27-08-2014, 18:48
(Son Düzenleme: 27-08-2014, 18:49, Düzenleyen: Erşan Gökerman.)
Dün, uzun uzun düşünüp, çok da istemeden bir yazı yazdım. Yazının içinde satrancın spor olarak diğer sporlarla ilişkisi, yaptığımız turnuvaların kalite ve koşullarıyla ilgili değerlendirmeler, satrançta şikenin yaygın olmasıyla ilgili sebepler ve az da olsa bazı çözüm önerileri var.
Bu yazıya Ateş Ülker'in haricinde verilen cevaplar ise beni hayretlere düşürüyor.
Oktay Ertan, direkt olarak beni şikeyi desteklemekle ve hatta "Onlar ayarlayabiliyorsa siz de yapıverin birşeyler." noktasına çekme '' suçluyor. Neden böyle yapıyormuşum, çünkü, ben de yazımda bunun bir millet meselesi olmadığını, turnuva koşulları ve coğrafi özellikler nedeniyle yerli oyuncu kuvvetinin üzerinde olan bir grup bu işe meyilli satranççının, komşu ülkelerden turnuvaya katılarak istedikleri gibi at koşturduklarını, bunun çözümünün cezadan önce turnuvaya daha kaliteli yerli ve yabancı oyuncuların katılması için harekete geçilmesi gerektiğini savunduğum için.
Tutku Dinçer, herhalde kendi dalınız olduğu için bu tip konularda uzun değerlendirmeler yapmak ve şu doğru, şu yanlış hükümlerini vermek hoşunuza gidiyor. Ne Süreyya Ayhan Kop'un ne de Fenerbahçe SK'nün haklılığı ya da haksızlığıyla ilgili bir değerlendirme yapmadım. Her iki olayda da 'bana göre' kanaate dayalı bir cezalandırma yapılmamıştır. Ayhan'ın durumu zaten çok bariz, isteyen komplo der isteyen haksızlık der. Fenerbahçe konusunda UEFA 3 Temmuz 2011 yılında başlayan bir dava ile ilgili disiplin cezasını 2013 yazında, ulusal mahkemelerde açıklanan kararların ardından vermedi mi? Arada geçen sezonda Fenerbahçe Avrupa kupalarında oynamadı mı? Bu meşhur hızlı karar verme mekanizmasının süresi 2 yıl mıdır?
Elbette mahkeme buradaki soruşturmayı beklemeyebilir ama UEFA, FIDE gibi kurumlar kendi disiplin kurullarında bu derece ciddi cezaları verirken kanaate dayalı hükümler verdiklerinde ciddi bir yükü de omuzlarına alırlar. Satrançta ortada dönen para futbola göre bir hiç olduğundan belki bu risk daha az olabilir.
Makul şüphe ile bu derece kolay ceza verilebiliyorsa FIDE neden hile yaptığı düşünülen oyunculara dahi ceza vermekte bu denli zorlanıyor?
Daha önce bu sayfada tartıştığımız Bulgar oyuncu ile ilgili, davete kabul göstermemek dışında neden uzun süreli bir ceza uygulanamıyor?
Şu an tek derdimiz iki oyuncuya kanaatle ya da delille ceza vermekmiş, ülkemizde hiç şike sorunu yokmuş da bu iki oyuncu cezalandırılınca turnuvalarımız dikensiz gül bahçesi olacakmış gibi davranılıyor. Ben bu ülke sınırları içerisinde yabancı oyunculardan biri kabul etmediği için maç 5-5 bağlanamayınca 8 masanın berabere yapmasının ardından 1 masanın emniyet amaçlı bekletildiğini, yabancı oyuncu kazanınca diğer masanın bilerek kaybettiğini bile gördüm. Tüm takımların ve o maçı oynayan 20 kişinin bilgisi dahilinde. Bu forumda eleştirilen takım beraberliklerine ''gerekirse berabere de yaparız, gerekirse kayıp bile ederiz'' diyenler çıktı. Morchiashvili veya Odeev ceza alsa bizim açımızdan hiç bir şey değişecek mi? Sadece isimler değişecek biz yakınmaya devam edeceğiz.
Ateş Ülker'in yazısında ilginç bir ayrıntı var. 2000 Elo üstü 205 sporcudan sadece 3'ü Keşan turnuvasına katılmış. Yıllar evvel bu konu ile ilgili bir çalışma yapıp TSF genel kurulunda tablo ile dile getirmiştim. Turnuvalara aktif olarak katılan 10-15 oyuncunun ardından gelen oyuncuların senelik oyun sayısı ortalamaları içler acısı. Dolayısıyla aslında 'piramidin ortası' dediğimiz şey yok. Bu dengesizlik çözülmediği takdirde ne yaparsanız yapın turnuvalarda ortaya çıkan sonuç da değişmeyecek. Ben yine de çözümün yabancı oyuncuları uzaklaştırmak olduğunu düşünmüyorum. 2000 - 2400 arası oyuncularımızın Avrupa'da kendi olanaklarıyla turnuvalara katıldıklarını
görüyoruz ama aynı oyuncular Keşan-Çanakkale gibi turnuvalardan uzak duruyorlar. Katkı paylarının yüksekliği, daha önceki yazıda belirttiğim konaklama ve ulaşım sorunları ve her yıl turnuvaların tarihi ve hatta yapılıp yapılmayacağının belirsiz olması, rating dağılımının bozuk olması nedeniyle gerçekten ciddi bir turnuva oynamak isteyen oyuncular için cazip olmaması önemli sebepler. Yurtdışında da 2000-2300 kuvvetindeki oyuncular turnuvalarda ödül alamıyor ancak en azından kuvvetli oyuncularla oynama fırsatı buluyor.
