Aslında çok kolay işimiz;
Kolayca soracağız soruları
Bir çocuk saflığı ve yılanı kavradığı merakla çocuğun
Her şeyi konuşacağız açık açık
Hiç bir şey kalmayacak ne kapalı ne açık
Aslında çok kolay işimiz;
Dürüst olacağız yalnızca çocuklara yanıt verirken
Ama bundan daha kolayı çok zor!...
“TSF, ÖNDERLİK VE KUVAY SANLI”
Eğer forum takvimi doğruysa 29 Haziran 2010 tarihinde bu başlığı açmışım.
O günden bu yana Kuvay Sanlı arkadaşımız bu başlık altına herhangi bir görüş belirtmedi. Mali genel kuruldan sonra bir şeyler yazması gerekirdi, onu da başka bir başlık altında yazdı.
Şimdi bazı arkadaşlar bana soruyor,:
- Kuvay Sanlı kimdir?
Bazı arkadaşlar da şöyle söylüyor:
- Kuvay Sanlı genel kurula hiç gelmemeliydi…
Bir diğer grup da şöyle söylüyor:
- Körle yatan şaşı kalkar misali, yönetimde bulunduğu süre içerisinde ister istemez bazı olumsuzluklara ortak olmuş, ancak şu ana değin olan çabası, sürecin aydınlanması yolunda çok olumlu katkı sağlamıştır.
Bu sonuncu arkadaşın değerlendirmesi önemli benim için...
Ancak "Kuvay Sanlı Kimdir" sorusundan başlayarak bu güne gelmek ve Haziran ayındaki bu önerim ile bugün arasındaki süreci değerlendirmek ve bundan sonraya ilişkin düşüncelerimi anlatmam gerekiyor.
Kuvay Sanlı'yı 2004 yılı sonunda tanıdım. Kendisi o tarihte Ateş Ülker ile birlikte Antalya'ya gelmiş, Antalya Çallı Spor kulübünde bir toplantı yapmış, TSF yönetimine adaylıklarını açıklamışlardır.
Kendileriyle tanışmama neden olan Abidin Ünal arkadaştır. Abidin Ünal o tarihlerde Ateş Ülker ve Kuvay Sanlı'yı desteklemektedir. Yönetime karşı eleştirilerin merkezinde ise, yine bugün olduğu gibi TSF'nin anti-demokratik yönetilişi vardır...
Bu eleştiri ve karşı duruşa rağmen Ali Nihat Yazıcı'nın Abidin Ünal'a "asılışını" hiç unutmam. Abidin'e "Ya Abidin, git hele bir ne diyor adam bir bak" dememe rağmen, Abidin gitmemiştir. Ama "ısrar etme ustası" olan Ali Nihat Yazıcı, "Madem gelmiyorsun, bari bana Antalya'dan bir isim ver de, yönetim kuruluna alayım" deyince (Ali Nihat Yazıcı'nın bu tavrı, o zaman benim takdirimi kazanmıştı... Daha sonra da karşısında olmasına rağmen Abidin'i yine de teknik kurula alması ayrıca takdir nedenimdi...) Abidin'in bana gelip "Hüseyin ne yapayım, benden isim istiyorlar" dediğinde "Ver sen de bir isim" demiştim. Abidin "Evet verelim; ola ki biz kaybettik, Antalya'dan bizim sesimizi duyuracak birisi olsun. Peki kimi verelim?" dediğinde ise Akif Bayrak ve Mustafa İmamoğlu üstünde durulmuş ama Mustafa İmamoğlu’nu önermeye karar verilmiş ve Antalya’da; "Mavi Karga" adlı restoranda yapılan toplantıda, Ali Nihat Yazıcı, Mustafa İmamoğlu'nu sanki kırk yıllık arkadaşlarmış gibi, yönetim kurulu listesinde açıklamıştır… Ancak 2004 seçimlerinde Abidin’in desteklediği Kuvay Sanlı’nın da içinde bulunduğu grup seçimi kaybedip Ali Nihat Yazıcı ve ekibi kazanınca, Mustafa İmamoğlu “bileğinin hakkıyla” yönetim kuruluna girmiştir. Abidin'in seçimden hemen sonra Ankara’dan yolladığı trajikomik mesajı şöyledir:
"Printer kazandı"...
O sıralar bir diğer mesleğim olan fotoğrafçılık gereği ben printeri yalnızca fotoğraf tab eden baskı makinesi olarak bildiğimden, bunun ne demek olduğunu bir türlü anlayamamış, Fotoğraf baskısından yola çıkarak, “baskı” ile bir bağ kurmaya çalışmış, Abidin’in Antalya’ya gelişini iple çekmiştim. Nihayet bilgisayar donanımlarından biri olan printerin “yazıcı” anlamına da geldiğini sonradan öğrenmiştim. Eh, öğrenmenin yaşı yok!...
Akif Bayrak ve Abidin daha sonraki süreçte Mustafa'yı eleştirirken, ben kendilerine "Ya siz sokmadınız mı Mustafa'yı bu yönetime?" diye sorduğumda, kulakları çınlasın Akif Bayrak; "Biz soktuk çıkarabilene aşkolsun" diyerek gülüştüğümüz olmuştur... Abidin ile Mustafa son genel kurulda yan yana oturmuşlar ve yönetimi desteklemeye devam etmişlerdir. Ara sıra kavga etseler de ulvi çıkarlar söz konusu olunca birleşmeyi başarmaları kutlanacak bir meziyet olsa gerek…
İşte o günlerde tanıdığım Kuvay Sanlı, aradan geçen 4 yıl sonra, 2004'te karşısında olduğu Ali Nihat Yazıcı ile yanyana gelmiş ve 2008 seçimlerinde, tüm ajitatif yetenekleriyle Ali Nihat Yazıcı'nın yanında yer almış ve seçimden hemen sonra da kendisi as başkan olmuştur. Çünkü Ali Nihat Yazıcı'nın 2008 zaferinde(?!) Kuvay Sanlı'nın önemli bir katkısı vardır.
Takip edenler çok iyi anımsayacaktır, bu dönemde ben Kuvay Sanlı'yı çok sert bir biçimde eleştirmiştim. Özellikle "İyi ki 2004'te biz kazanmamışız, iyi ki de Ali Nihat kazanmış" sözlerini hiç mi hiç onaylamamıştım. Ancak o gün için bu sözlerin yanlışlığından ziyade, konuşmanın içindeki sunumun şaşası göz alıcıdır ve bizler gördüğümüze görümce olmayı çok severiz...
"Bakarak anlaşılmaz" demiştim yukarıdaki yazının girişinde.
2008 seçimlerinden sonra Kuvay Sanlı sık sık Antalya'ya gelip gitti. Benim de kurucusu olup, ilk üç yıl başkanlığını yürüttüğüm ASEM'de toplantılar yaptı. Antalya'nın sorunları ile ilgilendi. Onu yakın takibe almıştım. Kendisiyle forumlarda bir hayli atıştığım bu arkadaşla, karşı karşıya konuşma olanaklarımız oldu. Bu görüşmelerde bir yakınlaşma sağlandı. Artık muhalif olmama rağmen yönetimi temsilen yapılan toplantılara ben de çağrılıyordum. Bu konu ile ilgili çok önceden yazılan bir yazımı şu linkte görebilirsiniz:
http://forum.satranc.biz/viewtopic.php?t=1499
Yine bir gün bir toplantıya çağrıldım. Çağrıyı yapan Abidin Ünal idi. Toplantı yeri Deniz Gençlik Spor kulübüydü.
Katılanlar; Abidin Ünal, Sadullah Eken, Hasan Kara, Cengiz Gülebay, Abdullah Durmaz ve ben. Kulüp başkanı Tayfun Türker toplantıya katılmak istememişti. Canı sıkkındı. Kuvay Sanlı’nın ricası ile Tayfun Türker de katıldı daha sonra. Bunun nedenini bilmiyorum.
Bu toplantıda neler konuşuldu?
Hemen göreceğiniz üzere bu toplantı bir
kitle toplantısı değil,
kadro toplantısıydı. Bu toplantıda onların arasında olması gereken biri değildim. Benim dışımdaki Arkadaşlardan Cengiz bey ve Abdullah beyin dışındakiler 2008’de Kuvay’ı desteklemişlerdi. Abdullah bey o dönem Kuvay’ı destekleyen Deniz Gençlik spor kulübünün delegesi olmasına rağmen, genel kurula katılmamıştır. İyi de ben ne arıyordum bu toplantıda?
