03-06-2014, 10:16
Önemli bir konu olarak gördüğümden,yaşadıklarımı ve gözlemlerimi kısaca paylaşmak isterim.
Yukarıda teknik olarak bahsettiğiniz terimler aslında tıbbi ve davranışsal olarak hayatın içinde karşımıza çıkmaktadır.
En çok da öğretmenlik mesleğinde öğretmenlerin karşılaştığı bir durumdur. Günde en az 6 saat ve 30-40 kişilik sınıflarda, düşünebiliyor musunuz?
Çocuklarımız, sosyoekonomik kültür içinde çok fazla etkileşimlerden ve tanıklık yaptığı yaşantıdan da etkilenerek farklı kişilik özelliklerine bürünmekteler. Gözlemleri, özentileri, aile ve yakın çevre özellikleri onların yaşantılarını biçimlendirmekte ve yön vermektedir.
Tabi günümüz şartlarında GOOGLE ETKİSİ ni yaşayan sanal büyüyen çocukları da eklemek gerekir bu listeye.
Onlara özel ilgiye gelince ne yazık ki ailede başlayıp okulda devam etmesi gereken bir eğitim süreci gerçeği çok önceliklidir.
Çocukluğunu nitelikli olarak yaşamamış, ilgi alanları ortaya çıkarılmamış, bu özelliklerini ortaya çıkaracak fırsatlar yaratılmamış,bu okul öncesi çocukluğunu tıka basa ana sınıfı kreşlerde dışa vuramadığı bıkkınlık süreciyle geçiren ve o yıllardan kaybedilen çocuklarımız için yapılabilecekler ne yazık ki çok az.
Yazınızda "yenilenden midir, içilenden midir ?" şeklinde bir tespitiniz de var. Tamamen doğrudur ve etkisi doğrudan çocukta sinsi bir şekilde belirti vermeden birikim yapmaktadır.
Ailesinin aslında bildiği ama çok az ailenin bu konuda çaba sarf ettiğini biliyoruz.
Biraz daha açayım.
Katkılı ve doğal ortamdan uzak yapay besinlerle beslenen çocuklar vaktinden önce ergenlik çağına eskisinden çok farklı bir biçimde girmekteler.
Ergenlik dönemine hazır olmayan vücuttaki değişimler çocuklarda gözlenebilen ama eskiye göre çok farklı etkileşim altına kalıyorlar.
Özellikle hiperaktif çocuklarda şeker içerikli besinler onlarda çok daha ileri düzeyde olumsuzluklara sebep olmaktadırlar. Onların metabolizmalarında şeker çok farklı bir şekilde etkileşim göstermektedir.
Sonuçta okuduğumuz bilimsel yazılar kesinlikle yol göstericidirler.
Ama toplum içinde yanlışlıklarını bildiğimiz ama yine de asla yaşantı biçimimizden ödün vermediğimiz saçma bir yaşantı biçimimiz de vardır.
Bu gerçekle yüzleşmeyi de asla kabul etmeyiz.
Çünkü kanıksanma en kolayıdır ve biz bunu yapıyoruz.
SADECE BAHSETTİĞİMİZ BU KONU İÇİN DEĞİL, YAŞANTIMIZIN ÇOK İÇİNDEDİR.
Özel ilgiye muhtaç çocukların çok büyük bir kısmı yaşamı boyunca aynı eksikliği hissedecekler ve ileri yaşlarda kabul görmeyen çocukça davranışlar sergileyecektirler.
Bu yaşlardaki çocuklarımızı kaybedemeyiz.
Ya da çocuklarımızın bu çağlarını kaybetmemeliyiz.
Anne-baba destek eğitimi denilen etkinlikler var.
Çocuklarımız bu ihtiyaç duydukları ilgiyi sizce nereden göreceklerdir?
Aileden, yuvadan, toplumdan?
Hepsinden?..
O halde temel eğitim politikaları çok önem kazanmaktadır.
Hobisiz, sevgisiz mutluluk tanınabilir mi?
Mutlu olunabilir mi?
Çocuklarını büyük alışveriş merkezlerine götüren anne ve babalar, onları mutlu ettiğini mi sanırlar?
Bir tablet bilgisayar alıp önüne bırakan ve görevini bitmiş sayan bir baba mı, yoksa zaman ayırıp çocuğuyla, sohbet eden top oynayan, uçurtma uçuran, bisiklete binen, hayatı paylaşan bir baba mı çocuğuyla mutluluğu ortak paylaşır.
Hangi çocuk daha mutludur?
Tüm bunları meslek hayatı boyunca hem gözleyen hem çözüm arayan bir öğretmen olarak, aynı zamanda çocuğunda uygulamaya çalışan bir baba olarak yazdım.
Yukarıda teknik olarak bahsettiğiniz terimler aslında tıbbi ve davranışsal olarak hayatın içinde karşımıza çıkmaktadır.
En çok da öğretmenlik mesleğinde öğretmenlerin karşılaştığı bir durumdur. Günde en az 6 saat ve 30-40 kişilik sınıflarda, düşünebiliyor musunuz?
Çocuklarımız, sosyoekonomik kültür içinde çok fazla etkileşimlerden ve tanıklık yaptığı yaşantıdan da etkilenerek farklı kişilik özelliklerine bürünmekteler. Gözlemleri, özentileri, aile ve yakın çevre özellikleri onların yaşantılarını biçimlendirmekte ve yön vermektedir.
Tabi günümüz şartlarında GOOGLE ETKİSİ ni yaşayan sanal büyüyen çocukları da eklemek gerekir bu listeye.
Onlara özel ilgiye gelince ne yazık ki ailede başlayıp okulda devam etmesi gereken bir eğitim süreci gerçeği çok önceliklidir.
Çocukluğunu nitelikli olarak yaşamamış, ilgi alanları ortaya çıkarılmamış, bu özelliklerini ortaya çıkaracak fırsatlar yaratılmamış,bu okul öncesi çocukluğunu tıka basa ana sınıfı kreşlerde dışa vuramadığı bıkkınlık süreciyle geçiren ve o yıllardan kaybedilen çocuklarımız için yapılabilecekler ne yazık ki çok az.
Yazınızda "yenilenden midir, içilenden midir ?" şeklinde bir tespitiniz de var. Tamamen doğrudur ve etkisi doğrudan çocukta sinsi bir şekilde belirti vermeden birikim yapmaktadır.
Ailesinin aslında bildiği ama çok az ailenin bu konuda çaba sarf ettiğini biliyoruz.
Biraz daha açayım.
Katkılı ve doğal ortamdan uzak yapay besinlerle beslenen çocuklar vaktinden önce ergenlik çağına eskisinden çok farklı bir biçimde girmekteler.
Ergenlik dönemine hazır olmayan vücuttaki değişimler çocuklarda gözlenebilen ama eskiye göre çok farklı etkileşim altına kalıyorlar.
Özellikle hiperaktif çocuklarda şeker içerikli besinler onlarda çok daha ileri düzeyde olumsuzluklara sebep olmaktadırlar. Onların metabolizmalarında şeker çok farklı bir şekilde etkileşim göstermektedir.
Sonuçta okuduğumuz bilimsel yazılar kesinlikle yol göstericidirler.
Ama toplum içinde yanlışlıklarını bildiğimiz ama yine de asla yaşantı biçimimizden ödün vermediğimiz saçma bir yaşantı biçimimiz de vardır.
Bu gerçekle yüzleşmeyi de asla kabul etmeyiz.
Çünkü kanıksanma en kolayıdır ve biz bunu yapıyoruz.
SADECE BAHSETTİĞİMİZ BU KONU İÇİN DEĞİL, YAŞANTIMIZIN ÇOK İÇİNDEDİR.
Özel ilgiye muhtaç çocukların çok büyük bir kısmı yaşamı boyunca aynı eksikliği hissedecekler ve ileri yaşlarda kabul görmeyen çocukça davranışlar sergileyecektirler.
Bu yaşlardaki çocuklarımızı kaybedemeyiz.
Ya da çocuklarımızın bu çağlarını kaybetmemeliyiz.
Anne-baba destek eğitimi denilen etkinlikler var.
Çocuklarımız bu ihtiyaç duydukları ilgiyi sizce nereden göreceklerdir?
Aileden, yuvadan, toplumdan?
Hepsinden?..
O halde temel eğitim politikaları çok önem kazanmaktadır.
Hobisiz, sevgisiz mutluluk tanınabilir mi?
Mutlu olunabilir mi?
Çocuklarını büyük alışveriş merkezlerine götüren anne ve babalar, onları mutlu ettiğini mi sanırlar?
Bir tablet bilgisayar alıp önüne bırakan ve görevini bitmiş sayan bir baba mı, yoksa zaman ayırıp çocuğuyla, sohbet eden top oynayan, uçurtma uçuran, bisiklete binen, hayatı paylaşan bir baba mı çocuğuyla mutluluğu ortak paylaşır.
Hangi çocuk daha mutludur?
Tüm bunları meslek hayatı boyunca hem gözleyen hem çözüm arayan bir öğretmen olarak, aynı zamanda çocuğunda uygulamaya çalışan bir baba olarak yazdım.
- MATRANÇ -