Tatlı Yalanlar - Acı Gerçekler
#1
Herkese merhaba,
Uzun zamandır kaleme almayı düşündüğüm birkaç düşüncem vardı. Bugüne kadar fırsatım olmadı, ancak şimdi yazabiliyorum.
Bu yazıya (çoğu olumsuz olmak üzere) birçok tepki alacağımı bilerek ve bunları göze alarak başlıyorum.

Yazımın ilham kaynakları, geçtiğimiz aylarda Sayın Abdülkadir Bener ve Sayın Enis Bilyap tarafından paylaşılan iki bağlantıdır:
http://www.haberturk.com/gundem/haber/12...en-cikarin   (Bener)
http://www.hurriyet.com.tr/ilk-hamle-ieu...newsdetail (Bilyap)

Bir baba olarak vicdanım bu kadarına el vermiyor.
Bu kadar şişirilmiş, abartılmış ve içi boş vaatlerle dolu bir piyasaya velilerin zorla yönlendirilmesine tepki gösteriyorum.
Yazım velilere hitaben kaleme alınmıştır.

Şimdi sizlere söylenen yalanlar arasından en çok tekrar edilenleri listeleyip dilim döndüğünce gerçeği yazmaya çalışacağım.
Yazacaklarımdan bazıları rahatsız edici olabilir, lütfen kusuruma bakmayın.

1. SATRANÇ SPORDUR, BİLİMDİR.
     Satranç spor değildir, zira sporun en temel ilkesi olan hareketi içermez. Aksine, insanı fiziksel olarak hareketsizliğe iten bir uğraştır. Skor, eşlendirme, tuşe, saat kullanımı, federasyon, olimpiyat komitesi kabulü gibi şeyler satrancı spor yapmaz. Satranç bir oyundur. Detaylı kuralları olan, belli bir disiplin ve uzmanlık gerektiren, ciddi bir oyundur.
     Satranç bilim değildir. İçerdiği yüksek sayıdaki olasılıktan dolayı oyunun farklı evrelerine ait birtakım sınıflandırmalar mevcuttur; açılış (ECO veya NIC kodları), oyunortası (ECO) veya oyunsonu (ECO) gibi. Ancak bilim, tanımı ve yapısı gereği doğayı veya doğada görülen olayları inceleme ve açıklama çabasıdır. Satranç uzmanlığı ise sadece kendi içerisinde bir ilerlemeyi veya yeni keşifleri sağlar.

2. SATRANÇ ZEKİ İNSANLARIN BAŞARILI OLDUĞU BİR OYUNDUR.
     Satranç zeki insanların değil, bilgili insnaların başarılı olduğu bir oyundur. 100 saat satranç eğitimi almış 70 IQ sahibi bir kişi, 10 saat eğitim almış 170 IQ sahibi bir kişiyi defalarca yener. Muhtemelen tek bir oyun bile kaybetmez. Zeka ancak şu noktada devreye girer: Yaklaşık eşit süre boyunca eğitim görmüş ve yaklaşık eşit süre boyunca pratik yapmış iki oyuncu arasında daha zeki olan kazanır. Bunun dışında kalan durumlarda bu oyuna (teorik veya pratik anlamda) daha çok mesai harcamış olan bir kişi, daha az mesai yapmış olan kişiyi yener. Yüz oyunda beşi geçmeyecek kritik konum hataları veya dalgınlıklar bu kaideyi bozmaz, sadece istisna sayılır.

3. SATRANÇ, OKUL DERSLERİNDE BAŞARIYI ARTIRIR.
     Yanlış. Satranç kendine özgü ve apayrı bir ilgi alanı olup bilgi donanımı gerektiren, her bilginin zincirleme olarak yeni öğrenmeleri zorunlu kıldığı bir oyundur. Aniden heves edildiğinde değil okul derslerini, kişiye yemek yiyip uyumayı bile unutturabilir. Bunun örneklerini bizzat gördüm. Öğrencinin satrançta ilerlemesi kendisine okul dersleri anlamında hiçbir katkı sağlamaz. İstisna olarak şunu ifade etmeliyim: Satranç oyununda hamle belirleme ve karar aşaması test tipi sınava benzer. Disiplinli bir oyuncu, tam olarak doğru olduğunu hesaplayamasa bile yanlış seçenekleri elemeyi bilir. Satrancın formal eğitime sunabileceği katkı budur. Bir de, satranç uğraşının ezberi kuvvetlendirdiği iddia edilebilir. Ne var ki okul dersleri bir kenara bırakılmadan satranca gerçek anlamda eğilmek veya bu uğraşta ustalaşmak mümkün değildir.

4. SATRANÇ SOSYALLEŞTİRİR.
    Bir diğer yanlış. Satranç oyuncusunun hazırlık süreci ortalama 5 birim zaman, turnuva süreci ise ortalama 1 birim zamandır. O bir birim zamanda oyuncu gergin bir ruh hali içerisinde olup çevre ile olan ilişkisini olabildiğince en alt düzeyde tutmaktadır. Senede bir yapılan turnuvada 50 kişi ile selamlaşırsınız ama kaçıyla (kısa da olsa) duygudaşlık içeren bir sohbet edersiniz? Merhaba, merhaba. Sosyalleşmeden anladığımız bu olmamalı. Daha çok bilenin kazandığı bir oyun olan satrançta "daha çok bilen" olmanın en iyi yolu tek başına çalışma sürelerini artırmak ve sosyal yaşamı, hatta aile üyeleriyle diyalog süresini olabildiğince kısıtlamaktır. Antrenörle çalışsa bile, bir oyuncunun başarısı, yalnızken harcadığı satranç mesaisine bağlıdır. Aynı çalışma ekibinde bulunduğu kişiler bile satranççının bir anlamda rakipleridir. Onlarla ortak çaba göstererek bir eser meydana getirmekten ziyade rekabet söz konusudur. Bence satranç sosyalleştirmez, asosyalleştirir.

5. SATRANÇ ÖZGÜR (VEYA ÖZGÜN) DÜŞÜNMEYİ SAĞLAR.
     Satranç son derece dogmatik kurallara sahip olan ve yeni sözler söyleyenlerin değil, eski söylenenleri en iyi şekilde ezberleyip tekrarlayanların başarı sağladığı bir oyundur. Özgünlük ancak çok üst seviyedeki satranççı için bahsedilebilecek bir özelliktir. Türkiye'de bu seviyeye ulaşmayı başarmış satranççıların sayısı bir elin parmağını geçmez.

6. SATRANÇTA BAŞARI İÇİN ANTRENÖRLE ÇALIŞMAK GEREKLİDİR.
     Bu yalan o kadar yaygın bir şekilde empoze ediliyor ki, insanlar kredi çekmek zorunda kalıyor! İmkanlarını zorlayan, en kalbi duygularıyla çocuğuna elinden gelenin en iyisini sunmaya çalışan anne ve babalar bu konuda kandırılıyor. Satrançta başarıyı getiren antrenör değil, oyuncunun içinde bulunan hevestir. Heves sözcüğüyle gelip geçici bir duyguyu değil, tutku derecesinde bir bağlılığı kastediyorum. Satranca tutkuyla bağlı olan bir oyuncu ne yapar, eder, çalışacak materyali ve zamanı bulur. Yaratır. Oysa anne-baba teşviğiyle (bazen de zoruyla) satranç kursuna giden, satrancı sevmeyen yüzlerce çocuk gördüm. Turnuvalarda bu ikisi karşılaştığında bilin bakalım ne oluyor? Sonucu tahmin edebiliyorsunuzdur. Bir satranççının gelişimi için antrenör değil, kendisiyle benzer derecede tutkuya sahip olan bir oyun arkadaşı (oyun partneri) gereklidir. Çevresinde böyle bir arkadaşı yoksa isterse on antrenör tarafından çalıştırılsın, oyuncu ilerleyemez. Çocuğunuz satranca merak saldıysa onunla satranç oynayın. Ona bir satranç takımı ve satranç kitabı hediye edin. "Daha daha ne yapsam?", diye çok düşünmeyin. Su akar yolunu bulur. Şu ana kadarki Türkiye Şampiyonlarından kaç tanesi antrenör elinde yetişmiş, bir inceleyin bakalım. Öte yandan 5 yıldır antrenör elinde olanlar uzaya mı çıkmış, ona da bakın.

7. YAŞ GRUPLARINDA ÜLKE OLARAK ÇOK BAŞARILIYIZ.
     İnsanımızın genel anlamdaki araştırma eksikliğini fırsat bilen bir yalan türü. Bu yalana maalesef veliler de, bürokratlar da inanıyor. Bazı sitelerde gördüğünüz "şuradan şu kadar madalya aldık, bu kadar kupa aldık" haberleri yalan değildir. Doğrudur. Ancak başarı gibi görünen bu dereceler içi boş, temsil düzeyi içermeyen, çoğunun kıymeti kendinden menkul turnuvalarda elde edilmektedir. Dünya Yaş Kategorisi turnuvalarında elde edilen başarıılar bunun istisnasıdır. O turnuvaya katılan her ülke, elindeki en iyi oyuncuları yarışmaya götürür. Bunun dışındaki turnuvalarda neredeyse 10 ülkenin katılımını zor görürsünüz. Bunlardan 5'i falan da iki-üç oyuncu götürür ve o oyuncular ülke yaş sıralamasının genellikle daha alt basamaklarında bulunan kişilerdir. Madem ki yıllardır bu kadar başarılıyız, uluslararası alanda neden tek oyuncumuz bile yok?

8. ÇOCUĞUNUZ TÜRKİYE ŞAMPİYONU OLABİLİR!
     Çok, ama çok az da olsa böyle bir olasılık var. Ancak olsa ne olur? Bunu düşünmek gerek. Yaklaşık 10.000 saat mesai harcadıktan sonra gelip geleceği nokta özel ders vermek zorunda kalması olur. Çünkü vermezse satranca dair geçimini sürdürebileceği birşey yok. 20 yıl sonra da olamaycak. Türkiye gibi satrancın yamayla tutturulmaya çalışıldığı ülkeler bir yana; Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Ermenistan, Bulgaristan, Hollanda gibi "satranç ülkesi" olarak addedebileceğimiz yerlerde bile 2500'lük bir GM sadece satranç oynayarak geçimini sağlayamıyor. Çocuğunuza nasıl bir gelecek tasarlıyorsunuz? Çok, ama çok az şansınızın olduğu bir alanda ciddi anlamda yüklenmeye girmeden önce kendinize objektif olarak şunu sorun: Ne yapıyorum?

