02-02-2015, 19:18
Hukukçu olmadığım için yorumlarımdan dolayı gerçek hukukçuların affına sığınarak yazıyorum.
Satranççı kızımız 6 turlu turnuvanın sonunda 6 erkek oyuncuyu yenip namağlup olarak 6 puan almış. Kendisinden 2 yaş büyük erkek satranççıyı yenmiş. Yenilen erkek satranççı 5 puanda kalmış. Fakat ödül vermeye sıra gelince birincilik ödülünü 5 puanlı erkek oyuncuya vermişler. 6 puanlı kızımıza sadece kızlar kategorisinin birinciliği layık görülmüş.
Bunun üzerine bir senaryo :
Satranççı kızımız öğretmeni MA’ya sorar. “Öğretmenim benim yendiğim oyuncuyu turnuvanın birincisi yaptılar. Nasıl oluyor böyle, benim hakkım yenmedi mi ?” Öğretmen ıkınır sıkılır cevaplar. “Güzel kızım o hakemin birincisi, sen ise gönüllerin birincisisin.” “Ama öğretmenim ona birincilik ödülünü verdiler.” Öğretmen “Bu turnuva erkek egemen bir turnuva olduğu için sana madalya verselerdi erkeklerin gururları yerle bir olur, isyan ederlerdi.” diyemez. Susar.
Turnuvada birinci sayılan erkek oyuncu öğretmeni TK’ya sorar “Öğretmenim beni bir kız yenmişti. Turnuva sonunda onun puanı 6 benimki 5 idi. Beni nasıl birinci yaptılar ?” Öğretmen “Çocuğum bu da sorulur mu. 1.lik 5.lik puanla ölçülmez çocuğum. Hakemi ben daha önce gördüğüm için senin birinciliğini daha önceden garantiledik. Sen elde ettiğine bak. Gerisine karışma çocuğum.” demez tabii ki. Ne der ? Ikınır sıkılır, erdemli olmak nediri düşünür, nasıl anlatacağını bilemez. Yalan söylemek mecburiyetinde kalır. Fakat öğrenci bu yalanı yutar mı ? Yutmaz. Yalan dolanla, kayırmacılıkla bu işlerin yürüdüğünü hafızasına kazır, Öğretmenler Günü Turnuvasının sonunda.
Kanunculara (kuralcılara) acıyorum. Hergün değişen kanunlara ayak uydurabilmek için, yeni, yepyeni, daha yeni kanunları anlayabilmek için kimbilir ne uykusuz geceler geçiriyorlar. Sadece kelimelerin basit anlamlarını dikkate alıp onun ötesindeki ruhu, anafikri kavrayamayan kanunculara da kızıyorum.
Önce insan diyebildikleri için hukukçulara (hak vericilere) da gıpta ediyorum. 3 şeritli bir çevreyolunda 67 km hızla aracını süren bir sürücüye kesilen 356 TL cezayı, 100 km hızla giden kamyonlara ve diğer daha hızlı giden meclis üyelerine verilmeyen cezayı öne sürerek iptal eden hukukçulara da minnetle bakıyorum.
Hukuk (hak) ve kanun (kural, yönerge) bana göre farklı anlamlara sahiptir. Hukuk hak kökünden gelmedir. Haklar demektir. Hukuk değişmemesi gereken insan haklarının üst değerler topluluğudur. Kanun ise bazılarına kolaylık, bazılarına zorluk yaratan, adeta hergün değişen, insan haklarını kişilere ve gruplara göre değiştiren ve çelişkilerle dolu kelime kalabalığıdır.
Hukukçu hakların ortaya çıkması ve haklının hakkının verilmesi için çaba gösterendir. Kanuncu ise hergün değişen kanunları insanı unutan bir zihniyetle ve üstelik kafa karışıklığından yanlış yorumlayandır. Biri insanı hedefine koyar, diğeri kuralların uygulanmasını esas alır. “Kural yanlış olsa da uygulanmalıdır”, der kanuncu. Hak kaybı önemsizdir onun için. Kelime oyunlarıyla kuralın geçerli olduğunu ispatlamaya çalışırlar fakat ispatladıkları sadece göz göre göre hak yenmesine önayak olduklarıdır. Hukukçu ise gelmiş geçmiş gelecek tüm kanunları zihin, akıl, feraset süzgecine koyarak haklıyı haksızı ortaya çıkartan düşünce ve eylem adamıdır. Kanuncu ‘hukuki’ kavramını çoğunlukla yanlış kullanır. Kanuni demesi gereken yerde hukuki der. Hukuk kavramını bilmediği veya özümseyemediği için diğer tüm talimatları, yönergeleri, prosedürleri, vs. kanuncu gözüyle görerek yanlış yorumlar.
Kanuncuların ve hukukçuların birbirleriyle mücadelesi devam edegelmiştir. Onların verecekleri kararlar insanımızın (satranççımızın) başkalarının haklarına saygılı olarak insanca (satrancı severek) yaşama isteğini azaltacak, yokedecek veya pekiştirecektir.
