11-07-2014, 10:22
Tavan konusundaki görüşünüze karşı olmadığımı ve desteklediğimi belirtmiştim. Küçük bir çekincem olarak da bu konuda fazla umutlu olmadığımı yazmıştım.
Çünkü ülkemizde yukarıdan gelen bir çok yasa, yönetmelik ve direktifin halk içinde nasıl uygulanıp uygulanmadığına tanıklık yapmışızdır.
Tavan, tabanın tam olarak ihtiyaçlarını, hedeflerini, bir şeyi yaşatma sürecinde karşılaştığı zorlukları bilmediği için bu konuda ne tam olarak destekleyici ne de faydalı olamıyor.
Tabandan uzak bir pasif yönetim anlayışı seksenlerden bu yana var ve biz buna tanıklık yapıyoruz toplum olarak.
Benim taban ve tabandan gelişim anlayışıma tanıklık yaptığım tarih kesitinden örnek vermek isterim.
Yetmişli yıllardı...
Futbol Dünya Kupası 1974, 1978 yıllarındaki siyah beyaz televizyonlu dönemi.
Maçların ve özellikle Hollanda, Almanya ve Arjantin in oynadığı maçlar genç kuşakta büyük hayranlık uyandırmıştı. İyi futbol oynayıp amatör bir takıma geçebilme hayali yaşıyorduk. Tabi sonra da profesyonel bir kulübe...
Bu amaçla bir çok amatör kulüp kuruldu. Bir o kadarı da futbol şubesini açtı.
Ortaya amatör kulüplerin mücadele ettiği, alt kümeler düzenleme ihtiyacı doğdu; 1. Amatör Küme, 2. Amatör Küme, 3. Amatör Küme, Gençler Ligi, Amatör Gençler, Minik Takımlar Ligi, Paf Takımlar, Yeşil Grup, Sarı Grup vb...
Bu talep beraberinde halı sahaları, büyük ve yeşil semt sahalarına ihtiyacı gündeme getirdi.
İzmir' de yöneticiler duyarsız kalamadı.
Çünkü tabandan onlarca, yüzlerce amatör kulübün haklı talebi ve ihtiyacı gündemdeydi.
Oy hesaplarına girmiyorum bile.
Ama takdir etmesini bilen yönetimler talepleri yerine getirdi.
Önce toprak sahalar, sonradan da çim sahalar yetersiz de olsa yapılmaya başlandı.
Profesyonel kulüpler, semt turnuvalarında; örneğin İzmir-Hatay'daki KARANTİNA SPOR KULÜBÜ YAZ TURNUVALARINDA, henüz keşfedilmemiş, gizli kalmış yetenekleri bulmak için bünyelerinden yöneticiler görevlendirdiler. Altay' dan fötür Mustafa, İzmir Spor'dan Dombik Halil bunların önde gelenlerindendi.
Tabloyu elbette satrançla kıyaslayamayız.
Ama ben bugün benzer yapılanmaları görüyorum. Çünkü o yıllardaki futbol potansiyeli, bugün nicel olarak satrançta var. Okullaşmanın etkisi büyük ve artarak devam ediyor.
Ülkemizin öncü derneklerinden İSD modelini, bugüne uyarlayan yapılanmalar var. SAYILARI GİDEREK ARTMAKTADIR.
Bir ilde önce dernekleşme ve sonradan kulüpleşme yöntemiyle bir çok satranç gençlik kulübü (bu ibare gerekiyor) kurulmaya başlandı.
Okullara yakınlığının ve satranç ile ilgilenen öğretmenlerin etkisiyle bu kulüplerin o sezon içinde sayıları 60-90 arasında değişen sporcuları oluyor. Tabi etkileşim sonucu rakamlar artabiliyor, tersi de olabilir.
Satranç son 70-80 yılın en cazip döneminde. Okullaşmayla sayı arttı.
Kaliteyi de artırmak gerekli. Bu yüzden o derneği kuran 7 kişi kendi güçleri oranında hiçbir yatırım harcamasından kaçınmıyorlar. Ortaya çok güzel şeyler de çıkmış. Bizzat gezip yerinde inceledim.
Kimisi sadece satrancı kullanmış. .......Gençlik Satranç Kulübü tabelası var. Resmi süreçten onaylı.
Kimisi satrancı da içine alan farklı etkinlikler atölyesi kurmuş; resim, müzik,drama, bale, mental aritmetik vb.
Hatta bazıları da okul öğrencilerine yönelik etüd merkezlerinde satrancı da almış.
Şimdi...
Alt yapıdaki bu kadar yönelimi, tercihi, (hayatın içinden uygulamayı) bir tarafa koyamayız. Görmezden gelemeyiz.
Tabandan yükselecek bu sesleri ileride kulak arkası eden yöneticilerin siyasi kaygılarını onlara hissettirecek olan halk olacaktır.
TAVAN, KENDİSİNİ TABANIN TALEP ve BULMUŞ OLDUĞU ÇÖZÜM YOLLARINA, ÖNERİLERİNE GÖRE DÜZENLEMELER YAPMAK DURUMUNDA KALACAKTIR.
