26-10-2015, 08:56
Suat Atalık'ın köşe yazısını evde okudum. Valla "satranç sporu fiziksel efor gerektirmeyen bir spor dalıdır" cümlesini her kim etmişse, eksi sözlük tabiri ile "yardırmış". Yedi kelimelik cümlede dört çelişki üretebilmek için bu ülkede TSF yöneticisi olmak lazım demek ki.
Önce Suat Atalık'ın her yazısı okunur mu konusuna görüş vereyim: Erşan beyle aynı düzlemde düşünüyorum. Atalık ıslak çimentonun üzerine yazsa okurum. Çünkü daha önce de yazdım, bu ülkeden 22 saat uçak yolculuğu sonrası gittiğiniz dünyanın bir ucunda ve en eski satranç derneklerinden birinde, Türk satrancını Suat Atalık ile adlandırıyorlar. Atalık'ın resmi duvarda Frank Marshall'ın 2 üstünde, Karpov Korchnoi maç afişinin sol yanında.
Kaldı ki çoğumuz Atalık'a hep büyükusta olması üzerinden değerleme yapıyoruz ama 1980'lerde Atalık, bu ülkede çocuklar, gençler, liseler arası ve üniversiteler arası tüm yarışmalarda hep tulum çıkartan, usta olmadan önce her aşamada Türk satrancını ilkokuldan üniversite sona kadar net domine eden bir isimdi.
1960'ların Fischer'inin ABD'deki yerel turnuvalardaki skoru neyse, 1980'lerde Türkiye'de Atalık bu konumdaydı. Ve o günden bugüne (bugünkü ustalar kızmasın) hiç bir çocuk veya genç deha onun bu performansını gösteremedi / gösteremiyor. Yani Atalık sadece büyük usta veya köşe yazarı değildir.
"Satranç sporu fiziksel efor gerektirmeyen bir spor dalıdır" önermesine gelirsek, önermenin başı ile sonu tutmuyor (Spor mu, spor dalı mı?).
Elbette efor gerektirmeyen spor dalı olmaz. Ama efor gerektirmeyen konuşma modeli olabilir . Boş konuşmak gibi.
Satrancın spor olup olmadığı ise ayrı tartışma. Bana göre spor. Eğer okçuluk, trap, motor sporları gibi durarak ama beyni akciğerden fazla çalıştırarak, yüksek odaklanma ile yapılanlar sporsa, satranç da spordur.
Ama velev ki akademisyenler tersini söylesin yani "satranç spor değildir" desin, sizin varlık sebebiniz zaten bunun aksini söylüyor. "Satrançla büyüyorum" derken ya da "milyonlarca lisanslı oyuncu" reklamı yaparken satrancın sudoku veya tangram olduğunu ileri sürmüyorsunuz herhalde.
Sonra ev hanımı deyince insanlar kızıyor. Bugün Türk satrancı, sadece 2 öğrenci yetiştirmeyi ve satranç taşlarına Suat Atalık'tan daha fazla elini sürmeyi ana referans göstererek gelen bir başkana sahip.
Bu benim iddiam veya ifadem değil. Başkanın parlatıldığı seçim öncesi en önemli kayıtta (röportajda) başkanın bizzat verdiği ve tapınıcılarının ona atfettiği referans: "Siz oyununuza bakın, bırakın satrancı biz yönetelim ! / Benim elim satranç taşlarına Atalık'tan daha fazla değmiştir / Satranca değen anne eli".
Oysa sağlıklı bir ortamda, İngilizce bilmeyen birini İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Fakültesinin başına getirmezler. Veya 2 kızına piyano dersi aldırmış bir hanımefendiye "benim elim piyano tuşlarına Fazıl Say'dan daha fazla değmiştir" dedirtmezler.
O yüzden başkana "ev hanımı" deyince kimse kızmayacak, seçilirken "satranca değen anne eli" başlığı ile tanıtılan, kendi ana çıkış noktası "satranç bilmez ama annemizdir" olan bir yönetici şu andaki başkanımız. Referanslar bana ait değil, kimse kızmasın.
Satranç efor gerektirir. Yetenek, bilgi ve çalışma gerektirir. Aslında yöneticilik de bunları gerektirir ama gelişmiş ülkeler açısından.
Hiçbir sporda yetenek, efor ve bilgi olmaksızın bir yere gelemezsiniz. Mozambikte bile 100 metre sonucunuz matematiktir, kimseyi kandıramazsanız. Ama üçüncü dünya ülkelerinde efor, yetenek, bilgi ve çalışma olmadan yönetici olabilirsiniz.
O yüzden, bence yazar "satranç efor gerektirmiyor" derken kendini ve yaptığı yöneticiliği tarif etmiştir. Haksızlık etmeyelim
üç dipnot: Benim gençliğimde satranç ve briç konusunda çok benzetme yapılırdı.
Briççiler kızmazsa, briç oyundur, satranç spor. Turnuva brici örneğin, dizilmiş konumların oynanması üzerine kurulur. Bu anlamda eskiden İzmir'de "briç satrancın kombinezon safhasıdır / değildir" gibi çok sert tartışmalar çıkardı. Enis ağbi hatırlarsa yazabilir. Ama turnuva brici kanımca, spor değildir oyundur.
İki. Ertan Kılcigil bir otorite değildir. Salt bu foruma bağlanıp iki yazı yazması onun spor hukuku alanında otorite olmasını gerektirmiyor. Genel yazıları -her nedense- satranç düşmanlığı içeren, satranç oyuncularına karşı saygısız ve satrancın içinden gelmediği için oyunun gerçeğini kavrayamamış özelliktedir.
Üç. Diğer yandan satrancın "spor" olup olmama konusu fazlasıyla hukuksal ve akademik. Dünyada da bu tartışmanın ulaştığı bir tespit veya norm halen yok. Yine de Kılcigil'i bir kenara koyarsak, TSF Genel Sekreterinin bu konuda ahkam kesmesi tam bir "şaka" olmuş.
Adama "he canım, satranç hiç fiziksel efor gerektirmiyor, gel seni 1.500 yapana kadar çalıştıralım, sonra 2.000 ol, sonra mesela Suat Atalık'ın gittiği yolda 3-4 uluslararası turnuva yap bak bakalım ne gerektiriyor" derler.
Önce Suat Atalık'ın her yazısı okunur mu konusuna görüş vereyim: Erşan beyle aynı düzlemde düşünüyorum. Atalık ıslak çimentonun üzerine yazsa okurum. Çünkü daha önce de yazdım, bu ülkeden 22 saat uçak yolculuğu sonrası gittiğiniz dünyanın bir ucunda ve en eski satranç derneklerinden birinde, Türk satrancını Suat Atalık ile adlandırıyorlar. Atalık'ın resmi duvarda Frank Marshall'ın 2 üstünde, Karpov Korchnoi maç afişinin sol yanında.
Kaldı ki çoğumuz Atalık'a hep büyükusta olması üzerinden değerleme yapıyoruz ama 1980'lerde Atalık, bu ülkede çocuklar, gençler, liseler arası ve üniversiteler arası tüm yarışmalarda hep tulum çıkartan, usta olmadan önce her aşamada Türk satrancını ilkokuldan üniversite sona kadar net domine eden bir isimdi.
1960'ların Fischer'inin ABD'deki yerel turnuvalardaki skoru neyse, 1980'lerde Türkiye'de Atalık bu konumdaydı. Ve o günden bugüne (bugünkü ustalar kızmasın) hiç bir çocuk veya genç deha onun bu performansını gösteremedi / gösteremiyor. Yani Atalık sadece büyük usta veya köşe yazarı değildir.
"Satranç sporu fiziksel efor gerektirmeyen bir spor dalıdır" önermesine gelirsek, önermenin başı ile sonu tutmuyor (Spor mu, spor dalı mı?).
Elbette efor gerektirmeyen spor dalı olmaz. Ama efor gerektirmeyen konuşma modeli olabilir . Boş konuşmak gibi.
