Sporcularımızın yarışmalara katılması nasıl sağlanır?
#1
Başlıkdaki soru benim uzun zamandır sorduğum bir sorudur.Kahramanmaraş'da düzenlenen turnuvaya katılanların durumunu birlikte inceleyelim:A grubunda kontenjan 100 kişi olmakla birlikte 57 sporcu katılmıştır.Genel klasmana 15 ödül verilmiştir.Katılan yabancı oyuncu sayısı 13 dür.Bu 2 sayının diğer birçok turnuvadaki gibi birbirine yakın olmasının tesadüf olduğunu kabul etmek mümkündür.Yöresel sporcular için 5 ödül ayrılmıştır.Bu son derece doğru bir karardır.Avusturya'da da benzeri bir uygulama vardır.Ancak yöresel sporcular dışında yerli sporcular için de ayrı ödül verilmelidir.Yerlileri de oynamaya teşvik etmemiz gereklidir.Çünkü önümüzdeki rakamlar katılımın azaldığını göstermektedir.Adıgeçen yarışmaya 44 yerli sporcu katılmıştır.Bunların 24 ünün Elo puanı yoktur.20 oyuncunun ise Elo puanları 1467 ile 2362 arasında bulunmaktadır.Türk oyuncularına ait Elo listesinde 1900-2300 aralığında 170 oyuncu varken bu yarışmaya bu 170 kişiden 8 i katılabilmiştir.Türk oyuncularına ait Elo listesinde 2300 üzerinde 27 kişi varken bu yarışmaya bu 27 kişiden biri katılabilmiştir.2300 üzerindeki sporcularımızın programları yoğun olduğundan onların katılamamalarını değerlendirme dışında bırakmak mümkündür.Ama 1900-2300 aralığında bulunan grubun ciddi bir durgunluk gösterdiği bellidir.Şu halde bu noktada amaç eleştirmek değil bu durgunlaşan grubu nasıl canlandıracağımızı söylemektir.Almanya ve Avusturya'da yapıldığı gibi bu grup için ayrı ödül verilebilir.Bu grubun konaklaması için kısmi kolaylıklar sağlanabilir.Son örneğimizde evsahibi yöneticiler mutlaka birtakım imkanlar sağlamıştır.Onlar ellerinden geleni yapmıştır.Ancak"Piramidin ortasını nasıl canlandırabiliriz?"sorusunun haklı olduğunu gösteren bir örnek daha ortaya çıkmıştır.Hiç kimse,hiçbir yönetici,hiçbir yazar,hiçbir usta oyuncu 2200 veya 2300 Elo puanını önem kazanma barajı olarak gösteremez.Belli bir düzeyin altının önemsiz olduğunu ima edersek o puanın altındakiler Satranca devam etmez.O zaman Federasyonun hitap edeceği hedef kitle küçülür.Ama böyle bir hayali model vergi ödeyecek olan kitlenin de azalması anlamına gelir.Geçmişde internet ortamında alternatif Federasyon kurulmasını önerenler dahi olmuştur.Bu olsa olsa şaka olarak kabul edilebilir.Bu düşünceyi ciidiye alamayız.Çünkü o zaman herkes kendi evinde kendi federasyonunu kurmaya başlar!Son örneğimizde yarışmaya katılan yabancı oyuncuların Elo ortalaması ile yerli oyuncuların Elo ortalamasını hesaplamış olsak iki ortalama arasında büyük fark çıkacaktır.Bu farkı azaltmak için çaba göstermeliyiz!
Ateş Ülker
Ara
Cevapla
#2
Bu yerinde analizlerin bir sonuca ulaşması için aslında anket yaparak sporcuların turnuvalara katılamama nedenleri, turnuvalardaki öncelikli beklentileri, önerileri vb. fikirlerinin alınması gerekli olabilir.

Ancak “bu konularda ne kadar duyarlı ve sorumluca davranıyoruz?”, ortaya çıkmalı. Kendi sorunlarımızı ne kadar sahipleniyoruz ve çözümlerine yönelik adım atmada ne kadar samimiyiz?

Yapılacak bir anketin bile çok şeyler ortaya koyacağını düşünürken, MELODİ 1’ in 5.Nisan2013’ de başlattığı ve 80 görüntülemeli anket (9.Nisan.2013…14:50 )aklıma geldi.

Acaba katılım ne kadar, ya da kaç kişi satranççıları ilgilendiren çok önemli bir anketin konusunu biliyor?


Katılımın olmadığı yerde sorunların ve olası çözümlerin ortaya çıkması zor olur.

Ateş ÜLKER’ in işaret ettiği konu çok önemlidir. Satranççılar fikir belirtmelidirler.

Benim önerim nitelikli bir anket düzenlenmesidir.
- MATRANÇ -
Ara
Cevapla
#3
bu konu yazılarımda benim bir çok defa değindiğim konu idi . arkadaşların satrancı 25- 35 yaş arası bıraktıklarını ve sebebinde raiting kaybetme korkusu olduğunu yazmıştım . ayrıca turnuvaların hiç bir cazip tarafı olmamasıda ayrı bir sebepti. bir turnuvanın nasıl yapılacağı hangi kriterlere uygun olması gerektiği bütün dünyada bilinen bir şeydir . yani sır değildir .

türkiye de ise türkiye şampiyonaları dahi open turnuva formatında yapılıyor . bunun tek sebebi satranççılar tarafından değil, eğitimci kafası ile yönetiliyor olmamız .

