01-12-2008, 12:13
"unutmayın,
Giderken solda gelirken sağda..
yönünüze göre konum değişebilir." (Tuncay Şen)
Soldan cenge girenler dönünce gidenlere göre sağdan gelirler.
Sodan ya da sağdan çok önemli değil, önemli olan cenk sahasında olmaktır.Çünkü ne demiş Nazım:
"Döğüşebilmek hürriyetidir
En mühimi hürriyetlerin
...
Çürüyen diş
dökülen et
ve ebetteki sevgilim elbet
dolaşacaktır bu memlekette
en en şanlı elibisesiyle
işci tulumuyla hürriyet"
Bir de önemli olan; halkın, çocukların, yetimlerin safında cenge katılmaktır.
Aşağıda Google'dan alınan bir yazıyı aktarıyorum:
"Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir."
Bir insan topluluğunu millet yapan en önemli nitelik, bireyler arasındaki dil, din, tarih, amaç ve kültür bırliğidir. İnsanlar bunları paylaştıkları ölçüde kendilerini içinde yaşadıkları toplumun bir parçası olarak görürler. İnsanları birbirlerine hem gönülden, hem zihinden bağlarlar. İşte ait olma duygusu dediğimiz şey böyle oluşur. Ortak kültür sayesinde bu duygu gelişir, güçlenir. Ortak kültür, bir milletin örf ve adetleri, destanları, sözlü ve yazılı edebiyatı ile sanatçının toplamı olarak ortaya çıkar. Kanımca Atatürk'ün söylediği cümle içindeki "sanat" sözcüğü, genel anlamda kullanılmıştır. Yani büyük olasılıkla kültür kavramı kastedilmektedir. Ama yine de, özellikle sanat boyutunu ele alacak olursak bir ulusun varlığını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu en önemli besinin sanat olduğunu söyleyebiliriz.
Sanat, insanları yaratıcılığa ve üretkenliğe teşvik eder. Ortaya çıkan sanat yapıtları bir yandan o ulusun yaratıcılığını temsil ederken; bir yandan da ulusal gurur vesilesi olurlar. Ayrıca sanat, toplumsal olayları yorumlamak için farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Bu açı çok daha toleranslı ve özgürlükçüdür. Sanat katı kurallar tanımadığı için değişime ve gelişime hep açık olmuştur. Dolayısıyla milletlerin tarih içinde geçirdikleri evrim, büyük ölçüde sanat sayesinde olmuştur. 16. yy'da yaşanan Rönesansın etkilerinin günümüze kadar uzandığını söylemeye gerek var mı?
İşte büyük Atatürk'ün sözlerinden çıkan anlam budur. Milletler sanatla, kültürle, edebiyatla beslenemezlerse yaşayamazlar. Kuruyup yok olurlar. Yani, çağlara ayak uydurmanın ve kendini geliştirmenin yolu önce sanattan geçer. Birlikte üretip, birlik içinde paylaşılan bir kültür o toplumun yaşam garantisidir.
Bu harç olmazsa gerçekten o milletin hayat damarlarından biri, belki de en önemlisi kopmuş demektir.
Sinan Aksoy
.................
.................
Yani Türkiye Satranç Federasyonunun "hayat damarlarından biri kopmuştur" bence... Satrancı "bilim, sanat ve spor olarak tanımlarken, tsf forumun Türk Satrancı için bilim ve sanat dallarını geliştirmekte olan ve bunun doğum sancıları çekilirken, sancılara dayanamayan anası tarafından boğulan bir çocuğa benzetirsek, bu çok yanlış olmayacaktır.
Yoksa bu gürbüz çocuğa kıymak hep bir "cinayet" olarak anılacaktır.
Bu çocuğun doğumuna elinde süt kovaları, hediyelik giysilerle kapıda bekleyen sevenleri ayrı bir "cinayet" kurbanıdır...
Daha önceleri çocuğun bir tarafı eksik olmasın diye her aşerişinde, gerekli yiyecekleri taşıyıp da, doğuma yakın zamanda evden kovulanlar da zaten ölmüşlerdi. Ama onlar bir yerlerde yeniden doğmanın yolunu bulacaklardır. Pablo Neruda'nın dediği gibi:
Halkım ben, parmakla sayılmayan
Sesimde pırıl pırıl bir güç var
Karanlıkta boy atmaya
Sessizliği aşmaya yarayan
Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa
Tohuma dururlar yeniden
Ve halk, toprağa gömülü
Tohuma durur bir yerde
Buğday nasıl filizini sürer de
Çıkarsa toprağın üstüne
Güzelim kızıl elleriyle
Sessizliği burgu gibi deler de
Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde.
.................
