek, bunun farkındayım!
?KOYUNUN OLMADIĞI YERDE KEÇİYE ABDURRAHMAN ÇELEBİ DERLERMİŞ?
Konuyu özetleyen söz bu!
Sayın ATAKİŞİ? nin ülkemizde ya da yurt dışında yaşayıp yaşamadığını gerçekten bilmiyorum. Şu söylediğine tamamen katılıyorum; ?Başarının gelmesi zorlu çalışmalara bağlı.?
Sayın ATAKİŞİ? nin başvurularına aldığı ortak cevaplar elbette düşündürücü ve yersizdir. Hatta bana katılır mısınız bilemem ama kendisinin aldığı cevaplar ülkemizin eğitim sistemi zihniyetini özetlemiş ve yansıtmıştır.
Sn ATAKİŞİ diyor ki; ?Satranç öğretmenliğini bu pespaye hale kimler getirdi? Bu kadar mı kolaydır satranç öğretmenliği yapmak? Bunca senedir alınan yol bu mudur? Satranç okullara inmiş güya.?
Haklısınız sn. ATAKİŞİ?
Bu görünen sonucu herkes konuşuyor.
Ama çözümü konuşan çok az. Çözüm önerilerini sunan arkadaşlarımızın bir kısmı ülke gerçeğinin farkında ve makul önerilerini sunuyorlar.
Bir kısmı ise sadece isteyip, eleştirerek yazıyor.
Bir kısmı daha kararlılıkla duruş noktasında çalışmalarına devam ediyor.
Uygulanabilir çözümü ise daha kimse ortaya koyamadı!
Oysa çözüm, toplumun sahiplenmesinden yana göz kırpıyor. Satrancın içindeki insanlarımız, her kesiminden; sporcusundan velisine, yöneticisinden sponsoruna kadar hepsinin kendi illerinde ve ilçelerindeki örgütlenmeleriyle bu talebi hayatın içinde duyurmalarına bağlıdır!
Bu da yetmez!
Satrancın gerçek sahipleri taleplerini duyurmalı ve gerçek görev alanlarına inmelidirler.
Ama satranç henüz gerçek anlamda ders olmamıştır.
Evet, gözüken budur.
İçlerinde satrancında yer aldığı, eğitim açısından son derece yararlı birçok etkinlik ya da ders konusu (ders diyorum, öğretim plan ve programlarında yer aldığı sürece) henüz son senelerde okul programlarına konmuştur. Örneğin ?mangala?(adını doğru söyledim mi bilemiyorum) adlı etkinlik, öğretim programlarında olmasına karşılık eğitim fakültelerinde ders ya da etkinlik olarak verilmiş midir? Bunu bilmek gerek.
Ya da satranç!
İşte bu konuya, tamamen gerçek çözüme ulaşabilecek kadar yakınız aslında.
Fakat satrancın okul eğitim programlarında gerçek anlamda ders olarak yer alabilmesi için üniversitelerde kabul görmesi gerek. Yine bu anlamda nitelikli temel eğitimcilerin yetişebilmesi için, satranç temel eğitiminin üniversitelerde yeterli süreler içinde ve gerçek eğitimcilerce verilmesi gerek.
30 ders saatinden eğitimci ya da antrenör çıkmaz, çıkamaz!
Ancak böyle sorunlar ve yetersizlikler çıkar. Bu fikre ya da tespite karşı çıkamam.
TSF olarak son yapılan ANTRENÖR EĞİTİM ÇALIŞTAYI raporlarını beklemekteyiz. Bu çalıştayda antrenör eğitimlerinin üniversitelere verilmesi söz konusudur, konuyu daha önce detaylıca yazmıştım.
Bu anlamda sn ATAKİŞİ? nin tespitleri olayın görünen talihsiz kısmıdır.
Çözüm olarak 2000 li yılların başından beri ortaya koyduğumuz tez, satrancın üniversitelerde öğretmen adaylarına nitelikli bir şekilde verilebilmesidir. Ama bu ne yazık ki tüm uğraşılarımıza rağmen hayatın içinde yer almıyor.
Ancak belli kıstaslarla seçmeli ders kapsamında bir süre yer aldı ve o da kalktı. Biz TSF olarak ancak uzanabildiğimiz bazı üniversitelerde satrancın belli bir oranda kabul gördüğüne tanık olmaktayız. Bu, yetersiz de olsa bir başlangıç ve bir süreçtir.
Ama sorunun halledilebilmesi için satrancın doğru zeminde ve doğru kişilerce verilmesi esastır.
Bu zemin de üniversitelerin eğitim fakülteleridir. Doğru kişiler yani ders hocaları da, evet sn. Fatih ATAKİŞİ, sn. Ateş ÜLKER, sn. Bülent GÜNER, sn. Hasan KILIÇASLAN ? ve aklıma isimleri bu okuldan gelen, daha birçok gerçek satranç insanlarıdır. İsimler gerçek kişileri ve bu ekolü temsil etmektedir.
Benim gönlümde yatan budur!
Bunun nasıl gerçekleşebileceği konusunda fikir ve deneyimlerimi paylaşacağım.
Esen kalınız.
- MATRANÇ -