bu durumda benimde satrancımızın dinamikleri saydığım +1800 lük arkadaşlar 25-35 yaş arasında satrancı bırakmak zorunda kalıyor .onlardan ne yönetici ne de oyuncu olarak faydalanma imkanı bulamıyoruzzz..
Ara
Cevapla
#4
Sporcuların yarışmalara katılamamalarının çeşitli nedenleri vardır.En önemli neden onların profesyonel koşullara uyum sağlayamamalarıdır.Tatil günü tur yoksa ve Pazartesi günü tur varsa onların katılmaları mümkün değildir."Ülkemizde bundan böyle Satrancı sadece profesyoneller oynayacak"düşüncesinden yola çıksak bu defa profesyonel olmaya hazır yeteri kadar sporcumuz yoktur.Profesyonel olmaya aday olanların dahi kendine özgü sorunları vardır."Amatör olduğumuzu unutmayacağız,ama yarışmaya katılmak için profesyonelliğin koşullarına uyum sağlayacağız"desek bu da kendimize haksızlık etmektir ve mümkün değildir!2 gün sonra İstanbul'da düzenlenecek olan bir yarışmanın açık grubuna yazılmış olan sporcuların kuvvet derecelerini inceleyelim:Elo puanı 1900 üzerinde 6 kişi,1800-1900 arasında 12 kişi,1700-1800 arasında 5 kişi,1600-1700 arasında 7 kişi,1331-1600 arasında 7 kişi yazılmıştır.53 sporcunun Elo puanı yoktur.Bu tablo bizim için tanıdık bir tablodur.Bu yarışmadan sağlayacağımız verim de çok azdır.1900-2300 aralığındaki 6 kişi bu yarışmada birbirleri ile karşılaşabilseler kendileri için iyi bir antrenman olacaktır.Oysa bu sporcular 7 turda tahminen 3 tur Elosu olmayanlarla veya 1800 altında olanlarla karşılacaktır.Alttaki grubun 1900 üstündekilerle oynaması kendileri için yararlı mıdır?Bunların içinde genç yetenekler varsa onlar için yararlı olabilir.Ama bu yararın çok sayıda örnek gösterilerek desteklenmesi ihtimal dahilinde değildir.Çözüm nedir?Türkiye'de çok sayıda profesyonel satrançcı yetişene kadar geçecek olan süreyi en uygun şekilde değerlendirmektir.Piramidin orta kısmını canlandırmak gereklidir.Açık turnuvalardaki bu katılımla ilgili yapılanma devam ettiği sürece gelişmemiz mümkün değildir.Açık turnuvalar bu şekli ile bize zaman kaybettirmektedir.Türk oyuncularına ait Elo listesinde 1900-2300 aralığındaki 170 sporcunun yarışmalara daha çok katılması için mümkün olan kolaylıklar sağlanmalıdır.
Ateş Ülker
Ara
Cevapla
#5
Ateş bey merhabalar,

Bence konuya yanlış taraftan bakıyorsunuz ! Buradaki asıl unsur teşvik değil ! Ödüller bence teşvik edicidir. Mesela siz neden katılmadınız diye sorsam ?

Buradaki asıl mesele şudur ki: Herkesin bildiği bir konu yani Türkiye de insanların ekonomik şartlarını bir düşünün!

Öncelikle O bahsettiğiniz ELO dağılım listesinde ki insanların yoğunluklu olarak ikamet ettikleri yerlere bir bakın. Hangi büyük illere daha yakın.

Bugün insanların daha kendi metropollerindeki ilinde ELO turnuvaları yokken... Ararken ve bulamazken. Çalışsın veya emekli olsun bir sürü yol ,konaklama vs. masraf yapıp sonucun ne olacağı meçhul bir maceraya atılmak istemiyorlar. Yer yurt bilmezler. Oraya daha önce hiç gitmemişler , o ilde bir tanıdıkları yok kalacakları bir yakınları yok vs. vs...

Siz bu devirde öncelikle hizmeti insanların ayağına götüreceksiniz.

Öncelikle Metropol illerde bu tip organizasyonları düzenleyeceksiniz. İnsanlar evinden rahtlıkla gidip gelebilecek

Mesela öncelikle İstanbul 'a bir bakalım . İstanbul da bu çapta bir organizasyon yılda bir defa İstanbul satranç festivali dışında hiç yapılıyor mu ? Cevap hayır...

İstanbul'da yapılacak bu ve benzeri turnuvalar hiçbir zaman katılımcı sıkıntısı yaşamaz ... Çünkü herkesin İstanbul da kalacağı bir tanıdığı eşi dostu mutlaka vardır. Dışarıdan katılmak isteyen çoğunluk rahatlıkla gelebilir.

Siz önce İstanbul'un sorununu bir çözün ! İstanbul gibi metroplol bir kente satrancın hali içler acısıdır.

İstanbul her açıdan satrancın Lokomotifitir. İstanbul kalkınmadan sırasıyla ve öncelikle ne İzmir ve Ankara nede diğer illerde bir sonuç alamazsınız.

İstanbul'u satranç merkezi yapmadan Türkiye'de satrancı bir yere oturtamazsınız.
BAŞARI ; SIRRINI BİLENLERİNDİR!
Ara
Cevapla
#6
Ateş bey üsteki yazıda bahsetmiş olduğunuz İstanbul da ki turnuva 45'+30'' bir turnuva olup UKD turnuvasıdır. Yani ELO turnuvası değildir.

