10-06-2014, 21:47
Sayın GÖKERMAN,
Yazınızı dikkatle okudum. İçten anlatım dilinizi fark etmek zor değil.
Beni samimi bulmadığınızı biliyorum. Ama ben sizin her yazınızı samimi buldum. Elbette sırf bu yüzden samimiyetime inanmanızı da bekleyemem.
Yazınızı bireyler boyutu yerine, değindiğiniz konular üzerinden cevaplamak, görüş bildirmek isterim
Geçmişte sizin de değindiğiniz gibi, "bakın biz de emek harcıyoruz" söylemi benim tarafımdan kullanılmış; ama satranç camiası içinde hiçbir görev alanının emek açısından ayrım yapılarak üst kategoriye alınmasına diğerinin yok görülmesine engel olmak içindi. Oyuncular için sitemde de bulundum hatırlıyorum. Aynı sitemi geçen aylarda hakemler ve yanlış ve kasıtlı aykırı eğitim veren antrenörler için de gösterdim. Hatta bazı yönetici arkadaşlarla bu konuda tartıştığımı da hatırlıyorum. Adaletsiz davranmakla suçlandım. Bu satırlarda kendimi savunmadım. İlgili konularda bir çok kişi ile özel ve bire bir görüşmelerim tartışma boyutundaki yazışmalarım oldu. Bunları buraya taşımadım, bu konuda size yazdım belki hatırlarsınız. Benim özelimdir. Olayı birebir anlatmam bir çok kişinin özelini bu satırlara dökemem. Adaletsiz ve çelişkili davrandığımı söyleyen bir çok arkadaşımın, forum satırlarında yazdığı tepkisel yazılardan daha fazlasını yaptığıma inanıyor ve bunu biliyorum. Bu kadar yazabilirim.
Hiç birimiz kusursuz değiliz.
Sporcu olmakla spor yapmak arasındaki farkı yeterince biliyorum Erşan Bey. Mesleğim, eşofmanlarını giymesine rağmen göz göze gelmekten kaçınan öğrenciler arasında geçti. Spor takımlarında yarışma aşkıyla gecelerce uyuyamayan öğrencilerim de oldu tabi. Herkes bunlara en azından öğrencilik yıllarından tanıklık yapmıştır. Beden Eğitimi derslerini ve öğretmeninizi hatırlayınız.
O çocuklar satranca başlama yaşındalar ve bence kendilerinden 15-20 yaş daha büyük sporcuların kaldırdığı stresten daha aşağı bir yük kaldırmıyorlar. Siz bunlara tanıksınız. O çocuklar kalbinin yerini göstermekten çok daha fazlasını yapıyorlar.
Siz matematik dersinde sınıf düzeyini baz alırsınız. Ama zaman zaman biraz üzerine çıkmazsanız yetenekli öğrencileri keşfedemezsiniz.
Ülke satrancı 6-8-10 yaş çocuğundan ibaret değil elbette. Ama o çocuklarda ve o yaşlarda yeteneklerini gösterebilecek fırsatları tanımazsanız içlerinden en yatkınlarını o yaşlarda bir daha asla seçemezsiniz.
Verdiğim örnek sadece satrançla sınırlı değil sayın GÖKERMAN. Resim, müzik, bale, jimnastik, aklınıza hangi alan gelirse...
Ama öncesinde de çok yazdığım gibi düzeyine uygun etkinlikler olmalı. O yaşlarda satranç öğretmeye doğru bir şekilde başlamalıyız. Turnuva sporculuğundan bahsetmiyorum. Önce de yazmıştım, turnuva aşamasını kaldırabilecek çocukların seçiminden sonra satranç sporculuk eğitimi başlamalı.
Ülkemizin bundan30-40 yıl öncesine yolculuk yaparsanız elbette ülkedeki güç ortalamasını toplam 200-300 nitelikli oyuncu arasında 2200 lerde görürsünüz.
O yıllarda İstanbul, Ankara, İzmir dışında belki bir kaç taşra şehrinde turnuva satrancı bilinirdi. Ondan da tam anlamıyla emin değilim. Seksenli yıllarda ancak basın aracılığıyla taşradan İstanbul' da, neler oluyor öğrenirdik. Ya da yolu İstanbul a düşen hemşerilerden...Olimpiyat, Dünya, Avrupa ve Balkan şampiyonalarını çok sonradan dergilerden görürdük. O da turnuva bittikten haftalar, aylar sonra.
Türkiye Birincilikleri tek hakemle ve bir de yardımcısıyla yapılırdı. Elle yapılan eşlendirme ve maç çizelgelerini saklarım hep. Biz büyük bir heyecan ve keyifle maç yaparken, kim bilir o yıllarda hakemlik ücretini alıp almadığına bile emin olamadığım sevgili İsmet ARVİT son derece ciddiyetle maçları yönetirdi.
Ben 1987 de Türkiye Şampiyonası finalinde Fındıkzade' den Beyoğlu'na 27 gün boyunca O temmuz sıcaklarında yürüyerek gidip geldim Erşan Bey. Ama bu konuyu malzeme yapmak için söylemedim.
" YER YÜZÜNDE HİÇBİR İNSANIN EMEĞİ DİĞERİNDEN ÜSTÜN DEĞİLDİR" saptamanız aslında benim aylarca söylediklerimle bire bir örtüşüyor.
Beni yargılayabilir eleştirebilirsiniz. Ama temel beklentinin çözüm olduğu konusundaki yaklaşımımı yok sayamazsınız.
Bu konuda forum üyeleriyle çok ateşli tartışmalar yaşayan ve TSF kurumu içinden bir kişi olarak açık ve cesaretli fikirsel duruşumu, kararlılığımı görmüyor musunuz?
Çözüm, birleşme, genel kurul diyorum.
Birliktelik, örgütlenme ve hareket diyorum Statünün değişmesini, ama satranççılar tarafından makul şartlar gözetilerek değişmesi diyorum. Bunların bir anlamı yok mu sizce sn. GÖKERMAN?
Verilen vaatler konusunda ben kendi alanımla ilgili hiçbir vaat te bulunmadım. Açıkça da ancak daha yeni yeni öz ürünler verdiğimiz bilgisini paylaştım. Hantal yapıdan bahsettim. Yazılarımda var.
Hiç bir bombanın patlayacağı tarih de vermedim. Sadece öncesinden yaklaşan etkinlikler ve yayınlayacağımız yaptıklarımızdan bahsettim.
Erşan Bey,
Siz ülke satrancının gelişmesi yönünde geçmişte katkı sunan bir insansınız.
Zaman zaman sizinle burada olmaması gereken bir şekilde tartıştım. Yanlış anladığım zamanlar olmadı değil sizi.
Ülke satrancı için katkılarınızın devam edeceğini biliyorum.
Bitirirken bir ekolden sosyal içerikli bir mesajla son vermek isterim.
"SATRANÇ KÜLTÜRÜN BİR PARÇASIDIR ve EĞER KÜLTÜR DÜŞÜŞE GEÇERSE SATRANÇ DA DÜŞÜŞE GEÇER" - M. BOTVİNNİK
Saygı ve selamlarımla.
Yazınızı dikkatle okudum. İçten anlatım dilinizi fark etmek zor değil.
Beni samimi bulmadığınızı biliyorum. Ama ben sizin her yazınızı samimi buldum. Elbette sırf bu yüzden samimiyetime inanmanızı da bekleyemem.
Yazınızı bireyler boyutu yerine, değindiğiniz konular üzerinden cevaplamak, görüş bildirmek isterim
Geçmişte sizin de değindiğiniz gibi, "bakın biz de emek harcıyoruz" söylemi benim tarafımdan kullanılmış; ama satranç camiası içinde hiçbir görev alanının emek açısından ayrım yapılarak üst kategoriye alınmasına diğerinin yok görülmesine engel olmak içindi. Oyuncular için sitemde de bulundum hatırlıyorum. Aynı sitemi geçen aylarda hakemler ve yanlış ve kasıtlı aykırı eğitim veren antrenörler için de gösterdim. Hatta bazı yönetici arkadaşlarla bu konuda tartıştığımı da hatırlıyorum. Adaletsiz davranmakla suçlandım. Bu satırlarda kendimi savunmadım. İlgili konularda bir çok kişi ile özel ve bire bir görüşmelerim tartışma boyutundaki yazışmalarım oldu. Bunları buraya taşımadım, bu konuda size yazdım belki hatırlarsınız. Benim özelimdir. Olayı birebir anlatmam bir çok kişinin özelini bu satırlara dökemem. Adaletsiz ve çelişkili davrandığımı söyleyen bir çok arkadaşımın, forum satırlarında yazdığı tepkisel yazılardan daha fazlasını yaptığıma inanıyor ve bunu biliyorum. Bu kadar yazabilirim.
Hiç birimiz kusursuz değiliz.
Sporcu olmakla spor yapmak arasındaki farkı yeterince biliyorum Erşan Bey. Mesleğim, eşofmanlarını giymesine rağmen göz göze gelmekten kaçınan öğrenciler arasında geçti. Spor takımlarında yarışma aşkıyla gecelerce uyuyamayan öğrencilerim de oldu tabi. Herkes bunlara en azından öğrencilik yıllarından tanıklık yapmıştır. Beden Eğitimi derslerini ve öğretmeninizi hatırlayınız.
O çocuklar satranca başlama yaşındalar ve bence kendilerinden 15-20 yaş daha büyük sporcuların kaldırdığı stresten daha aşağı bir yük kaldırmıyorlar. Siz bunlara tanıksınız. O çocuklar kalbinin yerini göstermekten çok daha fazlasını yapıyorlar.
Siz matematik dersinde sınıf düzeyini baz alırsınız. Ama zaman zaman biraz üzerine çıkmazsanız yetenekli öğrencileri keşfedemezsiniz.
Ülke satrancı 6-8-10 yaş çocuğundan ibaret değil elbette. Ama o çocuklarda ve o yaşlarda yeteneklerini gösterebilecek fırsatları tanımazsanız içlerinden en yatkınlarını o yaşlarda bir daha asla seçemezsiniz.
Verdiğim örnek sadece satrançla sınırlı değil sayın GÖKERMAN. Resim, müzik, bale, jimnastik, aklınıza hangi alan gelirse...
Ama öncesinde de çok yazdığım gibi düzeyine uygun etkinlikler olmalı. O yaşlarda satranç öğretmeye doğru bir şekilde başlamalıyız. Turnuva sporculuğundan bahsetmiyorum. Önce de yazmıştım, turnuva aşamasını kaldırabilecek çocukların seçiminden sonra satranç sporculuk eğitimi başlamalı.
Ülkemizin bundan30-40 yıl öncesine yolculuk yaparsanız elbette ülkedeki güç ortalamasını toplam 200-300 nitelikli oyuncu arasında 2200 lerde görürsünüz.
O yıllarda İstanbul, Ankara, İzmir dışında belki bir kaç taşra şehrinde turnuva satrancı bilinirdi. Ondan da tam anlamıyla emin değilim. Seksenli yıllarda ancak basın aracılığıyla taşradan İstanbul' da, neler oluyor öğrenirdik. Ya da yolu İstanbul a düşen hemşerilerden...Olimpiyat, Dünya, Avrupa ve Balkan şampiyonalarını çok sonradan dergilerden görürdük. O da turnuva bittikten haftalar, aylar sonra.
Türkiye Birincilikleri tek hakemle ve bir de yardımcısıyla yapılırdı. Elle yapılan eşlendirme ve maç çizelgelerini saklarım hep. Biz büyük bir heyecan ve keyifle maç yaparken, kim bilir o yıllarda hakemlik ücretini alıp almadığına bile emin olamadığım sevgili İsmet ARVİT son derece ciddiyetle maçları yönetirdi.
Ben 1987 de Türkiye Şampiyonası finalinde Fındıkzade' den Beyoğlu'na 27 gün boyunca O temmuz sıcaklarında yürüyerek gidip geldim Erşan Bey. Ama bu konuyu malzeme yapmak için söylemedim.
" YER YÜZÜNDE HİÇBİR İNSANIN EMEĞİ DİĞERİNDEN ÜSTÜN DEĞİLDİR" saptamanız aslında benim aylarca söylediklerimle bire bir örtüşüyor.
Beni yargılayabilir eleştirebilirsiniz. Ama temel beklentinin çözüm olduğu konusundaki yaklaşımımı yok sayamazsınız.
Bu konuda forum üyeleriyle çok ateşli tartışmalar yaşayan ve TSF kurumu içinden bir kişi olarak açık ve cesaretli fikirsel duruşumu, kararlılığımı görmüyor musunuz?
Çözüm, birleşme, genel kurul diyorum.
Birliktelik, örgütlenme ve hareket diyorum Statünün değişmesini, ama satranççılar tarafından makul şartlar gözetilerek değişmesi diyorum. Bunların bir anlamı yok mu sizce sn. GÖKERMAN?
Verilen vaatler konusunda ben kendi alanımla ilgili hiçbir vaat te bulunmadım. Açıkça da ancak daha yeni yeni öz ürünler verdiğimiz bilgisini paylaştım. Hantal yapıdan bahsettim. Yazılarımda var.
Hiç bir bombanın patlayacağı tarih de vermedim. Sadece öncesinden yaklaşan etkinlikler ve yayınlayacağımız yaptıklarımızdan bahsettim.
Erşan Bey,
Siz ülke satrancının gelişmesi yönünde geçmişte katkı sunan bir insansınız.
Zaman zaman sizinle burada olmaması gereken bir şekilde tartıştım. Yanlış anladığım zamanlar olmadı değil sizi.
Ülke satrancı için katkılarınızın devam edeceğini biliyorum.
Bitirirken bir ekolden sosyal içerikli bir mesajla son vermek isterim.
"SATRANÇ KÜLTÜRÜN BİR PARÇASIDIR ve EĞER KÜLTÜR DÜŞÜŞE GEÇERSE SATRANÇ DA DÜŞÜŞE GEÇER" - M. BOTVİNNİK
Saygı ve selamlarımla.
- MATRANÇ -