28-10-2014, 09:55
(27-10-2014, 20:16)MuzafferŞekerli Nickli Kullanıcıdan Alıntı: ben yinede mojo jojo ya anlamadığım noktaları sorma durumundayım .ishak alaton , akın özgür gibi başkan istiyor . ben buna baştan karşı biriyim . satranççılar hem iş dünyasını hemde siyasi iradeyi yönetme gücüne sahiptir . yani ne siyasete nede sermayeye teslim olmamamız gerekir. onları biz yönetmemiz lazım. eğer business dünyası bizi yönetecekse, o mesela futbolda yıllardan beri yapılıyor. bu başarıyı getirmez. siyasi iradeyede başarı getirmiyor. tersine businnes dünyasının saygısını kazanmamız lazım.
Muzaffer beyciğim,
Sondan giderek bugüne geliyorum da ondan. Yani bir tür tümden-gelim yapıyorum.
Şimdi bizim elimizde başkan seçecek kaç delege var: 150. Eğer bu sayı 1,000 olsaydı aday kalitesi ve seçimi daha sağlam kıstaslara bağlı olurdu. O zaman 1,000 kişiye hesap verecek bir adayın satranççı olması zaruret olurdu. Delege yapısı içinde belli kuvvet derecesinin üzerindeki oyuncular, belli nitelikte hakemler, duayenler vesaire olacağından ana kompozisyon satranççı olurdu.
Ama durum bu değil. Ve hepimiz fiilen 36 delegenin ikna edilmesi (!) ile seçilecek başkanın aslında “atama” olduğunu biliyoruz. Buraya kadar sanırım hemfikirizdir.
Ben de diyorum ki, bu yapının değişeceğine ait hiçbir belirti olmadığına göre bari işin başına Mersin’li bir öğrenci velisi değil de, uluslararası nitelikleri olan biri atansın, çakma işkadını veya çakma satranççı değil. En azından “işadamı”.
Bu birincisi.
İkincisi, satranççılar maalesef bugün için Türkiye’de de dünyada da hiçbir şeyi yönetme becerisine sahip değiller. Romantizme hiç gerek yok. İşte Karpov ve Kasparov; simültanede bile muhatap olmayacakları adamdan yıllardır dayak yiyorlar. Çünkü değişimin dinamiğini anlamadılar, artık herşey endüstriyel. Eric Cantona bile anarşist futbolculuktan işadamlığına geçti, Guardiola futbolculuktan gelmedir ama yaptığı işadamlığıdır. İngiltere’de zaten bu işlerin adı teknik direktörlük değil; menajerlik. Wenger 3.lig topçusuydu, Mourinho Robson’un tercümanı; ama takım yönetmeyi bir proje ve alt katmanını bir business olarak yürüttükleri için bugünlere geldiler. Bu adamlar Chelsea’nin, Arsenal’in, United’ın hocaları değiller, CEO’ları esasen.
ABD’de NBA organizasyonu futboldan daha eskidir ve profesyoneldir. Tüm oyun yönetimi başlı başına bir board tarafından yapılır ve gelirata dokunacak herşey tehdit olarak algılanır. O sebeple ırkçılık karşıtı verdikleri yüksek cezalar, bir kulüp başkanın takımı satmasına yol açabiliyor. Neden? Zencileri sevdikleri için değil, üretim noktasında zencilere ihtiyaçları var ve bir kere işin içine ırkçılık girerse ne oıyuncu bulabilirler ne uzakdoğuya yayın satabilirler. Yani hep business.
Kısacası futboldan, atletizme (2012’ye kadar dünyanın en çok kazanan sporcusu Bolt’tu) tüm spor alanları günümüzde bir iştir, en hafifinden entertaintment’tır ve işadamlığı ile büyüyorlar. Adının spor olması sizi yanıltmasın.
Sona gelelim: İlk seçimde adaylar birilerinin önüne gidecek. Şükürler olsun ki devletin tepesi satranca futbol veya basketbol gibi önem vermiyor, buranın rantı düşük. O yüzden alt düzeydeki bir bürokrata (müsteşar yardımcısı diyelim) “bize kim yakın çalışır diye soracaklar”. Bürokrat kimi işaret ederse, 35-40 kişi ayarlanacak ve başkan seçilecek. Bu kadar.
O yüzden mevzuatı pas geçin. Orası “cambaza bak" bölümü. Bu ülkede satrancın ilk sorunu delege yapısıdır. Galatasaray’a siyasiler niye sızamıyor; % 70’i lise kontenjanından sağlama alınmış 5,000 üyesi var da ondan. Yapı büyüdükçe atama yapamazsınız, çünkü hakim olamazsınız. Peki Aziz Yıldırım niye 1 milyon üye hedefliyor; eskisi gibi 200-300 adam tarafından sistem manipüle edilmesin diye. İşin içinde ilkokul bir matematiği var esasen.
36 delegenin ikna edilmesi ile başkan seçilen bir yapıda satranççı falan barınmaz.
Ben de işte tam bu yüzden “madem atama var, bari iş dünyasını bilen biri atansın” diyorum; kaynak ve temsil sorununu çözer çünkü