Hal böyle olunca da yüksek reytingli oyuncular tabi ki de katılmayacaklardır. Değerli olan zamanlarını UKD turnuvalarında çarçur etmeyeceklerdir tabi ki de... Siz neden katılmadınız peki?

Bu tip UKD turnuvaları çoluk çocuk ağırlıklı turnuvalardır.İnsanlar artık ELO turnuvaları arıyorlar. İstanbul da ELO turnuvası açlığı vardır.

O bahsettiğiniz teşvik ve ödüller ikinci planda önemlidir. Teşvik ve ödüller de olursa il dışı katılım açısından daha çok önem arz etmektedir.

İstanbul'da her hafta sonu 5-6 turluk 60' +30' 2200 ELO altı turnuvası yapılması zorunludur. Ayrıca düzenli her ay 7 turluk 90'+30' hafta içi akşam turnuvaları da bir yandan devam etmelidir. Tıpkı diğer ülkelerde yapıldığı gibi...



Bu ve benzeri turnuvalar aynı şekilde öncelikle Ankara ve İzmir'de gibi metropol illerde de uygulanmalıdır.

TSF bu üç büyük il de ki temsilcilerine bu turnuvaları yapmalarını zorunlu kılmalı ve TSF olarak gereken kolaylıkları göstermelidir.

Bu turnuvaların dışında da üç ayda bir olmak üzere yani yılda en az 4 sefer özellikle İstanbul ilinde bol ödüllü uluslararası 9 turluk 90'+30' OPEN turnuvalar yapılmalıdır.

Bu bahsettiğim uygulamalar başta Lokomotif İstanbul olarak çözümlenmediği müddetçe Satranç Türkiye de bir yere gelemeyecektir.

Bu sorunlar kesin olarak ve acilen çözülmelidir.
BAŞARI ; SIRRINI BİLENLERİNDİR!
Ara
Cevapla
#7
Sonunda ismimizi bulduk , “EĞİTİMCİ SATRANÇÇILAR”.

Kurtuluş yok, konu ne olursa olsun aynı sabit suçlama. Oysa satranççılar pek dogmatik düşünmezler sanırdım.

Demek ki, bu konuda yanılan benim!

Bari, önerisizlik ya da suçlama yerine ikinci tespitimi sunayım.

Gerçek satranç turnuvalarına katılmaktan ziyade sanal ortamda saatlerce maç yapmak daha tercih edilir oldu. Sigarasını içine çekip oynayan, istediği serbest ortamda keyfi davranan, satranç programlarına başvurarak oynamak daha keyifli midir? Üstelik de daha masrafsız.

Yeni satranç anlayışı.
Kişilere ve çağa göre değişiyor galiba.

Selamlar…
- MATRANÇ -
Ara
Cevapla
#8
Sayın M.Aşkın Taşan


Konuyu ne taraflara götürdünüz. İnternet'ten satranç tüm Dünya da oynanıyor. Diğer ülkelerde ki satranççılar da çayını kahvesini, sigarasını içip turnuvaya katılmak yerine internet mi takılıyor sizin deyiminize göre o zaman....

Biraz topu taca atmak gibi oldu sizinkisi... Benim yukarıda değindiğim konuları okudunuz mu ? Konunun özüne dönüp bir TSF görevlisi olarak mevcut sorunu nasıl çözeceğinizden bahsedin bu insanlara !

Satranç camiasındaki insanların sizin ve temsil ettiğiniz kurumun uygulamalarını ve sonuçlarını yakın bir zamanda ve özellikle de bu forumda yargılamaya başlayacaklarını biliyorsunuz değil mi?

saygılar,

VELİ BABA
BAŞARI ; SIRRINI BİLENLERİNDİR!
Ara
Cevapla
#9
Satranç toplumu hiç değilse diğer konularda suskunluğunu korurken Ateş Ülker yazdığında bir Veli Baba çıkarabiliyor.Ancak Veli beyin söyledikleri ile benim söylediklerim arasında anlamlı farklar yoktur.Veli Baba katılımın az olmasına neden olarak ekonomik güçlükleri gösteriyor.Ben" profesyonel koşullara ayak uyduramıyorlar" diyorum.Benim turnuvalara neden katılamadığım sorgulanırsa yine benzer nedenler karşımıza çıkar.Ben Satranç açısından profesyonel değilim.Yine de işsiz kaldığım dönemlerde katılabildiğim yarışmalara katılıyorum.Son örneği İstanbul Tabip Odası Birinciliğidir.Ancak yine işsiz kaldığım bir döneme raslayan 2012 Türkiye Birincilğinde de(Erişkin)oynadım.Ayrıca son 3 sene içinde yurtiçindeki bazı turnuvaların koşullarını beğenmediğimden kendi imkanlarımla yurtdışındaki turnuvalara katıldım.(Oberwart 2011,Bad Harzburg 2011,Schwarzach 2012)Bunların dışında Federasyon tarafından 2010 ve 2012 Avrupa Emektarlar Takım Birinciliklerine gönderildim.Şu halde 64 yaşında olmama rağmen ve profesyonel satrançcı olmadığım halde yarışmalara katılmayan bir kimse olduğum söylenemez.Önemli olan soru diğerleri neden katılamıyor?Yaşları benden küçük olan,tabandan gelecek küçüklere yararı dokunabilecek durumda olan,henüz orta yaş köprüsünü geçmemiş çok değerli sporcularımız var.Bunların yarışmalara katılamadığını görüyoruz.Bunları konuşalım!İstanbul'da az turnuva düzenleniyor.Bu da bir sorundur.Ama bu da benim düşüncelerimi destekleyen bir durumdur.Bunun nedenini de çok iyi biliyoruz.Ama bazı bildiklerimizi söylemeye de çekiniyoruz!Ateş Ülker'e "yanlış pencereden bakıyorsun"demek klasik ve modası geçmiş bir yöntemdir.Sorunlar bellidir.Herkes tarafından görünmektedir.Bakış açılarımızı eleştirmek yerine sorunlara ilaç bulalım!Veli Baba sözünü ettiğim turnuvanın Elo turnuvası olmadığını söyledi.Oysa Elo turnuvası olsaydı ne değişecekti?1900 üzerinde yine 6 oyuncu sahneye çıkacaktı.Diğerlerinin çoğu İstanbul'da yaşadığı halde katılamıyorlar.Çünkü geçimlerini sağlamak için esas işlerinde çalışmak zorundadırlar.Cuma günü erken saatte turnuvanın başlaması da onların katılımını engelleyen bir başka nedendir.Teşvik olmadığı gibi bir de engeller vardır.
Hangi pencereden bakarsanız bakın,eski alışkanlıklarımızdan vazgeçmezsek,yeniliklere açık olmazsak beklenen gelişmeleri sağlamamız mümkün olmayacaktır.Ondan sonra hiçbirimiz D Milli takımımızın aldığı sonuç hakkında ne Yılmaz Özdil'in makalesindeki eleştirilere ne de New in chess dergisindeki aynı konu ile ilgili alaycı ifadelere yanıt veremez.Benimle tartışmaktan mutluluk duyan bir arkadaşımızın mümkünse New in Chess dergisindeki yazıyı araştırıp bu forum okurlarına bilgi vermesini rica ederim.Dergideki yazar ne diyor?Satranç toplumuna bilgi verelim!
Ateş Ülker
Ara
Cevapla
#10
SAYIN VELİBABA ,

Benim yazım sizin yazınızdan hemen sonra yer aldığı için kendinize cevap olarak algılamışsınız. Size bir cevap amacıyla yazmadım.

Sizin gerçekçi tespitlere ve yerinde sağlıklı önerilere dayanan yazılarınızı okumuş ve fikrimi sunarken, sn. VELİBABA… şeklinde yazmıştım.

Ama bir konuda cevap vermeliyim.

Yazınızı okudum.

Ama aynı sayfada konu ne olursa olsun, aynı suçlamalar yöneltilen, dogmatik düşünce ürünü başka bir yazı var, cevabım o yazıya idi, sanırım yanlış algıladınız.

Ama buna rağmen, yazıma, karşı görüşleriniz aynı ise bilemem.

Benim tanık olduğum şey, dünyada internet satrancının eski olmasına rağmen, bizim toplumumuza giriş yaptığı andan itibaren büyük bir niteliksiz talep gördüğüdür. Kendi kentimden tanığım insanlara, sabahlara kadar uykusuzluktan gözleri kan çanağına dönmüş bir biçimde işlerine, okullarına (öğrencilerimiz) giden ve verimsizlik yaşayanlar üzerineydi.

Dikkat çekmek istediğim ve düzeltilmeli dediğim bir noktadır.

Konuyla ilgili önerilerimi ben çok önceden beri geniş kapsamlı, il örgütleri, dayanışmaları yazılarımda belirtmiştim. Örgütlenmelerini tamamlayan illerin meyve vermeye başlayan başarılı sonuçları ortadadır. Sorunlara sadece İstanbul ilinin sorunları açısından bakarsak çözümlere ulaşmak çok zorlaşacak.

İstanbul için apayrı bir model oluşmalı!

Bunu, Ankara henüz uyguluyor.
Orada tam anlamıyla bir satranççı ve kurduğu bir ekibi var!

İstanbul' da bu anlamda neden bir oluşum yok? Neden insanlar kendi örgütlenmelerini gerçekleştiremiyor?

Belki İstanbul’ un bölgelere ayrılma planı olabilir, ya da başka bir öneri.

Ancak yasal düzenleme gerekli. Sadece TSF’ nin görev ve yetkisinde değil! Tabi bu gözerde edilince suçlamak da kolaylaşıyor! Yapılan yönergeler tasarılar. Çalışmalar geri dönüyor. İş gerçekçi bir biçimde gönüllü örgütlenmelere kalıyor.


Temsil ettiğimiz kurumun hayatın içindeki uygulamalarını ve olumlu-olumsuz sonuçlarını insanların yargılamasının başımın üzerinde yeri vardır.
Yeter ki hakkaniyet ölçüleri içinde olsun!

Topu taca atanları iyi ve doğru gösteriniz.

Çalışan, bir şeyler üreten, insanlar ile sadece yakınan, oturduğu yerden hiçbir şeyin sorumluluğunu taşımadan “sorumsuzca” yazanları ayırın lütfen.

Hesabını veremeyeceğim hiçbir çalışma içinde olmam.
Böyle ekstra zamanım da yok!

Antrenörlük revizyon çalışmalarıma ara verip Ateş Bey’in yazısını okudum, tespitlerimi, tanık olduğum olumsuzlukları, önerilerimi sundum.

Önerisi olmayanlara söylenecek sözüm yok!

Selamlarımla…
- MATRANÇ -
Ara
Cevapla
#11
Sn. M Aşkın Taşan merhabalar,

Dediğiniz gibi yazınız hemen benim yazılarımın ardından çıkınca bir yanlış anlama söz konusu oldu tarafımdan ve bende bu yaklaşımı sizin genel yazı karakterinizle bağdaştıramadığım için acaba bu forum sizi de mi değiştirdi gibisinden bir sitemde bulunmuş oldum. Yanlış anlamama mukabil olarak tabi ki... Öyleyse kusura bakmayın o zaman !

Evet gerçek anlamda topu taca atanları bende biliyorum ve o pragmatik yazıyı şimdi bende gördüm.

Sn. Muzaffer Şekerli' ye ait bu ve benzeri yazıları için bende kendisine espiriyane olarak şunu diyorum ki: '' Sn. Muzaffer Şekerli bey kardeş habere temcit pilavı gibi bir 1800 UKD barajıdır gidiyorsun. O zaman bende bu barajı 2000 UKD 'ye çekeyim de sende dışında kal olur mu güzel kardeşim. Yeni hedef 2000 UKD unutma ! Hadi bakalım boş durmak yok artık öyle... Turnuvalara devam et ! 2000 UKD olmadan bir daha ahkam kesmeyelim!

Buradan Sn. Ateş Ülker'ede şunu söylemek isterim ki: Ateş bey yazılarınız birtakım haklı sitemlerle dolu ve katıldığım tarafları da çok. Fakat inanın biraz karışık ve tam olarak nereye çıkmak istediğinizi bence kendiniz de bilmiyorsunuz... Hep aynı eksen etrafında dönüyorsunuz ve net bir çözüm de sunamıyorsunuz. Konulara sizin çözemediğiniz karışık bir satranç kombinezon sorusu gibi bakıyorsunuz . Bir takım çözümleriniz var ama kendiniz de emin değilsiniz aslında ...Aslında ben ve bazıları kombinezonu çözdük bile... Fakat kombinezonu getiren olarak sizin noktayı koymanızı bekliyoruz hala.....

saygılar,

VELİ BABA
BAŞARI ; SIRRINI BİLENLERİNDİR!
Ara
Cevapla
#12
[size=12]M.Aşkın Taşan Yazmış:[/size]

[size=9]''Konuyla ilgili önerilerimi ben çok önceden beri geniş kapsamlı, il örgütleri, dayanışmaları yazılarımda belirtmiştim. Örgütlenmelerini tamamlayan illerin meyve vermeye başlayan başarılı sonuçları ortadadır. ''[/size]

Ben daha henüz bir meyve falan göremedim biraz bekleyelim ondan sonra belki göreceğiz o meyveleri olgunlaşırsa eğer tabi ki..

M.Aşkın Taşan yazmış:

[size=9]''Sorunlara sadece İstanbul ilinin sorunları açısından bakarsak çözümlere ulaşmak çok zorlaşacak. ''[/size]

Sn. Taşan daha öncede dediğim gibi Siz İstanbul ilinin sorunlarını çözmeden Türkiye'de satrancı bir yere getiremeyeceksiniz hep beraber göreceğiz sonuçları unutmayın!

[size=12]M. Aşkın Taşan yazmış:[/size]

[size=9]''İstanbul için apayrı bir model oluşmalı! Bunu, Ankara henüz uyguluyor.
Orada tam anlamıyla bir satranççı ve kurduğu bir ekibi var!

İstanbul' da bu anlamda neden bir oluşum yok? Neden insanlar kendi örgütlenmelerini gerçekleştiremiyor? ''[/size]

Sn. Aşkın Taşan bey siz TSF olarak neden oluşum olmadığını buradaki satranççılara mı soruyorsunuz? Neden İstanbul il temsilcinize sormuyorsunuz?Ankara daha düne kadar yatarken siz ne yapıyordunuz. TSF 'nin şansı olarak kendiliğinden gönüllü olan Nilüfer Çorlulu hanım bu işe talip olmasaydı ne yapmayı düşünüyordunuz? Evet Nilüfer Çorlulu tam anlamıyla bir satranççı ve her şeyden önemlisi bir şeyler yapmaya gönüllü ve bu yüzdende kendi kurduğu bir ekibi var.

İstanbul'a neden aynı şekilde bir gönüllü araştırmıyorsunuz da . Yaşı başı geçmiş bir hedefi ve amacı olmayan yarı gönüllü arkadaşlarla devam ediyorsunuz.

[size=12]M.Aşkın Taşan yazmış:[/size]

[size=9]''Belki İstanbul’ un bölgelere ayrılma planı olabilir, ya da başka bir öneri.
Ancak yasal düzenleme gerekli. Sadece TSF’ nin görev ve yetkisinde değil! Tabi bu gözerde edilince suçlamak da kolaylaşıyor! Yapılan yönergeler tasarılar. Çalışmalar geri dönüyor. ''[/size]

[size=12]Siz TSF olarak halen sorumluluk almayın Sn Taşan. Sürekli olarak biz suçsuzuz tezini savunun . O zaman bu sorunlardan kaçmış olduğunuzu sanın bakalım!

Sn. Taşan ne gerekiyorsa ilk adımları önce TSF atacak ve İstanbul'un bu vurdumduymaz sorununu halletmek ilk işi olacaktır. İstanbul'un önceki yazılarımda bahsettiğim bu kanayan ELO turnuvaları yarasını TSF çözecektir. İsterse il temsilciliği ve ekibinin oluşturulması için çalışmalara başlamakta dahil olmak üzere bu sorunu çözmelidir.

İstanbul satrancı Lokomotifidir.

