27-12-2013, 22:02
TSF web sayfasında 28.11.2013 tarihli disiplin kurulu kararına tekrar baktığımızda, daha önce Ekaterina Atalık için verilmiş olan kararın değiştirilerek sadece 'İzinsiz dış görev' maddesinden 3 ay hak mahrumiyetine çevrildiğini ve Milli Şerefi İhlal kısmının tamamen kaldırıldığını görüyoruz.
Bu, elbette Tahkim Kurulunun yapılan itiraz sonucu verdiği bir karar ve TSF de bu karara uymak zorunda. Belli ki, hepimizi rahatsız edecek bir biçimde yakıştırılan 'Milli Şerefi İhlal' suçu ve orantısız 15 aylık ceza, kurul tarafından da kabul görmemiş.
TSF tarafından 15 ay olarak verilmeye çalışılan bir cezanın, tahkim tarafından 3 aya düşürülmesi, bir başka deyişle 1/5 oranına indirilmesi, 'kasıt' ihtimalini de artırıyor. Dikkatlerimizden kaçmaması gereken ve belki de şu ana kadar çok üzerinde durmadığımız nokta, Katya'nın bu turnuva sonunda dünya şampiyonasında oynama hakkı elde ettiği. 15 aylık ceza onaylansaydı, TSF kendi elleriyle, sporcusunun, bu ceza süresi içinde gerçekleşecek finallere katılımını engellemek için önemli bir koza sahip olacaktı.
Bir spor federasyonunun kendi oyuncusuna, şiddet, spor ruhuna aykırı bir davranış, hile, şike vs olmayan bir sebepten 15 ay ceza vermeye çalışması ama o sporla en ufak ilgisi olmayan bir üst kurulun bu cezayı 3 aya indirmesi çok acı. Üstelik 3 aylık cezaya neden olan 'izinsiz dış görev' maddesi de, oldukça tartışmalı ve bu sayfalarda da tartışma yaratmış bir uygulamanın ürünü.
Henüz geçtiğimiz hafta, Türkiye Atletizm Federasyonu, daha önce doping yapmış ve hakkında ikinci defa doping şüpheleri olan Olimpiyat şampiyonu bir atlet için, Dünya Atletizm Federasyonu ve Uluslararası Doping Ajansının tün baskılarına rağmen cezaya yer olmadığı yönünde görüş bildirirken, TSF'nin hem ulusal hem de uluslararası alanda başarılı bir sporcunun spor yapmasını engellemek için çırpınmasını görmek de ayrı bir tuhaflık. Bu iki örneğin bize açıkça gösterdiği, bu ülke de spor yönetiminin, ilkeler ve doğrular üzerinden değil, o günün çıkarları ve ait olduğunuz 'taraf' üzerinden yapıldığıdır.
Bu, elbette Tahkim Kurulunun yapılan itiraz sonucu verdiği bir karar ve TSF de bu karara uymak zorunda. Belli ki, hepimizi rahatsız edecek bir biçimde yakıştırılan 'Milli Şerefi İhlal' suçu ve orantısız 15 aylık ceza, kurul tarafından da kabul görmemiş.
TSF tarafından 15 ay olarak verilmeye çalışılan bir cezanın, tahkim tarafından 3 aya düşürülmesi, bir başka deyişle 1/5 oranına indirilmesi, 'kasıt' ihtimalini de artırıyor. Dikkatlerimizden kaçmaması gereken ve belki de şu ana kadar çok üzerinde durmadığımız nokta, Katya'nın bu turnuva sonunda dünya şampiyonasında oynama hakkı elde ettiği. 15 aylık ceza onaylansaydı, TSF kendi elleriyle, sporcusunun, bu ceza süresi içinde gerçekleşecek finallere katılımını engellemek için önemli bir koza sahip olacaktı.
Bir spor federasyonunun kendi oyuncusuna, şiddet, spor ruhuna aykırı bir davranış, hile, şike vs olmayan bir sebepten 15 ay ceza vermeye çalışması ama o sporla en ufak ilgisi olmayan bir üst kurulun bu cezayı 3 aya indirmesi çok acı. Üstelik 3 aylık cezaya neden olan 'izinsiz dış görev' maddesi de, oldukça tartışmalı ve bu sayfalarda da tartışma yaratmış bir uygulamanın ürünü.
Henüz geçtiğimiz hafta, Türkiye Atletizm Federasyonu, daha önce doping yapmış ve hakkında ikinci defa doping şüpheleri olan Olimpiyat şampiyonu bir atlet için, Dünya Atletizm Federasyonu ve Uluslararası Doping Ajansının tün baskılarına rağmen cezaya yer olmadığı yönünde görüş bildirirken, TSF'nin hem ulusal hem de uluslararası alanda başarılı bir sporcunun spor yapmasını engellemek için çırpınmasını görmek de ayrı bir tuhaflık. Bu iki örneğin bize açıkça gösterdiği, bu ülke de spor yönetiminin, ilkeler ve doğrular üzerinden değil, o günün çıkarları ve ait olduğunuz 'taraf' üzerinden yapıldığıdır.