30-08-2014, 19:28
Merhaba Aşkın Bey,
Bugün katıldığım bir turnuva sırasında yaptığım sohbette öğrendiğime göre, yabancı sporcular liglerimiz haricinde katıldıkları turnuvalar için TSF Yabancı Sporcu Lisansı çıkartmak zorunda değillermiş.
Bu durumda, Ceza Hukuku yani 6222 Sayılı Kanun açısından yazdıklarım aynen geçerli olmakla birlikte, Spor Hukuku yani işin federasyon ayağı tarafından ufak bir değişiklik var.
Eğer bu sporcu TSF lisanslı sporcusu olsaydı önceki mesajımda yazdıkların tereddütsüz uygulanabilirdi. Ancak, lisanslı sporcu değil ise TSF ile arasında bir bağ olmadığı görüşü ileri sürülebilir. TSF'nin mevcut yönetmeliklerine bakınca yine bir önceki mesajımda yazdıklarım kabul görecek olmakla birlikte, aksi görüş de savunulabilir. Özetle, pek değişen birşey de yok bana sorarsanız.
Bu kısa nottan sonra, asıl söylemek istediğim noktaya geleyim:
"Organizasyon" tabirinizi söz konusu turnuvayı düzenleyenler, "Kurum" tabirinizi ise TSF olarak anladım. Bu şekilde kabul ederek kurum ve organizasyon açısından yaptığınız ayrıma ilişkin birşeyler söylenebilir.
Öncelikle kurum, yani TSF için "yapılmalıydı" demişsiniz. Yapılacaktır diye diye tahmin ediyorum.
Organizasyon kısmına gelince, Galatasray'ın 17 Haziran Duruşu'nu takip edenler bilir. Galatasaray kendince haklı bir sebepten ötürü (ki bence de haklıdır) basketbol ligi final serisinde durum 3-3 iken şampiyonun belirleneceği 7. maça çıkmamıştı. Sonuç olarak TBF kurumları (Yönetim Kurulu ve Disiplin Kurulu) tarafından devam eden süreçler sonunda Galatasaray'ın çok ciddi tazminatlar ödemesi gündemde. Gerekçeler ise şuan hatırladığım kadarıyla yayıncı kuruluşun son maçın oynanmamasından doğan zararı, ligin marka değerinin zarar görmesi, basketbol sporunun zarar görmesi vb.
Bu örnekten yola çıkarsak, Türkiye'nin en büyük turnuvalarından birinde, canlı yayın ile en çok izlenecek masa internet üzerinden yeterince ziyaret edilmedi. Turnuvanın adı son turda şampiyonu belirlemek için yapıldığı iddia edilen bir şike ile anılmaya başladı. Keza satranç sporunun adının şike ile anılması sonucu marka değerinin gördüğü zarar da ortada.
Aşkın Bey'in diğer başlıkta yazdığı gibi bu oyuncudan bir itiraf maili gelirse ve Aşkın Bey bu durumu savcılığa bildirirse işin ucu çok daha ciddi noktalara doğru gider. O kişinin yerinde olsam böyle bir durumda bir daha Türkiye'ye gelmem, hatta hava sahasından geçmeden bile tekrar düşünürüm.
Yazışmaya devam ettikçe işin içinden hangi boyutlar çıkıyor görüyorsunuz. Bu işin sonunun nerelere varabileceğini siz hesaplayın...
Bugün katıldığım bir turnuva sırasında yaptığım sohbette öğrendiğime göre, yabancı sporcular liglerimiz haricinde katıldıkları turnuvalar için TSF Yabancı Sporcu Lisansı çıkartmak zorunda değillermiş.
Bu durumda, Ceza Hukuku yani 6222 Sayılı Kanun açısından yazdıklarım aynen geçerli olmakla birlikte, Spor Hukuku yani işin federasyon ayağı tarafından ufak bir değişiklik var.
Eğer bu sporcu TSF lisanslı sporcusu olsaydı önceki mesajımda yazdıkların tereddütsüz uygulanabilirdi. Ancak, lisanslı sporcu değil ise TSF ile arasında bir bağ olmadığı görüşü ileri sürülebilir. TSF'nin mevcut yönetmeliklerine bakınca yine bir önceki mesajımda yazdıklarım kabul görecek olmakla birlikte, aksi görüş de savunulabilir. Özetle, pek değişen birşey de yok bana sorarsanız.
Bu kısa nottan sonra, asıl söylemek istediğim noktaya geleyim:
"Organizasyon" tabirinizi söz konusu turnuvayı düzenleyenler, "Kurum" tabirinizi ise TSF olarak anladım. Bu şekilde kabul ederek kurum ve organizasyon açısından yaptığınız ayrıma ilişkin birşeyler söylenebilir.
Öncelikle kurum, yani TSF için "yapılmalıydı" demişsiniz. Yapılacaktır diye diye tahmin ediyorum.
Organizasyon kısmına gelince, Galatasray'ın 17 Haziran Duruşu'nu takip edenler bilir. Galatasaray kendince haklı bir sebepten ötürü (ki bence de haklıdır) basketbol ligi final serisinde durum 3-3 iken şampiyonun belirleneceği 7. maça çıkmamıştı. Sonuç olarak TBF kurumları (Yönetim Kurulu ve Disiplin Kurulu) tarafından devam eden süreçler sonunda Galatasaray'ın çok ciddi tazminatlar ödemesi gündemde. Gerekçeler ise şuan hatırladığım kadarıyla yayıncı kuruluşun son maçın oynanmamasından doğan zararı, ligin marka değerinin zarar görmesi, basketbol sporunun zarar görmesi vb.
Bu örnekten yola çıkarsak, Türkiye'nin en büyük turnuvalarından birinde, canlı yayın ile en çok izlenecek masa internet üzerinden yeterince ziyaret edilmedi. Turnuvanın adı son turda şampiyonu belirlemek için yapıldığı iddia edilen bir şike ile anılmaya başladı. Keza satranç sporunun adının şike ile anılması sonucu marka değerinin gördüğü zarar da ortada.
Aşkın Bey'in diğer başlıkta yazdığı gibi bu oyuncudan bir itiraf maili gelirse ve Aşkın Bey bu durumu savcılığa bildirirse işin ucu çok daha ciddi noktalara doğru gider. O kişinin yerinde olsam böyle bir durumda bir daha Türkiye'ye gelmem, hatta hava sahasından geçmeden bile tekrar düşünürüm.
Yazışmaya devam ettikçe işin içinden hangi boyutlar çıkıyor görüyorsunuz. Bu işin sonunun nerelere varabileceğini siz hesaplayın...