"Rüşveti Satranca da soktuk!"
#1
Necati Doğru Yazmış: "Raşveti satranca da soktuk!"

"Raşvet"; "rüşvet" sözcüğünün bir başka söyleniş şekli...
Bizim dilimiz ermiyordu "rüşvet" ya da "raşvet" demeye ama şimdi işler iyice "ayyuka" çıktı...

İşlerin bu noktaya geleceğini iki yıl önce yazdık. Dinlemedi kimse... Şimdi ayıklayın bakalım pirincin taşını...

Yazının Tamamı için şu link: http://tr.necatidogru.com/index.php?opti...&Itemid=27
Cevapla
#2
Satranca dair bir yazı satranca ait bir forumdan rahat okunabilmeli diye düşünerek yazıyı foruma kopyalıyorum.
Diğer önemli bir gerekçem Sayın Necati Doğru'nun başka bir gazetede çalışmaya başlaması durumunda genellikle internet ortamında ki yazılarının yayından kaldırılacak olması. ( Deneyimle sabit. Sayın Doğru'nun Vatan gazetesinden ayrılmasına sebeb olan yazısını ve bu gazetedeki diğer yazılarını internet ortamında bulamazsınız.)
Sayın AKTAŞ'a verdiği haber için teşekkür eder Sayın DOGRU'ya da eline diline sağlık derim.


Raşveti, satranca da soktuk!

Tarihi 1500 yıl öncesine gider. Bir rahip buldu, Hint kralına “halkının-askerlerinin ve ülkesinin” değerini bilmeyi öğretsin diye sundu.

Düşünmeyi ateşler.

Bütünü görmeyi öğretir.

Uygulamayı tetikler.

Karşı hamleleri de hesaplar.

Doğru sorgulamayı ibadet haline getirir. Çocukların analizci ve “sebepler sonuçları yaratır” diyen determinist düşünme kazanabilmesine kesin katkı yapar.

Okullara ders olarak konuldu.

Okurlarım beni uyardı. İnanamadım. Belgesi var dediler. İnternet aracılığıyla; Özerk Federasyonlar Genel Kurul Duyuruları dosyasından “Satranç” bölümüne girdim. Türkiye Satranç Federasyonu Denetleme Kurulu raporunda belgeyi gördüm.

Nihayet bunu da başardılar.

Rüşveti satranca da soktular

Rapor, “evet verildi” diyor.

2012’deki “Dünya Satranç Olimpiyatları” Türkiye’ye kazandırılsın ve İstanbul’da yapılsın diye 177. 724.32 TL harcama yapıldı.

Xxx


Kime harcandı?

Neye harcandı?

Nasıl harcandı?

Denetici raporundan yazıyor öğreniyoruz: Almanya’nın Dresden kentinde düzenlenen Dünya Satranç Federasyonu (FIDE) Genel Kurulu sırasında delegelere Türkiye lobisi yapmak, hediyelik eşya vermek, otel paralarını ve uçak paralarını ödemek için harcandı.

İki ülke çekişiyordu.

Karadağ ile Türkiye.

Delegeler kazanılmalıydı.

Olimpiyat Türkiye’ye verilmeliydi. Tamam da bunun yolu Dünya Satranç Federasyonu Genel Kurul delegelerini “otel konaklama paraları- uçak bilet ücretleri ve yeme-içme masrafları” verilerek sağlanınca bu düpedüz rüşvete giriyordu.

Türkiye, rüşveti satranca soktu.

Satranç Olimpiyatı’nı aldı.

2012’de İstanbul’da yapılacak.

İnsan sevinemiyor.

Bu delegelerin hepsinin ülkesi var ve ülkeleri onlara; yeme-içme-konaklama-uçak bileti paralarını zaten veriyor. Yani Türkiye Satranç Federasyonu, genel kurula delege gönderen ülkelere; siz delegenizin otel-yemek-uçak paralarını ödemeyin, biz ödeyeceğiz mi dedi?

Onlar da kabul ettiler.

Öyle mi?

Bunun neresi ahlaklı?

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, “rüşvet bulaşmış lobicilikle satranç olimpiyatı kazanma” başarısına ne diyor? Açıklasa da öğrensek.

Xxx


Türkiye satrançta nal topluyor.

