Hakikaten biraz satranç yazalım.
Enis Bilyap bir süredir turnuva kalitesi kavramını geri getirdi, bunda babadan ve şehirden gelen kalite geninin etkisi var ama bir başka faktör, Bilyap tarafından işin business tarafının bilinmesi.
Ben yine dıştan içe gitmeye çalışacağım; turnuva kalitesini belirleyen faktör sadece işadamlığı faktörüdür; temenniler, iyiniyet vs değil. Cem Pekün iyi bir işadamı olduğu sürece yürüyen Festival gibi. Zira turnuva bir organizasyondur; yapısal olarak bunu derlerken uğraştığınız etmenlerin adedi (katılımcı / catering / hakem / protokol / ödül / mekan) bir ralli organize etmekten farklı değil. Daha kolay olabilir elbette ama organizasyonel basamakları daha az değil.
Bir turnuvada ödül / rating / kalite ilişkisi akla gelmeyen bir konu. Ödül iyiyse turnuvaya 2100 üzeri 10 kişi katılıyor (3. MTS turnuvası gibi). Bu 10 kişinin varlığı orada bulunan amatör oyuncuları daha ciddi ve saygılı olmaya itiyor.
Peki bütçe nereden gelecek? Ben bu anlamda gelecek için umutsuzum. İstanbul bu sene Festivali sessiz sedasız terk edip iflası açtı. Keşan, Truva 2-3 kişinin sırtında, tıpkı Cem Pekün gibi bu insanlar yorulup çekildiği anda annemizin ligine döneceğiz. İş Bankası çekilirse ne olacağını düşünemiyorum bile.
Şimdi TSF'nin tepesindeki sorun satranç bilmeme sorunu değil (o da sorun ama ilk sorun değil); temel sorun TSF yöneticilerinin business bilmemesi. Ve hiçbir uluslararası turnuva bir bürokrasi işi değildir. O nedenle İl Temsilciliği bana saçma geliyor. Bu saydıklarım iştir. O sebeple nosyon olarak işadamlığı üzerinden gidilirse kaliteli olur.
Çok uzattım ama şöyle bağlayayım. Daha önce TSF seçimi zamanında milli takıma devşirilen oyunculardan bahisle "madem Solak ve Ipatov milli takımı oluşturuyor, Kasparov'u da para verip TSF'nin başına geçirelim" diye yazmıştım.
Şimdi ciddisini söylüyorum. Bugünkü 150 kişilik delege yapısı ile satranççı bir başkan ancak hayaldir. O sebeple "kaliteli turnuva" sorunu ancak bir işadamının seçilmesi veya atanması ile çözülebilir. Satranç bilmesi önemli değil iş dünyasından olması önemli. Akın Öngör gibi, İshak Alaton gibi, eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz gibi, Meral Gezgin Eriş gibi, Eczacıbaşı ailesinden biri gibi. Birçok örnek üretilebilir. Bu insanlara ulaşılmalı.
Bu insanlar dil bilen, siyasetin tepesinden iş dünyasına, medyadan, Ban Ki-mun'a kadar herkesle mobil telefondan görüşebilen insanlar.
Yani amaç satrancı bilmeyen ama onun toplumsal kıymetini kavrayacak, kişisel ilişkilerini bunun için kullanacak itibarlı bir kişi veya kişileri tepeye getirip bu yapıyı itibarlı bir business olarak kurmak.
Ha bunun için yukarıda saydığım veya sayılabilecek kişiler görev kabul ederler mi, elbette hemen değil. Ama toplumsal niteliği, çocuklara faydası, gelecekteki önemi doğru izah edilirse olur. TSF'yi satranççılar yönetmiyor. Argümanı ne? Ben işletmeciyim. Peki öyle mi? Medyadan, siyasetten, 100 büyük sınai kuruluştan kaç somut sponsorluk alabildiler bugüne kadar.
Mucize bir iki kere olur. İşiniz yılda 100 ciddi turnuva ise mucize yetmez. Bakın motor-sporları, golf, voleybol, binicilik sporlarının hepsinde uzun yıllardır hep belli aileler vardır, Koçibeyler gibi, Ağaoğlu gibi, Tahincioğlu gibi; hepsi işadamıdır ve bu bir tesadüf değildir.
Böyle...
