Sayın Asbaşkan Tahsin Aktar ile Söyleşi..!
#1
gx1Ia2XJ.jpg

Sayın Tahsin Aktar ile yaptığımız söyleşide neredeyse her konuya değindik..Şimdi de sizlerin takdirine sunmaya geldi..İşte bilinmeyen yönleriyle Sayın Asbaşkan Tahsin Aktar!!

İEA:
Birçok turnuvada aktif görev aldınız. Başhakemlik görevini yürütürken sizi en çok yoran ya da yönetmekten en çok gurur duyduğunuz turnuva hangisidir? Örneğin ne kadar titiz olursanız olun işleriniz turnuva esnasında hiç ters gitmiyor mu? Ya da turnuvada ufak krizler yaşandığında neler yapıyorsunuz bize birkaç anekdot anlatabilir misiniz?

TA:
Bütün görevlerimi titizlikle ve büyük bir zevk ile yerine getirdim. Ama 2004 Çeşme Avrupa Kulüpler Şampiyonasının ayrı bir yeri vardır hakemlik yaşamımda. Kasparov’da vardı o şampiyonada. Ve ben 7 tur boyunca Kasparov’un da oynadığı ilk dört masada sektör hakemi idim. Bu farklı idi. 2007 Dünya Yaş Grupları Şampiyonasında hakem değildim ama tüm ekip gerçekten çok yorulduk ama değdi doğrusu. Her şey çok güzeldi.

İşlerin ters gittiği de oldu tabi. Ama başta yaptığınız kurgu doğru olursa ters giden şeyler beklediğiniz terslikler olur. Bunları yaşadık tabi. ‘ B ‘ planınızı devreye koyarsınız, işi çözersiniz. Başhakem olarak görev yaptığım turnuvalarda hakem arkadaşlarıma “… ben turnuvayı kafamda yaptım bitirdim. Buraya rapor yazmaya geldim. Planlama şu, stratejiler bunlar, görevleriniz de bunlar kolay gelsin …” diyerek işi baştan sıkı tutarım.

En önemli şey soğukkanlı olmaktır. Bunu koruyabilirseniz krizleri aşarsınız. Dediğim gibi, deneyimleriniz sizi kriz yönetimini başarıyla yönetmenize yarıyor. Anekdot, anılar o kadar çok ki. Ama krizin eşiğinden nasıl döndüğümüzü anlatacak örneğe bakar mısınız? 2004 Türkiye Yaş Grupları Şampiyonası. Tempo 90’+30” eklemeli. Elektronik saatler yeni, ilk kez kullanılıyor. Masalarda oyunlar sürerken son 60 dakikasına ulaşan saat göçüyor. 450 saat elinizde patlıyor. Ne yapacaksınız? Nasıl çözeceksiniz? Yaptık bir şeyler. Ama biliniz ki bu olaya karşı ‘ B ‘ planımız yoktu. Saatleri, 60 dakikayı görmeyecek biçimde ayarlayarak krizi aştık.

İEA:
Peki, uzun sayılabilecek bir süredir asbaşkanlık görevini yürütüyorsunuz. Bu görevi beraber yürüttüğünüz arkadaşlarınızla aranız nasıl? Nasıl bir uyum içinde işleri götürüyorsunuz? Mesela Sayın Murat Kul’un yüksek lisans yapıyor olması sebebiyle bir ara işlerle yeterince ilgilenemediğini biliyoruz hatta bu konu TSF Forum’da eleştiri konusu olmuştu. Bu dönemde bütün işlerle siz mi ilgilendiniz? Ya da sizin asbaşkanlık döneminde satranca yeterince zaman ayıramadığınız oluyor mu? Çünkü yirmi dört saatini bu işe ayıran bir başkanla çalışıyorsunuz ve her an ona uyum sağlamak zorunda olan bir ekibin en önemli parçalarından birisiniz. Bize kısaca asbaşkanlık görevinizden bahseder misiniz? Asbaşkan ne yapar, tam olarak görevi nedir?

TA:
Yönetim Kurulumuz son derece uygar ve olgun, bir o kadar da kültürlü ve eğitimli insanlardan oluşuyor. Büyük bir özveri ve anlayış hakim. Bütün dostlarımız ile diyalogum çok iyidir. Bir sorun yok. Murat Bey ile de son derece uyumlu biçimde işleri paylaşıyoruz. Her ne kadar Murat Bey’in yüksek lisans eğitimi ile uğraşması spekülasyona yol açtı ise de öyle değil. Tabi ki sorumluluğunda olan işleri yerine getirdi. Bunu yapmak için Federasyon merkezine gelmesi gerekmiyor ki. Burada bir sorun yok.

Satranç ile yatıyor, kalkıyor, yiyor, içiyoruz. Telefon, not defteri, her an, her zaman yanımda. Bunlar son dört yılın ayrılmaz aksesuarları oldu benim için! Önceden de böyleydi ama Federasyonda, yöneticilerin tamamı merkezden uzakta olunca, ofis kavramı ortadan kalkıyor.

As Başkan açılımı aslında Başkan Vekili olarak algılanmalı. Spor yönetiminde böyle isimlendiriliyor. Ana statü gereği görevleriniz var, işlerin yürümesi için durumdan çıkardığınız görevleriniz var, kısacası bürodaki spor uzmanları, koordine etmeye çalıştığım Merkez hakem Kurulu ve Teknik Kurul çalışmaları var, bütün bunları iş akışı içerisinde yönetmeye çalışıyorsunuz.

gx1I2OuA.jpg

İEA:
Ben bir de bunca sorunun arasında bir de sizin hobilerinizi sormak istiyorum. Satrançtan başka hayatta keyif aldığınız şeyler neler? Ya da şöyle sorayım günlük hayatta satranç oynadığınız da oluyor mu, vakit bulamıyorsunuz belki, fakat yine de satrancın yönetici olarak değil de bir hobi olarak hayatınızdaki yeri nedir? Tahsin Aktar günlük hayatında nasıl biridir? Nelerden hoşlanır, nelerden hoşlanmaz? Biraz kendinizden söz eder misiniz?

TA:
Satranç temel hobim. Satranç oynuyorum tabi, elektronik ortama giremiyorum çok, satranç oynamak için. Yaşamımdaki yeri dediğinizde hobi merkezli olarak baktığımızda her an yöneticilik yanına kayabiliyorsunuz. O sırada bir dostunuz “…hocam bu kural şöyle değil miydi?...” diye sorunca hobiden uzaklaşıyorsunuz bir an. Günlük yaşamım son derece sade, yaşam kuralları ve gelenekleri olan biriyimdir. Beni ben olarak ortaya koyan değerler vardır, bu değerler ile toplumda bir yerdeyim. Bunlar çok önemli. Gazetelere göz atarak başlarım güne, günün diğer saatlerinde de gazetelerin ayrıntısına girerim zaman bulduğum ölçüde. Genellikle de internet ortamından izliyorum birkaç gazeteyi.

Sinema, tiyatro sanatsal anlamda çok küçük yaşlardan bu yana ilgimi çeken iki öğe. Günceli yakalamaya çalışırız eşim ile. Kitap okumak bir dönemler vazgeçilmezlerim arasındaydı, şimdi de öyle, ama 2 ayda bir kitap okuyunca bu konuda zayıfladığımı görüyorum. Siz hiç başladığınız bir kitabın 30. sayfasından sonra yeniden başa dönüp ve bunu 3–5 kez tekrarladınız mı? O sırada gelen bir telefon kitabı elinizden bırakmanızı sağlıyor. Sonra konu bütününü kaçırdığınızı görüyorsunuz tekrar baştan başlıyorsunuz. Doğru ve güzel olan her şeyi seviyorum. Doğal olmayan ve kötü her şeyden nefret ederim. Kimyasal içecekleri içmediğimi, yoğun şehir yaşamını artık sevmediğimi söylersem bu iki olguya örnek vermiş olur muyum? Dost meclisleri özlediğim anlar. Onları ihmal etmemeye çalışıyorum, anlayış gösteriyorlar, ben aramasam unutulmadıklarını biliyorlar kendileri arıyor, zaman zaman da bir araya geliyoruz.

İEA:
Açıkçası sizin yaptığınız işe eleştiride bulunmak çok zor. Çünkü Tahsin Aktar ismi artık düzen, intizam, kurallar ve disiplinle özdeşleştiği için ilgilendiğiniz çalışmalarda açığınızı bulmak çok güç. Fakat ben biraz araştırma yaptım ve size yönelik en önemli eleştirinin bambaşka bir konuda geldiğini gördüm. Satrancın içinden gelmediğiniz söyleniyor. Satranca yaptığınız hizmetler bence satrançla ne kadar süredir alakanız olduğundan çok daha önemli ama bu da önemli bir detay diye düşünüyorum. Satrançla ne zaman ve nasıl tanıştınız?

TA:
Satrancın içinden gelmek ne demek? Bunu anlamak isterim doğrusu. Şöyle söyleyeyim, bakalım satrancın neresinden gelmişim. Satranç oyunu ile bu gün için geç denilebilecek yaşta tanıştım, daha doğrusu oynamaya heves ettim, çünkü daha önceleri de satranç diye bir oyun var ve bu kralların oyununu herkes oynayamaz diye bir yargı vardı, ben de o yargıya kapılıp gitmişim yıllarca.

1980 yılında 22 yaşında öğrendim ve bilen arkadaşlarım ile hiçbir teoriyi bilmeden düşünerek oynardık. 1982 yılında da hakem oldum. O aşamadan sonra artık daha farklı bakmaya çalıştım, yılda bir kez düzenlenen şampiyonalarda görev alınca işin o kadar kolay olmadığını, sadece kralların oynamadığını gördüm. Rahmetli büyüğüm değerli hoca Nevzat Süer “… iyi olacak bak şu kaynakları incele, ben sana bazı oyunları (notasyonlardan söz ediyordu) vereyim…” dediğinde adının informator olduğunu sonradan öğrendiğim 5-10 sayfa fotokopiyi, evde, yer masasında, (bilir misiniz bilmem. Bağdaş kurup başına oturursunuz ve yemek yersiniz ya da hamur açmaya yarar hani) çalışmaya başladım. Sonra da Kahraman Olgaç hocamızın kitapları geçti elime 1650 rakımlı, 1200 nüfuslu bir kasabanın Halk Kitaplığında. (O sıralar Gümüşhane’nin Kelkit İlçesinde bir kasabada öğretmendim)

Yıllar böyle geçerken köyde, kahvede, okulda satranç öğreterek, bilenlerle oynayarak bir şeyler yapmaya çalıştım. Sonra beni ittiler hakemlik müessesinin içine değerli hocalarım (İsmet Arvit, Lütfi Yılmaz, Kahraman Olgaç, Mete Savacı, rahmetli Fahri Nemlioğlu ) sonra da bu görevde ilerledim. Bana fırsat verdiler ben de iyi değerlendirdiğimi zannediyorum. 1991 yılında Federasyon kuruldu hemen ilk günden itibaren MHK ve sonrasında Teknik Kurulda görev yaptım sürekli. İlk MHK de Sayın Yazıcı ile birlikteydik. Hakem Yönetmeliğini kaç kez yazdık bilmiyorum, sürekli yeniden yazmamız istendi GSGM den. (Biz kalem ile yazardık düzeltmeleri, Ali Nihat Bey bunları bilgisayarda yazardı) Önemli sayılabilecek turnuvalarda başhakem olarak görevler almaya başlayınca da bildiklerimizi aktarmak görevi verildi. 1994 yılından bu yana da hakem eğitimi konusunda oldukça yol almış durumdayım. 2004 yılında özerklik sonrası yapılan seçimlerde Sayın Başkan Yazıcı’nın daveti ile Yönetim Kurulunda yer aldım.

Satrancın neresinden geldiğimi kısaca anlatmaya çalıştım, bilmiyorum neresindeymişim? Hiç sporcu olmadı diyorlarsa bu doğrudur.

Düzen, intizam, disipline gelince. Satranç oyunu bu özelliklerle anılmaz mı? Öyle ise hakemlik, organizatörlük de bu kurallara uymak durumunda değil mi? Yaptığınız iş ne olursa olsun ciddi yapacaksınız. Planlayacak, engelleri görecek, disiplinli ve ilkeli olacaksınız. Bu iş başarılmaz ise başka bir şey vardır ardında o zaman. Yaptığınız işi hobi de olsa seveceksiniz. Bilir misiniz? Hakemlik veya artık organizatörlük görevlerim sırasında hakemler ve diğer görevliler gece yaşamlarına da dikkat ederler. Diskoteğe gidemezler, lobi ve barda sigara-içki içemezler, giyim kuşamlarına, pabuçlarının cilasına varıncaya kadar kontrol altındadırlar.

İEA:
Nasıl bir dönemde iş başı yaptınız ve şimdiki dönemi nasıl görüyorsunuz? O zamanki asbaşkanlığınız ile şimdiki asbaşkanlığınız arasındaki görev ve sorumluluk farkları neler? Neler değişti sizce satrançta?

Şu anda yürüttüğüm görevde yıl başında 4 yılımı dolduruyorum. Benden önce bu görevi yerine getiren ağabeylerim vardı. Hepsinin eline sağlık ki atılmış adımlar boş adımlar değildi. 2004 öncesini kastediyorsunuz. Koşullar çok değişti. Bir kere özerk bir kurum olundu. Bu yapının getirdiği sorumluluklar ve ayrıcalıklar mutlaka var. Bir başka önemli faktör de aile büyüdü. Beklentiler farklılaştı. İşe başladığımızda 2 odalı bir ofis, nöbetleşe kullanılan iki masa ve sandalye, yine nöbetleşe kullanılan 3 bilgisayar. Genel Sekreter çoğu zaman ayakta. Ayakta çünkü iş yapacak spor uzmanlarının oturması gerekir. Bu ortam değişti tabi ki. Çağdaş bir ofis düzeninde arkadaşlarımız görev yapıyor. Eğitim anlayışı değişti. Artık sporcular elit, işi bilen hoca arıyorlar. Standartlar değişti. Organizasyonlarda norm oluşturabilecek kadar iyiyiz. Değişmeyen bir şey var. Satranç sporunu sevmemiz ve ilkelerimiz.

İEA:
O halde eski dönemlerdeki asbaşkanlar ya da eski dönemler hakkında bize bir kıyaslama yapabilir misiniz?Bu yönetimi öncekilerden ayıran nedir?

TA:
Yukarıda kısaca buna da değindim sanırım. Bu yönetimi öncekilerden ayıran önemli unsur seçim ile iş başına gelmesi bana göre. Daha önceleri atama yolu ile iş başına gelirdi yönetimler. Bir tek başka seçilirdi, daha eskiye gidersek başkan da atanırdı. Her dönemin kendine has güçlükleri veya kazandırdığı değerleri var. Bilir misiniz? İlk kez bir uluslar arası organizasyon yapıldığında ( 1993 Balkan Şampiyonası ) her kes bir şey katma çabası içindeydi. Fotokopi çekmek için 500 metreden fazla yol yürüyorduk. İlk canlı yayın da o zaman yapıldı. Oyunlar notsayondan faks ile TRT de Mühendis olan Sayın Yazıcı’ya gidiyor ve teleteks ile oyunlar canlı veriliyordu. Bu gün o günlerin atılmış adımlarının gelişimini görebilirsiniz. Tahtadan oyunları canlı görmek bir yana artık salon görüntülerini, sporcuların, antrenörlerin jest ve mimiklerini yine internet üzerinden canlı görme olanağınız var.

İEA:
Sizin şahsınıza yönelik hiçbir ciddi suçlama okumadım. Yapılan eleştirilerde yönetimin en sağlam halkası belki de sizsiniz. Hiç kimse Tahsin Aktar’ın şahsına yönelik direkt olarak bir suçlamada bulun(a)mıyor. Daha doğrusu varsa bile ben hiç rastlamadım. Bunu da yine yaptığınız işlerde gösterdiğiniz hassasiyete borçlusunuz belki, peki başka bir sırrınız başka bir anahtarınız var mı? Mesela genel olarak çok büyük bir turnuvanın başhakemi olsanız nasıl bir prensip listesine göre hareket edersiniz. Hakemler konusunda, sporcular konusunda, organizasyon konusunda genel olarak nasıl bir yol izlersiniz?

aV1WHNDJ.jpg

TA:
Suçlama sözcüğünü, söylediğini, yaptığını kendisi tarafından sorgulayamayan kişilerin eseri olarak yorulmayabiliyorum, bizim özelimizde. Eleştiri demek belki daha doğru olacaktır. Yapıcı, yol gösterici, kişilik haklarına saygılı o kadar güzel örnekler var ki? Bazen açıktan bazen de e-posta ile geliyor bunlar. Bunu suçlama olarak ele aldığınızda hevesiniz kırılıyor doğrusu. Ne yapıyoruz, ev bark, iş güç bir yana itilerek, doğru dürüst tatil kavramından uzak, evden uzak, sağlığınızı bazen hiçe sayarak koşuyorsunuz, hatalar da olacak tabi sonra bunun suç kavramı ile bağdaştırıldığını görüyorsunuz, bu sizi üzüyor. Hemen her düzeyde herkes ile kurduğum ilişkilerde, iletişimde sonradan yüz yüze bakabilecek kadar bir ara, ölçü koymaya özen gösteririm. Sonradan el sıkamayacak kadar kötü bir iletişim halindeyseniz yaptıklarınızla suçlanırsınız bir gün. Sanırım bu özenli davranışımdandır ki dostlarımız böyle düşünüyorlardır. Güzel düşünceleri kendi incelikleri sağ olsunlar. Ne bileyim, sizin söyleminiz ile anahtar-sır bu olsa gerek belki de. Ne dersiniz?

İEA:
Haklısınız sanırım(Gülüyor)

TA:
Daha önce de belirtmeye çaba gösterdim. Planlama yaptığımız işin ana öğesi. Her aşamayı doğru dürüst planlayacak, test edecek, önsezili olacaksınız. Görevliler ile oryantasyon eğitimi yapacaksınız. Her şey pırıl pırıl giderken, işin önemini kavrayamamış bir otel çalışanının yapabileceği küçük bir hatayı kabul edebilir misiniz? Kısaca doğru planlama ve eğitim işin en önemli parçası ve bunu prensip etmeniz sorunları önceden sezmenize yarıyor.

İEA:
Bir de Ata TV’de bilgisiz sunucunun katlettiği programda topluma gerekli mesajı vermeye çabalayan Sayın Başkan Ali Nihat Yazıcı çok önemli bir cümle sarf etti.Biz bayan sporculara yaptığımız yatırımdan çok daha büyük verim aldık dedi.Bu bence çok önemli bir cümle.Herkesin üzerinde konuşması gereken bir söz sarf etti Sayın Başkan.Ve bunu birkaç kez yineledi.Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?Sizin görüşünüz nedir?Süphesiz Kübra Öztürk ve Betül Cemre Yıldız ülkemizin toprağından yine ülkemizin özkaynaklarıyla emek emek yetişmiş sporcular.Biz onlarla ve onların başarılarıyla büyük gurur duyuyoruz. -Ben bu iki güzide sporcumuzun ismini her ağzıma aldığımda en ufak bir yanlış anlaşılma ve kırgınlık olmasın diye Sayın Ekaterina Atalık’a da saygı ve ülkemizi başarıyla temsil ettiği için şükranlarımı sunuyorum.Bunu da es geçmeyeyim.Çünkü kendisinin ülkemize kazandırdıkları ortada.- Sayın Başkan bu sözü söylerken her ikisinin de gittikleri neredeyse her turnuvadan bir kupa-bir madalya getirmelerinden dolayı söylemiştir muhakkak.Çünkü ikisi de pek boş geçmiyorlar katıldıkları turnuvaları.Buna neler eklemek istersiniz?

TA:
Sayın Başkan doğru ve güzel söylemiş. Bayanlarımız Dünyanın en önemli hocası ile çalışıyor. Tüm sporcular büyük heyecan ve zevk alarak işe dört elle sarılıyorlar. Sporcularımızı isim isim sayarken artık daha dikkatli olmalıyız. Çünkü hemen her turnuvada bir başka sporcu yıldızlaşıyor ve madalya heyecanını tattırıyorlar bize. O nedenle birinin adını unutmak doğru olmaz sanırım. Bayan Atalık’da son derece inandığımız bir sporcumuz. Ve başarılı da tabiî ki. Her alanda desteklediğimiz bir sporcumuz.


İEA:
Bunların dışında söylemek istediğiniz bir şeyler var mı? Önümüzdeki seçimle ilgili, genel olarak sporcularımızın başarıları ile ilgili veya yönetim olarak yapmayı düşündüğünüz bazı plan ve projelerle ilgili bize aktarmak istediğiniz bir şey var mı Sayın Aktar? Biliyorum projeler henüz açıklanmadı ancak belki birkaç ipucu vermek istersiniz. Herkes seçildiğiniz takdirde yeni dönemde neler yapacağınızı çok merak ediyor.

TA:
Doğru, merak ediyorlar. Şu kadarını söyleyeyim bu kez atılımımız daha başarılı olabilmek adına yol almanın çözümleri olacak. Programı Sayın Başkan Yazıcı açıklayacak. İzin verirseniz program konusunda bu kadarı ile yetinelim.

İEA:
Çok teşekkürler

TA:
Ben de teşekkür ederim.
Ara
Cevapla


Bu Konudaki Yorumlar
Sayın Asbaşkan Tahsin Aktar ile Söyleşi..! - Yazar: ibrahimethemAy - 18-09-2008, 12:32
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Orsa - 21-09-2008, 10:35
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: sadullaheken - 22-09-2008, 09:02
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: abozkurt - 24-09-2008, 11:45
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Mehmet Ali Kuseyri - 24-09-2008, 17:20



Konuyu Okuyanlar: 2 Ziyaretçi