21-11-2010, 14:04
Duygular hissediyor. Duyular algılıyor. Sözler, gerçekler iddia olmaktan çıkmış, bizzat ilgililerin kendi ağızlarından yazıya dökülüp "tevilsiz, tevilli ikrar" ediliyor. Belgeleri yalanlayacak ya da savunacak kimse de kalmamış. İzmir Open, Sadece İzmir Satranç Ailesinin Sorunu mu, Milli Sporcu Belgesi Ne İşe Yarar, Satranç AŞ, 5 Yıldızlı Otel "Rezaleti" konularında derin bir sessizlik hakim. Yönetenler üslup ve "etik" değerler konusunda en kötü örnekleri ard arda sergilerken, sadece üslup konusunda kendilerini eleştirenlere bir şeyler diyebilmişler. Oysa gücün baskısını hisseden, kötü yönetilmekten muzdarip çoğunluğun sesinin daha gür daha fevri çıkması doğalken, gücü elinde tutan azınlık konuşulacak yerde susuyor. Daha bunalmış, daha fevri davranışlar sergiliyor.
Satranç severler birer ikişer satrançtan uzaklaşıyor. Bırakın en ucuz ve en kolay yolla tesisleşebilmesi yararlarının altına özellikle eklenene spor olan satrancın organize olamadığı illeri. Satranca en uygun sosyo-ekonomik olanaklara sahip; ulusal ve uluslararası ölçekte başarılı bir çok sporcu, çalıştırıcı, hakem, üretici, yayıncı, örnek, önder yetişkinin çıktığı İzmir'de bile özellikle kız çocukları satrancı terkediyor. Duraklamadan öte gerileme dönemi yaşanıyor.
Demokrasinin bir kez seçilince yeni seçimlere kadar, (yönetilenlerin mutsuzluğuna rağmen, kendilerinden başka kimsenin daha iyisini yapamayacağından emin olarak !!) "yönetmek" hakkı olduğuna inanıp makama, yetkiye sarılmışlar. Oysa hiç okumasalar da paralarımızla bizzat gezdikleri Asya ve Avrupa ülkelerinin kültürlerinde görgülerini artırmalarını umduğumuz başarısızlığı kabullenmek ve halktan, camiadan özür dilemek de vardır. Elbette kimseden "harakiri" yapmalarını beklemiyoruz. 57. Tümen komutanı Miralay Reşad Bey'in Atatürk'ün Umumi vaziyete tesir ediyorsunuz, harekâtınızın yavaşlığı bütün harekâtı geciktirmektedir. telgrafından sonra nasıl canını dişine takarak Çiyiltepeyi almaya çalıştığını ve başaramayınca yazdığı onurlu notla tarihe geçtiğini tüylerimiz diken diken olarak okuyoruz. Satrançta kaybedilen bir kurtuluş savaşı değil. ama kaybedilen ECU başkanlığı ya da sevimsiz yöntemlerle anılarak kazanılmış Olimpiyatlar için tüketilmiş paralarda bu ülke çocuklarının hakları var. Bu kayıplar ve kazançlar için yazılanlar bize, ülkemize onur vermiyor.
Yönetimin incittikleri, heba ettikleri bir nesil çocuklar ve forumlarda yazmasa da, emekleri ortada görünmese de satrancın ana ocağı, o çocukların anneleri kadınlardır. Asıl kaybedenler onlardır. Bunu onlar da engin hoşgörüleriyle vicdanlarında değerlendirir, yapılmış iyi şeyleri de unutmadan, vefa duygularını yitirmeden, ailede herkesin istemeden hata yapabileceğini bilerek, en önemlisi yönetenlerin de eşleri ve çocuklarının mutluluğu hak ettiğine inanarak çağdaş ve onurlu bir davranışı yeterli bulurlar. Bu davranışın adı İSTİFA" dır.
İzmir Open yönergesine para ödüllerinin yazılmasını normal bulan ama ödülün kimlere verildiğinin sitede yada bilgi edinme başvurusu isteğinde bulunanlara bile duyurulmasını içinde para geçtiği için !! "etik" bulmayan, yönergede bu ilan edilir diye bir madde yok savunmasını cevap olarak gönderen, ( turnuvalarda kimin hangi ödülü aldığı duyurulur ya da duyurulmaz diye bir madde konmuş bir turnuva yönergesi var mı? Böyle bir şeyi düşünen, savunma olarak kullanan bir başkası çıkar mı? ) bir ara hangi yaşta hangi ünvana kaç milyar verecekleri paketini müjdeleyen, şimdilerde şirketleşip iyi sporcu yerine en kolay edinilebilen şeyi, satranç takımını üretip, yada ithal edip pazarlamaya vakit ayıran, UKD, ELO sistemini dünyanın en iyi işleyen sistemi haline getirmek yerine federasyon şirketiyle alışverişlerde puan sistemine kafa yoran bir yetkili forumda yayınlanan söyleşisinde öneri istiyordu. İşte öneri.