Aksi bir durumu da benimsiyorum.
Ama sizin verdiğiniz örnek dışında tavandan destekli turnuvalar ya da teşvik örneğine rastlayamadım.
Doksanlı yılların ortasında Kadıköy Belediyesi turnuvaları geldi aklıma şimdi. Ama artık yok. Kalıcı olamadı, ya da kalıcı başka bir politika ortaya koyamadı.
Tabandaki gelişimi gören bir belediye 36.000 takım dağıtıp, İl Milli Eğitimden önce öğretmen eğitimine soyunabiliyor ve bunu otomatiğe bağlama kararı alabiliyorsa bu olumlu bir örnek teşkil eder. AMA NE KADAR SÜRER BİLEMEM?
TSF nin bu gün- beğenmediğimiz- uygulamaları, sponsor elini çekince ne olacak?
O zaman ben de sizden çok eleştireceğim insanlarımızı.
Ama kimi bulurum bilemem.
Ne bir Teknik Kurul, ne bir MHK, ne de bir yetersiz Eğitim Kurulu...
Bu gün fahri olarak çalışan tüm bu kurulların o zaman sadece adları bile kalabilir mi acaba?
Tavan-taban ayrılamaz!
Ama hangisi daha aktif ve yol gösterici onu zaman gösterir.
Tavandaki her bir birey olsa olsa tabandan yukarıya tavana gelmiştir.
Burada ne yapabilir o önemlidir.
Tanıklık yaptığımız bu günlerde ben tabanın gelişmesini görüyorum.
Açılan merkezleri, kulüpleri, dernekleri..
Bu arada yeri gelmişken, bu merkezlerde hiç de satranç içinden gelmemiş, fakat sonradan eğitimci olabilmek için kendince çaba sarf etmiş, bugün beklediği oranda para kazanan girişimciler tanıdım. Bir kısmı gerçekten takdiri hak ediyor.
Ama benim tanıdığım asıl satranççım, gerçek satranç emekçimi de eleştirmeden edemiyorum.
Bir tarafta satranç dışı soluk soluğa girişimciler, bir tarafta bir antrenörlük kursu, -bırakın kursu- denklik prosedürünü dahi okumamış yılların satranççıları arkadaşlarım...
Girişimde bulunmamalarını kınıyorum.
...
Sonuç olarak..
Düşünelim bir defa;
TAVAN, HANGİ GÜCE ve GEREKÇEYE DAYANARAK HAREKET EDEBİLİR?
Selamlar...
Çünkü ülkemizde yukarıdan gelen bir çok yasa, yönetmelik ve direktifin halk içinde nasıl uygulanıp uygulanmadığına tanıklık yapmışızdır.
Tavan, tabanın tam olarak ihtiyaçlarını, hedeflerini, bir şeyi yaşatma sürecinde karşılaştığı zorlukları bilmediği için bu konuda ne tam olarak destekleyici ne de faydalı olamıyor.
Tabandan uzak bir pasif yönetim anlayışı seksenlerden bu yana var ve biz buna tanıklık yapıyoruz toplum olarak.
Benim taban ve tabandan gelişim anlayışıma tanıklık yaptığım tarih kesitinden örnek vermek isterim.
Yetmişli yıllardı...
Futbol Dünya Kupası 1974, 1978 yıllarındaki siyah beyaz televizyonlu dönemi.
Maçların ve özellikle Hollanda, Almanya ve Arjantin in oynadığı maçlar genç kuşakta büyük hayranlık uyandırmıştı. İyi futbol oynayıp amatör bir takıma geçebilme hayali yaşıyorduk. Tabi sonra da profesyonel bir kulübe...
Bu amaçla bir çok amatör kulüp kuruldu. Bir o kadarı da futbol şubesini açtı.
Ortaya amatör kulüplerin mücadele ettiği, alt kümeler düzenleme ihtiyacı doğdu; 1. Amatör Küme, 2. Amatör Küme, 3. Amatör Küme, Gençler Ligi, Amatör Gençler, Minik Takımlar Ligi, Paf Takımlar, Yeşil Grup, Sarı Grup vb...
Bu talep beraberinde halı sahaları, büyük ve yeşil semt sahalarına ihtiyacı gündeme getirdi.
İzmir' de yöneticiler duyarsız kalamadı.
Çünkü tabandan onlarca, yüzlerce amatör kulübün haklı talebi ve ihtiyacı gündemdeydi.
Oy hesaplarına girmiyorum bile.
Ama takdir etmesini bilen yönetimler talepleri yerine getirdi.
Önce toprak sahalar, sonradan da çim sahalar yetersiz de olsa yapılmaya başlandı.
Profesyonel kulüpler, semt turnuvalarında; örneğin İzmir-Hatay'daki KARANTİNA SPOR KULÜBÜ YAZ TURNUVALARINDA, henüz keşfedilmemiş, gizli kalmış yetenekleri bulmak için bünyelerinden yöneticiler görevlendirdiler. Altay' dan fötür Mustafa, İzmir Spor'dan Dombik Halil bunların önde gelenlerindendi.