Satranççı kızımız 6 turlu turnuvanın sonunda 6 erkek oyuncuyu yenip namağlup olarak 6 puan almış. Kendisinden 2 yaş büyük erkek satranççıyı yenmiş. Yenilen erkek satranççı 5 puanda kalmış. Fakat ödül vermeye sıra gelince birincilik ödülünü 5 puanlı erkek oyuncuya vermişler. 6 puanlı kızımıza sadece kızlar kategorisinin birinciliği layık görülmüş.
Bunun üzerine bir senaryo :
Satranççı kızımız öğretmeni MA’ya sorar. “Öğretmenim benim yendiğim oyuncuyu turnuvanın birincisi yaptılar. Nasıl oluyor böyle, benim hakkım yenmedi mi ?” Öğretmen ıkınır sıkılır cevaplar. “Güzel kızım o hakemin birincisi, sen ise gönüllerin birincisisin.” “Ama öğretmenim ona birincilik ödülünü verdiler.” Öğretmen “Bu turnuva erkek egemen bir turnuva olduğu için sana madalya verselerdi erkeklerin gururları yerle bir olur, isyan ederlerdi.” diyemez. Susar.
Turnuvada birinci sayılan erkek oyuncu öğretmeni TK’ya sorar “Öğretmenim beni bir kız yenmişti. Turnuva sonunda onun puanı 6 benimki 5 idi. Beni nasıl birinci yaptılar ?” Öğretmen “Çocuğum bu da sorulur mu. 1.lik 5.lik puanla ölçülmez çocuğum. Hakemi ben daha önce gördüğüm için senin birinciliğini daha önceden garantiledik. Sen elde ettiğine bak. Gerisine karışma çocuğum.” demez tabii ki. Ne der ? Ikınır sıkılır, erdemli olmak nediri düşünür, nasıl anlatacağını bilemez. Yalan söylemek mecburiyetinde kalır. Fakat öğrenci bu yalanı yutar mı ? Yutmaz. Yalan dolanla, kayırmacılıkla bu işlerin yürüdüğünü hafızasına kazır, Öğretmenler Günü Turnuvasının sonunda.
Kanunculara (kuralcılara) acıyorum. Hergün değişen kanunlara ayak uydurabilmek için, yeni, yepyeni, daha yeni kanunları anlayabilmek için kimbilir ne uykusuz geceler geçiriyorlar. Sadece kelimelerin basit anlamlarını dikkate alıp onun ötesindeki ruhu, anafikri kavrayamayan kanunculara da kızıyorum.
Önce insan diyebildikleri için hukukçulara (hak vericilere) da gıpta ediyorum. 3 şeritli bir çevreyolunda 67 km hızla aracını süren bir sürücüye kesilen 356 TL cezayı, 100 km hızla giden kamyonlara ve diğer daha hızlı giden meclis üyelerine verilmeyen cezayı öne sürerek iptal eden hukukçulara da minnetle bakıyorum.
Hukuk (hak) ve kanun (kural, yönerge) bana göre farklı anlamlara sahiptir. Hukuk hak kökünden gelmedir. Haklar demektir. Hukuk değişmemesi gereken insan haklarının üst değerler topluluğudur. Kanun ise bazılarına kolaylık, bazılarına zorluk yaratan, adeta hergün değişen, insan haklarını kişilere ve gruplara göre değiştiren ve çelişkilerle dolu kelime kalabalığıdır.
Hukukçu hakların ortaya çıkması ve haklının hakkının verilmesi için çaba gösterendir. Kanuncu ise hergün değişen kanunları insanı unutan bir zihniyetle ve üstelik kafa karışıklığından yanlış yorumlayandır. Biri insanı hedefine koyar, diğeri kuralların uygulanmasını esas alır. “Kural yanlış olsa da uygulanmalıdır”, der kanuncu. Hak kaybı önemsizdir onun için. Kelime oyunlarıyla kuralın geçerli olduğunu ispatlamaya çalışırlar fakat ispatladıkları sadece göz göre göre hak yenmesine önayak olduklarıdır. Hukukçu ise gelmiş geçmiş gelecek tüm kanunları zihin, akıl, feraset süzgecine koyarak haklıyı haksızı ortaya çıkartan düşünce ve eylem adamıdır. Kanuncu ‘hukuki’ kavramını çoğunlukla yanlış kullanır. Kanuni demesi gereken yerde hukuki der. Hukuk kavramını bilmediği veya özümseyemediği için diğer tüm talimatları, yönergeleri, prosedürleri, vs. kanuncu gözüyle görerek yanlış yorumlar.
Kanuncuların ve hukukçuların birbirleriyle mücadelesi devam edegelmiştir. Onların verecekleri kararlar insanımızın (satranççımızın) başkalarının haklarına saygılı olarak insanca (satrancı severek) yaşama isteğini azaltacak, yokedecek veya pekiştirecektir.