8. ÇOCUĞUNUZ KASPAROV OLABİLİR!
     Yalanın dik alası, daniskası! Kusura bakmayın ama bunun başka bir cevabı yok. Birincisi, Türkiye'den Kasparov (o kavram artık Carlsen, lütfen güncelleyelim! Big Grin) çıkmaz. Ne Kasparov'u? 2600 üzeri kaç oyuncu çıkmış? Onu inceleyelim önce! Çocuğunuz Kasparov olamaz, olsa olsa siz, birilerini Kasparov'dan daha zengin edersiniz.

Bu gerçeklerin farkına varmadan aşırı yüklenmeye girişmek hem ebeveynleri, hem çocukları gerek maddi, gerekse duygusal açıdan zor durumlara sokuyor. Bunlara gerek var mı, takdir sizindir. Bu sistemin çarkına girmeden de satranç keyfi yaşayabilir ve bunu çocuğunuza yaşatabilirsiniz. Şampiyon olma takıntısını ufak yaştan çocuklara vermeye gerek yok. Yaşamları yarışlarla ve rekabetle dolu olacak zaten.

Şimdi ise satrancın yararlı gördüğüm yanlarını size izah etmeye çalışayım. Çocuğunuzu balon hedefler için değil, şunlar için satranca yöneltirseniz duygusal baskı kurmamış ve yaşamamış olursunuz:
1. Satranç ömürlük bir hobidir. 70 yaşına da gelse, arada 20 sene ıssız adaya da düşse isteyebileceği iki şey bununla ilgili olur. Eğlenebileceği, üzerine düşünebileceği bir hobi sahibi olur. 10 yıl turnuvaya katılmasa bile 11. yıl 5 turnuvaya birden katılabilir ve bundan büyük haz duyar.
2. Dünyanın hemen her yerinde oynanır. Tahta oyunlarının şahı olan satrancı bilen birisi, farklı ülkelerde bu güzelliğin keyfini yaşayabilir. Kimi turistik bir gezide ayaküstü oyun, kimi turnuvaya katılmak için planlanan bir seyahat... Bunlar güzel duygular.
3. Satranç çok arkadaş edindirmez, ancak iyi insanlarla karşılaştırır. Satranç turnuvasına katılan ortalama insan kitlesi iyi düzeyde okur-yazardır, meslek sahibi, kötü alışkanlıklara minimum düzeyde sahip olan insanlardır.
4. Satranç insanın içindeki şiddet duygusunu törpüler. Satranç insana olgunluk kazandırır. Ortalama bir satranççı teorik düzeyde tartışmayı becerir ve bunu yaparken kırıcı olmaz. Ayrıca satranççıdan zarar gelmez, karatede kara kuşak sahibi olsa bile gidip birine saldırmaz.
5. Okul derslerinden bağımsız olarak, satranç insana kademeli düşünme becerisi kazandırır. Bir karar verirken hem o günün, o dakikanın şartlarını, hem de bir yıl sonrasının hedefini bağdaştıracak kararlar verebilmeyi öğretir. Gençlik döneminden itibaren taktik ve stratejik algı boyutları kazandırır.
6. İngilizce öğrenmeye teşvik eder. Yerli üretim olsun, çeviri olsun Türkçe kaynaklar sınırlı olduğundan dolayı satranççı bir süre sonra ister istemez İngilizce sitelere yönelir. Gerek haberler, gerekse analizler en güncel ve en isabetli şekilde buralarda bulunur.
7. Eldeki sınırlı kaynaklarla durum yönetimi yapmayı öğretir. Satrançta taşların sayısı ve görevleri sınırlı bulunduğundan dolayı oyuncu daima en iyi ortak çalışmayla (veya en az taşla savunma yoluyla) en yüksek faydayı sağlamaya çalışır.
8. Satranç kişiyi disiplin içerisinde düşünmeye sevk eder. Satranç partisi, yapısı gereği, oyuncunun rehavete kapılmasına meydan vermeyen ve rehavetin cezasız kalmadığı bir ortamdır.

8x8 üzerinden konuyu açıklamaya çalıştım. Smile

Satrancı gerçekten seven, ondan keyif almaya, aldırmaya çalışan herkese selam olsun!
Sevgi ve saygılarımla,
Oktay ERTAN.
Ara
Cevapla


Bu Konudaki Yorumlar
Tatlı Yalanlar - Acı Gerçekler - Yazar: Oktay ERTAN - 22-03-2016, 00:10
RE: Tatlı Yalanlar - Acı Gerçekler - Yazar: Miyazaki - 22-03-2016, 01:17



Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi