30-06-2010, 12:01
"Oy Asiye Asiye/ tütün koydum keseye/Anan seni veriyi de/ bir bağ pırasiye"
Bir Kızılderili şöyle diyordu:
''Bize tutamayacakları kadar çok söz verdiler yalnız bir tanesini tuttular.Topraklarımızı alacaklarını söylediler ve aldılar.”
Sarhan Hoca TSF sözleşmesine muhtaç değildir. Kendisine yapılan haksızlığı yenebilecek güçtedir.
Antalya satrancı da TSF'ye muhtaç değildir. Aksine TSF Antalya satrancına muhtaçtır. TSF Türkiye genelinde satranççılara muhtaçtır. Bunu satranççılar öğrendiği zaman protestoların yerini şenlikler alacaktır.
Az çok satranç oynayan bir insan, genelleme yeteneğine sahiptir. Zapata'nın şu sözünü hayatımıza genelleyelim: "Zalim hükümetlerin önünde elinde şapkanla değil, silahınla adalet iste!..."
Kimseye silahlanın dediğim yok. Satranççının silahı nedir? Ancak her mücadelenin kendine uygun silahları vardır. Örneğin satranç tahtasında taşlardır satranççının silahları. Bir de taşları kullanma becerisi.
Türk satranççısı her seçimde elindeki silahlarını şahsi çıkarları için teslim edip, elinde şapkayla şahsi ya da grupsal çıkarlarını koruma yoluna gittiği için, seçtiği yönetim de şahsi çıkarları için devinen bir yönetim oluyor. "Bir bağ pırasaya verirseniz" oylarınızı, olacağı budur. Bir kilo bulgura oy veren Türk seçmeninin durumu farklı mı sanki? Sonra da bu yönetim canını yaktığı zaman "ağlamaktan" başka bir yol kalmıyor eline. Seçerken Antalya İstanbul'u, İstanbul Mersin'i, Mersin İzmir'i, İzmir Kars'ı, Yani her satranççı bir bütün olarak ülke çıkarlarını düşünseydi, bu sonuçlar ortaya çıkmazdı. Çünkü ülksel çıkarlar bölgesel ve şahsi çıkarları kapsar ve korur, ama şahsi çıkarlar ülkesel çıkarları kapsamaz, korumaz.
E hadi bakalım, seçtiğiniz, kendinize baş eylediğiniz, başınıza taş eylediğiniz bu yönetimi şimdi geri çağırın da göreyim. Yazdık bunu daha önce: "Geri Çağırma Yöntemi"... Görevini yapmayan yöneticiyi geri çağırma yöntemi olmayan bir demokrasi sakattır. Ülkemiz demokrasisi bu yönüyle her kademede eksik durumdadır. Bu durumda hiç olmazsa şahsi ve grupsal çıkarlarımız yerine, ülke çıkarlarını hedefleyen, kendi çıkarlarını ülke çıkarları içinden elde etmeye çalışan bir anlayışla hareket etmek, yaşanan olumsuzlukları en aza indirme yolu olarak görünmektedir... Keşke TSF Forum açık olsaydı da, Ali SEVGİN ile birlikte tartıştığımız, gündemde tutmaya çalıştığımız bu konulara yeniden bakma olanağı olsaydı...
Sarhan Hoca Antalya'da kaldığı süre içerisinde, onunla lokmamı bölmeye hazırım. Ancak satranççılar, elindeki şapkayı şimdi önüne koyup düşünmek zorundadır:
"Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!" (Nazım)
Bir Kızılderili şöyle diyordu:
''Bize tutamayacakları kadar çok söz verdiler yalnız bir tanesini tuttular.Topraklarımızı alacaklarını söylediler ve aldılar.”
Sarhan Hoca TSF sözleşmesine muhtaç değildir. Kendisine yapılan haksızlığı yenebilecek güçtedir.
Antalya satrancı da TSF'ye muhtaç değildir. Aksine TSF Antalya satrancına muhtaçtır. TSF Türkiye genelinde satranççılara muhtaçtır. Bunu satranççılar öğrendiği zaman protestoların yerini şenlikler alacaktır.
Az çok satranç oynayan bir insan, genelleme yeteneğine sahiptir. Zapata'nın şu sözünü hayatımıza genelleyelim: "Zalim hükümetlerin önünde elinde şapkanla değil, silahınla adalet iste!..."
Kimseye silahlanın dediğim yok. Satranççının silahı nedir? Ancak her mücadelenin kendine uygun silahları vardır. Örneğin satranç tahtasında taşlardır satranççının silahları. Bir de taşları kullanma becerisi.
Türk satranççısı her seçimde elindeki silahlarını şahsi çıkarları için teslim edip, elinde şapkayla şahsi ya da grupsal çıkarlarını koruma yoluna gittiği için, seçtiği yönetim de şahsi çıkarları için devinen bir yönetim oluyor. "Bir bağ pırasaya verirseniz" oylarınızı, olacağı budur. Bir kilo bulgura oy veren Türk seçmeninin durumu farklı mı sanki? Sonra da bu yönetim canını yaktığı zaman "ağlamaktan" başka bir yol kalmıyor eline. Seçerken Antalya İstanbul'u, İstanbul Mersin'i, Mersin İzmir'i, İzmir Kars'ı, Yani her satranççı bir bütün olarak ülke çıkarlarını düşünseydi, bu sonuçlar ortaya çıkmazdı. Çünkü ülksel çıkarlar bölgesel ve şahsi çıkarları kapsar ve korur, ama şahsi çıkarlar ülkesel çıkarları kapsamaz, korumaz.
E hadi bakalım, seçtiğiniz, kendinize baş eylediğiniz, başınıza taş eylediğiniz bu yönetimi şimdi geri çağırın da göreyim. Yazdık bunu daha önce: "Geri Çağırma Yöntemi"... Görevini yapmayan yöneticiyi geri çağırma yöntemi olmayan bir demokrasi sakattır. Ülkemiz demokrasisi bu yönüyle her kademede eksik durumdadır. Bu durumda hiç olmazsa şahsi ve grupsal çıkarlarımız yerine, ülke çıkarlarını hedefleyen, kendi çıkarlarını ülke çıkarları içinden elde etmeye çalışan bir anlayışla hareket etmek, yaşanan olumsuzlukları en aza indirme yolu olarak görünmektedir... Keşke TSF Forum açık olsaydı da, Ali SEVGİN ile birlikte tartıştığımız, gündemde tutmaya çalıştığımız bu konulara yeniden bakma olanağı olsaydı...
Sarhan Hoca Antalya'da kaldığı süre içerisinde, onunla lokmamı bölmeye hazırım. Ancak satranççılar, elindeki şapkayı şimdi önüne koyup düşünmek zorundadır:
"Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!" (Nazım)