2008 sonrası Antalya geliş gidişlerinde yakınlaştığımız Kuvay Sanlı, muhalif olmam nedeniyle beni de çağırmıştı.
Dinledim.
Hep aynı sorun.
TSF demokratik yönetilmiyordu. Bunun devamı olarak da ortaya çıkan bir yığın sorun. İlkesizlik. Keyfiyet ve benzeri sorunlar…
Bunca eleştirmiş, ancak sesimizi duyuramamıştık.
Şimdi ise bizzat yönetimin içinde bulunmuş ve satranç kamuoyunun sempatisini de toplamış çok önemli bir tanık vardı. Böyle birisi
işte şimdi, hukuksuzluğa karşı bir savaşıma gireceğini söylüyor ve yardım istiyor, destek istiyordu.
Toplantıda “
TSF forumun kapatılması” sorulduğunda, konuyla ilgili YK toplantısında,
TSF Forumun kapatılmasına tek karşı koyanın kendisi olduğunu, ama buna rağmen kapatma kararının duyurulmasını da kendisinin üslendiğini anlattı Kuvay Sanlı. Bunun gibi karşısında olduğu halde, örgüt disiplini açısından yönetim kurulu kararlarının uygulanmasını yönetim adına savunmak zorunda kaldığını da anlattı.
Görünen o ki, Ali Nihat Yazıcı o meşhur taktiklerini uygulamaya devam ediyordu:
Yanlışa ortak edip, yanlışın savunmasını ortaklarına bırakmak! Böylece kendisi daima
“sütten çıkmış ak kaşık” olarak kalmaya devam edecekti. Her yanlışa bir kurban bulduğu sürece, devranı sürer, kervanı yürür, it ürürdü… Basit çöl takiyyeleriydi bunlar… Ama bu toplum daha basit düşünür hale getirilmişti…
Bu yüzden ben Ali Nihat Yazıcı’ya kabahat de bulamıyorum. Bu hamurdan hangi ekmeği yapacaksın ki?!... Belki de adamın istediği bu yanlışlara ortak olmayacak olan birilerini bulmak. Bu yanlışlara karşı çıkarak birilerinin yönetime gelmesini sağlamak. Şeytan kılığında bir melek belki de bu adam?! Belki de tanrı onu, bize karşı iyiyi bulmamız için göndermişti. Ya da kendisi durumdan vazife çıkararak kötüyü oynuyor, biz de onun kötülüğünü eleştirerek doğruyu bulmaya çalışan zavallılardık… Çok yakında Ali beyin bir takım vahiyler aldığına ilişkin duyumlar alırsak şaşırmayalım. Zaten olimpiyatları alırken Ak sakallının biri ne demişti: “Git bu olimpiyatları al, almadan gelme!”
E azıcık da gülmeyelim mi canım? Gülelim!...
“
Kuvay benden ne istiyorsun, biz sana nasıl yardımcı olabiliriz?”
Bu soruyu sordum kendisine.
“
Yanımda olmanızı istiyorum. Ne yapabileceğimizi konuşuruz.”
Ben aslında onu desteklemeyecektim. Kendi açımdan Kuvay’ın bizim çabalarımıza olan katkısını kabul ya da ret noktasındaydım.
Çünkü eleştirdiği noktaları ben de eleştiriyordum ve bunları bile bile Kuvay Sanlı 2008’de Ali Nihat Yazıcı ile birlikte devinmişti. Şimdi bu durumda kim kime destek vermeliydi?!... Bu noktada kendisi bir özeleştiri borçluydu. Ancak benim açımdan seçimden sonraki izleyebildiğim çalışmaları ve bu son tavrı bir özeleştiri niteliği taşıyordu…
İşte bu noktada kim daha örgütlü ise, örgütlü olana katılmak doğru olandı.
2008’de kaybeden Tam Zamanı ekibi ile yan yana gelmiş, ama örgütsel bir yapı kurmamıştık. Bu ekipten bazı arkadaşlarla seçim sonrası bazı görüşmelerim olmuş, ancak bu çabalar örgütlü bir duruşa erişmemişti. Bu durum arkadaşların kötülüğünden değil, gücümüzün yetersizliğindendi. Düşünceler var, idealler var ancak bunları gerçek kılacak güç ve devinim yetersizdi. Bu arkadaşlar ile vardığımız en son nokta; bağları koparmadan alt yapı çalışmalarına ağırlık vermek, kulüpler kurmak ve olabildiğince satrancı temsil eden delegeleri genel kurullara sokabilmekti.
Çünkü kazanda ne kaynarsa tabağına gelen odur!...
Bu anlamda ben örgütlü bir gücü temsil noktasında değildim. Ancak moral gücümüzün bir neferi olarak söz söyleme noktasındaydım.
Kuvay Sanlı da örgütlü değildi.
2008 seçimlerindeki yanlışlarını bağışladığımızda, düşünsel kapasitesi, kültürel yetkinliği ve operasyonel becerileriyle dikkate aldığımızda, kendisine bir şans verilmesi gerektiğini düşünerek “aşağıdaki satırları yukarıya” yazdım:
-Kuvay Sanlı lider olarak ortaya çıkmalıdır ve tüm satranç ailesi O'nun yanında olmalıdır!...
Kuvay Sanlı "durumdan görev çıkarmalı" ve bu konuda düşüncelerini açıklamalıdır... Bu açıklamalardan sonra herkesin yapacağı bir şeyler olmalıdır...
Evet ne demişim?
AÇIKLIK demişim…
Kuvay Sanlı düşüncelerini açıklamadı. Bu bir eksiklik oluşturuyor. Bu konuda açıklama yapmayışı değişik yorumlara neden olmuştur. Kendisi bir açıklama yapmayınca da muhalif kalemlerden bir yanıt gelmemiştir.
Tüm bunlara rağmen, genel kurula giden süreçte ben kendisinin yanında oldum. Bu süre içerisinde birlikte düşündük, görüş alışverişinde bulunduk. Sürece ilişkin eksiklerimiz yok mu, var. Ancak bu daha sonra ele alacağımız bir konudur. Hiç kimse merak etmesin; her şeyi açık açık konuşabilecek yüreğimiz var bizim…
Şimdi aktardığım bu düzlem ya da süreçte, ben Kuvay Sanlı’yı desteklediğim için pişman değilim. Kendisi son iki yıllık sürecin aydınlanmasına ilişkin önemli katkılarda bulunmuştur. Bu kirli sürece ilişkin savaşa kalkışacak olan her kişinin üstüne başına kir bulaşacaktır ve Kuvay Sanlı’ya da bunlar bulaşmıştır. Ben bu süreçte yine kendisinin yanında duracağım. Ancak bu yanında duruşum -varsa eğer- onun yanlışlarına ortak olacağım anlamına gelmez. Bu duruş geçmişin aklanması değil, aydınlanması, geleceğin de örgütlenmesi sürecidir...
Benim Kuvay Sanlı ile yönetime gelmek , başkan olmak gibi konularda bir pazarlığım ya da beklentim yoktur. Ben bir sürece karşı çıkış içerisinde kendisiyle buluştum ve “onun öne geçmesini” önerdim. Benim öne geçme gücüm yoktur. Bugün en az yönetimdekiler kadar yönetim bilgisine ve strateji geliştirebilecek beyin gücüne sahip olduğumu biliyorum. Haktan ve halktan yana olmak, dürüst olmak, hakkın ve dürüstlüğün kazanmasına yetmiyor bazen. Düşmanın sahip olduğu silahlara siz de sahip değilseniz, haklı ve dürüst olmak sizi kurtarmaya yetmiyor. Yönetimi ele geçiren güçler, iş başına gelince kendi hukuksuzluklarını hukuk haline getirmeye kalkışabilmektedirler. Bunu ortadan kaldırmanın yolu yeni bir güç sahibi olmaktan geçiyor. Derinlemesine bakıldığında hukuk savaşının aslında güç savaşı olduğu görülür. Bizler bizi yöneten hukuka dayanarak, yönetimin yanlışlarına karşı çıkmaya çalışıyoruz. Bu güne değin benim yönetime gelmek gibi bir kaygım olmadı. Bu nedenle Kuvay Sanlı ile de böyle bir pazarlığım olmadı. Olay adım adım yanlışlara karşı olmak sorunudur benim için. Önümüzde mali genel kurul vardı ve bu genel kurulda düşüncelerimizi ifade etmeye çalıştık. Yönetim ibra edilmemiş olsaydı, evet doğrudur, Kuvay Sanlı’nın yönetime aday olacağı ve bu doğrultuda bir ekip çıkaracağı düşünceleri vardır. Ancak benim bu konuda kendisiyle bir planım olmamıştır. Ben sadece demokrasi gereği, yönetimi ibra etmeyen bir delegasyonun, aynı zamanda kendine uygun olan bir üst yapıyı da oluşturabileceğini bilir, öngörürüm…
Olayın bir yönetim savaşı gibi görülmesi ayrıca mali genel kurulun doğru değerlendirilmesini engellemiştir. Olası bir yönetim değişikliğinin sonuçlarını hesap etmeye kalkan zihniyetler, mali genel kurulun ruhuna uygun olarak; son iki yıllık TSF çalışmalarının analitik bir yaklaşımla değerlendirilmesini göz ardı etmişlerdir. Bu yüzden delegasyonun bu zafiyetini, Ülke Satrancı adına asla bağışlamıyorum.
Kuvay arkadaşa kısa süreliğine de olsa bir yol arkadaşı olarak, bundan sonra da elimden gelen desteği vereceğim. Ancak Kuvay arkadaşın da vermesi gereken bazı özeleştiriler olacaktır. Satranç kamuoyu bunu beklemektedir. Özeleştirinin kendini eleştirmek olduğunu ve bunun yanlış bir şey olmadığını ona anlatmama gerek yok. Onun bu konudaki entelektüel birikimi benden ileridedir…
Olayların bazıları hukuku ilgilendiren boyutlardadır. Bu konuda hukuk karar verdiğinde ben suçluların yanında ve arasında olmayacağım. Ancak gerek yönetimden gerek muhalefetten zan altında olan arkadaşlar, benim gözümde de şimdilik masumdurlar. Buna rağmen, mahkemelerin dışında da, Kuvay Sanlı’nın, kamuoyunu aydınlatması gereken konular olduğunu düşünüyorum. Bu güne değin yaptığı gibi susmakla bu işler yürümez. Kendisinin forumlarda konulara gerekli hassasiyetin gösterilmediği konusundaki kaygısı ağır basmaktadır. Ancak bu gerekçe değildir ve satranç kamuoyunun iletişim ve tartışma alanı, TSF forumdan sonra ağırlıklı olarak Özgür Satranç Forum olmuştur. Eğer bir davayı savunmaya yola çıktın ise, her düzeyde sana saldırı olacaktır ve kişi bunlara her düzeyde yanıt vermesini bilmelidir.
Ben birlikte olduğum süreçle ilgili, Kuvay Sanlı’ya destek verdiğim için yanlış yapmadığımı düşünüyorum. Ancak bundan sonrası nasıl gelişir, olaylar nereye evrilir bu konuda çekimser olduğum noktalar vardır. Kuvay Sanlı yönetimle birlikte geçirdiği zaman içerisinde bir takım olumsuzluklara ortak oldu mu?. “
Olmuş olsaydı bu mücadeleye girişmezdi” çıkarımı ilk akla gelen çıkarımdır. Ancak “
bakarak anlaşılmaz”. Kuvay Sanlı’nın, Mali genel kurulda Ali Nihat Yazıcı tarafından üstüne atılan suçlamalarla ilgili vermesi gereken bir mücadele vardır. Bunun bir kısmı mahkemeler önünde verilecektir. Bir kısmı da burada satranç kamuoyuna yapılacak açıklamalardan oluşmaktadır. Bu konuda artık susmanın doğru olmadığını düşünüyorum…
“
Öncelikle kendi yanlışlarımı kurşuna dizmeliyim”
Mali genel kurulla ilgili esastan bir değerlendirmeye girmeden önce, bu konuda bir özeleştiri yapmam gerektiğini düşündüm ve yaptım. Bugüne kadar olduğu gibi ben, şimdi de bildiğimi yapmaya çalışıyorum. Bilginizi istiyor, bilgimi bilginize katmaya çalışıyorum. Bu konuda da sonuna değin
A-ÇIK olmanın altını çizerek… Doğruyu kimse ahrete götürmesin! O bize bu dünyada gerek!...
Hepinize çalışmalarınızda başarılar diliyorum…
Saygılarımla…