05-03-2009, 19:22
Nurettin Eşvak Nickli Kullanıcıdan Alıntı:Muhalefetin TAL bakışlı sözcüsü, merhaba.
Evet bu bir jest. Büyük ustaların doğrudan katılım hakkını hemen herkes biliyor ama bunun altında yatan fikir şudur.
Fikrin bu olduğunu siz mi yorumluyorsunuz, yoksa yönetim adına kamuoyuna açıklıyor musunuz? (H.A.)
Bir vesile ile bir araya gelinir, selamlaşılır, tebrik, el sıkışma vb temastan sonra belki de seçimden sonra ilk defa karşılıklı görüşülür.
Yüzlerce yıl savaşmış, ülkelerini karşılıklı yağmalamış, yüzbinleri öldürmüş ülkelerin arasında bugün göstermelik bir sınır var. Ama biz şarklılar herhalde fazla kinciyiz.
Siz Büyük Usta'nın bu turnuvaya katılmasına taraftır mısınız, değilmisiniz?
Siz bunu mu anladınız erşan beyin yazdıklarından? (H.A.)
Eğer Büyük Usta bu turnuvaya katılmasın diyorsanız benim analizim budur:
Savaşa devam, aman cephede gedik açmıyalım, Atalıklar bizimle oldukça
her zaman prim yaparız, ilk seçimde de yönetimi alırız. Bu arada elbette bazı fedalar olacak, yani GM'ler mesleklerinden uzaklaşacak, ama olsun nasılsa biz yakında yönetimi alacağız..
"Eğer Büyük Usta bu turnuvaya katılsın" denirse ne acaba yorumunuz?(H.A.)
Seviler, Selamlar...
"Muhalefetin TAL bakışlı sözcüsü"
Nurettin Bey,
Burada ne demek istiyorsunuz? TAL şehla ya da şaşı bakan, ama adam gibi gören bir adamdı. Ölmüş bile olsa bir şampiyonun, şampiyonu bırakın, her hangi bir insanın doğuştan gelen ya da kazayla oluşan fiziki kusurlarıyla alay etmek, "şarklılarda da garplılarda" da tek kelimeyle ayıptır.
Erşan arkadaşın olaya bakışında bir çarpıklık olduğunu söylemeye çalışıyorsanız, buna Tal'in fiziki kusurunu karıştırmanıza gerek yok. Eğer Erşan arkadaşın fiziki bir özelliğini deşifre (bilmeyenlere) etmeye çalışıyorsanız maksadınız nedir? Kaldı ki Erşan arkadaşın TAl kadar fiziki bir kusuru da yoktur.
Eğer Tal kadar keskin bakışlı olduğunu söylüyor olsaydınız değerlendirmesine hak vermeniz gerekirdi. Değerlendirmesine hak vermediğinize göre, fiziki bir kusur üzerinden alay etmeye çalışıyorsunuz. Sözüm ona bir de "merhaba" diyorsunuz. Bu merhabadan da anlaşılıyor ki, söylediklerinizden emin değilsiniz. Elbiseyi biraz uzun dikiyorsunuz ki, "çekme ya da kıvırma payı" olsun endişesi taşıyorsunuz. Keza bitirirken de "Seviler, Selamlar" diyerek aynı endişeyi taşımaya devam ediyorsunuz. Bu arada beyniniz karışık olduğu için de "sevgiler" yazacağınız yerde "seviler" yazıyorsunuz. Sevi, aşk demektir. Herhalde aşkı birileri bulaştırdı size de?!...
İnsanlara hakkını teslim etmek jest değildir. Herhalde sizden başka da Erşan beyi sizin gibi anlayan çıkmamıştır. "Analizinize" de pes demek kalıyor bize.
Aşağıdaki yazıyı, Ateş Ülker ile ilgili Cem Pekün'ün bir yazısına atfen, Nisan 2007'de Tsf Forumda yazmıştım. Ateş beye karşı yapılan bir haksızlık vardı ve Cem Pekün bu haksızlığa isyan ediyordu. Ben de bu isyana destek vermiştim. O günden bu yana anlayışta hiç birşeyin değimediğini yazıyı okuyunca göreceksiniz:
Sayın Cem Pekün!
Yazınızı okudum.
Rahatsız oldum.
Rahatsız olduğum için,
Şimdi rahatım!...
Konuyu önceden takip etmiş değilim ancak anladığım kadarıyla “DİSİPLİN KURULUNUN” yuvadan attığı “ATEŞ”, üst organın vicdanını yakmış olacak ki, disiplin kurulunun kararını bozmuş.
“Yuvadan atılışını cümle aleme duyuranlar niye yuvaya dönüş hakkında sessizdirler” diyorsunuz siz de.
Benim söyleyeceklerim “usül olarak”: Herkesin önünde mağdur ettiğiniz bir kişiyi, sonradan aklamak zorunda kaldıysanız, yaptığınız yanlışlıktan dolayı, yine herkesin önünde özür dilemek, en basitçesiyle “ADAM” olma işaretidir. O kişiden bir kenarda kuytuda bile özür dilemek, ikinci bir yanlışa devam etmektir. Büyümenin “dayanılmaz hafifliğine” kapılan kişiler böyle davranır. Oysa büyümenin bir de “dayanılmaz ağırlığı” vardır, olmalıdır!....
Yazınız o ünlü özdeyişi anımsattı. “söylediklerinizin bir tekine bile katılmıyorum ama bunları söyleyebilme hakkınız için asılıp ölmeye hazırım”
Ben konuya ilişkin içerik tartışmasına uzağım ama usül olarak yapılan haksızlığı görüyor ve onaylamıyorum. Hiç kimse “usul önemli değil” diyemez. Usül önemli olmasaydı, 12 Eylül’de asılan insanların sayısı 50 civarında kalmazdı. Yüzlerce “idamlığın” cezası usül yönüyle üst mahkemece bozulmuş olup, o kişiler şimdi sağdırlar…
Ne demek
Konuşmakla
Adam uzaklaştırmak??
Hangi çağdayız?
“141- 142- 146” bile gitti bu ülkeden! Döküntüsü bize mi kaldı?!...
Türk Satrancının tepesinde, doruğunda bulunan insanlar sözel tartışmalarını yürütebilmek için disiplin kurullarına fiili anlamda gereksinim duyuyorlarsa, Türk Satrancının eteğindeki çocuklarımız ne yapar? Gerek duyulduğunda gereksinimi karşılaması açısından bazı yasalara gerek vardır! Ancak onları kullanmamaya gayret etmek demokratik alışkanlıkların ana kapısıdır!
Diğer bir başlık altında yayınlacağım şiirimi size de armağan ediyorum.
Hele bir yol okuna dursun, söylenecek sözcükler, dokuna dursun !...
Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış, yavuz güçlüler hak sahiplerini bastırıyor sürekli. Bu yetenekleri doğuştan mıdır, yoksa özel okullarda eğitim mi görüyorlar anlamıyorum ki...
İnsanların hakkını jeste boyayıp satmak, ticari bir yetenek olsa gerek...