Hiç yabancı oyuncu almamak çözüm olabilir mi? Bir dakika ama piramidin ortası dediğimiz kesim zaten turnuva oynamıyor ki? Yabancılar olmayınca bu bir anda değişecek mi? Hiç sanmıyorum.
Geçenlerde Görkem Sivri, facebook sayfasında Çin'in Olimpiyad başarısı üzerine bir eleştiri yazmıştı. Sakıncası olmayacağını düşünerek alıntılıyorum;
''Ben bu (2185) ELO puanı ile 76 milyonluk Türkiye'de klasmanda 59. sıradayım.
3 milyonluk Ermenistan'da 88. olabiliyorum ancak!
Peki ya 1350 milyonluk Çin'de? 80. sıra! '' (Görkem Sivri)
Bu değerlendirmenin haklı ve haksız olduğu taraflar olabilir. Çin kuvvetli bir satranç ülkesi ama ilk 20-30 sporcusunun devlet kanalıyla inanılmaz desteklenmesi üzerine kurulu bir sistemleri ve süper yıldızları var. Oysa Sırbistan en kuvvetli oyuncusu 2615, sıkı durun 100. sıradaki oyuncusu 2375 kuvvetinde bir ülke. Sırbistan'da yapılan turnuvalar çok cazip çünkü inanılmaz sayıda ve her kuvvet derecesinden dengeli dağılmış bir oyuncu potansiyeline sahip. Adı geçen ve şike yaptığı düşünülen oyuncuların çete halinde ödül almak için Sırbistan'da turnuva oynamaya gittiğini düşünebiliyor musunuz?
Türkiye Çin'in sistemini seçmiş görünüyor. Satrancı yönetenlerin bir an önce hangi yönde gideceklerine karar vermeleri gerekiyor. Ben Çin olmaktansa Sırbistan olmayı tercih ederdim ama bu birazda bizlerin ortaya koyacağı irade ve isteğe de bağlı.
Bu yazıya Ateş Ülker'in haricinde verilen cevaplar ise beni hayretlere düşürüyor.
Oktay Ertan, direkt olarak beni şikeyi desteklemekle ve hatta "Onlar ayarlayabiliyorsa siz de yapıverin birşeyler." noktasına çekme '' suçluyor. Neden böyle yapıyormuşum, çünkü, ben de yazımda bunun bir millet meselesi olmadığını, turnuva koşulları ve coğrafi özellikler nedeniyle yerli oyuncu kuvvetinin üzerinde olan bir grup bu işe meyilli satranççının, komşu ülkelerden turnuvaya katılarak istedikleri gibi at koşturduklarını, bunun çözümünün cezadan önce turnuvaya daha kaliteli yerli ve yabancı oyuncuların katılması için harekete geçilmesi gerektiğini savunduğum için.
Tutku Dinçer, herhalde kendi dalınız olduğu için bu tip konularda uzun değerlendirmeler yapmak ve şu doğru, şu yanlış hükümlerini vermek hoşunuza gidiyor. Ne Süreyya Ayhan Kop'un ne de Fenerbahçe SK'nün haklılığı ya da haksızlığıyla ilgili bir değerlendirme yapmadım. Her iki olayda da 'bana göre' kanaate dayalı bir cezalandırma yapılmamıştır. Ayhan'ın durumu zaten çok bariz, isteyen komplo der isteyen haksızlık der. Fenerbahçe konusunda UEFA 3 Temmuz 2011 yılında başlayan bir dava ile ilgili disiplin cezasını 2013 yazında, ulusal mahkemelerde açıklanan kararların ardından vermedi mi? Arada geçen sezonda Fenerbahçe Avrupa kupalarında oynamadı mı? Bu meşhur hızlı karar verme mekanizmasının süresi 2 yıl mıdır?
Elbette mahkeme buradaki soruşturmayı beklemeyebilir ama UEFA, FIDE gibi kurumlar kendi disiplin kurullarında bu derece ciddi cezaları verirken kanaate dayalı hükümler verdiklerinde ciddi bir yükü de omuzlarına alırlar. Satrançta ortada dönen para futbola göre bir hiç olduğundan belki bu risk daha az olabilir.
Makul şüphe ile bu derece kolay ceza verilebiliyorsa FIDE neden hile yaptığı düşünülen oyunculara dahi ceza vermekte bu denli zorlanıyor?
Daha önce bu sayfada tartıştığımız Bulgar oyuncu ile ilgili, davete kabul göstermemek dışında neden uzun süreli bir ceza uygulanamıyor?
Şu an tek derdimiz iki oyuncuya kanaatle ya da delille ceza vermekmiş, ülkemizde hiç şike sorunu yokmuş da bu iki oyuncu cezalandırılınca turnuvalarımız dikensiz gül bahçesi olacakmış gibi davranılıyor. Ben bu ülke sınırları içerisinde yabancı oyunculardan biri kabul etmediği için maç 5-5 bağlanamayınca 8 masanın berabere yapmasının ardından 1 masanın emniyet amaçlı bekletildiğini, yabancı oyuncu kazanınca diğer masanın bilerek kaybettiğini bile gördüm. Tüm takımların ve o maçı oynayan 20 kişinin bilgisi dahilinde. Bu forumda eleştirilen takım beraberliklerine ''gerekirse berabere de yaparız, gerekirse kayıp bile ederiz'' diyenler çıktı. Morchiashvili veya Odeev ceza alsa bizim açımızdan hiç bir şey değişecek mi? Sadece isimler değişecek biz yakınmaya devam edeceğiz.
Ateş Ülker'in yazısında ilginç bir ayrıntı var. 2000 Elo üstü 205 sporcudan sadece 3'ü Keşan turnuvasına katılmış. Yıllar evvel bu konu ile ilgili bir çalışma yapıp TSF genel kurulunda tablo ile dile getirmiştim. Turnuvalara aktif olarak katılan 10-15 oyuncunun ardından gelen oyuncuların senelik oyun sayısı ortalamaları içler acısı. Dolayısıyla aslında 'piramidin ortası' dediğimiz şey yok. Bu dengesizlik çözülmediği takdirde ne yaparsanız yapın turnuvalarda ortaya çıkan sonuç da değişmeyecek. Ben yine de çözümün yabancı oyuncuları uzaklaştırmak olduğunu düşünmüyorum. 2000 - 2400 arası oyuncularımızın Avrupa'da kendi olanaklarıyla turnuvalara katıldıklarını
görüyoruz ama aynı oyuncular Keşan-Çanakkale gibi turnuvalardan uzak duruyorlar. Katkı paylarının yüksekliği, daha önceki yazıda belirttiğim konaklama ve ulaşım sorunları ve her yıl turnuvaların tarihi ve hatta yapılıp yapılmayacağının belirsiz olması, rating dağılımının bozuk olması nedeniyle gerçekten ciddi bir turnuva oynamak isteyen oyuncular için cazip olmaması önemli sebepler. Yurtdışında da 2000-2300 kuvvetindeki oyuncular turnuvalarda ödül alamıyor ancak en azından kuvvetli oyuncularla oynama fırsatı buluyor.
Hiç yabancı oyuncu almamak çözüm olabilir mi? Bir dakika ama piramidin ortası dediğimiz kesim zaten turnuva oynamıyor ki? Yabancılar olmayınca bu bir anda değişecek mi? Hiç sanmıyorum.
Geçenlerde Görkem Sivri, facebook sayfasında Çin'in Olimpiyad başarısı üzerine bir eleştiri yazmıştı. Sakıncası olmayacağını düşünerek alıntılıyorum;
''Ben bu (2185) ELO puanı ile 76 milyonluk Türkiye'de klasmanda 59. sıradayım.
3 milyonluk Ermenistan'da 88. olabiliyorum ancak!
Peki ya 1350 milyonluk Çin'de? 80. sıra! '' (Görkem Sivri)
Bu değerlendirmenin haklı ve haksız olduğu taraflar olabilir. Çin kuvvetli bir satranç ülkesi ama ilk 20-30 sporcusunun devlet kanalıyla inanılmaz desteklenmesi üzerine kurulu bir sistemleri ve süper yıldızları var. Oysa Sırbistan en kuvvetli oyuncusu 2615, sıkı durun 100. sıradaki oyuncusu 2375 kuvvetinde bir ülke. Sırbistan'da yapılan turnuvalar çok cazip çünkü inanılmaz sayıda ve her kuvvet derecesinden dengeli dağılmış bir oyuncu potansiyeline sahip. Adı geçen ve şike yaptığı düşünülen oyuncuların çete halinde ödül almak için Sırbistan'da turnuva oynamaya gittiğini düşünebiliyor musunuz?
Türkiye Çin'in sistemini seçmiş görünüyor. Satrancı yönetenlerin bir an önce hangi yönde gideceklerine karar vermeleri gerekiyor. Ben Çin olmaktansa Sırbistan olmayı tercih ederdim ama bu birazda bizlerin ortaya koyacağı irade ve isteğe de bağlı.