Satrancın spor olup olmadığı ise ayrı tartışma. Bana göre spor. Eğer okçuluk, trap, motor sporları gibi durarak ama beyni akciğerden fazla çalıştırarak, yüksek odaklanma ile yapılanlar sporsa, satranç da spordur.
Ama velev ki akademisyenler tersini söylesin yani "satranç spor değildir" desin, sizin varlık sebebiniz zaten bunun aksini söylüyor. "Satrançla büyüyorum" derken ya da "milyonlarca lisanslı oyuncu" reklamı yaparken satrancın sudoku veya tangram olduğunu ileri sürmüyorsunuz herhalde.
Sonra ev hanımı deyince insanlar kızıyor. Bugün Türk satrancı, sadece 2 öğrenci yetiştirmeyi ve satranç taşlarına Suat Atalık'tan daha fazla elini sürmeyi ana referans göstererek gelen bir başkana sahip.
Bu benim iddiam veya ifadem değil. Başkanın parlatıldığı seçim öncesi en önemli kayıtta (röportajda) başkanın bizzat verdiği ve tapınıcılarının ona atfettiği referans: "Siz oyununuza bakın, bırakın satrancı biz yönetelim ! / Benim elim satranç taşlarına Atalık'tan daha fazla değmiştir / Satranca değen anne eli".
Oysa sağlıklı bir ortamda, İngilizce bilmeyen birini İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Fakültesinin başına getirmezler. Veya 2 kızına piyano dersi aldırmış bir hanımefendiye "benim elim piyano tuşlarına Fazıl Say'dan daha fazla değmiştir" dedirtmezler.
O yüzden başkana "ev hanımı" deyince kimse kızmayacak, seçilirken "satranca değen anne eli" başlığı ile tanıtılan, kendi ana çıkış noktası "satranç bilmez ama annemizdir" olan bir yönetici şu andaki başkanımız. Referanslar bana ait değil, kimse kızmasın.
Satranç efor gerektirir. Yetenek, bilgi ve çalışma gerektirir. Aslında yöneticilik de bunları gerektirir ama gelişmiş ülkeler açısından.
Hiçbir sporda yetenek, efor ve bilgi olmaksızın bir yere gelemezsiniz. Mozambikte bile 100 metre sonucunuz matematiktir, kimseyi kandıramazsanız. Ama üçüncü dünya ülkelerinde efor, yetenek, bilgi ve çalışma olmadan yönetici olabilirsiniz.
O yüzden, bence yazar "satranç efor gerektirmiyor" derken kendini ve yaptığı yöneticiliği tarif etmiştir. Haksızlık etmeyelim
üç dipnot: Benim gençliğimde satranç ve briç konusunda çok benzetme yapılırdı.
Briççiler kızmazsa, briç oyundur, satranç spor. Turnuva brici örneğin, dizilmiş konumların oynanması üzerine kurulur. Bu anlamda eskiden İzmir'de "briç satrancın kombinezon safhasıdır / değildir" gibi çok sert tartışmalar çıkardı. Enis ağbi hatırlarsa yazabilir. Ama turnuva brici kanımca, spor değildir oyundur.
İki. Ertan Kılcigil bir otorite değildir. Salt bu foruma bağlanıp iki yazı yazması onun spor hukuku alanında otorite olmasını gerektirmiyor. Genel yazıları -her nedense- satranç düşmanlığı içeren, satranç oyuncularına karşı saygısız ve satrancın içinden gelmediği için oyunun gerçeğini kavrayamamış özelliktedir.
Üç. Diğer yandan satrancın "spor" olup olmama konusu fazlasıyla hukuksal ve akademik. Dünyada da bu tartışmanın ulaştığı bir tespit veya norm halen yok. Yine de Kılcigil'i bir kenara koyarsak, TSF Genel Sekreterinin bu konuda ahkam kesmesi tam bir "şaka" olmuş.
Adama "he canım, satranç hiç fiziksel efor gerektirmiyor, gel seni 1.500 yapana kadar çalıştıralım, sonra 2.000 ol, sonra mesela Suat Atalık'ın gittiği yolda 3-4 uluslararası turnuva yap bak bakalım ne gerektiriyor" derler.