.................
Saygılarımla...
Giderken solda gelirken sağda..
yönünüze göre konum değişebilir." (Tuncay Şen)
Soldan cenge girenler dönünce gidenlere göre sağdan gelirler.
Sodan ya da sağdan çok önemli değil, önemli olan cenk sahasında olmaktır.Çünkü ne demiş Nazım:
"Döğüşebilmek hürriyetidir
En mühimi hürriyetlerin
...
Çürüyen diş
dökülen et
ve ebetteki sevgilim elbet
dolaşacaktır bu memlekette
en en şanlı elibisesiyle
işci tulumuyla hürriyet"
Bir de önemli olan; halkın, çocukların, yetimlerin safında cenge katılmaktır.
Aşağıda Google'dan alınan bir yazıyı aktarıyorum:
"Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir."
Bir insan topluluğunu millet yapan en önemli nitelik, bireyler arasındaki dil, din, tarih, amaç ve kültür bırliğidir. İnsanlar bunları paylaştıkları ölçüde kendilerini içinde yaşadıkları toplumun bir parçası olarak görürler. İnsanları birbirlerine hem gönülden, hem zihinden bağlarlar. İşte ait olma duygusu dediğimiz şey böyle oluşur. Ortak kültür sayesinde bu duygu gelişir, güçlenir. Ortak kültür, bir milletin örf ve adetleri, destanları, sözlü ve yazılı edebiyatı ile sanatçının toplamı olarak ortaya çıkar. Kanımca Atatürk'ün söylediği cümle içindeki "sanat" sözcüğü, genel anlamda kullanılmıştır. Yani büyük olasılıkla kültür kavramı kastedilmektedir. Ama yine de, özellikle sanat boyutunu ele alacak olursak bir ulusun varlığını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu en önemli besinin sanat olduğunu söyleyebiliriz.
Sanat, insanları yaratıcılığa ve üretkenliğe teşvik eder. Ortaya çıkan sanat yapıtları bir yandan o ulusun yaratıcılığını temsil ederken; bir yandan da ulusal gurur vesilesi olurlar. Ayrıca sanat, toplumsal olayları yorumlamak için farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Bu açı çok daha toleranslı ve özgürlükçüdür. Sanat katı kurallar tanımadığı için değişime ve gelişime hep açık olmuştur. Dolayısıyla milletlerin tarih içinde geçirdikleri evrim, büyük ölçüde sanat sayesinde olmuştur. 16. yy'da yaşanan Rönesansın etkilerinin günümüze kadar uzandığını söylemeye gerek var mı?
İşte büyük Atatürk'ün sözlerinden çıkan anlam budur. Milletler sanatla, kültürle, edebiyatla beslenemezlerse yaşayamazlar. Kuruyup yok olurlar. Yani, çağlara ayak uydurmanın ve kendini geliştirmenin yolu önce sanattan geçer. Birlikte üretip, birlik içinde paylaşılan bir kültür o toplumun yaşam garantisidir.
Bu harç olmazsa gerçekten o milletin hayat damarlarından biri, belki de en önemlisi kopmuş demektir.
Sinan Aksoy
.................
.................
Yani Türkiye Satranç Federasyonunun "hayat damarlarından biri kopmuştur" bence... Satrancı "bilim, sanat ve spor olarak tanımlarken, tsf forumun Türk Satrancı için bilim ve sanat dallarını geliştirmekte olan ve bunun doğum sancıları çekilirken, sancılara dayanamayan anası tarafından boğulan bir çocuğa benzetirsek, bu çok yanlış olmayacaktır.
Yoksa bu gürbüz çocuğa kıymak hep bir "cinayet" olarak anılacaktır.
Bu çocuğun doğumuna elinde süt kovaları, hediyelik giysilerle kapıda bekleyen sevenleri ayrı bir "cinayet" kurbanıdır...
Daha önceleri çocuğun bir tarafı eksik olmasın diye her aşerişinde, gerekli yiyecekleri taşıyıp da, doğuma yakın zamanda evden kovulanlar da zaten ölmüşlerdi. Ama onlar bir yerlerde yeniden doğmanın yolunu bulacaklardır. Pablo Neruda'nın dediği gibi:
Halkım ben, parmakla sayılmayan
Sesimde pırıl pırıl bir güç var
Karanlıkta boy atmaya
Sessizliği aşmaya yarayan
Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa
Tohuma dururlar yeniden
Ve halk, toprağa gömülü
Tohuma durur bir yerde
Buğday nasıl filizini sürer de
Çıkarsa toprağın üstüne
Güzelim kızıl elleriyle
Sessizliği burgu gibi deler de
Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde.
.................
.................
Saygılarımla...