12-03-2016, 12:19
Yine teşekkür ederim.
Tartışmanın medeni gitmesinin kanımca iyi bir sebebi, içeriğinin bunu hak etmesidir, insanlar ağaç üzerine tartışmayı somut buluyorlar, orman veya bataklık zemin üzerine yazışmak kolay değil. "Bana bir Türk oyuncu olarak neden az ödül veriyorlar"ı tartışmak daha pratik, somut, tekrara dayalı. Sistemi tartışmak yorucu.
Tartışmayı medeni bir düzeyde bağlamak konusunda görüşünüz haklı, evet öyle bağlayalım. Ama sistemin hava alma kanallarının kapalı olduğunu düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz tencerede 20 yıldır su yavaş yavaş ısındığı için biz yandığımızı anlamadık. En geç 4-5 yıl sonra bu sistem zaten infilak edecek.
Bakın konu, aslında fakir bir spor olan satrancın kültürel köklerinden koparılarak endüstriyel hale getirilmesi çabasıdır. Buna -şaşırabilirsiniz- karşı da değilim. Oyuncuların çok ciddi ücretler alması gerektiğini savunuyorum, oyunların telif hakkı benzeri fikri mülkiyet hakları ile (dünyada büyük tartışma konusu, Türkiye'de değil) korunması gerektiğini savunuyorum.
Chessbase, Kramnik'in oyununu milyonlara publish edip, Kramnik'in fikir üretimini bir de Kramnik'e satıyor. Sülün Osman'ın saat kulesini satması gibi bir anlamda
Yani işin endüstriyel yanı dünyada başladı. Nitekim aday maçlarında patlayan büyük bir tartışma var ve biz hala dışındayız Türkiye olarak; oyunlar 2 saat gecikme ile broadcast ediliyor -yayınlanıyor- ve izleyici kesim ayaklanmış durumda.
Bu iş zamanla büyük oyuncu - sıradan izleyici ayrışmasına hatta kavgasına gidecek, futbol böyle gitti, 1980'da Alsancak stadında oyuncu da izleyici de fakirdi tıpkı bugünün satrancı gibi. 2000'lerde oyuncu zenginleşti, seyirci yine fakirdi. Ama sektör hacmi değişti. Bu hacmi ve yeni aktörleri karşılamak için (yayıncı, menajer, aracı, sponsor, reklamcı, cateringci, lojistik hizmetler, turizmci aklınıza ne gelirse) futbol fakir izleyiciyi reddeti, maçlarda ıstakozlu sandviç yemesi gereken seyirciyi yarattı.
Bugün İstanbul'da baba oğul maç seyretmenin hediyesi asgari ücretin üçte biri. Televizyonda canlı izlemek ayda 130 TL.
Bunun satrançla ilgisi var. Satranç bu gelişimi 30 yıl geriden bir kaplumbağa istikrarı ile izliyor. Çünkü bu sektöre değer üreten adamlar Topalov, Carlsen aklınıza kim gelirse, Messi'den veya tenisçi Berdych'ten daha az idman veya değersiz üretim yapmıyor. Ama gelirat diğer sporların onda biri düzeyinde değil.
Yine bize dönelim. 2000'li yılların girişimi, altyapısı olmayan bir ekonomi üretme girişimiydi.
Doğru muydu yanlış mıydı? Bana göre yanlıştı çünkü satrançta ekonomi yaratmak, futbol gibi popülize olmuş veya basketbol gibi profesyonelliği 1945'lere giden (NBA 1946 kurulmuştur mesela) yapılara karşı imkansızdır; öykünülemez.
O sebeple satrançta ölçek ekonomisi yaratmak ciddi altyapı gerektiren ağır bir konu. Fazladan satrancın Rus ve Orta Avrupa ekolü üzerinden dünyaya verdiği yüzyıllık bir kültürel kod var. Bu kodu silerek işi futbol gibi çeviremezsiniz.
O sebeple bu ekonomi Türkiye'de gerçek satrançsevere değil, çocuklara çevirildi.
Zamanla bunun bir ekonomisi oldu ama bu "Frankenstein ekonomisiydi". Öyle ki bu canavar kısa sürede asıl satranç kültürünü yemeye ve kanını emmeye başladı, satranç dernekten ana okuluna, İlhan ağbinin maçını desturla izlemekten, birbirine taş fırlatan çocukların ve velilerin şımarıklığına evrildi.
Ama ekonomi oluştu. Bugün İstanbul İl Temsilciliği sitesine girin, 4 aya yayılan 100 turnuvanın 97'si çocuklarındır. Bu bir işletmecilik başarısı mıdır? Evet. Karşılığı nedir? Kültürel çöküş. Bir tür wal-mart modeli. Yaymak ama ucuzlaştırmak.
Şimdi günümüzde futbol o kadar büyüdü ve doydu ki benim oğlum takım tutmuyor. Ben eski bir fanatik olarak 5 yıldır maça gitmiyorum, tribünler boşaldı, insanlar el classicoya bile youtube özetlerinden bakıyor. Çünkü fazla hormon sistemi patlattı, futbol obez oldu. Bünye artık yemeyi kaldıramıyor.
Satrançta da bu gelişim yürüyecek. Sadece 20-30 yıl gerideyiz. Ve Türkiye için 3 yol var:
- Endüstriyel satranç için seçilen ve 15 yıldır yürütülen model artık tıkandığı için ya yeni bir model ortaya konacak.
- Veya bu model zorlanmaya devam edilecek, gittiği ve patladığı yere kadar.
- 3.seçenek de satranç kültürel kodlarına geri dönüp karşılığında fakirleşmeyi göze alacak.
Kapitalist olduğumuzu ve kapital mantıkta ilerlediğimizi varsayalım. Çocuklara sattığımız (pazarlamacı tabiri ile) "satranç ürününü" sırf oyun keyfi için satamayız. İdole ihtiyacımız var. Mc Donalds bile menülerinde batman figürü ile çocuklara ürün satıyor çünkü.
Sizin de satrancı satmanız için idole ihtiyacınız var. Ama idoller, marketinge uygun değil. Adamlar çok ciddi satranç kültürünün içinden geliyor. Size niye alet olsunlar?
İşte bu sebeple sistemin velilerin aptallıklarından para sıyırdığını birileri anlayana kadar bu kandırmaca sürecek. O sebeple tartıştığımız konunun yarısından azı felsefe, fazlası iktisattır.
Şöyle bağlayayım:
1) İkibinli yıllar sonrasında bir ölçek ekonomisi oluşturuldu. Kitlesi çocuk ve ebeveynlerdi. Bu kitle satranç kültürü dışındaydı, sisteme eklemlendi.
2) Satranç fakir olduğundan bu eklemlenmeyi iktisaden kabullendi. Ama kültürel olarak reddetti. Suat Atalık'ın 10 yıldır bu ülke satrancında oynamaması salt disipliner olarak açıklanamaz. Kültür çöktü çünkü, adam ne yapsın, Doğa Koleji turnuvasında oynayacak hali yok. O da satranç kültürün olduğu topraklara gitti.
3) Ekonomi hiçbir altyapıya bağlı olmadığı için bir saadet zinciri modelinde gitti ve gidiyor. Bugün İş Bankasını çıkarın sistem ekonomik olarak çöker. Kültürel satrancı bıraktım, kapitalist satranç açısından bile herşey pamuk ipliğine bağlı ve başarısız.
4) Bu sebeple diyorum ki, tartıştığımız konunun altı kültür, üstü iktisattır.
Medeni yazışabilmek kadar yazışmaları sonlandırabilmek gerçekten önemli. Size çok teşekkür ederim.
Çözümsüzlükle eleştiriliyorum ama somut plan yazabilecek durumdayım inanın zor değil. Hiç birşey yazamasam fakirlikten yana olduğumu yazabilirim. Satranç halının üzerinde düğmelerle bile oynanabilen bir spor. Zenginleşsin elbette ama kişiliğini kaybetmeden.
Kendi adıma bu başlıkta bir kaç fikir kışkırtması yaptığımızı düşünüyorum. Somut çözümler için ve başta lokal örgütler için yazabilecek çok şey var ve zamanla yazacağım. Ama yönetici adayı sizsiniz, insanlar somut çözümleri benden değil sizden bekleyecekler.
Tek bir paradigma ile gitme hakkımız yok. Biraz tahtanın vezir kanadına bakmalıyız.
Teşekkürler, selamlar. Bir içemedik şu kahveyi .
Tartışmanın medeni gitmesinin kanımca iyi bir sebebi, içeriğinin bunu hak etmesidir, insanlar ağaç üzerine tartışmayı somut buluyorlar, orman veya bataklık zemin üzerine yazışmak kolay değil. "Bana bir Türk oyuncu olarak neden az ödül veriyorlar"ı tartışmak daha pratik, somut, tekrara dayalı. Sistemi tartışmak yorucu.
Tartışmayı medeni bir düzeyde bağlamak konusunda görüşünüz haklı, evet öyle bağlayalım. Ama sistemin hava alma kanallarının kapalı olduğunu düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz tencerede 20 yıldır su yavaş yavaş ısındığı için biz yandığımızı anlamadık. En geç 4-5 yıl sonra bu sistem zaten infilak edecek.
Bakın konu, aslında fakir bir spor olan satrancın kültürel köklerinden koparılarak endüstriyel hale getirilmesi çabasıdır. Buna -şaşırabilirsiniz- karşı da değilim. Oyuncuların çok ciddi ücretler alması gerektiğini savunuyorum, oyunların telif hakkı benzeri fikri mülkiyet hakları ile (dünyada büyük tartışma konusu, Türkiye'de değil) korunması gerektiğini savunuyorum.
Chessbase, Kramnik'in oyununu milyonlara publish edip, Kramnik'in fikir üretimini bir de Kramnik'e satıyor. Sülün Osman'ın saat kulesini satması gibi bir anlamda
Yani işin endüstriyel yanı dünyada başladı. Nitekim aday maçlarında patlayan büyük bir tartışma var ve biz hala dışındayız Türkiye olarak; oyunlar 2 saat gecikme ile broadcast ediliyor -yayınlanıyor- ve izleyici kesim ayaklanmış durumda.
Bu iş zamanla büyük oyuncu - sıradan izleyici ayrışmasına hatta kavgasına gidecek, futbol böyle gitti, 1980'da Alsancak stadında oyuncu da izleyici de fakirdi tıpkı bugünün satrancı gibi. 2000'lerde oyuncu zenginleşti, seyirci yine fakirdi. Ama sektör hacmi değişti. Bu hacmi ve yeni aktörleri karşılamak için (yayıncı, menajer, aracı, sponsor, reklamcı, cateringci, lojistik hizmetler, turizmci aklınıza ne gelirse) futbol fakir izleyiciyi reddeti, maçlarda ıstakozlu sandviç yemesi gereken seyirciyi yarattı.
Bugün İstanbul'da baba oğul maç seyretmenin hediyesi asgari ücretin üçte biri. Televizyonda canlı izlemek ayda 130 TL.
Bunun satrançla ilgisi var. Satranç bu gelişimi 30 yıl geriden bir kaplumbağa istikrarı ile izliyor. Çünkü bu sektöre değer üreten adamlar Topalov, Carlsen aklınıza kim gelirse, Messi'den veya tenisçi Berdych'ten daha az idman veya değersiz üretim yapmıyor. Ama gelirat diğer sporların onda biri düzeyinde değil.
Yine bize dönelim. 2000'li yılların girişimi, altyapısı olmayan bir ekonomi üretme girişimiydi.
Doğru muydu yanlış mıydı? Bana göre yanlıştı çünkü satrançta ekonomi yaratmak, futbol gibi popülize olmuş veya basketbol gibi profesyonelliği 1945'lere giden (NBA 1946 kurulmuştur mesela) yapılara karşı imkansızdır; öykünülemez.
O sebeple satrançta ölçek ekonomisi yaratmak ciddi altyapı gerektiren ağır bir konu. Fazladan satrancın Rus ve Orta Avrupa ekolü üzerinden dünyaya verdiği yüzyıllık bir kültürel kod var. Bu kodu silerek işi futbol gibi çeviremezsiniz.
O sebeple bu ekonomi Türkiye'de gerçek satrançsevere değil, çocuklara çevirildi.
Zamanla bunun bir ekonomisi oldu ama bu "Frankenstein ekonomisiydi". Öyle ki bu canavar kısa sürede asıl satranç kültürünü yemeye ve kanını emmeye başladı, satranç dernekten ana okuluna, İlhan ağbinin maçını desturla izlemekten, birbirine taş fırlatan çocukların ve velilerin şımarıklığına evrildi.
Ama ekonomi oluştu. Bugün İstanbul İl Temsilciliği sitesine girin, 4 aya yayılan 100 turnuvanın 97'si çocuklarındır. Bu bir işletmecilik başarısı mıdır? Evet. Karşılığı nedir? Kültürel çöküş. Bir tür wal-mart modeli. Yaymak ama ucuzlaştırmak.
Şimdi günümüzde futbol o kadar büyüdü ve doydu ki benim oğlum takım tutmuyor. Ben eski bir fanatik olarak 5 yıldır maça gitmiyorum, tribünler boşaldı, insanlar el classicoya bile youtube özetlerinden bakıyor. Çünkü fazla hormon sistemi patlattı, futbol obez oldu. Bünye artık yemeyi kaldıramıyor.
Satrançta da bu gelişim yürüyecek. Sadece 20-30 yıl gerideyiz. Ve Türkiye için 3 yol var:
- Endüstriyel satranç için seçilen ve 15 yıldır yürütülen model artık tıkandığı için ya yeni bir model ortaya konacak.
- Veya bu model zorlanmaya devam edilecek, gittiği ve patladığı yere kadar.
- 3.seçenek de satranç kültürel kodlarına geri dönüp karşılığında fakirleşmeyi göze alacak.
Kapitalist olduğumuzu ve kapital mantıkta ilerlediğimizi varsayalım. Çocuklara sattığımız (pazarlamacı tabiri ile) "satranç ürününü" sırf oyun keyfi için satamayız. İdole ihtiyacımız var. Mc Donalds bile menülerinde batman figürü ile çocuklara ürün satıyor çünkü.
Sizin de satrancı satmanız için idole ihtiyacınız var. Ama idoller, marketinge uygun değil. Adamlar çok ciddi satranç kültürünün içinden geliyor. Size niye alet olsunlar?
İşte bu sebeple sistemin velilerin aptallıklarından para sıyırdığını birileri anlayana kadar bu kandırmaca sürecek. O sebeple tartıştığımız konunun yarısından azı felsefe, fazlası iktisattır.
Şöyle bağlayayım:
1) İkibinli yıllar sonrasında bir ölçek ekonomisi oluşturuldu. Kitlesi çocuk ve ebeveynlerdi. Bu kitle satranç kültürü dışındaydı, sisteme eklemlendi.
2) Satranç fakir olduğundan bu eklemlenmeyi iktisaden kabullendi. Ama kültürel olarak reddetti. Suat Atalık'ın 10 yıldır bu ülke satrancında oynamaması salt disipliner olarak açıklanamaz. Kültür çöktü çünkü, adam ne yapsın, Doğa Koleji turnuvasında oynayacak hali yok. O da satranç kültürün olduğu topraklara gitti.
3) Ekonomi hiçbir altyapıya bağlı olmadığı için bir saadet zinciri modelinde gitti ve gidiyor. Bugün İş Bankasını çıkarın sistem ekonomik olarak çöker. Kültürel satrancı bıraktım, kapitalist satranç açısından bile herşey pamuk ipliğine bağlı ve başarısız.
4) Bu sebeple diyorum ki, tartıştığımız konunun altı kültür, üstü iktisattır.
Medeni yazışabilmek kadar yazışmaları sonlandırabilmek gerçekten önemli. Size çok teşekkür ederim.
Çözümsüzlükle eleştiriliyorum ama somut plan yazabilecek durumdayım inanın zor değil. Hiç birşey yazamasam fakirlikten yana olduğumu yazabilirim. Satranç halının üzerinde düğmelerle bile oynanabilen bir spor. Zenginleşsin elbette ama kişiliğini kaybetmeden.
Kendi adıma bu başlıkta bir kaç fikir kışkırtması yaptığımızı düşünüyorum. Somut çözümler için ve başta lokal örgütler için yazabilecek çok şey var ve zamanla yazacağım. Ama yönetici adayı sizsiniz, insanlar somut çözümleri benden değil sizden bekleyecekler.
Tek bir paradigma ile gitme hakkımız yok. Biraz tahtanın vezir kanadına bakmalıyız.
Teşekkürler, selamlar. Bir içemedik şu kahveyi .