Atalık, Yazıcı, Kübra Öztürk, Gülkız Hanım ve Vicdan
#1
Tıp Fakültesini kazandığım ilk yıllarda, halk sağlığı dersimize giren, çok değerli bir hocamız vardı. Bize, "Dünya'nın neresinde olursa olsun, piyasaya yeni çıkan bir siyasetçinin Dünya görüşünü öğrenmek için, onun sağlık politikalarına bakın" derdi.

"Eğer sağlığın bir hak olduğunu söylüyorsa, onun arkasında durun" ama "sağlık bir hizmettir" diyorsa "ondan ümidinizi kesebilirsiniz" demişti.

O gün bu gün, değerli hocamın bu sözünü hiç unutmadım. Hatta yeni tanıştığım bir insanın vicdanı olup olmadığına; "sağlık bir haktır, herkes sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanma hakkına sahiptir" sözünü duyduğu anda verdiği tepkiye göre karar verdim.


***

Şu günlerde, hem İstanbul'da bir olimpiyat düzenliyor; hem de satranç camiası olarak yeni bir seçime hazırlanıyoruz.

Ve önümüzdeki seçimin sonucunda başkanımız kim olursa olsun, koltuğuna oturur oturmaz kucağında çok önemli sorunlar bulacağı hepimizin malumudur. Ve bu sorunların başında, Türkiye'nin "Kürt Sorunu" , "Kıbrıs Sorunu" diye adlandırılan sorunları gibi, geçmişte karşılıklı yapılan pek hata nedeniyle artık kronikleşen bir "Atalık Sorunu" vardır. Hatta bu sorun zamanla dallanıp budaklanmış, "Atalıklar sorunu" haline gelmiştir.

Sayın Atalık ve dostları, bu sözlerime alınganlık göstermesin. Sorunun ismi artık "Atalıklar Sorunu" olduysa; bu, sorunun kaynağının yalnızca Atalıklar olduğu anlamına gelmez. Sorun; pek tabii ki başta mevcut yönetim olmak üzere, bugüne kadar gelmiş bütün yönetimlerde ve Atalıklarda, ayrıca bu işi bu günlere getiren tüm satranç camiasındadır.

Ali Nihat Yazıcı yönetimi, Türkiye'nin yetiştirdiği (Türkiye'de yetişen demek belki daha doğru) en önemli sporculardan birini, federasyonun tüm imkanlarını kullanmak suretiyle, sistematik olarak itibarsızlaştırmaya çalıştığı için suçludur!

Ali Nihat Yazıcı yönetiminin; satrancın Türkiye'de miladını kendilerine bağlayarak, yaptıklarını "ANÖ ve ANS" şeklinde "Ali Nihat'tan Önce" ve "Ali Nihat'tan Sonra" şeklinde görmesiyle; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Cumhuriyeti demir ağlarla biz ördük, sen ne ördün" yaklaşımı beraber okunmalıdır. Yapılan hizmetlerin üstünü, geçmişten öç alma hırsı örtmemelidir.

İşin doğrusu, Ali Nihat Yazıcı'nın başa geçmesiyle, tam 12 yıldır, yeni bir nesil yetişmiştir. Kübra Öztürkleri, Betül Cemre Yıldızları, Mustafa Yılmazları ve daha pek çok değerli ismi bizlere kazandıran yönetim; geçmişte kendi olanaklarıyla yetişen Suat Atalık gibi bir ustayla, bu genç arkadaşlarımızın arasında bir köprü olamamış, iki nesli birbirine sanki rakipmiş gibi göstermiştir.

Ali Nihat Yazıcı yönetiminin başlattığı "Bizden önce/ Bizden sonra" yaklaşımı, "Benim büyük ustam/ Senin büyük ustan" anlayışının da insanların zihinlerine yerleşmesine neden olmuştur. Şüphesiz ki Sayın Atalık'ın da, yönetimin bu talihsiz yaklaşımına, benzer bir üslupla yanıt verdiği; Cumhuriyet Gazetesindeki köşesinde, böyle değerli genç ustalarımız hakkında incitici olabilecek yazılar yazdığı da bir gerçektir. Ama bence yine de suçun büyüğü yönetimdedir. Sonuçta Suat Atalık da, Kübra Öztürk de oyuncudur. Bunların arasında bağ kurmak, bu oyuncuları yönetmek de idarecilerin işidir. İyi bir idareci, elinin altındaki tüm oyunculardan en iyi şekilde verim almaya çalışmalıdır!

