12-07-2018, 14:45
(Son Düzenleme: 12-07-2018, 15:09, Düzenleyen: Kuvay Sanlı1.)
Türkiye Satranç Federasyonu yönetiminin genel olarak son bir iki yılını değerlendirecek olursak, şöyle bir tablo ortaya çıktığı düşüncesindeyim.
Başlık olarak paylaştığım konuları zaman içerisinde açacağım. Ancak bir olumsuzluğu genellemek, ya da olumlu bir durumu büyük başarı öyküsü düzeyine taşımak gibi bir tutumda bulunmayacağımı ve “karalama” düzeyindeki yorumlara da yanıt yazmayacağımı belirtirim. Bu çalışmalar kolay yürütülmüyor ve ölçülü yaklaşmak bence önemli.
Neitcsche’nin bir sözü müydü, emin değilim: “Ne istediğine dikkat et, elde edersin…” gibisinden. O görevlere gelindiğinde, işin dışarıdan gözüktüğü kadar kolay olmadığı anlaşılır.
"Değerlendirme” önemlidir ve bunu yaparken ilk önce kendi hırsımıza yenik düşmemeliyiz. Öyle ki, bir diyalog olabilsin, karşılıklı etkileşimle ilerleme sağlanabilsin. Böylelikle ben sadece kendi bakış açımı ortaya koymuş olduğumu belirtirim.
1. Yönetim bütünlük içerisinde değil ve sadece bir iki kişi konuları üstlenmiş görünüyor. Ekip çalışması sağlanamadı. Yönetimdeki bazı isimler bir iki katkı dışında hemen hiç yoklar. Bazı isim de zaten hiç yok.
2. Buna rağmen, işi üstlenmiş kişilerce çalışkanlıkla yürütülen konular ortadadır.
3. Sponsorluk konusu hassas ve bu konuyu üstü kapalı geçeceğim. Ancak özel sektörle kurulan iletişim zayıf.
TSF’nin ana sponsoru olan İş Bankası, zamanında TSF yönetimi tarafından yürütülen çalışmalarla kazanılmış değildir. İş Bankası, satrancı seçmiş ve TSF’nin kapısını çalmıştır. İş Bankası her türlü takdiri hak eder nitelikte satranç sporunu desteklemektedir.
Böylesi bir ana sponsorun yanında, bu ölçeğe yakın ikinci, üçüncü sponsorluk bulunabilirdi. TSF yönetiminin bu açıdan vizyonunun yeterli olmadığı düşüncesindeyim.
Kamu ve kamu kuruluşlarıyla kurulan ilişkilerin belli bir düzeyi karşıladığı ve başarılı olunduğu görüşündeyim.
Kısaca şunu ifade etmeliyim. Doğru bir ekiple TSF’nin bütçesinin on katına çıkarılabileceği bir potansiyel söz konusudur. Yani bütçenin yanına bir sıfır koyarsınız, bunu yapabilecek ekiple, bu birikimi olan kişilerle…
4. “Satranç” konularında yani teknik konularda başarısız bir tablo var. Bu durum aslında satrancın içinden geldiği düşünülerek ekibe katılmış kişilerin yetersizliği nedeniyle ortaya çıkmıştır. Başkan belki doğrudan kusurlu değildir ama ekibini iyi seçememiştir.
5. Yurt dışı konular fiyasko düzeyindedir ancak bunun bilgisi yönetimde yok çünkü konulardan uzaklar. Bu konuda “kabul edilmez” bir örneği yakında paylaşacağım.
6. Teknik konularda çalışılan isimler biraz da camianın sorunu, sadece bu yönetimin değil; düşüncem bu yönde.
7. “Küçüklerle” ilgili çalışmaların iyi olduğu ancak yetişkinler için başarılı ve yeterli olmadığı açık.
8. Satrancın gelişimi için ülkemizde gerçek bir mücadele ortamı sağlanamadı. Okul turnuvaları, çocuk turnuvaları bu ihtiyacı karşılamaz.
9. Toplumda yaygınlaşmanın bir sonucu olarak, federasyon kurumu dışında yapılan turnuvalar ancak orta düzeyde sporcular için yararlı olabilir. Doğrudan federasyon eliyle yürütülen yetişkinler için gerekli “mücadele ortamı” düşük düzeyde.
10. Başkanın çalışkanlık içerisinde olduğu ve mümkün olduğunca iletişimi güçlü tutmaya çalıştığı düşüncesindeyim. Ancak federasyonun kurumsal olarak iletişimde kullandığı dil, kötü ve hatalı. Bu düşünüldüğünden daha da önemli bir konu ve bir çok olumsuzluğun habercisi. Milliyet Gazetesinden Orhan Kemal Erkılıç bu konuyu nezaketle ve güzel kaleme aldı.
İyi olan ve olmayanlarla bakıldığında bir genel değerlendirme olarak, satranç yönetiminde yenilenme ihtiyacı olduğu söylenebilir. Ve hatta artık bir “paradigma” değişimine gereksinim var. Bu yeni paradigma, satrancın kendine özgü değerlerinin hassasiyetle korunduğu, entelektüel bir uğraş olarak özelliklerinin diğer spor dalı kalıplarına sokulmaya çalışılmadığı bir anlayış ve bu alt yapının üstüne ifade ettiğim şekilde on kat bir bütçeyi sağlayacak düzeyde yönetim anlayış ve tecrübesine sahip isimlerle elde edilebilir. Satranç bu değişimi, bu gelişimi hak eder ölçüde insan için önemli bir uğraş.
Başlık olarak paylaştığım konuları zaman içerisinde açacağım. Ancak bir olumsuzluğu genellemek, ya da olumlu bir durumu büyük başarı öyküsü düzeyine taşımak gibi bir tutumda bulunmayacağımı ve “karalama” düzeyindeki yorumlara da yanıt yazmayacağımı belirtirim. Bu çalışmalar kolay yürütülmüyor ve ölçülü yaklaşmak bence önemli.
Neitcsche’nin bir sözü müydü, emin değilim: “Ne istediğine dikkat et, elde edersin…” gibisinden. O görevlere gelindiğinde, işin dışarıdan gözüktüğü kadar kolay olmadığı anlaşılır.
"Değerlendirme” önemlidir ve bunu yaparken ilk önce kendi hırsımıza yenik düşmemeliyiz. Öyle ki, bir diyalog olabilsin, karşılıklı etkileşimle ilerleme sağlanabilsin. Böylelikle ben sadece kendi bakış açımı ortaya koymuş olduğumu belirtirim.
1. Yönetim bütünlük içerisinde değil ve sadece bir iki kişi konuları üstlenmiş görünüyor. Ekip çalışması sağlanamadı. Yönetimdeki bazı isimler bir iki katkı dışında hemen hiç yoklar. Bazı isim de zaten hiç yok.
2. Buna rağmen, işi üstlenmiş kişilerce çalışkanlıkla yürütülen konular ortadadır.
3. Sponsorluk konusu hassas ve bu konuyu üstü kapalı geçeceğim. Ancak özel sektörle kurulan iletişim zayıf.
TSF’nin ana sponsoru olan İş Bankası, zamanında TSF yönetimi tarafından yürütülen çalışmalarla kazanılmış değildir. İş Bankası, satrancı seçmiş ve TSF’nin kapısını çalmıştır. İş Bankası her türlü takdiri hak eder nitelikte satranç sporunu desteklemektedir.
Böylesi bir ana sponsorun yanında, bu ölçeğe yakın ikinci, üçüncü sponsorluk bulunabilirdi. TSF yönetiminin bu açıdan vizyonunun yeterli olmadığı düşüncesindeyim.
Kamu ve kamu kuruluşlarıyla kurulan ilişkilerin belli bir düzeyi karşıladığı ve başarılı olunduğu görüşündeyim.
Kısaca şunu ifade etmeliyim. Doğru bir ekiple TSF’nin bütçesinin on katına çıkarılabileceği bir potansiyel söz konusudur. Yani bütçenin yanına bir sıfır koyarsınız, bunu yapabilecek ekiple, bu birikimi olan kişilerle…
4. “Satranç” konularında yani teknik konularda başarısız bir tablo var. Bu durum aslında satrancın içinden geldiği düşünülerek ekibe katılmış kişilerin yetersizliği nedeniyle ortaya çıkmıştır. Başkan belki doğrudan kusurlu değildir ama ekibini iyi seçememiştir.
5. Yurt dışı konular fiyasko düzeyindedir ancak bunun bilgisi yönetimde yok çünkü konulardan uzaklar. Bu konuda “kabul edilmez” bir örneği yakında paylaşacağım.
6. Teknik konularda çalışılan isimler biraz da camianın sorunu, sadece bu yönetimin değil; düşüncem bu yönde.
7. “Küçüklerle” ilgili çalışmaların iyi olduğu ancak yetişkinler için başarılı ve yeterli olmadığı açık.
8. Satrancın gelişimi için ülkemizde gerçek bir mücadele ortamı sağlanamadı. Okul turnuvaları, çocuk turnuvaları bu ihtiyacı karşılamaz.
9. Toplumda yaygınlaşmanın bir sonucu olarak, federasyon kurumu dışında yapılan turnuvalar ancak orta düzeyde sporcular için yararlı olabilir. Doğrudan federasyon eliyle yürütülen yetişkinler için gerekli “mücadele ortamı” düşük düzeyde.
10. Başkanın çalışkanlık içerisinde olduğu ve mümkün olduğunca iletişimi güçlü tutmaya çalıştığı düşüncesindeyim. Ancak federasyonun kurumsal olarak iletişimde kullandığı dil, kötü ve hatalı. Bu düşünüldüğünden daha da önemli bir konu ve bir çok olumsuzluğun habercisi. Milliyet Gazetesinden Orhan Kemal Erkılıç bu konuyu nezaketle ve güzel kaleme aldı.
İyi olan ve olmayanlarla bakıldığında bir genel değerlendirme olarak, satranç yönetiminde yenilenme ihtiyacı olduğu söylenebilir. Ve hatta artık bir “paradigma” değişimine gereksinim var. Bu yeni paradigma, satrancın kendine özgü değerlerinin hassasiyetle korunduğu, entelektüel bir uğraş olarak özelliklerinin diğer spor dalı kalıplarına sokulmaya çalışılmadığı bir anlayış ve bu alt yapının üstüne ifade ettiğim şekilde on kat bir bütçeyi sağlayacak düzeyde yönetim anlayış ve tecrübesine sahip isimlerle elde edilebilir. Satranç bu değişimi, bu gelişimi hak eder ölçüde insan için önemli bir uğraş.