İlkokulda, anaokulunda değil satrancı ana ocağında yaygınlaştırın. Ana dili gibi satranç bilen çocuklar yetiştirin. Çocuklar ilk ve en kalıcı eğitimlerini annelerinden alırlar. Bir kız çocuğuna satranç öğretin ve onu satrançtan koparmayın. Anne olduğunda kesinlikle hem kendi çocuğuna hem çevresine satrancı öğretip sevdirecektir. Neden yıllardır katılımda yaş, ön eleme, ukd vs. hiç bir sınırlama olmamasına rağmen sadece 50-60 kişiyle kadınlar şampiyonası yapabiliyoruz diye düşünün. Neden Türkiye'nin üçüncü büyük kenti ve her alanda kadınların elini taşın altına koyduğu, satrancın önemli kalelerinden biri olan İzmirde 3-5 bayan sporcunun katılımıyla yaş gurupları il seçmeleri yapılıyor diye kafa yorun. Babaların yönetimiyle ve desteğiyle satranç anca bu hızla ilerliyor...
Lig maçları için bayan masalarda ya da genç bayan masası için kulüplerin oyuncu bulmakta zorlandığını hatırlayın. Çünkü var olanlar bile satrancı bırakıyorlar. Oysa anneler ve kızları, neneler ve torunları turnuvaları yapabilecek çalışmaları zamanında yapabilseydiniz. Türk çocukları satrançta güreşten de daha büyük iz bırakacak akıl yeteneklerini yaratıcılıklarını dünyaya sergileyebilirlerdi.
57 tümen komutanı Miralay Reşad Bey'i bir kez daha hem saygıyla hem hüzünle anarlarken yine de çocukların ve kadınların gönlünü "hüzünlendirmeden" belki tek bir makûl yolla kazanmak mümkün. İSTİFA etmek. Bu kararı verebilmek aday olup seçilmek kadar erdemli bir davranıştır.
Zaten; biz olmazsak, onlar, bunlar şunlar olmazsa yönetim boşluğu doğar diyenler çıkarsa endişelenmek ne kadar gerçekçi? Eğer alternatif yoksa, çıkaramazsa bu camia zaten çoktan kendini yönetebilme becerisini kaybetmeye yüz tutmamış mıdır? Bu kadar edilgen ve sessiz bir camianın hazırlayıcısı bu duygunun ve umutsuzluğun hakimi bu yönetim değil midir?
Oysa bu topraklarda sadece tek bir çekirdek aile bile kalsa kendini ve çevresini barış içinde, gönlü bir, amacı bir, ilerlerken refah ve huzuru ortak bir şekilde paylaşacak, yönetecek asil ruha sahiptir.
Tarihte de her kötü yönetimden sonra en kötü koşullarda bile halk yeni yöneticilerini, yeni bir yönetim şeklini ortaya çıkarmıştır. Hayıflanabileceğimiz tek bir zaafımız vardır. Ömrü biten yönetimlerin yerine yenisini kurmaktaki yavaşlığımız.
"Neden Hep O kazanıyor" başlığında noktalı virgülle kesilen yazının devamı olan bu yazının ayrıntılarında, eklerinde bir çok örnek ve belge yayınlamak mümkün. Ama yaşananlar bizden olunca İzmir'in adı kötü anılmasın, gelecekte tekrar bugünlere bakıldığında satranç arşivinde kötü örneklerle yer almasın diye uzatmayacağım. İlkesizlikler bir kerelik, istisnalardan oluşmuyor. Sistemsizlik sisteme dönüşmüş. Program, disiplin, ekip çalışması, adalet, yönetmelikler, hedefler, öngörüler, projeler, tamamlayıcı çalışmalar, kısacası satrancın yönetim tarafındaki canı da ruhu da çoktan yitirilmiş. Camiada bir kaç kişi, kurum, "gerçek" gönüllü bu ruhu ayakta tutmaya çalışıyorlar. Durum sürdürülebilir, vaziyet idare edilebilir olmaktan çoktan çıkmış. Umarım "gerçek" gönüllülerin içlerinde yara açmadan, Bunları yazmaya gerek kalmadan bir şeyler değişir. Bir şeyler yine değişmezse İzmir'e dair bir başlıkta yazmak yazmamaktan daha büyük bir sorumluluktur ve daha hayırlıdır.
Satranç camiası kendisiyle gönlü bir olan bir yönetimi oluşturacak birikime önderlere, gönüllülere, "gönlü zengin", ufku açık, yaratıcı, çalışkan bireylere fazlasıyla sahiptir. Kendimi ve biz erkekleri şimdilik bir kenara ayırayım. Yapabildiklerimiz, yaptıklarımız ortada. Umudumun kaynağı olan bu iradeye sahip çocuklar, gençler yetiştiren çok değerli kadınların bazılarını tanıyorum ve asıl onlara güveniyor, inanıyorum. Bunun ilk adımı dilerim 27 Kasımda gerçekleşir. Delegelere sadece "vicdanlarının" gereğini yerine getirme onurunu yaşamak düşer.
Satranç severler birer ikişer satrançtan uzaklaşıyor. Bırakın en ucuz ve en kolay yolla tesisleşebilmesi yararlarının altına özellikle eklenene spor olan satrancın organize olamadığı illeri. Satranca en uygun sosyo-ekonomik olanaklara sahip; ulusal ve uluslararası ölçekte başarılı bir çok sporcu, çalıştırıcı, hakem, üretici, yayıncı, örnek, önder yetişkinin çıktığı İzmir'de bile özellikle kız çocukları satrancı terkediyor. Duraklamadan öte gerileme dönemi yaşanıyor.
Demokrasinin bir kez seçilince yeni seçimlere kadar, (yönetilenlerin mutsuzluğuna rağmen, kendilerinden başka kimsenin daha iyisini yapamayacağından emin olarak !!) "yönetmek" hakkı olduğuna inanıp makama, yetkiye sarılmışlar. Oysa hiç okumasalar da paralarımızla bizzat gezdikleri Asya ve Avrupa ülkelerinin kültürlerinde görgülerini artırmalarını umduğumuz başarısızlığı kabullenmek ve halktan, camiadan özür dilemek de vardır. Elbette kimseden "harakiri" yapmalarını beklemiyoruz. 57. Tümen komutanı Miralay Reşad Bey'in Atatürk'ün Umumi vaziyete tesir ediyorsunuz, harekâtınızın yavaşlığı bütün harekâtı geciktirmektedir. telgrafından sonra nasıl canını dişine takarak Çiyiltepeyi almaya çalıştığını ve başaramayınca yazdığı onurlu notla tarihe geçtiğini tüylerimiz diken diken olarak okuyoruz. Satrançta kaybedilen bir kurtuluş savaşı değil. ama kaybedilen ECU başkanlığı ya da sevimsiz yöntemlerle anılarak kazanılmış Olimpiyatlar için tüketilmiş paralarda bu ülke çocuklarının hakları var. Bu kayıplar ve kazançlar için yazılanlar bize, ülkemize onur vermiyor.
Yönetimin incittikleri, heba ettikleri bir nesil çocuklar ve forumlarda yazmasa da, emekleri ortada görünmese de satrancın ana ocağı, o çocukların anneleri kadınlardır. Asıl kaybedenler onlardır. Bunu onlar da engin hoşgörüleriyle vicdanlarında değerlendirir, yapılmış iyi şeyleri de unutmadan, vefa duygularını yitirmeden, ailede herkesin istemeden hata yapabileceğini bilerek, en önemlisi yönetenlerin de eşleri ve çocuklarının mutluluğu hak ettiğine inanarak çağdaş ve onurlu bir davranışı yeterli bulurlar. Bu davranışın adı İSTİFA" dır.
İzmir Open yönergesine para ödüllerinin yazılmasını normal bulan ama ödülün kimlere verildiğinin sitede yada bilgi edinme başvurusu isteğinde bulunanlara bile duyurulmasını içinde para geçtiği için !! "etik" bulmayan, yönergede bu ilan edilir diye bir madde yok savunmasını cevap olarak gönderen, ( turnuvalarda kimin hangi ödülü aldığı duyurulur ya da duyurulmaz diye bir madde konmuş bir turnuva yönergesi var mı? Böyle bir şeyi düşünen, savunma olarak kullanan bir başkası çıkar mı? ) bir ara hangi yaşta hangi ünvana kaç milyar verecekleri paketini müjdeleyen, şimdilerde şirketleşip iyi sporcu yerine en kolay edinilebilen şeyi, satranç takımını üretip, yada ithal edip pazarlamaya vakit ayıran, UKD, ELO sistemini dünyanın en iyi işleyen sistemi haline getirmek yerine federasyon şirketiyle alışverişlerde puan sistemine kafa yoran bir yetkili forumda yayınlanan söyleşisinde öneri istiyordu. İşte öneri.
İlkokulda, anaokulunda değil satrancı ana ocağında yaygınlaştırın. Ana dili gibi satranç bilen çocuklar yetiştirin. Çocuklar ilk ve en kalıcı eğitimlerini annelerinden alırlar. Bir kız çocuğuna satranç öğretin ve onu satrançtan koparmayın. Anne olduğunda kesinlikle hem kendi çocuğuna hem çevresine satrancı öğretip sevdirecektir. Neden yıllardır katılımda yaş, ön eleme, ukd vs. hiç bir sınırlama olmamasına rağmen sadece 50-60 kişiyle kadınlar şampiyonası yapabiliyoruz diye düşünün. Neden Türkiye'nin üçüncü büyük kenti ve her alanda kadınların elini taşın altına koyduğu, satrancın önemli kalelerinden biri olan İzmirde 3-5 bayan sporcunun katılımıyla yaş gurupları il seçmeleri yapılıyor diye kafa yorun. Babaların yönetimiyle ve desteğiyle satranç anca bu hızla ilerliyor...
Lig maçları için bayan masalarda ya da genç bayan masası için kulüplerin oyuncu bulmakta zorlandığını hatırlayın. Çünkü var olanlar bile satrancı bırakıyorlar. Oysa anneler ve kızları, neneler ve torunları turnuvaları yapabilecek çalışmaları zamanında yapabilseydiniz. Türk çocukları satrançta güreşten de daha büyük iz bırakacak akıl yeteneklerini yaratıcılıklarını dünyaya sergileyebilirlerdi.
57 tümen komutanı Miralay Reşad Bey'i bir kez daha hem saygıyla hem hüzünle anarlarken yine de çocukların ve kadınların gönlünü "hüzünlendirmeden" belki tek bir makûl yolla kazanmak mümkün. İSTİFA etmek. Bu kararı verebilmek aday olup seçilmek kadar erdemli bir davranıştır.
Zaten; biz olmazsak, onlar, bunlar şunlar olmazsa yönetim boşluğu doğar diyenler çıkarsa endişelenmek ne kadar gerçekçi? Eğer alternatif yoksa, çıkaramazsa bu camia zaten çoktan kendini yönetebilme becerisini kaybetmeye yüz tutmamış mıdır? Bu kadar edilgen ve sessiz bir camianın hazırlayıcısı bu duygunun ve umutsuzluğun hakimi bu yönetim değil midir?
Oysa bu topraklarda sadece tek bir çekirdek aile bile kalsa kendini ve çevresini barış içinde, gönlü bir, amacı bir, ilerlerken refah ve huzuru ortak bir şekilde paylaşacak, yönetecek asil ruha sahiptir.
Tarihte de her kötü yönetimden sonra en kötü koşullarda bile halk yeni yöneticilerini, yeni bir yönetim şeklini ortaya çıkarmıştır. Hayıflanabileceğimiz tek bir zaafımız vardır. Ömrü biten yönetimlerin yerine yenisini kurmaktaki yavaşlığımız.
"Neden Hep O kazanıyor" başlığında noktalı virgülle kesilen yazının devamı olan bu yazının ayrıntılarında, eklerinde bir çok örnek ve belge yayınlamak mümkün. Ama yaşananlar bizden olunca İzmir'in adı kötü anılmasın, gelecekte tekrar bugünlere bakıldığında satranç arşivinde kötü örneklerle yer almasın diye uzatmayacağım. İlkesizlikler bir kerelik, istisnalardan oluşmuyor. Sistemsizlik sisteme dönüşmüş. Program, disiplin, ekip çalışması, adalet, yönetmelikler, hedefler, öngörüler, projeler, tamamlayıcı çalışmalar, kısacası satrancın yönetim tarafındaki canı da ruhu da çoktan yitirilmiş. Camiada bir kaç kişi, kurum, "gerçek" gönüllü bu ruhu ayakta tutmaya çalışıyorlar. Durum sürdürülebilir, vaziyet idare edilebilir olmaktan çoktan çıkmış. Umarım "gerçek" gönüllülerin içlerinde yara açmadan, Bunları yazmaya gerek kalmadan bir şeyler değişir. Bir şeyler yine değişmezse İzmir'e dair bir başlıkta yazmak yazmamaktan daha büyük bir sorumluluktur ve daha hayırlıdır.
Satranç camiası kendisiyle gönlü bir olan bir yönetimi oluşturacak birikime önderlere, gönüllülere, "gönlü zengin", ufku açık, yaratıcı, çalışkan bireylere fazlasıyla sahiptir. Kendimi ve biz erkekleri şimdilik bir kenara ayırayım. Yapabildiklerimiz, yaptıklarımız ortada. Umudumun kaynağı olan bu iradeye sahip çocuklar, gençler yetiştiren çok değerli kadınların bazılarını tanıyorum ve asıl onlara güveniyor, inanıyorum. Bunun ilk adımı dilerim 27 Kasımda gerçekleşir. Delegelere sadece "vicdanlarının" gereğini yerine getirme onurunu yaşamak düşer.