Bu sorunu çözmeden arkadaki vagonlardaki hareketlilikte kalıcı olmayacaktır. Bunu hep birlikte göreceğiz. Kesinlikle unutmayın![/size]
BAŞARI ; SIRRINI BİLENLERİNDİR!
Ara
Cevapla
#13
Forumda yazarken konu dışına çıkmadan somut önerilerimi sunmak isterim.

Öncelikle sn. Ateş ÜLKER’ in adeta tıbbi analizlerine ve tespitlerine sonuna kadar katılıyorum.

Satrancımızın lokomotifi konumundaki illerimizin başında gelen İstanbul, gerek nüfusu ve gerekse coğrafi konumundan dolayı zor bir konumdadır. Bu güne kadar son derece zor koşullarda il temsilciliği yapan tüm arkadaşlarımız büyük sıkıntılar ve ağır sorumluluk baskısı altında görevlerini sürdürme zorunluluğunda kalmışlardır. Sonuçlarını hiçbir zaman tartışmam ve kıyaslamam.

Teknolojik iletişim, yeterli noktalardaki küçük şubeler, yönetici kavramına uygun anlayışta bir temsilci, çalışan örgütü ve doğru adreslerle iyi kurulmuş sağlıklı ilişkiler, turnuva zemini sağlayabilecek özel satranç kuruluşları, kulüpler, merkezler…

Tüm bu olanaklara rağmen olumsuz sonuçlar bence yargılanabilir.

Ancak günümüzde ne yazık ki İstanbul böyle değil! Belki de var ama ortaya çıkarılmayı bekliyor.

Bir zamanlar hakkını verelim ki İSD ve SGM zamanında bu etkinlikler o zamanki toplumuna yetiyordu.

Bu forumda da defalarca yazıldığı gibi bir, iki turnuva değildir yeterli olan. Kalıcı zeminler ve istikrarlı yönetim çözümdür. Saygın ve güven duyulan kişilerin, yöneticilerin oluşturacağı şartlar kısmen çare olacaktır.

SAYIN VELİBABA, BANA SODUKLARINIZIN İÇİNDE CEVAPLAR DA YATIYOR. Satranççıları sorgulamıyorum.

Bir anlayışa göre satranççılar sadece satranç oynar ve turnuva bekler, bunu mu savunuyorsunuz? Ama farkında mısınız, bunu kuvvetle hissettiriyorsunuz.
HAYATIN İÇİNDEKİ ADIMLARINI ARIYORUM.

Bu anlayış Ankara’da yine bir satranççı tarafından bozulmuşsa, çağdaş bir anlayışla örgütsellik kurulmuşsa ve bunun içinde aktif satranççılar, üniversite mensupları, satranç emekçileri ve dostları da varsa ,bu olumlu bir adım değil midir?

Ankara’ dan bir Nilüfer ÇINAR çıkmıştır. Örnek teşkil etmez mi diyorsunuz? İstanbul daha iyisini yapmalıdır!

Gönüllüler atanmaz, en zor zamanlarda yüreklendirilmeye ihtiyaç duymadan ortaya çıkar!

