17-05-2010, 11:08
Satranç Ailemize,
17 Nisan 2010 tarihinden bu yana gelişen olaylar karşısında bir açıklama yapmam beklentisine cevaben, bilgi ve düşüncelerimi sizlerle paylaşıyorum.
“Satranç ve Sol” başlıklı yazım, çok özet olarak başkanımızca adeta federasyonumuzun altına dinamit konmuş şekilde karşılanmıştır.
Her spor dalının farklı ve ortak özellikleri vardır. Farklı özellikler o spor dalının belirgin karekterini oluşturur. Farklılıklar güzeldir. Zenginliktir. Ve de doğaldır. Bir satranç sporcusuna, güreş, boks ve benzeri müsabakalarda olduğu gibi “hadi koçum...”, “aslanım...”, “göster kendini...” gibi seslenemezseniz. Böyle bir teşebbüs yadırganır. Tebessümle karşılanır. Satranç sporcuları fiziksel açılardan diğer sporcular kadar güçlü olamayabilirler. Onlardan bir güreşçinin kas kuvvvetine sahip olmaları beklenmemektedir. Ancak bunun yanında, satranççılardan; okuduklarını daha iyi anlamaları, doğru yorumlamalarını beklemek yanlış olmaz. Düşünsel sahada mücadele veren bu sporun icracılarının entelektüel düzey olarak ortalamanın yukarılarında olmalarını beklemek yanlış olmaz. Nitekim bu doğrultuda veriler ortaya koyan akademik çalışmaların varlığı bilinmektedir.
Keşke her koşucu satranççı kadar düşünsel sahada da mücadele verebilse ve her satranççı da koşucular kadar fiziksel kuvvet sahibi olabilseler. Bu istek bugün için sadece var olmayan bir ideal. Belki bir ütopya...
“Satranç ve Sol” ve sonrasında kaleme aldığım “Satranç ve Gol” yazılarım, düşünce dünyamı açıkça ortaya koymaktadır. Bu yazılarda bırakın bir siyasi fikriyatı öne çıkartmayı, genel bir siyaset eleştirisi ve daha da ötesinde a-politik tutum belirgindir. Bu açılardan eleştirilebilir dahi.
Tamamen anektod aktarımı ve genel üslubumun içinde kaldığını düşündüğüm yazımın, bir an için sakıncaları olduğunu göz önünde bulunduralım. O taktirde camiamızdaki tüm arkadaşlarımın kendilerini 'başkan' yerine koyarak düşünmelerini rica ediyorum. Böyle mi davranırdınız? Yoksa çalışma arkadaşınıza sahip mi çıkardınız?
Bu yazının devamında Yönetim Kurulu olağan üstü olarak toplantıya çağrılmış ve şu karar alınmıştır: “Asbaşkanlık ve yürütme kurulu üyeliklerinden alınmam, devamında da bununla yentinilmeyerek yönetim kurulu üyeliğinden istifamı istenilmesi” şeklinde. Bir yazı karşısında 2010 Türkiye'sinde tutunulan bu tavır anlaşılır değildir.
Federasyon yönetimi, 'hukuk' öncelik alınarak yürütülmelidir. Yönetim Kurulu üyeleri için bir istifa istenilmesi, buna zorlanması gibi bir mekanizma ana statümüzde yer almamaktadır. Nedeni sanırım Genel Kurul iradesinin güçlü kılınmasına dairdir. Nitekim Genel Kurul'da, adımın mevcudiyeti ile listeye lehte 'bir' oy dahi verilmişse; bu 'bir' oyu veren kişiye karşı sorumluluğumdur esas olan. Hukukun beraberinde ahlaki bir sorumluluktan söz ediyorum.
TSF Ana statüsü, Madde 18 - 3'de federasyon yönetim kurulunda bulunan üyelerin olumsuz eylem ve tasarruflarına dair GSGM Merkez Ceza Kurulu'nu işaret etmektedir. Benim durumumda da “beni çok sevdiğini” ve “asla kaybetmek istemediğini” sıklıkla telaffuz eden bir Başkan, kolaylıkla sakıncalı görülen yazımdan ötürü, günler öncesinden ilettiğim şekilde Merkez Ceza Kurulu'na sevkim amaçlı bakanlığa müracaatda bulunabilirdi. Böylelikle, konunun subuta ermesini sağlayabilirdi.
Ancak bu hukuki yöntem tercih edilmemiş ve olağan üstü bir yönetim kurulu toplantısı, istifamın talebi amacıyla toplanmıştır. Bu toplantı amacıyla harcanmış olan yol paraları, giderler dahi benim açımdan satranç adına kayıptır.
Bu doğrultuda bir başvuruda hala daha bulunabileceklerini bilgi olarak aktarıyorum. Konunun irdelenmesi açısından en doğru, en sağlıklı yol esasen budur. Ve eğer, önümüzdeki bir iki gün içerisinde bu başvuru federasyonumuzca gerçekleştirilmezse, şahsen kendi kendimi ihbar mahiyetinde, konunun subuta ermesi açısından başvuruda bulunmak düşüncesinde olduğumu iletiyorum.
Bu noktada bir ufak bilgilendirmede bulunmam faydalı olabilir. GSGM Özerk Spor Federasyonları Çerçeve Statüsü Anayasa Mahkamesi'nce iptal edilmiş olduğu bilgisi sizlere de ulaşmış olabilir. Ancak Çerçeve Statü bir yıl süreyle gerekli değişikliklerin yapılabilmesi ve işlerin devamlılığı açılarından yürürlüktedir.
Şu gün itibarıyla, 3. kişileri ilgilendirmeyen ve bütünüyle sadece kendimle ilgili bir durumun içerisinde olsaydım, şüphesiz, istifamı talep etmiş olan takımın içerisinde yer almazdım. Ancak yönetim kurulu üyesi olarak aldığımız sorumluluk, yönetimdeki diğer arkadaşlarımıza olandan ötedir. Camiaya karşıdır. Satranç camiamıza karşıdır.
Bu değerlendirmelerim ışığında, yukarıda bahsettiğim o 'bir' oyu vermiş olduğunu düşündüğüm arkadaşlarıma danışmadan hareket etme lüksünü kendimde göremiyorum. Bu değerlendirme sonrasında çıkacak ortak kanaat doğrultusunda hareket edeceğimi ve “Satranç ve Yol” yazısını böylelikle kaleme alacağımı bilgi olarak paylaşıyorum.
Camiamızdan bir beklentim; bu konuyu karşılıklı atışma, sataşma seviyelerine çekmeden yürütebilmemizdir. Bu doğrultuda dikkatli olmak ciddi bir sorumluluğumuzdur. Sayın Yazıcı şahsıma karşı böylesi keskin ve olumsuz bir tutum sergilemiş olsa da, Türk Satrancı'na on yıl süreyle hizmet etmiştir. Uluslararası bir federasyonun da başkanı olmak gibi bir iddiayı aramızdan birisi olarak ortaya koymuştur. İddiasını desteklemek gibi bir sorumluluğumuz bulunmaktadır. Bu açılardan saygıyı hak ettiği görüşü sanırım camiamızın ortak kanaatıdır.
Ne Kuvay beyaz'dır ne bir başkası siyah. Ne yönetim Kuvay Sanlı'ya karşı tutumundan ötürü kötüdür. Ne de geçmiş 19 aylık uygulamalardan ötürü bütünüyle iyidir. Bugün, 08 Kasım 2008 tarihine dönebilecek olsaydık, hiç herşeyi gene aynı şekilde yürütürdüm diyemem. Bu içiçelik içerisinde, kırıcı olmadan işlerimizi yürütme, değerlendirme sorumluluğumuz vardır.
Bazen yöntem, işleri yürütme şekli, varılacak noktadan daha önemli bir konumda olabilir. İşlerimizi yürütürken sergilediğimiz güzel örnekler, amaç doğrultusunda kazanımı zaten sağlamış olabilir. Konunun sadece ve sadece entelektüel bir zeminde tartışılması en yararlı olandır. Nitekim ben de, camiamızda bulununan tüm bireylerin “yanlış yere çekerler...”, “farklı anlarlar...” gibi kaygılar gütmeden, entelektüel düzeyine olan güvenimle yazımı, yazılarımı kaleme aldım.
Gelişmelerden, “bir aile olma” refleksimizi güçlendirerek, kazançlı çıkmamız dileğimle herkese saygılarımı sunuyorum.
Kuvay Sanlı
17 Nisan 2010 tarihinden bu yana gelişen olaylar karşısında bir açıklama yapmam beklentisine cevaben, bilgi ve düşüncelerimi sizlerle paylaşıyorum.
“Satranç ve Sol” başlıklı yazım, çok özet olarak başkanımızca adeta federasyonumuzun altına dinamit konmuş şekilde karşılanmıştır.
Her spor dalının farklı ve ortak özellikleri vardır. Farklı özellikler o spor dalının belirgin karekterini oluşturur. Farklılıklar güzeldir. Zenginliktir. Ve de doğaldır. Bir satranç sporcusuna, güreş, boks ve benzeri müsabakalarda olduğu gibi “hadi koçum...”, “aslanım...”, “göster kendini...” gibi seslenemezseniz. Böyle bir teşebbüs yadırganır. Tebessümle karşılanır. Satranç sporcuları fiziksel açılardan diğer sporcular kadar güçlü olamayabilirler. Onlardan bir güreşçinin kas kuvvvetine sahip olmaları beklenmemektedir. Ancak bunun yanında, satranççılardan; okuduklarını daha iyi anlamaları, doğru yorumlamalarını beklemek yanlış olmaz. Düşünsel sahada mücadele veren bu sporun icracılarının entelektüel düzey olarak ortalamanın yukarılarında olmalarını beklemek yanlış olmaz. Nitekim bu doğrultuda veriler ortaya koyan akademik çalışmaların varlığı bilinmektedir.
Keşke her koşucu satranççı kadar düşünsel sahada da mücadele verebilse ve her satranççı da koşucular kadar fiziksel kuvvet sahibi olabilseler. Bu istek bugün için sadece var olmayan bir ideal. Belki bir ütopya...
“Satranç ve Sol” ve sonrasında kaleme aldığım “Satranç ve Gol” yazılarım, düşünce dünyamı açıkça ortaya koymaktadır. Bu yazılarda bırakın bir siyasi fikriyatı öne çıkartmayı, genel bir siyaset eleştirisi ve daha da ötesinde a-politik tutum belirgindir. Bu açılardan eleştirilebilir dahi.
Tamamen anektod aktarımı ve genel üslubumun içinde kaldığını düşündüğüm yazımın, bir an için sakıncaları olduğunu göz önünde bulunduralım. O taktirde camiamızdaki tüm arkadaşlarımın kendilerini 'başkan' yerine koyarak düşünmelerini rica ediyorum. Böyle mi davranırdınız? Yoksa çalışma arkadaşınıza sahip mi çıkardınız?
Bu yazının devamında Yönetim Kurulu olağan üstü olarak toplantıya çağrılmış ve şu karar alınmıştır: “Asbaşkanlık ve yürütme kurulu üyeliklerinden alınmam, devamında da bununla yentinilmeyerek yönetim kurulu üyeliğinden istifamı istenilmesi” şeklinde. Bir yazı karşısında 2010 Türkiye'sinde tutunulan bu tavır anlaşılır değildir.
Federasyon yönetimi, 'hukuk' öncelik alınarak yürütülmelidir. Yönetim Kurulu üyeleri için bir istifa istenilmesi, buna zorlanması gibi bir mekanizma ana statümüzde yer almamaktadır. Nedeni sanırım Genel Kurul iradesinin güçlü kılınmasına dairdir. Nitekim Genel Kurul'da, adımın mevcudiyeti ile listeye lehte 'bir' oy dahi verilmişse; bu 'bir' oyu veren kişiye karşı sorumluluğumdur esas olan. Hukukun beraberinde ahlaki bir sorumluluktan söz ediyorum.
TSF Ana statüsü, Madde 18 - 3'de federasyon yönetim kurulunda bulunan üyelerin olumsuz eylem ve tasarruflarına dair GSGM Merkez Ceza Kurulu'nu işaret etmektedir. Benim durumumda da “beni çok sevdiğini” ve “asla kaybetmek istemediğini” sıklıkla telaffuz eden bir Başkan, kolaylıkla sakıncalı görülen yazımdan ötürü, günler öncesinden ilettiğim şekilde Merkez Ceza Kurulu'na sevkim amaçlı bakanlığa müracaatda bulunabilirdi. Böylelikle, konunun subuta ermesini sağlayabilirdi.
Ancak bu hukuki yöntem tercih edilmemiş ve olağan üstü bir yönetim kurulu toplantısı, istifamın talebi amacıyla toplanmıştır. Bu toplantı amacıyla harcanmış olan yol paraları, giderler dahi benim açımdan satranç adına kayıptır.
Bu doğrultuda bir başvuruda hala daha bulunabileceklerini bilgi olarak aktarıyorum. Konunun irdelenmesi açısından en doğru, en sağlıklı yol esasen budur. Ve eğer, önümüzdeki bir iki gün içerisinde bu başvuru federasyonumuzca gerçekleştirilmezse, şahsen kendi kendimi ihbar mahiyetinde, konunun subuta ermesi açısından başvuruda bulunmak düşüncesinde olduğumu iletiyorum.
Bu noktada bir ufak bilgilendirmede bulunmam faydalı olabilir. GSGM Özerk Spor Federasyonları Çerçeve Statüsü Anayasa Mahkamesi'nce iptal edilmiş olduğu bilgisi sizlere de ulaşmış olabilir. Ancak Çerçeve Statü bir yıl süreyle gerekli değişikliklerin yapılabilmesi ve işlerin devamlılığı açılarından yürürlüktedir.
Şu gün itibarıyla, 3. kişileri ilgilendirmeyen ve bütünüyle sadece kendimle ilgili bir durumun içerisinde olsaydım, şüphesiz, istifamı talep etmiş olan takımın içerisinde yer almazdım. Ancak yönetim kurulu üyesi olarak aldığımız sorumluluk, yönetimdeki diğer arkadaşlarımıza olandan ötedir. Camiaya karşıdır. Satranç camiamıza karşıdır.
Bu değerlendirmelerim ışığında, yukarıda bahsettiğim o 'bir' oyu vermiş olduğunu düşündüğüm arkadaşlarıma danışmadan hareket etme lüksünü kendimde göremiyorum. Bu değerlendirme sonrasında çıkacak ortak kanaat doğrultusunda hareket edeceğimi ve “Satranç ve Yol” yazısını böylelikle kaleme alacağımı bilgi olarak paylaşıyorum.
Camiamızdan bir beklentim; bu konuyu karşılıklı atışma, sataşma seviyelerine çekmeden yürütebilmemizdir. Bu doğrultuda dikkatli olmak ciddi bir sorumluluğumuzdur. Sayın Yazıcı şahsıma karşı böylesi keskin ve olumsuz bir tutum sergilemiş olsa da, Türk Satrancı'na on yıl süreyle hizmet etmiştir. Uluslararası bir federasyonun da başkanı olmak gibi bir iddiayı aramızdan birisi olarak ortaya koymuştur. İddiasını desteklemek gibi bir sorumluluğumuz bulunmaktadır. Bu açılardan saygıyı hak ettiği görüşü sanırım camiamızın ortak kanaatıdır.
Ne Kuvay beyaz'dır ne bir başkası siyah. Ne yönetim Kuvay Sanlı'ya karşı tutumundan ötürü kötüdür. Ne de geçmiş 19 aylık uygulamalardan ötürü bütünüyle iyidir. Bugün, 08 Kasım 2008 tarihine dönebilecek olsaydık, hiç herşeyi gene aynı şekilde yürütürdüm diyemem. Bu içiçelik içerisinde, kırıcı olmadan işlerimizi yürütme, değerlendirme sorumluluğumuz vardır.
Bazen yöntem, işleri yürütme şekli, varılacak noktadan daha önemli bir konumda olabilir. İşlerimizi yürütürken sergilediğimiz güzel örnekler, amaç doğrultusunda kazanımı zaten sağlamış olabilir. Konunun sadece ve sadece entelektüel bir zeminde tartışılması en yararlı olandır. Nitekim ben de, camiamızda bulununan tüm bireylerin “yanlış yere çekerler...”, “farklı anlarlar...” gibi kaygılar gütmeden, entelektüel düzeyine olan güvenimle yazımı, yazılarımı kaleme aldım.
Gelişmelerden, “bir aile olma” refleksimizi güçlendirerek, kazançlı çıkmamız dileğimle herkese saygılarımı sunuyorum.
Kuvay Sanlı