11-07-2015, 14:01
Günümüzde satranca başlama ve satranç gücü açısından olgunluğa erişme yaşları çok düştü. Bir çok ülke bırakın okullar turnuvalarını Avrupa ve Dünya yaş grupları turnuvalarını bile yıldız oyuncuları için pas geçerek onları çok daha verim alabilecekleri turnuvalarla hazırlıyorlar. Biz ise en umut vadeden oyuncularımızın önüne en büyük hedef olarak bu turnuvaları koyuyoruz. Bunun elbette somut nedenleri var.
Pek az ülkede satranç federasyonlarının bizde olduğu gibi direkt devletle ilişkisi var ve bu ilişki sayısal büyüklük ve kağıt üzerindeki başarıya endekslenmiş durumda. 2012 Yaz Olimpiyatları öncesi devletin spor federasyonlarına, oyunlara daha fazla sporcu ile katılmakla ilgili baskısı o kadar büyük bir hale geldi ki gördüğümüz gibi oyuncularımız ve antrenörleri doping'e başvurdu. Yarışma barajını aşıp oyunlar sırasında dökülen sporcuların pek çoğunun eleme dreceleri de aynı ölçüde şüpheye yol açtı. Benzer bir baskı da elbette TSF üzerinde yer alıyor. Çünkü Federasyon Başkanlarından Cumhurbaşkanına kadar giden bir yelpazede yöneticiler kağıt üzerindeki madalya ve sporcu sayılarına göre başarı değerlendirmesi yapıyor.
Bu durumda TSF yöneticilerinden de daha idealist davranmalarını beklemek hayalcilik olabilir mi? Belki evet ama sonuçta izlenen diğer yolun tüm federasyonlar açısından hiç de iç açıcı olmadığı, rekor sayıda sporcu ile katılan olimpiyatların, hem başarı hem de spor ahlakı açısı dan bir fiyaskoya dönüştüğü gerçeği atlanmamalı.
Satranç son 25 yılda anne ve babalar için sportif anlamının dışında başka bir araca dönüşmüş durumda. Elbette federasyonlar da bu dönüşümü kendi elleriyle hızlandırarak bu ilgiden en fazla şekilde yararlanmanın yollarını arıyorlar. ELO listelerindeki oyun sayılarıyla lisanslı oyuncu sayıları arasında uçurum değil ışık yılı uzaklıkta dengesizlikler var. Sadece İzmit ilinde neredeyse 100 bin lisanslı oyuncuya sahip kulüp var. Bedava dağıtılan takımların sahibi olacak çocukların kimlik bilgileri alınarak otomatik olarak lisans sahibi yapılıyor. Bazıları satranç taşlarının hareketini bilmeyen çocuklar ve benzer şekilde antrenörler kağıt üzerinde lisanslı sporcu kabul ediliyor. Elbette bu devasa büyüklüğü motive etmek ve en iyi şekilde maddi olarak gelir elde etmek için Avrupa Okullar şampiyonaları gibi turnuvalar yaratıldı. Son 5 yılın verilerine bakın Türkiye her sene en yakın rakibinden kat kat fazla sayıda oyuncuyla bu turnuvalara katılıyor. Ödül yelpazesi genişletilerek ilk 10 giren oyunculara bile kupa vererek velilerin mutlu olması sağlanıyor. Bu sayısal kalabalığın neticesi 2000 yılından beri aynı yönetim geleneğinin devam etti ülkemizde 2000 ELO puanı üzerinde sadece 5 kadın oyuncu olmasıdır. Bir başka konuda konuşulduğu gibi son 10 yılda bu topraklarda yetişmiş tek bir sporcunun kadın milli takımına giremediği gerçeğinin yanında onlarca kızımızın avrupa ve dünya derecesinin büyük harflerle servis edilmesi ne ölçüde gerçeklik taşıyor?
Onbinlerce antrenörden bahsediyoruz ancak, milli takım antrenör havuzumuzda bile 2000 altı antrenörlerimiz var. Çabalarını takdir ediyorum ama belli bir seviyenin altındaki antrenörlerin çocuklara yarardan çok zarar verebileceğini unutmamak gerekir.
Avrupa okullar şampiyonası çok yeni ve söyleninenin aksine her sene büyüyen daha fazla ilgi gören bir turnuva değil. Eski başkan Ali Nihat Yazıcı bu turnuvaların ön plana çıkmasındaki temel aktörlerden biri. Bu yıl o bile tek kategoride 2 ülkenin katılımına isyan etmiş. Yazıcı ve Tülay yönetimleri arasında başkanların insan ilişkiler dışında çok belirgin bir farklılık görebiliyor muyuz? Cevap hayır ise o zaman sorulması gereken soru, bu turnuvaların hangi amaçla bu denli ön plana çıkarıldığı olmalı. Elbette bu turnuvaya Avrupa Satrancını yönetenler, hakemler, antrenörler vs gelecek. Peki ama bu insanların turnuvadan beklentileri ne? Geçen yıl 5 ülkeden 11 sporcuyla yapılan bir kategori yarışmasının 2 ülkeden 22 sporcuya dönüşmesi sürdürülebilir ve planlı bir eylem mi? Bu turnuvalar ülke federasyonlarınca hiç ciddiye alınmıyor. Katılan sporcular kendi istek ve olanaklarıyla geliyor. Yabancı oyuncuların bir kısmının elosu bile yok. Sadece turist. Bu turnuvada ileriye yönelik büyük bir vizyon yok. Tam tersine Türkiye, Rusya, Azarbaycan ve kriz öncesi biraz Yunanistan üzerinden gelir elde etme kaygısı olduğu rahatlıkla görülebilir.
Şimdi yazacaklarım büyük ihtimalle tepki toplayacak. Bazı kişiler ne büyük bir hain olduğumu söyleyebilir. Buyursunlar. Eğer bu turnuvalarda derece elde eden çocuklara üniversite ve lise giriş sınavlarında kimi ek olanaklar sağlanıyorsa çok ama çok büyük bir adaletsizliğe de yol açılıyor demektir. Çevremde, çalıştığım okullarda okuyan çocukların ve ailelerin bu sınavlarda 1 puan daha fazla alabilmek için gece-gündüz demeden nasıl çalışıp çaba harcadıkları düşünülünce (eğer sağlanıyorsa ) bu tip eklemelerin satranca yarardan çok zarar getireceği çok yakında anlaşılacaktır. 2 yıl üstüste ciddi bir yaş kategorisinde avrupa şampiyonu olan Kübra Öztürk ile, bu turnuvaların birincisinin aynı şekilde değerlendirilmesi, gerçekçi olmadığı kadar da haksızdır.
Sonuç olarak bu turnuvanın ismi Pek çok şey olabilir. Turnuvaya katılırken okulunuzdan izin alıyor musunuz? Okullar isminin bir dayanağı var mı? Bir eleme süreci var mı? ECU Yaz Festivali gibi bir isim olmasıyla, adına Avrupa Okullar Şampiyonası denmesi arasında kategorik bir ayrımdan söz edebilir miyiz?
Tekrar edelim ECU ya bu turnuvayı Avrupa Şampiyonası olarak nitelendirmeyi bırakmalı, ya da olabildiğince çok ülkenin katıldığı, ülke elemeleri olan, rating ve ülke kontenjanlarına sahip olan ve aynı zamanda ismine yakışır bir şekilde okullar üzerinden bir organizasyona dönüştürmelidir.
Pek az ülkede satranç federasyonlarının bizde olduğu gibi direkt devletle ilişkisi var ve bu ilişki sayısal büyüklük ve kağıt üzerindeki başarıya endekslenmiş durumda. 2012 Yaz Olimpiyatları öncesi devletin spor federasyonlarına, oyunlara daha fazla sporcu ile katılmakla ilgili baskısı o kadar büyük bir hale geldi ki gördüğümüz gibi oyuncularımız ve antrenörleri doping'e başvurdu. Yarışma barajını aşıp oyunlar sırasında dökülen sporcuların pek çoğunun eleme dreceleri de aynı ölçüde şüpheye yol açtı. Benzer bir baskı da elbette TSF üzerinde yer alıyor. Çünkü Federasyon Başkanlarından Cumhurbaşkanına kadar giden bir yelpazede yöneticiler kağıt üzerindeki madalya ve sporcu sayılarına göre başarı değerlendirmesi yapıyor.
Bu durumda TSF yöneticilerinden de daha idealist davranmalarını beklemek hayalcilik olabilir mi? Belki evet ama sonuçta izlenen diğer yolun tüm federasyonlar açısından hiç de iç açıcı olmadığı, rekor sayıda sporcu ile katılan olimpiyatların, hem başarı hem de spor ahlakı açısı dan bir fiyaskoya dönüştüğü gerçeği atlanmamalı.
Satranç son 25 yılda anne ve babalar için sportif anlamının dışında başka bir araca dönüşmüş durumda. Elbette federasyonlar da bu dönüşümü kendi elleriyle hızlandırarak bu ilgiden en fazla şekilde yararlanmanın yollarını arıyorlar. ELO listelerindeki oyun sayılarıyla lisanslı oyuncu sayıları arasında uçurum değil ışık yılı uzaklıkta dengesizlikler var. Sadece İzmit ilinde neredeyse 100 bin lisanslı oyuncuya sahip kulüp var. Bedava dağıtılan takımların sahibi olacak çocukların kimlik bilgileri alınarak otomatik olarak lisans sahibi yapılıyor. Bazıları satranç taşlarının hareketini bilmeyen çocuklar ve benzer şekilde antrenörler kağıt üzerinde lisanslı sporcu kabul ediliyor. Elbette bu devasa büyüklüğü motive etmek ve en iyi şekilde maddi olarak gelir elde etmek için Avrupa Okullar şampiyonaları gibi turnuvalar yaratıldı. Son 5 yılın verilerine bakın Türkiye her sene en yakın rakibinden kat kat fazla sayıda oyuncuyla bu turnuvalara katılıyor. Ödül yelpazesi genişletilerek ilk 10 giren oyunculara bile kupa vererek velilerin mutlu olması sağlanıyor. Bu sayısal kalabalığın neticesi 2000 yılından beri aynı yönetim geleneğinin devam etti ülkemizde 2000 ELO puanı üzerinde sadece 5 kadın oyuncu olmasıdır. Bir başka konuda konuşulduğu gibi son 10 yılda bu topraklarda yetişmiş tek bir sporcunun kadın milli takımına giremediği gerçeğinin yanında onlarca kızımızın avrupa ve dünya derecesinin büyük harflerle servis edilmesi ne ölçüde gerçeklik taşıyor?
Onbinlerce antrenörden bahsediyoruz ancak, milli takım antrenör havuzumuzda bile 2000 altı antrenörlerimiz var. Çabalarını takdir ediyorum ama belli bir seviyenin altındaki antrenörlerin çocuklara yarardan çok zarar verebileceğini unutmamak gerekir.
Avrupa okullar şampiyonası çok yeni ve söyleninenin aksine her sene büyüyen daha fazla ilgi gören bir turnuva değil. Eski başkan Ali Nihat Yazıcı bu turnuvaların ön plana çıkmasındaki temel aktörlerden biri. Bu yıl o bile tek kategoride 2 ülkenin katılımına isyan etmiş. Yazıcı ve Tülay yönetimleri arasında başkanların insan ilişkiler dışında çok belirgin bir farklılık görebiliyor muyuz? Cevap hayır ise o zaman sorulması gereken soru, bu turnuvaların hangi amaçla bu denli ön plana çıkarıldığı olmalı. Elbette bu turnuvaya Avrupa Satrancını yönetenler, hakemler, antrenörler vs gelecek. Peki ama bu insanların turnuvadan beklentileri ne? Geçen yıl 5 ülkeden 11 sporcuyla yapılan bir kategori yarışmasının 2 ülkeden 22 sporcuya dönüşmesi sürdürülebilir ve planlı bir eylem mi? Bu turnuvalar ülke federasyonlarınca hiç ciddiye alınmıyor. Katılan sporcular kendi istek ve olanaklarıyla geliyor. Yabancı oyuncuların bir kısmının elosu bile yok. Sadece turist. Bu turnuvada ileriye yönelik büyük bir vizyon yok. Tam tersine Türkiye, Rusya, Azarbaycan ve kriz öncesi biraz Yunanistan üzerinden gelir elde etme kaygısı olduğu rahatlıkla görülebilir.
Şimdi yazacaklarım büyük ihtimalle tepki toplayacak. Bazı kişiler ne büyük bir hain olduğumu söyleyebilir. Buyursunlar. Eğer bu turnuvalarda derece elde eden çocuklara üniversite ve lise giriş sınavlarında kimi ek olanaklar sağlanıyorsa çok ama çok büyük bir adaletsizliğe de yol açılıyor demektir. Çevremde, çalıştığım okullarda okuyan çocukların ve ailelerin bu sınavlarda 1 puan daha fazla alabilmek için gece-gündüz demeden nasıl çalışıp çaba harcadıkları düşünülünce (eğer sağlanıyorsa ) bu tip eklemelerin satranca yarardan çok zarar getireceği çok yakında anlaşılacaktır. 2 yıl üstüste ciddi bir yaş kategorisinde avrupa şampiyonu olan Kübra Öztürk ile, bu turnuvaların birincisinin aynı şekilde değerlendirilmesi, gerçekçi olmadığı kadar da haksızdır.
Sonuç olarak bu turnuvanın ismi Pek çok şey olabilir. Turnuvaya katılırken okulunuzdan izin alıyor musunuz? Okullar isminin bir dayanağı var mı? Bir eleme süreci var mı? ECU Yaz Festivali gibi bir isim olmasıyla, adına Avrupa Okullar Şampiyonası denmesi arasında kategorik bir ayrımdan söz edebilir miyiz?
Tekrar edelim ECU ya bu turnuvayı Avrupa Şampiyonası olarak nitelendirmeyi bırakmalı, ya da olabildiğince çok ülkenin katıldığı, ülke elemeleri olan, rating ve ülke kontenjanlarına sahip olan ve aynı zamanda ismine yakışır bir şekilde okullar üzerinden bir organizasyona dönüştürmelidir.