Bir de işin Atalık boyutu var tabii.. Bana göre Atalık'ın en büyük zaafı, dehasını halktan kopuk yaşaması; uygun bir halkla ilişkiler faaliyetinin yürütülememiş olması nedeniyle, böyle bir dehanın iyi yönetilemiyor oluşudur. Bugünün gelişen imkanlarıyla bile, bir büyük ustanın ne zor şartlarda yetiştiğini hepimiz biliyoruz. Kaldı ki yaklaşık 15 sene evvel bu unvanı alan birinin; satrancın bir şekilde yanından geçmiş herkesle, bilhassa çocuklarla çekilmiş fotoğraflarının, bu insanların fotoğraf albümlerinde övünerek eşe dosta gösterilecek bir anı olarak yerini almış olması gerekirdi! Böyle bir Atalık'a karşı, Ali Nihat Yazıcı değil; Obama dahi istediği propagandayı yapsın, yine de başarılı olamazdı!

İşte bu şartlar altında, Türkiye Satranç Federasyonu'nun müstakbel başkanına çok iş düşmektedir. Şu anda, bu işe aday olduğunu açıklayan Gülkız Hanım, bu güne kadar insanlarla diyalog kurabilen bir isim olarak tanınıyorsa; olimpiyatların ardından yapılacak seçimde başkan seçildiği takdirde, Atalık ailesiyle ilgili düşüncelerini (varsa projelerini) de bizlerle paylaşmalıdır.

Halk Sağlığı hocamın politikacılar için söylediği sözünü, şimdi camiamızın içinde bulunduğu durum için uyarlamak istiyorum.
"Bir satranççının vicdanlı olup olmadığını, Suat Atalık'a verilen 15 aylık ceza karşısındaki tutumundan anlayabilirsiniz."

Gülkız Hanım başta olmak üzere; bilhassa çıkması muhtemel diğer başkan adaylarının ve satranç kamuoyunun vicdanını ölçen en önemli test, Suat Atalık konusudur. Atalık'a verilen 15 aylık cezanın; akılla, mantıkla ve vicdanla izah edilebilecek hiçbir tarafı yoktur!

Bize, Ali Nihat Yazıcı gibi, öfkeli üslubuyla bizleri bölüp parçalayacak, yeni düşmanlıklar yaratacak, insanların arasındaki husumetten faydalanarak rakiplerinin önüne geçecek bir başkan daha gerekli değildir!

İktidarını, dostluklarından ziyade düşmanlıklarıyla besleyen Başkan Yazıcı; seçimin ardından, Gülkız Hanım kazansa dahi, federasyondaki tüm görevlerinden ayrılmalı ve camiamızın rahat bir nefes almasını sağlamalıdır.

Türkiye'de satrancın gelişimi için böylesine önemli bir viraja girerken; şu anda tek aday görünen Gülkız Hanım'ın, neyse ki Başkan Yazıcı gibi biri olduğunu pek sanmıyorum. Yine de Gülkız Hanım'dan, seçildiği takdirde; bu tarz, kan davası güder şekilde düşman bellediği insanların satranç hayatlarını bitirmeye çalışan ve kendi ülkesi adına yarışan sporculara karşı bile, kin ve nefret gütmekten geri kalmayan bir başkanlık anlayışını benimsemeyeceğini de, bir an evvel taahhüt etmesini beklemek hepimizin hakkıdır.

Gülkız Hanım, senelerdir Ali Nihat Başkan'ın yönetiminde yer alsa da; başkan olduğu takdirde onun yöntemlerini benimsemek zorunda değildir. Ümit ediyorum ki; böyle bir yönetim sergilemesinin hem mizaç olarak, hem de camiamızın selameti açısından mümkün olmadığı yönündeki mülahazalarını da bizlerle en kısa zamanda paylaşır da bizleri biraz olsun ferahlatır. Zira Gülkız Hanım, dışardan şu güne kadar hep olumlu bir izlenim vermiş olsa da; kendisinin Ali Nihat Yazıcı ile senelerdir beraber çalışmış olmasının, pek çok önemli konuda onunla aynı fikirde olması anlamına gelmediğini; onun yöntemlerini onayladığı için değil, yalnızca satranca hizmet etmek için bu güne kadar yönetimde yer aldığını açıklaması, hepimizi gelecek adına umutlandıracaktır.

Sonuç olarak; nasıl ki "Bir Atalık daha yok" diyorsak, bu günlerde tartışıldığı için söylüyorum, bir "Kübra Öztürk daha yoktur."

Ustalarımızın kıymetini bilelim.. Bizler, evlerimizde pijamalarımızla otururken; onlar, bizim ülkemizi defalarca başarıyla temsil etmiş insanlardır.

Camiamız için ümitli günlerin yakın ve insanların barış içinde olduğu bir gelecek temenni ediyorum..

Saygılarımla..

İbrahim Ethem AY
Ara
Cevapla


Bu Konudaki Yorumlar
Atalık, Yazıcı, Kübra Öztürk, Gülkız Hanım ve Vicdan - Yazar: ibrahimethemAy - 04-09-2012, 01:30
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Hoca - 04-09-2012, 08:05



Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi