Lütfen Önlem Alınsın!
#1
Yazar: Nuran Çakmakçı Nickli Kullanıcıdan Alıntı:Amerikan Çocuk Hekimleri Derneği’nin yayınladığı, her çocuk hekiminin her ay bakmak istediği dergide geçtiğimiz aylarda önemli bir makale yayınladı. Bu makalenin konusu çocuklar ve televizyon. Dergide yazılanlara göre, 2 yaş altındaki çocuklara asla televizyon izletmememek gerekiyor. Uzmanlara göre bebeklerin insan bedenini, yüzleri, mimikleri olduğu gibi görmesi, organik ilişki içinde olması ve dokunması gerekiyor. Bunun yerine yararlı olduğu söylense bile bazı filmleri seyretmesi, hele hele reklamları izlemesi onları olumsuz etkiliyor. Çocukların gerçekle sanal dünyayı ayırt edememesi, reklamda gördüklerini gerçek gibi kabul etmesi, onun düşünce dünyasında ciddi problemlere neden oluyor. Amerikan Çocuk Hekimleri Derneği’nin bütün bunlara dayanarak, ailelere uyarısı şu: Çocuklara en az 2 yaşına kadar asla televizyon izletmeyin.

Bu gelişmeleri yakından izleyen Kocaeli Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şükrü Hatun, bizim aracılığımızla aileleri uyarıyor ve yine Amerikan Çocuk Hekimleri Derneği’nin bir uygulamasına Türkiye’de de benimsenmesini istiyor. Buna göre çocuk hekimleri artık sadece çocukların hastalıkları ya da aşıları ile ilgili ailelere uyarılarda bulunmayacak, onların ne kadar televizyon seyrettikleri, ne kadar bilgisayarla birlikte olduklarına yönelik sorular sorup, aileleri yönlendirecekler.

17 yıllık çocuk hekimi ve 21 ile 12 yaşında kızları bulunan Şükrü Hatun’un ailelere uyarıları şöyle:

SÜREKLİ PLAY STATİON ÇOCUĞUN İSKELETİNİ BOZABİLİR
Birkaç yıl önce şişmanlık nedeniyle getirilen ergen bir erkek çocuğunu üst kısmını soyarak muayeneye başladığımda büyük bir şaşkınlık yaşamıştım. Şaşkınlığımın nedeni görüntüsü bile ’toksik’ olan yağ dokusunun yoğunluğundan değildi; boynundan beline kadar omurgalarının sandalyenin çıkıntılarını yansıtan şekil bozukluğundan etkilenmiştim.

Ne olduğunu tahmin edebiliyordum ama yine de annesinin "Günde 8-10 saat play-station oynuyor, ondan böyle oldu doktor bey" sözleri canımı çok sıktı. Şişmanlık önemli bir sorundu ama gelişme çağındaki bir çocukta kalıcı iskelet bozukluğuna yol açan ihmalkarlık daha üzücüydü. Onlara biraz da bu üzüntümü yansıtarak konuştuğumda, anne elektronik oyunlara bağımlı hale gelen, bu nedenle bütün dersleri kötü olan çocukları karşısında ailecek çaresiz kaldıklarını söyledi. Aslında o gencin ailesinin çaresizliği ev ortamlarını çocuk odalarına kadar işgal eden elektronik medya karşısında hepimizin yaşadığı çaresizlikten farklı değildi. Bir çok anne-baba gibi ben de örneğin neredeyse tüm dakikaları gerilim ve şiddet dolu kaba, basit TV dizilerini seyreden 13 yaşındaki kızıma çoğu zaman söz geçiremiyordum.

AMERİKALI ÇOCUKLARIN GÜNDE 6 SAATİ ELEKTRONİK MEDYANIN ÖNÜNDE GEÇİYOR
Yakın zamanda yayımlanan bir çok araştırma, son yıllarda önem kazanan cinsellik, bağımlılık yapan ilaçlar, şişmanlık ve yeme bozuklukları, hiperaktivite, okul performansında azalma, saldırganlık, intihar gibi sorunlarda medyanın belirgin etkisinin olduğunu gösteriyor. Ülkemizle ilgili veri yok ama ABD’de ortalama bir çocuğun günde 6 saatini elektronik medya karşısında harcadığı biliniyor. Hemen tümü bu ülke kaynaklı endüstri, dünyadaki bütün çocukları ortalama Amerikalı çocuklara benzetiyor. Saldırgan davranışlara medyanın yüzde 10-30 oranında katkısının olduğunu, internet ortamındaki cinsel içerikli materyallerin erken yaşta cinsel ilişki ihtimalini ve sigaraya başlama riskini iki kat arttırdığını biliyoruz artık.

TELEVİZYON 8-10 AY ARASI ÇOCUKLARIN DİL GELİŞİMİNİ BOZUYOR
Bu ay çocuk sağlığının en nitelikli dergilerinden birinde yayımlanan bir makale, bebek videolarının 8-10 ay arasındaki çocukların dil gelişiminde gecikmeye yol açtığını kanıtlıyor. ABD’de dev bir bebek videosu pazarının olması ve bir çok anne babanın yararı olur diye "Susam Sokağı" benzeri filmleri 2 yaşın altındaki çocuklara seyrettirmesi çocuk gelişimiyle ilgili çok önemli bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Oysa 2 yaşın altındaki çocukların TV’den pozitif bir şey öğrenmediğini biliyoruz.

EVDE TELEVİZYON KURALLARI KOYUN
Dünyadaki çocuk sağlığı otoriteleri anne-babaların TV setlerini kontrol etmelerini, çocuklarının seyredeceği programlar konusunda sorumluluk duymalarını kesin olarak öneriyor. Buna karşın bir çok ailenin evde TV seyretmeyle ilgili bir kural koymadığını, biraz da bu tür eğlence aletlerinin yardımıyla pasif (kolay) anne-babalığı seçtiğini görüyoruz. Ailelerin bu tutumlarını değiştirmeleri şart. Bu konuda anne babalara kestirmeden söylenebilecek iki şey, 2 yaşın altındaki çocuklara kesin olarak TV seyrettirmemeleri ve çocuk odalarına TV sokmamalarıdır.

HEKİMLER BU KONUYLA DA İLGİLENMELİ
Çocuk hekimlerinin de normal bebek ve çocuk izlemi sırasında çocukların elektronik medya ürünleriyle ilişkisini sorgulaması ve ailelere doğru tutumlar konusunda bilgilendirmesi gerekli. Yani çocukların beslenmesi, evde sigara içilip içilmediği gibi çocukların ne kadar süre TV vs seyrettiği de çocuk sağlığıyla ilgili bir konu olarak görülmelidir.

SORUMLULUK ANNE-BABALARA DÜŞÜYOR
Fast-food endüstrisinin çocuklar üzerine olumsuz etkileri konusunda hükümetlerin ve endüstrinin aldığı tedbirlerin günlük yaşamda önemli bir etkisi olmuyor. Naomi Klein’in yeni kitabının isminden esinlenerek söylersek bu sorunlar ’felaket kapitalizminin’ sonuçları. Bu nedenle bir taraftan toplumsal mücadele sürdürülürken öte yandan acil olarak ’kötülükler’ karşısında çocuklarımızı koruma refleksimizle önlem almak biz anne babalara düşüyor.

Hemşireliğin de anaokulu öğretmenliğinin de önü açık
"Önceden çevremde kim varsa, tanıdık, tanımadık herkesi bizim okula yönlendiriyordum. Kontenjanımızı doldurmak için tek tek ön kayıt yapan adayların ailelerini arıyordum. Ne olur, bize kayıt yaptırın, çocuğunuzun geleceğini garantiye alın diye. Ama, yüzüme telefonlar kapanıyor, gelen de kesin kaydını yaptırmıyordu. Ama, şimdi meslek liselerinin önemi anlaşılınca bu okula girmek için torpil yapmaya çalışıyorlar." İstanbul’da son günlerde öğrenciler tarafından çok rağbet gören Şişli Sağlık Meslek Lisesi müdürü Dursun Gürlük, öğretmenler odasında bunu anlatıyor.

İstanbul’da tanınmış bir okulun kurucusu yeni doğan torunları için hemşire tuttuklarını anlatırken, laf arasında aldığı ücretten söz ediyor. Hemşireye günlük 250 YTL verdiğini, öğretmenlerin daha az ücret aldığını aktarıyor. İSTA Akademi’nin kurucuları Orhan Kahyaoğlu ve Okan Turhan, tam 10 yıldır ara eleman yetiştiriyorlar. Mezun ettikleri her adayın tamamının iyi ücretlerle iş bulduklarını anlatıyorlar. Grafikerlik, reklamcılık bölümlerinden eğitim görenlerin daha mezun olmadan işlerinin hazır olduğunu açıklıyorlar.

Aslında sağlık meslek lisesi müdürü de, okulun kurucusu da, İSTA Akademi’nin yöneticileri de aynı şeyi söylüyor. Türkiye’de ara elemana ihtiyaç var. Ara eleman denilen meslek erbabı hemen iş bulabiliyor. Yukarıdaki örneklerde verdiğimiz gibi bazı mesleklerde yükseköğretime gitmeden önleri açık. Ve üstelik de iyi gelir getiriyor. Ama, bilinmediğinden mi, yoksa anne babaların konu komşuya hava atmak için çocuklarını üniversiteye gönderme ısrarından mı bilinmez, pek rağbet görmüyor.

8 yıllık eğitimin ardından meslek liseleri ve özellikle de sağlık meslek liseleri pek rağbet görmedi. Ancak, son zamanlarda bu mesleklerin değeri anlaşılıyor. İki örnekte aktardığım gibi sağlık sektörü çalışanlarının önü açık. Bu alanda eğitim veren kurumların değeri de yeni yeni anlaşılıyor.

Ailelere önerim, çocuklarınızı şimdiden bu alanlara yönlendirin. Çocuğunuzun kolunda bir altın bileziği olsun istiyorsanız, kısa yoldan hayata atılmasını bekliyorsanız, meslek liselerinin önü açık. Aynı şey meslek liselerinin okul öncesi eğitim veren bölümleri için de geçerli. Ülkemizde okul öncesi eğitim kurumu sayısı artıyor. Buralarda genellikle lise mezunu öğretmenler görev yapıyor. Ancak, bu bölümler yeterince tanınmıyor, bilinmiyor. Bir de bu açıdan bakın ve çocuklarınızı doğru yönlendirin.

Kaynaklar

http://www.yenibiris.com/CareerSupport/D...5§ionID=9

http://www.rehabilitasyon.com/action/mak...meyin-2989

Yazar Nuran Çakmakçı'nın yazısını okurken aklıma bilgisayar başında devamlı satranç oynayan çocuklar geldi. Satranç Federasyonu bunun önlemini aldı mı bilmiyorum. Tek, bildiğim bu yazıyı okuyunca ailelerin bilgilendirilmesi gerektiğini öğrenmem. Lütfen Önlem Alınsın!
Ara
Cevapla
#2
Sn Avanoğlu,

Kanımca bu konuda ebeveynlerden başka önlem alabilecek durumda olan kimse yoktur.Internet moderatörleri veya sysoplar saatlerce oynayanın tek bir çocuk mu yoksa aynı hesaptan oynayan birden fazla arkadaş mı olduğunu ayırtedemezler.

Internetin ve her evde PC'lerin olmadığı zamanlarda "atari salonları" vardı.Çocuklar ebeveynlerinden jeton parası alarak buralara gider ve oyunlarını ayakta oynarlar böylece kemik gelişimleri olumsuz etkilenmezdi.Ayrıca buralarda kendilerine arkadaş edinirler ve şimdiki çocuklar gibi odalarına hapsolmak zorunda kalmazlardı.
Teknoloji nimetlerini bize sunarken yan etkilerini de birlikte getiriyor maalesef.
Ara
Cevapla
#3
Mehmet bey,

Benim 5 yeğenim var ve hepsine de satranç oynamasını öğrettim. Ama satranç turnuvasına katılmayı kabul etmediler. Bunun yerine bilgisayarla oyun oynamayı tercih ettiler. Tabii, ben bilgisayar başında olunca saatlerce oyun oynayamazlar. Ama bu sefer cep telefonu ellerinden bırakmıyorlar. Yani kitap okumayı sevdiremiyorum. Bilim adamları "Neden satranç oynayan derslerinde başarılı?" diye araştırıyor. Sonunda, satranç oynamanın kitap okumak kadar faydalı olduğu kanıtlanıyor. Bunun için, ilköğretiminin ilk 3. sınıfına kadar satranç zorunlu ders olmalı düşüncesindeyim. Böyle olsaydı, belki yeğenler satranç turnuvasına katılacaktı. Antalya Satranç Camiası'nın yakından tanıdığı Hüseyin Aktaş beyse, ilköğretim 7. sınıfına kadar satranç eğitiminin zorunlu olması gerektiği düşüncesinde. Bence de doğru bir düşünce. Ama kitap okumayanlar için, zorunlu olmalı değil mi?

Anlayacağınız, bunun için "Lütfen Önlem Alınsın!" çağrısını yaptım.
Ara
Cevapla
#4
Mehmet bey,

Biraz önce yeğen futbol oynadı. Yani en büyük abimin, ilköğretim 4. sınıf okuyan oğlu, satranç oynamasını bildiği halde ilgi göstermiyor. Aslında sorun kitap okumaması. Ben, biraz önce ona:
[color=white]------[/color]- Kalk biraz kitap oku dedim. Ama televizyon açtı ve onu seyrediyor. Eğer, satranç oyununa ilgi gösterseydi, ben hem ellerimden hem de ayaklarımdan fiziki engelli olduğum için, bilgisayar başında fazla satranç oynayamaz. Çünkü, annemle birlikte yaşadığım ev dördüncü katta ve benim günüm hep dört duvar arasında geçiyor. İşte Satranç Federasyon'undan beklentim, bana yol göstermesi! Ben her zaman bilgisayar başındayım. Ayrıca öykü/hikâye yazarıyım. Özgür Satranç Forum'un 2008 yılının Haziran ayında düzenlediği "Masal ve Öykü" yarışmasında, 2. oldum. Gönül ister ki, yazdığım eser seslendirilsin ve çocuklara satranç oyununu sevdirsin. Maalesef, beni arayan olmadı!

Peki, futbol maçı kaç, kaç mı bitti? Yeğen, 0-1 geriye düşünce, benden yardım istedi. Ben gol atınca, maç 1-1 bitti. Oyunu penaltı atışları sonucu kazandı. Bu kadar akıllı biri yani.
Ara
Cevapla
#5
Müjde!
Müjde!
Müjde!
Sonunda yeğenimi ikna ettim. Yani www.kraloyun.com isimli internet sitesinde oyun oynadıktan sonra, bilgisayarla satranç oynamayı kabul etti. İlk önce çok kötü yenildi. Bu durumu hırs yaptı ve ikinci defa oynadı. Bakalım oynadığı oyunları, beğenecek misiniz?

Ama şunu açık bir şekilde söyleyeyim ki, bırakınız yeğeni, ben dahil yapılan açılışın adını bilmiyorum!



Not: 2. oyun uzun sürdüğü için, 3 resim yapmak zorunda kaldım.


2992.jpg


3141.jpg


3162.jpg
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi