06-11-2008, 18:12
Ali Sevgin'in TSF forumunda yazısının bilimsel yaklaşımı nedeniyle aynen aşağıya aldım.Bir hukukçu ve öğrenci velisi olarak yazıya aynen imzamı atıyorum.Kaleminiz mürekkepsiz kalmasın Ali Bey
Ali Sevgin
YeniÜye
Bu forumu seviyoruuum!
Profil göster »
Mesajlar: 23
ŞİŞKİN EGO
« Mesaj ekle #6 - : Bugün 17:24:41 » Alıntıyla cevapla » Düzenle
--------------------------------------------------------------------------------
Sağlıklı Günler,
Sayın Başkan'ın yukardaki açıklamasını dün birkaç kere okudum. O zamandan beri de aklımı ve duygularımı, "Seçim ortamında yapılmış heyecanlı bir açıklamadır, olur böyle şeyler" şeklinde ikna etmeye çalışıyorum, ama olmuyor; Paylaşalım.
İletişim bilinci üzerine çalışma yapan bilim adamları, sosyal ortamlardaki her iletişim eyleminde, üç farklı hedefe mesaj verdiğimizin bilincinde olmalıyız diyorlar. İletişim bilinci gelişmiş olgun insanın farkında olması ve sorumluluk alması gereken bu hedefler: Konuşulan ya da yazışılan kişi (Erşan Bey), çevre (mesajı okuyan bizler) ve kişinin kendisi (Başkan). Yani Başkan Bey, bu ileti yoluyla Erşan Bey’le, bizimle ve bir de kendisiyle ilişki içindedir. Kısa vadede Erşan Bey veya bizlerle kurduğu ilişki önemli olabilir ama, uzun vadede kendisiyle kurduğu ilişki önemli olacaktır ve ilişkilerin en önemlisi de budur bence. Örneğin, okuduğunuz iletiyi yazarken kendime hangi mesajı verdiğim konusunu düşünüyorum, algılamam; Sorumluluk hissettiğin konularda görüşleri, bilgileri önce kendine, sonra ortama saygılı ve sorumlu bir şekilde özgürce paylaşma uğraşı içindesin. Başkan Bey, yukardaki ileti yoluyla kendisiyle kurduğu ilişkinin farkında mı acaba? Erşan Bey’le ve bizle kurduğu ilişkide saygı ve sorumluluk yönünden bir sorun görüyür mu, görüyorsa kendisiyle ilişkisini nasıl değerlendiriyor?
Ortama getirilen iletişim bilincinin bir başka boyutu da, her iletişim anında insanın, hem bireysel hem toplumsal varlık olarak iki düzeyde etkileşim içinde olduğunun farkında olmaktır. Birey, toplumsal bir varlık olarak ‘ait olmak’ ve bireysel bir varlık olarak ‘özgür’ olmak ister. Bu denge bozulursa birey hastalıklı bir kişilik yapısı gösterir. ‘Ait olma baskın bir ortamda’ yetişen birey pısırık, kendine güvensiz, insan ilişkilerinde “Siz bilirsiniz efendim” diyen biri olur (sen bilinci). Ait olma duygusu zayıf, birey olma duygusu güçlü kişi ise bencil, kendini beğenmiş, dediğim dedik biri olur. İnsan ilişkilerinde “Ben bilirim, benim sözümü dinleyin, size öğreteyim” diyen bir tiptir (ben bilinci). Her ikisini dengelemiş biri, kendi görüşü kadar diğerininkini de öğrenmeye, öğrenebilmek için de dinlemeye önem verir, kendini düşündüğü kadar, diğerini de düşünür (biz bilinci).
İngilizcedeki 'information' ve 'knowledge' kelimelerinin her ikisi de Türkçede bilgi, malumat, haber vs. olarak ifade edilir. Oysa İngilizce’de information, kişinin belleğine kaydedilmiş yani ezberlenmiş ve bir sistem haline getirilerek anlamlandırılmamış veri olarak kullanılır. Knowledge ise farklı verilerin birbirleriyle ilişkilendirilerek anlamlı hale getirilmesidir. Bu organize bilginin özümsenip davranışlara yansımasına farkındalık ve farkındalıkların oluşturduğu sisteme de bilinç diyoruz. Ortama getirilen bilinç dediğimizde bilgilerimizden değil davranışımıza yansıtabildiğimiz bilgiden yani farkındalıklarımızdan sözediyoruz.
Verinin transferi ve depolanması üzerine kurulu eğitim sisteminde yetişip farkındalık geliştirememiş kişilerin varoluşu, yani değerleri, ilgileri, inançları, kendini algılayışı, kendisiyle ilişkisi eğitilmemiş olacaktır. ‘Hikmetinden sual olunmaz’ birey, bende olanlar en iyisi, en doğrusu, hiç kimseden hiçbir şey öğrenmeme gerek yok tavrı içinde yaşayacak, şişkin egosuyla kendi gözlüğü dışında gözlük tanımayacaktır. Dinlemeye önem vermeyecek, hep konuşacak, herkese akıl verecektir.
Sayın Delegeler,
Adaylardan Sayın Veli Ozan Çakır, forum ortamında paylaşımda bulunup ortama getireceği bilinç konusunda bilgilenmemiz yolunu tercih etmedi, kararlarına saygı duyuyorum. Sayın Başkan’ın satranç ortamına getirdiği bilinci ise yıllardır paylaşıyoruz. Sonuç olarak, yönetimin üyelerini hariç tutup sadece Sayın Ali Nihat Yazıcı’yı kastederek “Hikmetinden sual olunmaz” bu anlayış, 4 yıl daha devam etmemeli diyorum.
Oluşturacağınız kararda görüşlerimin katkısı olabiliyorsa ne mutlu bana.
Saygılarımla
Ali Sevgin
YeniÜye
Bu forumu seviyoruuum!
Profil göster »
Mesajlar: 23
ŞİŞKİN EGO
« Mesaj ekle #6 - : Bugün 17:24:41 » Alıntıyla cevapla » Düzenle
--------------------------------------------------------------------------------
Sağlıklı Günler,
Sayın Başkan'ın yukardaki açıklamasını dün birkaç kere okudum. O zamandan beri de aklımı ve duygularımı, "Seçim ortamında yapılmış heyecanlı bir açıklamadır, olur böyle şeyler" şeklinde ikna etmeye çalışıyorum, ama olmuyor; Paylaşalım.
İletişim bilinci üzerine çalışma yapan bilim adamları, sosyal ortamlardaki her iletişim eyleminde, üç farklı hedefe mesaj verdiğimizin bilincinde olmalıyız diyorlar. İletişim bilinci gelişmiş olgun insanın farkında olması ve sorumluluk alması gereken bu hedefler: Konuşulan ya da yazışılan kişi (Erşan Bey), çevre (mesajı okuyan bizler) ve kişinin kendisi (Başkan). Yani Başkan Bey, bu ileti yoluyla Erşan Bey’le, bizimle ve bir de kendisiyle ilişki içindedir. Kısa vadede Erşan Bey veya bizlerle kurduğu ilişki önemli olabilir ama, uzun vadede kendisiyle kurduğu ilişki önemli olacaktır ve ilişkilerin en önemlisi de budur bence. Örneğin, okuduğunuz iletiyi yazarken kendime hangi mesajı verdiğim konusunu düşünüyorum, algılamam; Sorumluluk hissettiğin konularda görüşleri, bilgileri önce kendine, sonra ortama saygılı ve sorumlu bir şekilde özgürce paylaşma uğraşı içindesin. Başkan Bey, yukardaki ileti yoluyla kendisiyle kurduğu ilişkinin farkında mı acaba? Erşan Bey’le ve bizle kurduğu ilişkide saygı ve sorumluluk yönünden bir sorun görüyür mu, görüyorsa kendisiyle ilişkisini nasıl değerlendiriyor?
Ortama getirilen iletişim bilincinin bir başka boyutu da, her iletişim anında insanın, hem bireysel hem toplumsal varlık olarak iki düzeyde etkileşim içinde olduğunun farkında olmaktır. Birey, toplumsal bir varlık olarak ‘ait olmak’ ve bireysel bir varlık olarak ‘özgür’ olmak ister. Bu denge bozulursa birey hastalıklı bir kişilik yapısı gösterir. ‘Ait olma baskın bir ortamda’ yetişen birey pısırık, kendine güvensiz, insan ilişkilerinde “Siz bilirsiniz efendim” diyen biri olur (sen bilinci). Ait olma duygusu zayıf, birey olma duygusu güçlü kişi ise bencil, kendini beğenmiş, dediğim dedik biri olur. İnsan ilişkilerinde “Ben bilirim, benim sözümü dinleyin, size öğreteyim” diyen bir tiptir (ben bilinci). Her ikisini dengelemiş biri, kendi görüşü kadar diğerininkini de öğrenmeye, öğrenebilmek için de dinlemeye önem verir, kendini düşündüğü kadar, diğerini de düşünür (biz bilinci).
İngilizcedeki 'information' ve 'knowledge' kelimelerinin her ikisi de Türkçede bilgi, malumat, haber vs. olarak ifade edilir. Oysa İngilizce’de information, kişinin belleğine kaydedilmiş yani ezberlenmiş ve bir sistem haline getirilerek anlamlandırılmamış veri olarak kullanılır. Knowledge ise farklı verilerin birbirleriyle ilişkilendirilerek anlamlı hale getirilmesidir. Bu organize bilginin özümsenip davranışlara yansımasına farkındalık ve farkındalıkların oluşturduğu sisteme de bilinç diyoruz. Ortama getirilen bilinç dediğimizde bilgilerimizden değil davranışımıza yansıtabildiğimiz bilgiden yani farkındalıklarımızdan sözediyoruz.
Verinin transferi ve depolanması üzerine kurulu eğitim sisteminde yetişip farkındalık geliştirememiş kişilerin varoluşu, yani değerleri, ilgileri, inançları, kendini algılayışı, kendisiyle ilişkisi eğitilmemiş olacaktır. ‘Hikmetinden sual olunmaz’ birey, bende olanlar en iyisi, en doğrusu, hiç kimseden hiçbir şey öğrenmeme gerek yok tavrı içinde yaşayacak, şişkin egosuyla kendi gözlüğü dışında gözlük tanımayacaktır. Dinlemeye önem vermeyecek, hep konuşacak, herkese akıl verecektir.
Sayın Delegeler,
Adaylardan Sayın Veli Ozan Çakır, forum ortamında paylaşımda bulunup ortama getireceği bilinç konusunda bilgilenmemiz yolunu tercih etmedi, kararlarına saygı duyuyorum. Sayın Başkan’ın satranç ortamına getirdiği bilinci ise yıllardır paylaşıyoruz. Sonuç olarak, yönetimin üyelerini hariç tutup sadece Sayın Ali Nihat Yazıcı’yı kastederek “Hikmetinden sual olunmaz” bu anlayış, 4 yıl daha devam etmemeli diyorum.
Oluşturacağınız kararda görüşlerimin katkısı olabiliyorsa ne mutlu bana.
Saygılarımla