Tabloyu elbette satrançla kıyaslayamayız.
Ama ben bugün benzer yapılanmaları görüyorum. Çünkü o yıllardaki futbol potansiyeli, bugün nicel olarak satrançta var. Okullaşmanın etkisi büyük ve artarak devam ediyor.
Ülkemizin öncü derneklerinden İSD modelini, bugüne uyarlayan yapılanmalar var. SAYILARI GİDEREK ARTMAKTADIR.
Bir ilde önce dernekleşme ve sonradan kulüpleşme yöntemiyle bir çok satranç gençlik kulübü (bu ibare gerekiyor) kurulmaya başlandı.
Okullara yakınlığının ve satranç ile ilgilenen öğretmenlerin etkisiyle bu kulüplerin o sezon içinde sayıları 60-90 arasında değişen sporcuları oluyor. Tabi etkileşim sonucu rakamlar artabiliyor, tersi de olabilir.
Satranç son 70-80 yılın en cazip döneminde. Okullaşmayla sayı arttı.
Kaliteyi de artırmak gerekli. Bu yüzden o derneği kuran 7 kişi kendi güçleri oranında hiçbir yatırım harcamasından kaçınmıyorlar. Ortaya çok güzel şeyler de çıkmış. Bizzat gezip yerinde inceledim.
Kimisi sadece satrancı kullanmış. .......Gençlik Satranç Kulübü tabelası var. Resmi süreçten onaylı.
Kimisi satrancı da içine alan farklı etkinlikler atölyesi kurmuş; resim, müzik,drama, bale, mental aritmetik vb.
Hatta bazıları da okul öğrencilerine yönelik etüd merkezlerinde satrancı da almış.
Şimdi...
Alt yapıdaki bu kadar yönelimi, tercihi, (hayatın içinden uygulamayı) bir tarafa koyamayız. Görmezden gelemeyiz.
Tabandan yükselecek bu sesleri ileride kulak arkası eden yöneticilerin siyasi kaygılarını onlara hissettirecek olan halk olacaktır.
TAVAN, KENDİSİNİ TABANIN TALEP ve BULMUŞ OLDUĞU ÇÖZÜM YOLLARINA, ÖNERİLERİNE GÖRE DÜZENLEMELER YAPMAK DURUMUNDA KALACAKTIR.
Aksi bir durumu da benimsiyorum.
Ama sizin verdiğiniz örnek dışında tavandan destekli turnuvalar ya da teşvik örneğine rastlayamadım.
Doksanlı yılların ortasında Kadıköy Belediyesi turnuvaları geldi aklıma şimdi. Ama artık yok. Kalıcı olamadı, ya da kalıcı başka bir politika ortaya koyamadı.
Tabandaki gelişimi gören bir belediye 36.000 takım dağıtıp, İl Milli Eğitimden önce öğretmen eğitimine soyunabiliyor ve bunu otomatiğe bağlama kararı alabiliyorsa bu olumlu bir örnek teşkil eder. AMA NE KADAR SÜRER BİLEMEM?
TSF nin bu gün- beğenmediğimiz- uygulamaları, sponsor elini çekince ne olacak?
O zaman ben de sizden çok eleştireceğim insanlarımızı.
Ama kimi bulurum bilemem.
Ne bir Teknik Kurul, ne bir MHK, ne de bir yetersiz Eğitim Kurulu...
Bu gün fahri olarak çalışan tüm bu kurulların o zaman sadece adları bile kalabilir mi acaba?
Tavan-taban ayrılamaz!
Ama hangisi daha aktif ve yol gösterici onu zaman gösterir.
Tavandaki her bir birey olsa olsa tabandan yukarıya tavana gelmiştir.
Burada ne yapabilir o önemlidir.
Tanıklık yaptığımız bu günlerde ben tabanın gelişmesini görüyorum.
Açılan merkezleri, kulüpleri, dernekleri..
Bu arada yeri gelmişken, bu merkezlerde hiç de satranç içinden gelmemiş, fakat sonradan eğitimci olabilmek için kendince çaba sarf etmiş, bugün beklediği oranda para kazanan girişimciler tanıdım. Bir kısmı gerçekten takdiri hak ediyor.
Ama benim tanıdığım asıl satranççım, gerçek satranç emekçimi de eleştirmeden edemiyorum.
Bir tarafta satranç dışı soluk soluğa girişimciler, bir tarafta bir antrenörlük kursu, -bırakın kursu- denklik prosedürünü dahi okumamış yılların satranççıları arkadaşlarım...
Girişimde bulunmamalarını kınıyorum.
...
Sonuç olarak..
Düşünelim bir defa;
TAVAN, HANGİ GÜCE ve GEREKÇEYE DAYANARAK HAREKET EDEBİLİR?
Selamlar...
- MATRANÇ -