(Prandelli istifa)
Enis Bilyap bir süredir turnuva kalitesi kavramını geri getirdi, bunda babadan ve şehirden gelen kalite geninin etkisi var ama bir başka faktör, Bilyap tarafından işin business tarafının bilinmesi.
Ben yine dıştan içe gitmeye çalışacağım; turnuva kalitesini belirleyen faktör sadece işadamlığı faktörüdür; temenniler, iyiniyet vs değil. Cem Pekün iyi bir işadamı olduğu sürece yürüyen Festival gibi. Zira turnuva bir organizasyondur; yapısal olarak bunu derlerken uğraştığınız etmenlerin adedi (katılımcı / catering / hakem / protokol / ödül / mekan) bir ralli organize etmekten farklı değil. Daha kolay olabilir elbette ama organizasyonel basamakları daha az değil.
Bir turnuvada ödül / rating / kalite ilişkisi akla gelmeyen bir konu. Ödül iyiyse turnuvaya 2100 üzeri 10 kişi katılıyor (3. MTS turnuvası gibi). Bu 10 kişinin varlığı orada bulunan amatör oyuncuları daha ciddi ve saygılı olmaya itiyor.
Peki bütçe nereden gelecek? Ben bu anlamda gelecek için umutsuzum. İstanbul bu sene Festivali sessiz sedasız terk edip iflası açtı. Keşan, Truva 2-3 kişinin sırtında, tıpkı Cem Pekün gibi bu insanlar yorulup çekildiği anda annemizin ligine döneceğiz. İş Bankası çekilirse ne olacağını düşünemiyorum bile.
Şimdi TSF'nin tepesindeki sorun satranç bilmeme sorunu değil (o da sorun ama ilk sorun değil); temel sorun TSF yöneticilerinin business bilmemesi. Ve hiçbir uluslararası turnuva bir bürokrasi işi değildir. O nedenle İl Temsilciliği bana saçma geliyor. Bu saydıklarım iştir. O sebeple nosyon olarak işadamlığı üzerinden gidilirse kaliteli olur.
Çok uzattım ama şöyle bağlayayım. Daha önce TSF seçimi zamanında milli takıma devşirilen oyunculardan bahisle "madem Solak ve Ipatov milli takımı oluşturuyor, Kasparov'u da para verip TSF'nin başına geçirelim" diye yazmıştım.
Şimdi ciddisini söylüyorum. Bugünkü 150 kişilik delege yapısı ile satranççı bir başkan ancak hayaldir. O sebeple "kaliteli turnuva" sorunu ancak bir işadamının seçilmesi veya atanması ile çözülebilir. Satranç bilmesi önemli değil iş dünyasından olması önemli. Akın Öngör gibi, İshak Alaton gibi, eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz gibi, Meral Gezgin Eriş gibi, Eczacıbaşı ailesinden biri gibi. Birçok örnek üretilebilir. Bu insanlara ulaşılmalı.
Bu insanlar dil bilen, siyasetin tepesinden iş dünyasına, medyadan, Ban Ki-mun'a kadar herkesle mobil telefondan görüşebilen insanlar.
Yani amaç satrancı bilmeyen ama onun toplumsal kıymetini kavrayacak, kişisel ilişkilerini bunun için kullanacak itibarlı bir kişi veya kişileri tepeye getirip bu yapıyı itibarlı bir business olarak kurmak.
Ha bunun için yukarıda saydığım veya sayılabilecek kişiler görev kabul ederler mi, elbette hemen değil. Ama toplumsal niteliği, çocuklara faydası, gelecekteki önemi doğru izah edilirse olur. TSF'yi satranççılar yönetmiyor. Argümanı ne? Ben işletmeciyim. Peki öyle mi? Medyadan, siyasetten, 100 büyük sınai kuruluştan kaç somut sponsorluk alabildiler bugüne kadar.
Mucize bir iki kere olur. İşiniz yılda 100 ciddi turnuva ise mucize yetmez. Bakın motor-sporları, golf, voleybol, binicilik sporlarının hepsinde uzun yıllardır hep belli aileler vardır, Koçibeyler gibi, Ağaoğlu gibi, Tahincioğlu gibi; hepsi işadamıdır ve bu bir tesadüf değildir.
Böyle...
(Prandelli istifa)