07-06-2014, 23:17
Sn. ÖMÜR,
Satranç camiasının içinde ne kadar süredir yer aldığınızı ve nelere tanıklık yaptığınızı bilmiyorum.
ÖNERİLERİNİZ, "OLMASI GEREKENLER" KONU BAŞLIĞINDAN ÇIKMAKTADIR.
Evet güzel öneridir.
Arkasında güçlü bir insan, kurum-şirket, yerel yönetim vb. olduğunda uygulanabilir değil mi?
Ama sorun, bu adımların atılmaması, ya da ilgili kişilerin bu adreslere ulaşıp ulaşmaması durumudur.
Aslında bir çok ilimizde de böyle potansiyeller gizlidir. Ama her il merkezden mi harekete geçirilmeli, yoksa her il kendi oluşumunu mu kurup etkinliklerini düzenlemelidir.
Dernekler zamanında oluşumlar çok güçlüydü. Çünkü birinci elden kişiler tarafından kurulmuş ve zamanla yok olana kadar da içtenlikle sahiplenilmişti.
Ben de derneklerden gelen bir insan olarak o zamanın kalitesine tanığım.
Ciddiyet, neredeyse aynı kültürden gelen insanların ortak bakış açısıydı.
Meşakkatli bir ayakta duruş, hayatta kalma savaşı verilirdi.
Bazen bir apartman dairesinden çıkartılırdınız onca eşya ve malzemenizle...
Ta ki yeni bir yer bulana kadar.
Ama satranç hep aynı saygın çizgisini korurdu.
Günümüzde saygınlığı tartışılmaz isimler o günlerden çıkmış ve efsane olarak kalmıştır.
Mojo Jojo nun söyledikleri doğrudur.
Ancak benim küçük bir ilavem olacaktır izin verirseniz.
1987 yılında oynanan TÜRKİYE SATRANÇ ŞAMPİYONASI, Taksim Atatürk Kitaplığı' nda oynandı.
İstanbul'dan en fazla katılımcı vardı. Ankara, İzmir, Adana, Balıkesir ve Bursa da ki dernek ve merkezlerden diğer katılımcılar.
1989' da Beyoğlu' nda...
1990' da İzmir' de Enis BİLYAP ve Cem PEKÜN ün ortak işlettikleri Analiz Satranç Merkezi'nde... ( sevgili Enis ve Cem, merkezin ismini yanlış hatırlamıyorum herhalde)
O zamanlar sadece bu illere ilaveten belki bir kaç il daha...
Sonra dernekler zamanla kendini besleyemedi, yok oldu!
Bu gün ayakta duran, çağa direnen bir veya birkaçı var.
O günlerde lisans numaram hiç unutmam 360 idi. İkiye katlanan bir kartondan yapılmıştı. Bir kaç yıl öncesine kadar saklayabildim. O da yok oldu.
Yoktan var eden insanlar da öyle yok oluyorlar teker teker.
Tıpkı yitirdiğimiz değerlerimiz gibi...
1984 yılının İzmir Güzelyalı Ömür Apt. da bir İlhan ONAT çıkıp müthiş katkılarıyla her düzeyde etkinlik yapabilirdi.
Doğrudur, aynı salonda bir sandalye öteden tanıktım çünkü...
Büyüyen ama aynı oranda asla gelişemeyen satranç ülkeye bugünkü şartların dışında böylesine yayılamazdı. Böylesine yayılmamalıydı da diyebilirsiniz.
Belki yaşasaydı dernekler kalitenin korunmasında öncü kalacaklardı.
Ama onun da ayrı bir sosyolojik ve siyasal hikayesi var.
Sizinle bunu da paylaşabilirim.
Geçmişten en çok ne özlediğim sorulduğunda, cevabın içinde bu gün gibi canlı hatırladığım yüzlerce satranççı şahsiyet vardır. Onların yaklaşımı sohbeti, gençlere olan teşvikleri, sabrı, doyumsuz benzetmeleri, özgün oyun oynama kültürleri...
SATRANÇ ÜLKEDEKİ DİĞER SPOR DALLARINDAN AYRI BİR MEVZUATA SAHİP DEĞİLDİR.
Tüm federasyonlar gibi belli kurallar çerçevesine sahiptir.
Bu kuralları kim koymuş deseniz elbette kural koyucular yani güçlüler.
Bugünkü tartışmaların ana kaynağında güçlüler ile haklıların, hak sahiplerinin düşüncelerini görürsünüz.
Ülkemizde diğer tüm ülkeler gibi layık olduğumuz ama pek azımızın karşı çıkmaya cesaret ettiği yönetim güçlerince, hükümetler-iktidarlar tarafından yönetilmektedir.
Çözüm, haklı- güçlü arasındaki kavram tartışmasından çok, "HAYATIN İÇİNDE KİMLERİN DAHA ÇOK BEDEL ÖDEYEREK YERALACAĞI" noktasına doğru ilerlemektedir.
Sonuçta sizin de haklı ve samimi olan bir çok isteğinizin gerçekleşebilmesi, insanlarımızın karar noktalarında hayatın ne kadar içinde olduğuna bağlı gibi durmaktadır.
