ELEŞTİRİ - ÖZELEŞTİRİ
#4
Ben Hüseyin Aktaş’ı tanırım. Birkaç kez konuşmuşluğumuz vardır. “Yazdıklarını okumakla ve birkaç kez konuşmakla ne kadar tanıyabilirsin ki” diye sorulabilir. Elbette tümüyle değil. Tanıdığımı sandığım çok kişi konusunda aldanmışlığım da çoktur. Ama Hüseyin Aktaş’ı ben yine de oldukça iyi tanırım, çünkü çok yalın birisidir. Hiçbir karmaşıklığı, saklısı, gizlisi yoktur. Saklayıp gizlemek istediği şeyleri saklayıp gizlemeyi de pek beceremez. Kimi zaman bakışlarında, kimi zaman yazılarında korkusunu hissetmişimdir. Ancak, korkusuna göre hareket ettiğini, olduysa bile bilmem. Kendisine kızdığım da olmuştur, belki kızdırdığım ve üzdüğüm de olmuştur. Bunlar bir yana, benim Türk halkında hayranlık duyduğum bir takım özellikleri içinde barındırır, dolayısıyla, benim için, hayranlık duyulası Türk insanının tipik bir örneğidir.

Bütün bunları Hüseyin Aktaş’ı övmek veya kendisine ilişkin düşüncelerimi açığa vurmak için yazmadım. Böyle huylarımın pek olmadığını bilen bilir. Yazdıklarıma, “sözü getireceğim konu için Hüseyin Aktaş’ı kullanmak” demek, belki çok daha doğru olur. Şöyle ki:

Hüseyin Aktaş’ın düşüncelerine katılırsınız, katılmazsınız, ama bir şeyden kesinlikle emin olabilirsiniz: Düşüncelerinde içtendir. Birşeye “elma” diyorsa, onun elma olduğunu düşündüğü için elma diyordur, çıkar veya alkış gözettiği için değil. Sana elma dediğine, başkasıyla konuşurken armut demez. Bir ilkeden sözediyorsa, konunun hangi yanında olursa olsun, o ilke konusunda içtendir. Örneğin düşünce özgürlüğünü savunuyorsa, gücü elinde tutan tarafta olsa ve diyelim ki düşüncesini savunamayacak durumda kalsa bile, elindeki gücü diğerini bastırmak için kullanmaz. Bu konuda öyle içtendir ve elindeki gücü kendi zayıflıklarını örtmek için kullanan kişilerden öyle tiksinir, bu tür ilkeden yoksun o kadar çok kişi görmüştür ki, kimi özel durumlarda eldeki gücü, bastırmak ve engellemekte kullanmak gerektiği gerçeğinin belki ayırdında bile değildir. Ben, Hüseyin Aktaş’ı böyle tanıdım.

Bir de öyleleri vardır ki kendi düşünceleri engellendiği zaman sağa sola ilke ve düşünce söylevleri çeker, gelgörki zor durumda kaldıklarında ilke ve düşünceler alanında ne kadar yetersiz oldukları ortaya çıkar. Hele ellerinde ufacık bir güç gördüler mi, ilke ve düşüncelerle karşı koyamadıkları düşünceleri engellemekten ve yasaklamaktan hiç gocunmazlar bile. Bu kadar küçülmeleri yetmezmiş gibi, tümüyle kendi kişisel duygularına yenik düşerek yaptıkları bu davranışı, “kurumsal kimlik kaygısıyla” yaptıkları gibi bir kılıf uydurup başkalarını da etkilemeye çalışırlar. Böylelikle kendilerini daha da küçük düşürürler de ayırdında bile değildirler. Hele sahip olduklarını sandıkları güce gerçekte hiç sahip olmadıklarını bu kişilere anlatamazsın bile. Ya hiçbir güce sahip olmadıklarını gösterirsin ya da çocuğu oyuncağından ayırmaya kıyamaz, çekip gidersin. Sayın Ayhan Mansız, dediğiniz bazen doğrudur. Bir amacınız varsa, sizin için bir anlamı varsa, bırakıp gitmemek gerekir. Ama yoksa, yeri geldiğinde bırakıp gitmek gerekir.

Biz de bu forum dışında kendisine bir türlü ulaşamadığımız böyle bir kimsenin (ne gelir ne gider. Ne gelişi geliştir ne gidişi gidiş) “eğitici” yazılarına kimi zaman katlanmak zorunda kalırız. Aramızdaki sorunun başkalarını pek ilgilendirmeyeceğini bildiğimiz için, böyle ilke söylevleri çeken eli oyuncaklı çocuğun yazdıklarına bir iki satır göndermemek için kendimizi zor tutarız. O başlık altında katlanırız katlanmamız gerekene de, insan söyleyeceklerini böyle başka bir başlık altında dökmekten de kendini alamıyor.

Türk topraklarında çok güzel bir söz vardır: “Allah’a yakın, bana uzak ol”.
Ara
Cevapla


Bu Konudaki Yorumlar
ELEŞTİRİ - ÖZELEŞTİRİ - Yazar: Hüseyin AKTAŞ - 01-11-2011, 09:28
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Oktay ERTAN - 15-11-2011, 00:43
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Ayhan Mansız - 21-12-2011, 10:54
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: İskender Altındiş - 22-12-2011, 12:31



Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi