12-07-2014, 01:00
Tekrar Merhaba,
İskender Bey, yazılarınızdan birçok yeni bilgi ediniyorum, bildiklerimi gözden geçirmek zorunda kalıyorum. Teşekkür ederim.
Son sorunuza cevaben:
Şahsen her türlü kaynağın, belgenin başımın üzerinde yeri vardır. "Şöyle olmasın da böyle olsun." denilebilecek bir durum mu var? Ne gelirse kapım açıktır efendim, elinizde neler varsa paylaşınız.
Tarih anlayışlarımızın birbirinden farklı olduğunu üzülerek görmekteyim. Aynı olmak zorunda değil, tabii.
Temel noktada farkımız şu:
Siz sonucu kafanızda önceden canlandırıyor, ona uygun bir giriş-gelişme yaratmaya çalışıyorsunuz.
Ben ise önümde mevcut bulunan bilginin işaret ettiği sonucu görüyor, onu biliyorum.
Şu ana kadar araştırdığım güvenilir kaynaklar, satrancın Hindistan'da ortaya çıktığına işaret ediyor. Hepsi bu. Yoksa Hintlilere karşı özel bir sempatim (ya da antipatim) yok.
Başka güvenilir kaynaklar farklı şeyler ortaya koyar ve bu bilgiler kendi içlerinde mantıklı-tutarlı bir bütün oluşturursa elbette ki o yeni bilgiyi kabul etmeye hazırım.
Heyecan verici bir başlık attınız, ama bunun altı bir türlü dolmuyor İskender Hocam.
Dolarsa hiç tahmin etmeyeceğiniz kadar memnun olurum.
Sayın Altındiş,
Alternatif tarihten bahsetmişsiniz. Arkadaş sohbetlerinde buna "anlatılamayan tarih" derim ve birçok insanla birçok farklı döneme ve coğrafyaya dair sohbetlerim olmuştur. Resmi tarihe göre daha özgürdür, avantajları vardır, doğru. Gördüğüm tek olumsuz yanı, bu tür tarihle fazlaca ilgilenen kişilerin, komplo teorilerini gereğinden çok yüceltmeleridir, ayrı bir not olarak.
Satrancın şimdiki Hindistan'da ortaya çıkmış olduğu gerçeği resmi tarihe birşey kazandırmaz. Egemen grupların ya da milletlerin bundan hiçbir çıkatı yoktur. Hindistan şu anda kalabalık nüfus ve ekonomik sıkıntılardan kaynaklı sorunlarla boğuşsa da geçmişte medeniyet beşiğidir ve bu gerçek tüm tarihçiler tarafından bilinir, kabul edilir.
Resmi tarih bu konuda (hem de bilerek) yalan söylüyorsa, çok yararsız bir yalan uydurmuştur.
Hindistan'ın böyle bir belgesi olmadığından eminsiniz ancak gerek coğrafi ve tarihi unsurlar (tekrarlamaya gerek yok) gerekse çaturanga sözcüğü, gerek piyonların arkasındaki taşların dört unsurdan oluşması gerekse hem at, hem de fil içeren ordu yapısı çok sağlam kanıtlardır. Tarih ekseninden dışarı çıkıyorum: iyi veya kötü, Dünya Şampiyonu çıkarmayı başarmış nadir uluslardan biri olduklarını da hatırlatmakta yarar görüyorum. Türkiye veya Türkler olarak bizim bugüne kadar uluslararası satrançtaki yerimizle kıyaslanamayacak kadar iyi durumdalar.
Bir soru: Varlığından emin olduğunuz, satrancı Türklerin yarattığına dair belgede ne görmeyi umuyorsunuz? Yani hayalinizde resmi tarihi silip süpürecek olan bilgi parçaları nelerdir?
Tavla meselesine tekrar baktım. Milattan önce 5000'li yıllara dair brtakım şekiller, resimler var. Ancak bu oyunlar olsa olsa tavlanın atası olarak kabul edilebilirler. Modern anlamdaki tavla Perslerin icadıdır. Tartışmamızda sürekli olarak "Ondan önce şu da vardı." şeklinde bir yaklaşım gösterir ve bunu temellendiremezsek sürekli iletişim kopukluğu yaşarız.
Mojo Jojo,
Japonya'nın Yokohama şehri var ya, onun adını bizimkiler vermiş. Oradan bir adam gelmiş, misafir olmuş. Salladıkça sallamış, attıkça desteksiz atmış. Bizimkiler dayanamamış, "Yok artık, oha ama!" diyerek itiraz etmişler. O gün bugündür şehre YOKOHAMA denirmiş. Nasıl?
Bir de, filin eşini istediğinden dolayı Nasrettin Hocamızı satranç tarihinin ilk strateji uzmanı ilan etmemizde bir sakınca var mıdır?
İskender Bey, yazılarınızdan birçok yeni bilgi ediniyorum, bildiklerimi gözden geçirmek zorunda kalıyorum. Teşekkür ederim.
Son sorunuza cevaben:
Şahsen her türlü kaynağın, belgenin başımın üzerinde yeri vardır. "Şöyle olmasın da böyle olsun." denilebilecek bir durum mu var? Ne gelirse kapım açıktır efendim, elinizde neler varsa paylaşınız.
Tarih anlayışlarımızın birbirinden farklı olduğunu üzülerek görmekteyim. Aynı olmak zorunda değil, tabii.
Temel noktada farkımız şu:
Siz sonucu kafanızda önceden canlandırıyor, ona uygun bir giriş-gelişme yaratmaya çalışıyorsunuz.
Ben ise önümde mevcut bulunan bilginin işaret ettiği sonucu görüyor, onu biliyorum.
Şu ana kadar araştırdığım güvenilir kaynaklar, satrancın Hindistan'da ortaya çıktığına işaret ediyor. Hepsi bu. Yoksa Hintlilere karşı özel bir sempatim (ya da antipatim) yok.
Başka güvenilir kaynaklar farklı şeyler ortaya koyar ve bu bilgiler kendi içlerinde mantıklı-tutarlı bir bütün oluşturursa elbette ki o yeni bilgiyi kabul etmeye hazırım.
Heyecan verici bir başlık attınız, ama bunun altı bir türlü dolmuyor İskender Hocam.
Dolarsa hiç tahmin etmeyeceğiniz kadar memnun olurum.
Sayın Altındiş,
Alternatif tarihten bahsetmişsiniz. Arkadaş sohbetlerinde buna "anlatılamayan tarih" derim ve birçok insanla birçok farklı döneme ve coğrafyaya dair sohbetlerim olmuştur. Resmi tarihe göre daha özgürdür, avantajları vardır, doğru. Gördüğüm tek olumsuz yanı, bu tür tarihle fazlaca ilgilenen kişilerin, komplo teorilerini gereğinden çok yüceltmeleridir, ayrı bir not olarak.
Satrancın şimdiki Hindistan'da ortaya çıkmış olduğu gerçeği resmi tarihe birşey kazandırmaz. Egemen grupların ya da milletlerin bundan hiçbir çıkatı yoktur. Hindistan şu anda kalabalık nüfus ve ekonomik sıkıntılardan kaynaklı sorunlarla boğuşsa da geçmişte medeniyet beşiğidir ve bu gerçek tüm tarihçiler tarafından bilinir, kabul edilir.
Resmi tarih bu konuda (hem de bilerek) yalan söylüyorsa, çok yararsız bir yalan uydurmuştur.
Hindistan'ın böyle bir belgesi olmadığından eminsiniz ancak gerek coğrafi ve tarihi unsurlar (tekrarlamaya gerek yok) gerekse çaturanga sözcüğü, gerek piyonların arkasındaki taşların dört unsurdan oluşması gerekse hem at, hem de fil içeren ordu yapısı çok sağlam kanıtlardır. Tarih ekseninden dışarı çıkıyorum: iyi veya kötü, Dünya Şampiyonu çıkarmayı başarmış nadir uluslardan biri olduklarını da hatırlatmakta yarar görüyorum. Türkiye veya Türkler olarak bizim bugüne kadar uluslararası satrançtaki yerimizle kıyaslanamayacak kadar iyi durumdalar.
Bir soru: Varlığından emin olduğunuz, satrancı Türklerin yarattığına dair belgede ne görmeyi umuyorsunuz? Yani hayalinizde resmi tarihi silip süpürecek olan bilgi parçaları nelerdir?
Tavla meselesine tekrar baktım. Milattan önce 5000'li yıllara dair brtakım şekiller, resimler var. Ancak bu oyunlar olsa olsa tavlanın atası olarak kabul edilebilirler. Modern anlamdaki tavla Perslerin icadıdır. Tartışmamızda sürekli olarak "Ondan önce şu da vardı." şeklinde bir yaklaşım gösterir ve bunu temellendiremezsek sürekli iletişim kopukluğu yaşarız.
Mojo Jojo,
Japonya'nın Yokohama şehri var ya, onun adını bizimkiler vermiş. Oradan bir adam gelmiş, misafir olmuş. Salladıkça sallamış, attıkça desteksiz atmış. Bizimkiler dayanamamış, "Yok artık, oha ama!" diyerek itiraz etmişler. O gün bugündür şehre YOKOHAMA denirmiş. Nasıl?
Bir de, filin eşini istediğinden dolayı Nasrettin Hocamızı satranç tarihinin ilk strateji uzmanı ilan etmemizde bir sakınca var mıdır?