Selam ve saygılarımla...
Satranç camiasının içinde ne kadar süredir yer aldığınızı ve nelere tanıklık yaptığınızı bilmiyorum.
ÖNERİLERİNİZ, "OLMASI GEREKENLER" KONU BAŞLIĞINDAN ÇIKMAKTADIR.
Evet güzel öneridir.
Arkasında güçlü bir insan, kurum-şirket, yerel yönetim vb. olduğunda uygulanabilir değil mi?
Ama sorun, bu adımların atılmaması, ya da ilgili kişilerin bu adreslere ulaşıp ulaşmaması durumudur.
Aslında bir çok ilimizde de böyle potansiyeller gizlidir. Ama her il merkezden mi harekete geçirilmeli, yoksa her il kendi oluşumunu mu kurup etkinliklerini düzenlemelidir.
Dernekler zamanında oluşumlar çok güçlüydü. Çünkü birinci elden kişiler tarafından kurulmuş ve zamanla yok olana kadar da içtenlikle sahiplenilmişti.
Ben de derneklerden gelen bir insan olarak o zamanın kalitesine tanığım.
Ciddiyet, neredeyse aynı kültürden gelen insanların ortak bakış açısıydı.
Meşakkatli bir ayakta duruş, hayatta kalma savaşı verilirdi.
Bazen bir apartman dairesinden çıkartılırdınız onca eşya ve malzemenizle...
Ta ki yeni bir yer bulana kadar.
Ama satranç hep aynı saygın çizgisini korurdu.
Günümüzde saygınlığı tartışılmaz isimler o günlerden çıkmış ve efsane olarak kalmıştır.
Mojo Jojo nun söyledikleri doğrudur.
Ancak benim küçük bir ilavem olacaktır izin verirseniz.
1987 yılında oynanan TÜRKİYE SATRANÇ ŞAMPİYONASI, Taksim Atatürk Kitaplığı' nda oynandı.
İstanbul'dan en fazla katılımcı vardı. Ankara, İzmir, Adana, Balıkesir ve Bursa da ki dernek ve merkezlerden diğer katılımcılar.
1989' da Beyoğlu' nda...
1990' da İzmir' de Enis BİLYAP ve Cem PEKÜN ün ortak işlettikleri Analiz Satranç Merkezi'nde... ( sevgili Enis ve Cem, merkezin ismini yanlış hatırlamıyorum herhalde)
O zamanlar sadece bu illere ilaveten belki bir kaç il daha...
Sonra dernekler zamanla kendini besleyemedi, yok oldu!
Bu gün ayakta duran, çağa direnen bir veya birkaçı var.
O günlerde lisans numaram hiç unutmam 360 idi. İkiye katlanan bir kartondan yapılmıştı. Bir kaç yıl öncesine kadar saklayabildim. O da yok oldu.
Yoktan var eden insanlar da öyle yok oluyorlar teker teker.
Tıpkı yitirdiğimiz değerlerimiz gibi...
1984 yılının İzmir Güzelyalı Ömür Apt. da bir İlhan ONAT çıkıp müthiş katkılarıyla her düzeyde etkinlik yapabilirdi.
Doğrudur, aynı salonda bir sandalye öteden tanıktım çünkü...
Büyüyen ama aynı oranda asla gelişemeyen satranç ülkeye bugünkü şartların dışında böylesine yayılamazdı. Böylesine yayılmamalıydı da diyebilirsiniz.
Belki yaşasaydı dernekler kalitenin korunmasında öncü kalacaklardı.
Ama onun da ayrı bir sosyolojik ve siyasal hikayesi var.
Sizinle bunu da paylaşabilirim.
Geçmişten en çok ne özlediğim sorulduğunda, cevabın içinde bu gün gibi canlı hatırladığım yüzlerce satranççı şahsiyet vardır. Onların yaklaşımı sohbeti, gençlere olan teşvikleri, sabrı, doyumsuz benzetmeleri, özgün oyun oynama kültürleri...
SATRANÇ ÜLKEDEKİ DİĞER SPOR DALLARINDAN AYRI BİR MEVZUATA SAHİP DEĞİLDİR.
Tüm federasyonlar gibi belli kurallar çerçevesine sahiptir.
Bu kuralları kim koymuş deseniz elbette kural koyucular yani güçlüler.
Bugünkü tartışmaların ana kaynağında güçlüler ile haklıların, hak sahiplerinin düşüncelerini görürsünüz.
Ülkemizde diğer tüm ülkeler gibi layık olduğumuz ama pek azımızın karşı çıkmaya cesaret ettiği yönetim güçlerince, hükümetler-iktidarlar tarafından yönetilmektedir.
Çözüm, haklı- güçlü arasındaki kavram tartışmasından çok, "HAYATIN İÇİNDE KİMLERİN DAHA ÇOK BEDEL ÖDEYEREK YERALACAĞI" noktasına doğru ilerlemektedir.
Sonuçta sizin de haklı ve samimi olan bir çok isteğinizin gerçekleşebilmesi, insanlarımızın karar noktalarında hayatın ne kadar içinde olduğuna bağlı gibi durmaktadır.
Selam ve saygılarımla...
- MATRANÇ -