08-07-2008, 11:11
Arkadaşlar,
Konu eleştiri ise, dil olabildiğince yalın olmalıdır.
"Eleştirel" yazılarınızda eğer "edebi" dil kullanırsanız, iletmek istediğiniz mesajın algılanmasını zora sokarsınız. Temelli de bundan sıyrılmak elbette mümkün değildir ama, edebi söylemler, türlü türlü algılanmaya ve yorumlanmaya açıktır.
Kendisinden bir "yazar" olarak "istikbal" beklediğim İbrahim Ethem Ay'ın
Hakan Oluç arkadaşa yanıtı bu anlamda; "iletisini" iletme noktasında kusurlar içermektedir. "Centilmenlik naraları" gibi bir tanımı abartılı ve "centilmenlik dışı" buluyorum örneğin. Arkadaş foruma yeni gelmiş olabilir. İlk mesajı da bu olabilir. Ne var ki bunda? Siz "ev sahibi" gibi görüyorsanız kendinizi, ya da "kıdemli" falan görüyorsanız, daha alçakgönüllü bir yanıt verebilirdiniz. Burası özgür bir forum ise hakaret etmeksizin isim de verilebilir, her bir şey de tartışılabilir.
Hakem tarafından sonuçlandırılan olaya gelince: Hakemin kararı son karardır ve artık geri dönüşü yoktur. Şimdi Ramis Arabacı da çıkıp "Hakan Oluç'un söyledikleri doğru değildir" derse, ortaya çıkacak "derde", derman olabilecek bir yöntem bilen varsa beri gelsin. İki taraftan biri yalan söylüyor noktasına gelinir ki, bu durum bu tartışmayı açmakla kazanmaya çalıştığımızdan, çok daha fazla kayıplara neden olur.
Oysa herşey mümkün. Örneğin; hava sıcak halüsinasyon görmüş olabilirsiniz, aslında adam dokunmamıştır da dokunmuş gibi görebilirsiniz, dokunmuştur ama adam oynamak amacıyla değil "Fikri Dede" gibi öylesine dokunmuştur, oynamak amacıyla değil de dalgınlıkla dokunmuştur ve "uyanınca" anımsamaz hiç bir şeyi, vardır böyle tipler de. Bu durumda lisans çıkarırken alınan doktor raporlarının, bir tek doktordan değil de, Sağlık Kurulları tarafından alınması zorunlu hale gelebilir. En azından üst düzey turnuvalar için böyle bir konu tartışılabilir.
Bu tür sorunlarla karşılaşmamanın en iyi yolu, rakip taşa dokunur dokunmaz "tuşe" sözcüğünü hissedilir bir biçimde seslenmektir. Deyim yerindeyse "suçüstü" yapmaktır. Siz "dokundu, nasıl olsa oynar" diye centilmence beklerken rakip fikir değiştirerek taşı bırakır ve konumu çözümlediği için de oynamamakta (karekterinin de etkisiyle...) direnç gösterebilir. Konumu çözümlemeden siz "tuşe" derseniz, kişinin "karekteri ile karşılaşma" ihtimalini en aza indirirsiniz. Yoksa zor tabi Türkiye'de satranç oynamak da, yaşamak da!...
Konu eleştiri ise, dil olabildiğince yalın olmalıdır.
"Eleştirel" yazılarınızda eğer "edebi" dil kullanırsanız, iletmek istediğiniz mesajın algılanmasını zora sokarsınız. Temelli de bundan sıyrılmak elbette mümkün değildir ama, edebi söylemler, türlü türlü algılanmaya ve yorumlanmaya açıktır.
Kendisinden bir "yazar" olarak "istikbal" beklediğim İbrahim Ethem Ay'ın
Hakan Oluç arkadaşa yanıtı bu anlamda; "iletisini" iletme noktasında kusurlar içermektedir. "Centilmenlik naraları" gibi bir tanımı abartılı ve "centilmenlik dışı" buluyorum örneğin. Arkadaş foruma yeni gelmiş olabilir. İlk mesajı da bu olabilir. Ne var ki bunda? Siz "ev sahibi" gibi görüyorsanız kendinizi, ya da "kıdemli" falan görüyorsanız, daha alçakgönüllü bir yanıt verebilirdiniz. Burası özgür bir forum ise hakaret etmeksizin isim de verilebilir, her bir şey de tartışılabilir.
Hakem tarafından sonuçlandırılan olaya gelince: Hakemin kararı son karardır ve artık geri dönüşü yoktur. Şimdi Ramis Arabacı da çıkıp "Hakan Oluç'un söyledikleri doğru değildir" derse, ortaya çıkacak "derde", derman olabilecek bir yöntem bilen varsa beri gelsin. İki taraftan biri yalan söylüyor noktasına gelinir ki, bu durum bu tartışmayı açmakla kazanmaya çalıştığımızdan, çok daha fazla kayıplara neden olur.
Oysa herşey mümkün. Örneğin; hava sıcak halüsinasyon görmüş olabilirsiniz, aslında adam dokunmamıştır da dokunmuş gibi görebilirsiniz, dokunmuştur ama adam oynamak amacıyla değil "Fikri Dede" gibi öylesine dokunmuştur, oynamak amacıyla değil de dalgınlıkla dokunmuştur ve "uyanınca" anımsamaz hiç bir şeyi, vardır böyle tipler de. Bu durumda lisans çıkarırken alınan doktor raporlarının, bir tek doktordan değil de, Sağlık Kurulları tarafından alınması zorunlu hale gelebilir. En azından üst düzey turnuvalar için böyle bir konu tartışılabilir.
Bu tür sorunlarla karşılaşmamanın en iyi yolu, rakip taşa dokunur dokunmaz "tuşe" sözcüğünü hissedilir bir biçimde seslenmektir. Deyim yerindeyse "suçüstü" yapmaktır. Siz "dokundu, nasıl olsa oynar" diye centilmence beklerken rakip fikir değiştirerek taşı bırakır ve konumu çözümlediği için de oynamamakta (karekterinin de etkisiyle...) direnç gösterebilir. Konumu çözümlemeden siz "tuşe" derseniz, kişinin "karekteri ile karşılaşma" ihtimalini en aza indirirsiniz. Yoksa zor tabi Türkiye'de satranç oynamak da, yaşamak da!...