1. “Satrancın içinden ve satranççı insanlar ancak satrancımızı bir yerlere getirebilir” görüşüne sahip insanlar görevde olmalılardır. Bunu TSF yönetimi için istediğimiz kadar il örgütlerimiz içinde istemeli ve görev almalıyız.
2. BEN KENDİ İLİMDE ATANMAYI BEKLEMEDİM! Elimi taşın altından da hiç çekmedim, çekemedim!
3. Her türlü planlamanın, programlamanın ve denetlemenin içinde satranççılar olmalıdır. Yerel ve yerli dinamikleri en iyi satranççılar ikna edebilir, satrancı ve satrancın geleceğini anlatabilir. Bunun somut örneklerini kendi ilimden ve başka illerden sunabilirim. Emsal teşkil eden iller yeni oluşumlara yol açıcı niteliktedir.
4. Satranç için çalışmak turnuva düzenlemekten ibaret değildir. YENİ DÖNEMİN İLK MEYVELERİNİ GÖREMEYEN ARKADAŞLARIMIZ ilgili illerin yerel basınını takip edebilirler. Ayrıca onları kendi ilimde de örnek uygulamalar için misafir de edebilirim. Benim için onurdur.
5. Sponsor olmadan nitelikli turnuva olmaz. Sponsor doğru ve gerçekçi ikna edilmeli. Burada “akıllı” ve nitelikli yeterliliğe sahip satranççı ya da yöneticiler gereklidir. Kimse hayır turnuvası düzenlemez ya da mucizedir. Geçmişte İstanbul’ da bu gibi işler çok güzel yapılıyordu. 1995-96 yılları Kadıköy Belediyesi turnuvalarını hatırlıyorum. Yerel dinamiklerin kullanıldığı ilk örneklerdendir.
6. Satranç yöneticiliğinin ve organizatörlüğün profesyonelleşmesi çözüm olabilir. Bunun da geçmişte ve günümüzde örnekleri var.
7. Kendi ilimden bir örnek vereyim.Türkiye Kulüpler Ligi yerel maçlarına katılan 6 takımdan dördü belediye adını alan kuruluşlardandır. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Derince Belediyesi, Gölcük Belediyesi, İzmit Belediyesi. Bu takımların finansını yerel yönetimler yapar. Sadece bu değil, çeşitli olanaklar da sunarlar. Satranç merkezleri (ilçe içindeki adları “satranç istasyonları”dır), turnuva salonları, kurs ve seminer etkinlikleri, ödüllü küçük büyük turnuvalar, veli sporcu hakem dayanışma geceleri, Türkiye Şampiyonalarına bireysel-takım katılım desteklemeleri…Tabi bütün bunlar geçmişte örgütsel ve ekip çalışmalarının bugünkü meyveleridir.
8. Turnuva içinde kategori turnuvaları olabilir. Ayrı bir turnuva değil! Aynı isimli turnuvanın, örneğin1600-1900 veya, 1800-2100 arası, ödülün sadece bu kategoriye verileceği ve katılımcıların bu grup içinde aralarında karşılaşacağı iç turnuva gibi.
9. Sponsorunuzun, katılımcılardan katılım ücreti alınması konusundaki fikrine gelince, biz (Kocaeli olarak) son 12 yıl,iki üç turnuva hariç aldırtmıyoruz. Ama kanımca alınmalıdır. Aksi takdirde satranç özel kuruluşlarının önemli bir gelir kaynağı yok olmaktadır. Yaşamaları bunun gibi etkinliklere bağlıdır. Turnuvayı özel kulübünüz adına düzenliyor ve hakem ücretleri, salon kirası gibi ödentileriniz varsa katılım ücreti alınabilir.
10. Turnuva ödülünün katılım ücretlerinden sağlandığı turnuvalarda durum daha değişiktir. Katılım cazibesi ve doyuruculuk azalmakta, sadece amatörlerin istekle katıldığı turnuvalara dönüşmektedir. Bu tip turnuvalara küçük çaplı ve maliyetli sponsor ya da sponsorlar bulmak daha kolaydır.
11. Bu alanda geçmiş yaşam tecrübesine sahip, satranç camiamızın başarılı insanlarından, sponsorlarından, organizatörlerinden görüş almak yerinde olacaktır.
12. Elbette katılımcılara kaliteli ve mütevazi koşullar sunulmalıdır. Ama bunun adı da “birliktelik” değil midir? Yani doğru adreslere birlikte ulaşmak, yani paylaşımcılık, işbirliği, örgüt. Yerel yönetimlere, sponsor kuruluşlara kendinize güveniyorsanız tek de gidebilirsiniz. Ya da referansı kuvvetli etkin kişilerle birlikte gidilebilir. Sonuçta alınacak sonuç önemli değil mi?
13. Turnuvanın programı, oyun süreleri de uygun gün ve saatlerde düzenlenmelidir. Gerçi günlerimizin içindeki kendimize ayıracağımız zamanlar gittikçe azalmaktadır. Burada karşılıklı fedakarlıklar gerekecektir.
14. İdeal sistem yoktur. Her insanın maddi, ailevi, zaruri ya da keyfi sebepleri olabilir. Konumu benzer insanlarla bir turnuva her zaman düzenlenemez.
15. Satrancın kendine özgü sahası, müsabaka seyirci hasılatı, reklam ve yayın gelirleri yoktur. “-Giderlerini artık ödemeyeceğim, kendi gelirlerini kendin bul!” özerklik sürecinden sonra devletten geliri kesilen federasyonlar içinde satranç kendi öz kaynaklarına yönelmek zorunda kalmıştır. Yapılan sponsorluk anlaşmaları bugüne kadar istikrarla devam etmiştir. Ancak kendi öz kaynaklarımızın oluşturulma fikri kamuoyunda tartışılmalı, karar altına alınmalıdır. Bunun sonucunda iller kendi etkinliklerini maddi gelirli turnuvalarını oluşturabilirler.
Sn.Suat ATALIK’ ın tespitlerini, paylaşımlarını okumak gerek. Çıkış noktası ve gözlemleri, dünya örnekleri, satrancın ticarileşmesi yerinde ve kendi atmosferinde incelenmesi gereken konulardır. Nitelikli ve üst seviyeye hitap eden turnuvaların azalmasının nedenleri, çocuk satrancına yönelme olarak görülüyor. Çünkü kalabalıklar orada, maddi güç kaynakları da bu kalabalıkların içinde saklı. Sponsorlar kitleye ulaşmak amacındalar. Satranç ne kadar umurlarında acaba? Bir başka bakışa göre de o sponsor nasıl yaşayacak?

Sonuçta, aslında “ortak akıl” galiba en yakın doğru cevabı bulacaktır!
Hazır toplanmışken şu “akil insanlar”a mı sorsak ne dersiniz?
Sevgi ve selamlarımla…
- MATRANÇ -
Ara
Cevapla
#14
MuzafferŞekerli Nickli Kullanıcıdan Alıntı:bunun tek sebebi satranççılar tarafından değil, eğitimci kafası ile yönetiliyor olmamız .

Sayın Muzaffer Şekerli, her konuda aynı sonuca bağlanan kasıtlı ve kısıtlı yorumlarınızı bir süredir okuyorum ama belki dişe dokunur bir saptamada bulunursunuz diye bugüne kadar hiç cevap vermedim. Kısmetiniz bugüneymiş.

Size sadece şunu söyleyeceğim: Satrancı gerçekten eğitimci kafası yönetmiş olsaydı, bugün Magnus Carlsen'in yerinde bu topraklarda yetişmiş bir genç satranççımız olurdu.

Ne çektiysek tüccar kafaların yüzünden çektik. bunu henüz algılayamamış olmanız, olayı ne kadar az algılayabildiğinizin bariz bir göstergesidir.

Eğitimci kafası ve +1800 dışında söyleyecek bir sözünüz varsa lütfen bizlerden esirgemeyiniz. Ama bunlardan başka fikriniz yoksa lütfen ve bir zahmet insanların okuma vaktini işgal etmeyiniz. Böylesi sizin için eminim ki çok daha iyi olacaktır.
Ara
Cevapla
#15
yazımı pragmatik olarak tanımlayanlar öncelikle konu başlığına bakmalıdırlar . ayrıca burada yazılan yazıların kısa ve öz olmasını uzun yazıların okunmadığını, burada böyle uzun destan gibi yazıların yazılmasının okunmayıp bir amaca fayda etmediği bir kaç defa beyan edilmişti .

asıl pragmatik yazı yazanlar burada konunun dışında herkese destan gibi cevap yetiştirmeye çalışanlardır . kendi konu başlıkları okunmaz tıklanmaz ama başkasının konularına ilgisi olmayan yazılar yazarak konunun dağıtılmasına katkı koymak, asıl pragmatikliktir .bunların yapılmaması gerektiğini bende özellikle öneririm .

uzun mu yazayım kısa mı yazayım diye düşünürken yine kısa yazmanın daha uygun olcağı kanaati ile başlayım .

burada mevzubahis olan herhalde federasyonun yaptığı turnuvalar .yoksa sponsorlu turnuvalar değil .sponsor kendi kafasına göre turnuva yapmakta özgürdür. konuyu açayım .

türk satranççıları türk satrancını kurucusu kabul edilen ve 1944 de izmirde gayriresmide olsa ilk türkiye şampiyonu olan selim palavan dan beri bir turnuva yapma kültürü vardır . o da ıvır zıvır eften püften turnuva yapmamaktır .güçsüz ve zayıf turnuvaların kimseye ,özellikle türk satrancına bir faydası yoktur .sadece teşvik amacı ile yapılır .

bizde ne yapılıyor pekii.... federasyonun yaptığı hemen her turnuvada daha ikinci turda 7-10 yaşındaki raitingi bile olmayan bir çocuk +1800-1900 -2000 raitinglilerin karşısına çıkıyor .
bunu zamanında defalarca söyledik , şikayet ettik '' olmaz böyle şey dedik .federasyon yönetimine yakın olanlara dert anlatmaya çalıştık . ama onlar öğretmendi. turnuva kültürü olmayan, hakemlik yapan ,satrançta açmaz konumuna bile vakıf olamayan kişilerdi .bu işin sonunda'' bu tür turnuvalara raiting kazanmak için değil raiting kaybetmek için girilir'' diye herkeste bir haklı düşünce oluştu ve arkadaşlar yavaş yavaş turnuvalara girmez oldular .

benim bahsettiğim öğretmenler işte onlardır .

sayın oktay ertan:

sizin söylediğiniz eğitimcinin satranç eğitimcisi olduğunu düşünüyorum. her şeyin ayrı bir hocası vardır . bizim itirazım düz okul öğretmenlerinin yönetici ve eğitici sıfatı ile türk satrancına bir katkısı değil zararı olduğu yönündedir . bu konudan hiç geri adım atmayada niyetimiz yok .

eğer ülkemizde magnus carlsen ler görmek istiyorsak onu yetiştirecek satranç eğitimcilerini yetiştirmeliyiz . onlarda ancak satranççılardan çıkar .

ben pedagoji okudum diyen herkesin satranççı yetiştirmesi gibi lüksü yoktur . satranç pedagojisi ayrı bir konudur .

ayrıca ben pisikolğum diyen herkes satranççıya pisikolojik destek veremez . bir pisikoloğun satranççıya pisokolojik destek vermesi için önce satranççı olması lazımdır .

magnus carlsen ler yetiştirmek hepimizin hayalidir .. ama acaba şunu kaç kişi biliyor ve kabul ediyor . giyotin , eklemeli satranç turnuvalarda kullanılmaya başladığından beri satrancın bilimsel yönü köreldi ve sanat yönü parlamaya başladı. böylece satrancın mozartı ortaya çıktı .bunu bilen ve ona göre eğitim veren kaç satranç hocası var acaba türkiye de.

hepinize saygılar . m. şekerli ADANA .
Ara
Cevapla
#16
Sayın Muzaffer Şekerli,
Uzun yazılar konusundaki eleştirilerinize katılıyorum. Zaman zaman kendim de bu hataya düştüm, bu nedenle daha özlü yazmaya çalışacağım.

Bizler burada birkaç kişiyiz, sayımız 10'u bulmaz herhalde. Ortada bir suç yokken suçlu aramaya çalışıyoruz gibime geliyor. Türkiye'de satrancın daha iyi yerlere gelmesini istiyoruz ama birbirimizi kıyasıya eleştirerek bir yere varamadığımız ve varamayacağımız açık.

Yöntemsel eleştirileriniz haklılık payı içeriyor, kuşkusuz. Ne var ki pedagojik formasyona sahip kişilerin yamuk-yumuk bile olsa satrancı öğretmeye ve sevdirmeye çalışması, satranç lafının hiçbir yerde duyulmamasından çok daha iyidir.

Tüm iyimserliğime rağmen son tahlilde boşuna uğraştığımızı düşünüyorum. Bu kanaatim son zamanlarda daha da güçlendi. Kafeteryalarda satranç yerine okey oynanıyorsa bizler burada kendimizi ne kadar yıpratırsak yıpratalım, somut bir sonuca ulaşabileceğimize inanmıyorum.

Halkın sporu olamadıktan sonra satranç, öğrencilerin sporu olsa ne olur, olmasa ne olur.

Sağlıcakla.
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 12 Ziyaretçi