18-04-2009, 18:12
ZALİMOS'UN ÜLKESİ
Çok eskiden yıldızlara bakarak gelecek hakkında tahminler yürüten falcılar yaşarmış. Bu falcılardan birisi BULUTSUZ ÜLKE'nin padişahına hizmet edermiş.
Günlerden bir gün bu falcı, halktan gelen sıradan bir gencin, zalimlikle hüküm sürdüğü saltanatını yıkıp, yerine adaletli bir yönetim getireceği kehanetinde bulunmuş.
Ülkenin padişahı Zalimos : “Beni tahtımdan nasıl bir soytarı indirecekmiş?” diye kükremiş.
Falcı: “Çok iyi bir satranç oyuncusu olacak” demiş.
Zalimos: “Bundan sonra halktan hiç kimse satranç oynamayacak” diye buyurmuş. Öğretmeye ve öğrenmeye kalkışanların zindana atılmalarını emretmiş.
O günden beri, Bulutsuz Ülkesi'nde satranç oyunu medreselerde, evlerde kısacası her yerde yasak olmuş.
Bu oyunu sadece padişah çocukları, vezir ve ülkenin asilleri oynar olmuş. Zalimos'un ordusundaki askerlere ve onların ailelerine de satranç oyunu yasakmış.
Ama halk bu yasağa anlam verememiş. Bazı satranç düşkünü aileler, gizli kapılar ardında gecenin geç saatlerinde kandil ışığında satranç oynarlarmış.
Aradan uzun zaman geçmiş. Demircinin oğlu özel bir yetenek ile doğmuş. Satrancı körleme oynayabilen ve ülkenin yönetiliş biçimine isyan eden bu genç, daha adil, doğruları kendine göre yorumlayan değil, değişik fikir ve eleştirileri olgunlukla kabullenip ülkesini daha ileriye götürebilen bir padişah istiyormuş. Ortalıkta böyle konuştuğunu duyan bir derviş, demircinin oğlunun adaleti layığı ile uygulayabileceğine kanaat getirmiş. Zalimos'un yönetiminden o da rahatsız olduğu için bu genci eğitmeye karar vermiş.
Demircinin oğlu önceleri : “Benim gibi sıradan biri, koca hükümdara nasıl karşı durur. Karşı dursak bile bu, bizim için sadece bir kayıp olur “ diye direnmiş.
Derviş: “ En azından denedim dersin. Vicdanınla baş başa kaldığında kendini ezik hissetmezsin. Yücelirsin ama bizim de gizli bir silahımız var. Bir hafta sonra satranç turnuvası düzenlenecek. Kazanan padişahın kızını ve tahtını alacak. Aynı adaletsiz saltanatın daha fazla sürmesine göz yumamayız” demiş.
Demircinin oğlu “Ama ben asil değilim ki” diye itiraz etmiş.”
Derviş: “Onu da hallederiz. Sana sahte unvan hazırlayacağım. Turnuvaya Şehzade Adil olarak katılacaksın”
Turnuva günü gelmiş. Tüm asilzadeler kıran kırana mücadele etmiş. 64 kare üzerinde kimi piyonlarıyla kimi atlarıyla saldırmış. Demircinin oğlu ise tüm taşlarıyla işbirliği edercesine ağır ama etkili hamleleriyle devirmiş tüm rakiplerini.
Tahta çıkmaya ve padişahın kızını almaya hak kazanmış. En son hamlesi ise padişahı zindana attırıp ülkeyi adil bir şekilde yönetmek olmuş.
Konuyu nereye getireceğim?
Zalimos'un satrancı yasaklamasının nedeni kendi saltanatını korumak içindi.
Peki günümüzde satrancı özellikle varsıl ailelerin çocuklarının oynamasını sağlayacak bu gayret niye? Yüksek turnuva katılım bedelleri, konforlu otellerde düzenlenen turnuvalar, bize ekonomik durumu yeterli olmayan ailelerin çocuklarına bu sporun adeta yasaklandığı fikrini çağrıştırmıyor mu? Eğitim kulüplerinin çok sık tekrarladığı “sporun gençleri kötü alışkanlıklardan uzak tuttuğu” söylemi biraz havada kalmıyor mu? Yaş Grupları Şampiyonası veya Ekin Koleji örneğinde de olduğu gibi;
PARASI OLAN OYNASIN, GERİSİNİ KOY VERELİM GİTSİN anlamına gelmiyor mu?
Çok eskiden yıldızlara bakarak gelecek hakkında tahminler yürüten falcılar yaşarmış. Bu falcılardan birisi BULUTSUZ ÜLKE'nin padişahına hizmet edermiş.
Günlerden bir gün bu falcı, halktan gelen sıradan bir gencin, zalimlikle hüküm sürdüğü saltanatını yıkıp, yerine adaletli bir yönetim getireceği kehanetinde bulunmuş.
Ülkenin padişahı Zalimos : “Beni tahtımdan nasıl bir soytarı indirecekmiş?” diye kükremiş.
Falcı: “Çok iyi bir satranç oyuncusu olacak” demiş.
Zalimos: “Bundan sonra halktan hiç kimse satranç oynamayacak” diye buyurmuş. Öğretmeye ve öğrenmeye kalkışanların zindana atılmalarını emretmiş.
O günden beri, Bulutsuz Ülkesi'nde satranç oyunu medreselerde, evlerde kısacası her yerde yasak olmuş.
Bu oyunu sadece padişah çocukları, vezir ve ülkenin asilleri oynar olmuş. Zalimos'un ordusundaki askerlere ve onların ailelerine de satranç oyunu yasakmış.
Ama halk bu yasağa anlam verememiş. Bazı satranç düşkünü aileler, gizli kapılar ardında gecenin geç saatlerinde kandil ışığında satranç oynarlarmış.
Aradan uzun zaman geçmiş. Demircinin oğlu özel bir yetenek ile doğmuş. Satrancı körleme oynayabilen ve ülkenin yönetiliş biçimine isyan eden bu genç, daha adil, doğruları kendine göre yorumlayan değil, değişik fikir ve eleştirileri olgunlukla kabullenip ülkesini daha ileriye götürebilen bir padişah istiyormuş. Ortalıkta böyle konuştuğunu duyan bir derviş, demircinin oğlunun adaleti layığı ile uygulayabileceğine kanaat getirmiş. Zalimos'un yönetiminden o da rahatsız olduğu için bu genci eğitmeye karar vermiş.
Demircinin oğlu önceleri : “Benim gibi sıradan biri, koca hükümdara nasıl karşı durur. Karşı dursak bile bu, bizim için sadece bir kayıp olur “ diye direnmiş.
Derviş: “ En azından denedim dersin. Vicdanınla baş başa kaldığında kendini ezik hissetmezsin. Yücelirsin ama bizim de gizli bir silahımız var. Bir hafta sonra satranç turnuvası düzenlenecek. Kazanan padişahın kızını ve tahtını alacak. Aynı adaletsiz saltanatın daha fazla sürmesine göz yumamayız” demiş.
Demircinin oğlu “Ama ben asil değilim ki” diye itiraz etmiş.”
Derviş: “Onu da hallederiz. Sana sahte unvan hazırlayacağım. Turnuvaya Şehzade Adil olarak katılacaksın”
Turnuva günü gelmiş. Tüm asilzadeler kıran kırana mücadele etmiş. 64 kare üzerinde kimi piyonlarıyla kimi atlarıyla saldırmış. Demircinin oğlu ise tüm taşlarıyla işbirliği edercesine ağır ama etkili hamleleriyle devirmiş tüm rakiplerini.
Tahta çıkmaya ve padişahın kızını almaya hak kazanmış. En son hamlesi ise padişahı zindana attırıp ülkeyi adil bir şekilde yönetmek olmuş.
Konuyu nereye getireceğim?
Zalimos'un satrancı yasaklamasının nedeni kendi saltanatını korumak içindi.
Peki günümüzde satrancı özellikle varsıl ailelerin çocuklarının oynamasını sağlayacak bu gayret niye? Yüksek turnuva katılım bedelleri, konforlu otellerde düzenlenen turnuvalar, bize ekonomik durumu yeterli olmayan ailelerin çocuklarına bu sporun adeta yasaklandığı fikrini çağrıştırmıyor mu? Eğitim kulüplerinin çok sık tekrarladığı “sporun gençleri kötü alışkanlıklardan uzak tuttuğu” söylemi biraz havada kalmıyor mu? Yaş Grupları Şampiyonası veya Ekin Koleji örneğinde de olduğu gibi;
PARASI OLAN OYNASIN, GERİSİNİ KOY VERELİM GİTSİN anlamına gelmiyor mu?