17-07-2015, 09:51
KAMPLARDA BİR GÖZLEMİM
O zamanki adı yirmi yaş altı ulusal takım kamplarına TSF tarafından Satranç Dünyasının güçlü oyuncu temelli ANTRENÖR-hocaları davet edildi. V. SPASOV. MARİANOV,D.BOJKOV, S.GULİEV bunlardan bir kaçı idi.
Kamplarda şunu gözlemlemeye çalıştım.
Özellikle kız sporcularımızın bir bayandan ders dinlemelerinin onlar açısından çok daha verimli olabileceği konusunda araştırmam vardı o zamanlarda. Bunu ana sınıf öğrencilerinde gözlemlemiştim. Bayan öğretmenler 4-6 yaş aralığındaki yaş grubundaki hem kız hem erkek çocuklara neredeyse tamamıyla yeterli olabiliyorlardı.
Ancak 8-10-12 yaşların gelişim özelliklerine göre bu bir farklılık oluşturmalı mıydı? Bunun da gözlemlenmesi gerekiyordu.
Tam olarak değil, ama satranç gibi konsantrasyonunu çok uzun süreli korumak zorunda olduğunuz antrenman çalışmalarında bay-bayan antrenör farklılığının nasıl bir etkisi olabilirdi?
Bazı hocalar tercüman kullanıyorlardı. Zehra ve Hatice TOPEL kardeşler Bulgar hocalara tercümanlık yaparak bizim sporcularımızla iletişimi sağlıyorlardı. Dikkat ettiğimde özellikle kız sporcularımızın bir bayandan ders dinlemelerinin onlar açısından çok daha verimli olabileceği düşüncesinin pratik olarak gözlemlenmesi de gerekiyordu.
Onlar için ne anlam ifade ediyorlardı?
İnandırıcılıkları, isteklendirmeleri, erkek antrenörlere göre hangi aşamadaydılar?
Çalışma heyecanı oluşturabiliyorlar mıydı?
Bilgi düzeyleriyle bir güven verebiliyorlar mıydı?
Meraklandırarak motivasyon sağlamaları nasıldı?
Anlatım akıcılıkları ve ders içi ciddiyetleri neydi?
Erkek antrenörlere göre artı ve eksileri neydi?
...
Tüm bunların belli eğitim normları ve kazanımları çerçevesinde gözlemlenerek değerlendirilmesi gerekliydi. En azından benim bu konuda bir düşüncem vardı.
Burada yeri gelmişken, bayan ve erkek antrenör ayrımı yapmak ya da üstün yönlerini ön plana çıkarma iddiası taşımıyordum.
Benim düşüncemin ana noktası; satranç söz konusu ise bu çalışmalardaki antrenör yaklaşımı üzerine idi.
Çünkü ben asli mesleğim olan 35 yıllık Beden Eğitimi öğretmenliğim süresinde bir çok spor dalında antrenörlük yaptım. Her spor dalında takıma seçtiğiniz öğrencileriniz ile aranızda öncelikle bir sevgi, zamanla saygı bağını fark edersiniz. Bu süreç olgunlaştığında ise güçlü ve nitelikli bir güven bağı oluşmuştur.
Hem öğrencinizde hem de onun ailesiyle.
Bu güven bağının ülkemizde zamanla koptuğunu ibretlik medya haberlerinden görmekteyiz. Özellikle eğitimsiz kız çocuklarımızın başına gelenleri.
Bu durum ailelerde hep bir çekince yaratmıştır. Bir kız spor takımının alt yapısını oluştururken bile yetenekli bir öğrencinin ailesinin rızası çok önemlidir.
Onu ikna edebilmeniz için belirgin bir kontrol süresi geçmelidir. Antrenmanlarda mutlaka ailelerinin de izlemesi, yanında olması talepleri oluşmaktadır. Bunu bugün de özellikle 16 yaş altı küçük çocukların katıldığı, voleybol, basketbol, hentbol, yüzme gibi spor dallarındaki, okul, kurs ve kulüp antrenmanlarından görebilirisiniz. Elbette her ailenin eğitim düzeyi çok farklıdır. Coğrafi yörelere göre bu durum farklılıklar da gösterebilmektedir. Ancak bizim toplumumuzda bu aileden kaynaklı çekinceli durum büyük oranda kendisini hissettirmektedir.
İzmir kampında MARYANOV (söylendiği gibi yazdım) son derece ciddi bir ortam kurarak, sorularına mutlak ilgili ve doğru cevaplar isteyen bakışlar ile ders anlatıyor, Zehra ise onun tercümanlığından öte; yumuşatan, konuyu güncel örneklere dönüştüren, sürekli gülümseyen, anlaşılabilir olmayı ölçen gözler ile derse katılım ve ilgi sağlıyordu. Bu durum en çok o ortamdaki ders dinleyen kız öğrenciler için kurtarıcı oluyordu.
Bunu kendisinde ve daha sonraki bayan antrenörlerde de gördüm.
Bir bayan sporcu kökenli antrenörün anlatımını özellikle kız ve erkek öğrenciler üzerinde ölçerek gözlemledim. Nilüfer ÇINAR ÇORLULU'NUN ders anlatım videolarının özellikle kız öğrencilerim için çok yeni ve değişik geldiğini gözlemledim. Erkekler için bir şey değişmiyordu sanki. Onlara emir veren ister kral ister kraliçe olsun onlar için önemli olan tek şey saldırı ve zafer idi.
Ama hesaplarında kaybetmek olmayan erkek sporcular kaybettikleri bir maç sonrası soluğu sığınacak en şefkatli liman olan annelerinin yanında alıyorlardı.
O zamanki adı yirmi yaş altı ulusal takım kamplarına TSF tarafından Satranç Dünyasının güçlü oyuncu temelli ANTRENÖR-hocaları davet edildi. V. SPASOV. MARİANOV,D.BOJKOV, S.GULİEV bunlardan bir kaçı idi.
Kamplarda şunu gözlemlemeye çalıştım.
Özellikle kız sporcularımızın bir bayandan ders dinlemelerinin onlar açısından çok daha verimli olabileceği konusunda araştırmam vardı o zamanlarda. Bunu ana sınıf öğrencilerinde gözlemlemiştim. Bayan öğretmenler 4-6 yaş aralığındaki yaş grubundaki hem kız hem erkek çocuklara neredeyse tamamıyla yeterli olabiliyorlardı.
Ancak 8-10-12 yaşların gelişim özelliklerine göre bu bir farklılık oluşturmalı mıydı? Bunun da gözlemlenmesi gerekiyordu.
Tam olarak değil, ama satranç gibi konsantrasyonunu çok uzun süreli korumak zorunda olduğunuz antrenman çalışmalarında bay-bayan antrenör farklılığının nasıl bir etkisi olabilirdi?
Bazı hocalar tercüman kullanıyorlardı. Zehra ve Hatice TOPEL kardeşler Bulgar hocalara tercümanlık yaparak bizim sporcularımızla iletişimi sağlıyorlardı. Dikkat ettiğimde özellikle kız sporcularımızın bir bayandan ders dinlemelerinin onlar açısından çok daha verimli olabileceği düşüncesinin pratik olarak gözlemlenmesi de gerekiyordu.
Onlar için ne anlam ifade ediyorlardı?
İnandırıcılıkları, isteklendirmeleri, erkek antrenörlere göre hangi aşamadaydılar?
Çalışma heyecanı oluşturabiliyorlar mıydı?
Bilgi düzeyleriyle bir güven verebiliyorlar mıydı?
Meraklandırarak motivasyon sağlamaları nasıldı?
Anlatım akıcılıkları ve ders içi ciddiyetleri neydi?
Erkek antrenörlere göre artı ve eksileri neydi?
...
Tüm bunların belli eğitim normları ve kazanımları çerçevesinde gözlemlenerek değerlendirilmesi gerekliydi. En azından benim bu konuda bir düşüncem vardı.
Burada yeri gelmişken, bayan ve erkek antrenör ayrımı yapmak ya da üstün yönlerini ön plana çıkarma iddiası taşımıyordum.
Benim düşüncemin ana noktası; satranç söz konusu ise bu çalışmalardaki antrenör yaklaşımı üzerine idi.
Çünkü ben asli mesleğim olan 35 yıllık Beden Eğitimi öğretmenliğim süresinde bir çok spor dalında antrenörlük yaptım. Her spor dalında takıma seçtiğiniz öğrencileriniz ile aranızda öncelikle bir sevgi, zamanla saygı bağını fark edersiniz. Bu süreç olgunlaştığında ise güçlü ve nitelikli bir güven bağı oluşmuştur.
Hem öğrencinizde hem de onun ailesiyle.
Bu güven bağının ülkemizde zamanla koptuğunu ibretlik medya haberlerinden görmekteyiz. Özellikle eğitimsiz kız çocuklarımızın başına gelenleri.
Bu durum ailelerde hep bir çekince yaratmıştır. Bir kız spor takımının alt yapısını oluştururken bile yetenekli bir öğrencinin ailesinin rızası çok önemlidir.
Onu ikna edebilmeniz için belirgin bir kontrol süresi geçmelidir. Antrenmanlarda mutlaka ailelerinin de izlemesi, yanında olması talepleri oluşmaktadır. Bunu bugün de özellikle 16 yaş altı küçük çocukların katıldığı, voleybol, basketbol, hentbol, yüzme gibi spor dallarındaki, okul, kurs ve kulüp antrenmanlarından görebilirisiniz. Elbette her ailenin eğitim düzeyi çok farklıdır. Coğrafi yörelere göre bu durum farklılıklar da gösterebilmektedir. Ancak bizim toplumumuzda bu aileden kaynaklı çekinceli durum büyük oranda kendisini hissettirmektedir.
İzmir kampında MARYANOV (söylendiği gibi yazdım) son derece ciddi bir ortam kurarak, sorularına mutlak ilgili ve doğru cevaplar isteyen bakışlar ile ders anlatıyor, Zehra ise onun tercümanlığından öte; yumuşatan, konuyu güncel örneklere dönüştüren, sürekli gülümseyen, anlaşılabilir olmayı ölçen gözler ile derse katılım ve ilgi sağlıyordu. Bu durum en çok o ortamdaki ders dinleyen kız öğrenciler için kurtarıcı oluyordu.
Bunu kendisinde ve daha sonraki bayan antrenörlerde de gördüm.
Bir bayan sporcu kökenli antrenörün anlatımını özellikle kız ve erkek öğrenciler üzerinde ölçerek gözlemledim. Nilüfer ÇINAR ÇORLULU'NUN ders anlatım videolarının özellikle kız öğrencilerim için çok yeni ve değişik geldiğini gözlemledim. Erkekler için bir şey değişmiyordu sanki. Onlara emir veren ister kral ister kraliçe olsun onlar için önemli olan tek şey saldırı ve zafer idi.
Ama hesaplarında kaybetmek olmayan erkek sporcular kaybettikleri bir maç sonrası soluğu sığınacak en şefkatli liman olan annelerinin yanında alıyorlardı.
- MATRANÇ -