21-11-2013, 01:00
Ellerine sağlık Mojo, keyifli bir yazı aktarmışsın.
12 parti, günümüzde üst seviyede yaşanan yüksek beraberlik oranı göz önünde bulundurulduğunda kimilerine göre yeterli değildir. Burada farklı bakış açılarından insanlar farklı görüşler öne sürebilirler. Başka birilerine göre ise 12'den sonrası ağır ve oyuncular için oldukça yıpratıcı olur. Bu da bir bakış açısıdır. Başka birileri de "12 parti sonunda Carlsen şampiyon oldu; 24 parti oynansaydı da sonuç değişmezdi." gibi bir önermede bulunabilir.
Tüm bunlar, günümüz koşullarının değerlendirilmesi sonucunda ulaşılabilecek sonuçlardır.
Günümüzdeki bir uygulama formatını "geçmişte şöyleydi, şimdi neden böyle?" şeklinde eleştirmek bana çok mantıklı gelmiyor. Olaylar o yönde gelişmiş ki, maç 12 partiye düşmüş. İhtiyaçları ve değişimleri reddeden bu tür itirazlar bana çok ciddi gelmiyor.
DŞ listesine gelirsek, spordan anlamayan biri için çok çarpıcı bir yazı olabilir. Ne var ki Steinitz - Chigorin maçı 12. partide bitseydi demek, falanca futbol maçı şu dakikada bitseydi demek gibi saçma bir şey. Futbol maçında takımlar sahaya çıkarken nasıl ki maçın 90 dakika süreceğini biliyorlarsa, Steinitz'le Chigorin de maça başlarken 10 galibiyete ulaşanın kazanacağını biliyorlardı. Tıpkı 1985 yılında Karpov'la Kasparov'un, rövanş maçının 24 parti süreceğini bildikleri gibi. Dolayısıyla maç stratejileri çok farklı olurdu. İddia ediyorum ki maçların tamamında ünvanı kazanan ya da koruyan olan satranççılar, yine kazanırlar ya da korurlardı!
Kişisel fikrim, sonucun fazla değişiklik göstermeyeceği yönünde. Parti sayısıyla sürpriz yaşanma olasılığı arasında ters orantı bulunduğunu düşünüyorum. Bugünlerde oynanan ve sonucu neredeyse kesinleşmiş olan Carlsen - Anand maçını ele alalım. Oyuncuların bu performansı maç 16 ya da 24 parti üzerinden yapılsa bence hiçbir şekilde değişmezdi. Carlsen 4 parti kala yine 2 fark sağlamış olurdu. Ancak maç diyelim ki 2 ya da 4 partiden oluşsaydı işte o zaman Anand'ın sürpriz yapma ihtimali doğardı!
Alışılagelen 24 partilik maç sistemini bir an için unutun, 12 partiyi düşünün. Taraflar 6'şar kez beyaz, 6'şar kez siyah oynuyorlar. Objektif olarak düşünüldüğünde oyuncunun rüştünü ispatlayabilmesi için yeterli bir sayı değil mi? Daha fazlası ne kadar fark eder? Daha fazlanın üst limiti nedir? Bunlar cevaplanması zor sorular. Peki 5 maç kala 2 puan geride olan bir oyuncunun siyahlarla beraberliğe ulaşmaya çalışması nasıl açıklanabilir? 12 parti, Carlsen - Anand örneğinde gayet belirleyici ve optimum bir rakam olmuştur.
Bir de, bu kadar üst seviyedeki satrançta yıpranmayı ve yorgunluğu es geçmememiz gerektiğine inanıyorum. 12 parti, elit bir turnuvanın tur sayısına yakın bir rakam. + - 2 diyelim. Bu tempo oyuncuları gereğinden fazla yıpratacak bir yorgunluk sayılmaz. DŞ maçının ağırlığı ve markası zaten yeterince baskı oluşturuyor, bir de bunu 24 partiden oluşan bir ay iki haftalık bir etkinliğe dönüştürürseniz, oyuncuların hali yaman olur.
12 parti tartışmasını tarihsel varsayımlardan ziyade günümüz pratiğinden yürütürsek daha somut sonuçlara ulaşabiliriz diye düşünüyorum.
12 parti, günümüzde üst seviyede yaşanan yüksek beraberlik oranı göz önünde bulundurulduğunda kimilerine göre yeterli değildir. Burada farklı bakış açılarından insanlar farklı görüşler öne sürebilirler. Başka birilerine göre ise 12'den sonrası ağır ve oyuncular için oldukça yıpratıcı olur. Bu da bir bakış açısıdır. Başka birileri de "12 parti sonunda Carlsen şampiyon oldu; 24 parti oynansaydı da sonuç değişmezdi." gibi bir önermede bulunabilir.
Tüm bunlar, günümüz koşullarının değerlendirilmesi sonucunda ulaşılabilecek sonuçlardır.
Günümüzdeki bir uygulama formatını "geçmişte şöyleydi, şimdi neden böyle?" şeklinde eleştirmek bana çok mantıklı gelmiyor. Olaylar o yönde gelişmiş ki, maç 12 partiye düşmüş. İhtiyaçları ve değişimleri reddeden bu tür itirazlar bana çok ciddi gelmiyor.
DŞ listesine gelirsek, spordan anlamayan biri için çok çarpıcı bir yazı olabilir. Ne var ki Steinitz - Chigorin maçı 12. partide bitseydi demek, falanca futbol maçı şu dakikada bitseydi demek gibi saçma bir şey. Futbol maçında takımlar sahaya çıkarken nasıl ki maçın 90 dakika süreceğini biliyorlarsa, Steinitz'le Chigorin de maça başlarken 10 galibiyete ulaşanın kazanacağını biliyorlardı. Tıpkı 1985 yılında Karpov'la Kasparov'un, rövanş maçının 24 parti süreceğini bildikleri gibi. Dolayısıyla maç stratejileri çok farklı olurdu. İddia ediyorum ki maçların tamamında ünvanı kazanan ya da koruyan olan satranççılar, yine kazanırlar ya da korurlardı!
Kişisel fikrim, sonucun fazla değişiklik göstermeyeceği yönünde. Parti sayısıyla sürpriz yaşanma olasılığı arasında ters orantı bulunduğunu düşünüyorum. Bugünlerde oynanan ve sonucu neredeyse kesinleşmiş olan Carlsen - Anand maçını ele alalım. Oyuncuların bu performansı maç 16 ya da 24 parti üzerinden yapılsa bence hiçbir şekilde değişmezdi. Carlsen 4 parti kala yine 2 fark sağlamış olurdu. Ancak maç diyelim ki 2 ya da 4 partiden oluşsaydı işte o zaman Anand'ın sürpriz yapma ihtimali doğardı!
Alışılagelen 24 partilik maç sistemini bir an için unutun, 12 partiyi düşünün. Taraflar 6'şar kez beyaz, 6'şar kez siyah oynuyorlar. Objektif olarak düşünüldüğünde oyuncunun rüştünü ispatlayabilmesi için yeterli bir sayı değil mi? Daha fazlası ne kadar fark eder? Daha fazlanın üst limiti nedir? Bunlar cevaplanması zor sorular. Peki 5 maç kala 2 puan geride olan bir oyuncunun siyahlarla beraberliğe ulaşmaya çalışması nasıl açıklanabilir? 12 parti, Carlsen - Anand örneğinde gayet belirleyici ve optimum bir rakam olmuştur.
Bir de, bu kadar üst seviyedeki satrançta yıpranmayı ve yorgunluğu es geçmememiz gerektiğine inanıyorum. 12 parti, elit bir turnuvanın tur sayısına yakın bir rakam. + - 2 diyelim. Bu tempo oyuncuları gereğinden fazla yıpratacak bir yorgunluk sayılmaz. DŞ maçının ağırlığı ve markası zaten yeterince baskı oluşturuyor, bir de bunu 24 partiden oluşan bir ay iki haftalık bir etkinliğe dönüştürürseniz, oyuncuların hali yaman olur.
12 parti tartışmasını tarihsel varsayımlardan ziyade günümüz pratiğinden yürütürsek daha somut sonuçlara ulaşabiliriz diye düşünüyorum.