Dünyada satrançta A milli takımı seviyesinde ilk 1000 satranç sporcusu sıralamasına sadece 2 Türk girebiliyor. İlk 100 ise hiçbir tane Türk giremedi. Türkiye Satranç Federasyonu “Yaş Gruplarında” alınan sonuçlarla övünüyor ama son Avrupa Yaş Grupları Şampiyonası’nda(Gürcistan’da yapıldı) Türkiye 36 madalyadan sadece 1 tanesini alabildi. Dünya Yaş Grupları Şampiyonası’nda(Yunanistan’da yapıldı) ise 36 madalyadan 1 tane bile alamadı.

Madalya almada başarısı sıfır.

Rüşveti satranca sokmada şampiyon!

Ne diyeyim!

(uyan borusu)
Satranç ve Yaşam_Yaşam ve Satranç
Ara
Cevapla
#3
Duygular hissediyor. Duyular algılıyor. Sözler, gerçekler iddia olmaktan çıkmış, bizzat ilgililerin kendi ağızlarından yazıya dökülüp "tevilsiz, tevilli ikrar" ediliyor. Belgeleri yalanlayacak ya da savunacak kimse de kalmamış. İzmir Open, Sadece İzmir Satranç Ailesinin Sorunu mu, Milli Sporcu Belgesi Ne İşe Yarar, Satranç AŞ, 5 Yıldızlı Otel "Rezaleti" konularında derin bir sessizlik hakim. Yönetenler üslup ve "etik" değerler konusunda en kötü örnekleri ard arda sergilerken, sadece üslup konusunda kendilerini eleştirenlere bir şeyler diyebilmişler. Oysa gücün baskısını hisseden, kötü yönetilmekten muzdarip çoğunluğun sesinin daha gür daha fevri çıkması doğalken, gücü elinde tutan azınlık konuşulacak yerde susuyor. Daha bunalmış, daha fevri davranışlar sergiliyor.

Satranç severler birer ikişer satrançtan uzaklaşıyor. Bırakın en ucuz ve en kolay yolla tesisleşebilmesi yararlarının altına özellikle eklenene spor olan satrancın organize olamadığı illeri. Satranca en uygun sosyo-ekonomik olanaklara sahip; ulusal ve uluslararası ölçekte başarılı bir çok sporcu, çalıştırıcı, hakem, üretici, yayıncı, örnek, önder yetişkinin çıktığı İzmir'de bile özellikle kız çocukları satrancı terkediyor. Duraklamadan öte gerileme dönemi yaşanıyor.

Demokrasinin bir kez seçilince yeni seçimlere kadar, (yönetilenlerin mutsuzluğuna rağmen, kendilerinden başka kimsenin daha iyisini yapamayacağından emin olarak !!) "yönetmek" hakkı olduğuna inanıp makama, yetkiye sarılmışlar. Oysa hiç okumasalar da paralarımızla bizzat gezdikleri Asya ve Avrupa ülkelerinin kültürlerinde görgülerini artırmalarını umduğumuz başarısızlığı kabullenmek ve halktan, camiadan özür dilemek de vardır. Elbette kimseden "harakiri" yapmalarını beklemiyoruz. 57. Tümen komutanı Miralay Reşad Bey'in Atatürk'ün “Umumi vaziyete tesir ediyorsunuz, harekâtınızın yavaşlığı bütün harekâtı geciktirmektedir.” telgrafından sonra nasıl canını dişine takarak Çiyiltepeyi almaya çalıştığını ve başaramayınca yazdığı onurlu notla tarihe geçtiğini tüylerimiz diken diken olarak okuyoruz. Satrançta kaybedilen bir kurtuluş savaşı değil. ama kaybedilen ECU başkanlığı ya da sevimsiz yöntemlerle anılarak kazanılmış Olimpiyatlar için tüketilmiş paralarda bu ülke çocuklarının hakları var. Bu kayıplar ve kazançlar için yazılanlar bize, ülkemize onur vermiyor.

Yönetimin incittikleri, heba ettikleri bir nesil çocuklar ve forumlarda yazmasa da, emekleri ortada görünmese de satrancın ana ocağı, o çocukların anneleri kadınlardır. Asıl kaybedenler onlardır. Bunu onlar da engin hoşgörüleriyle vicdanlarında değerlendirir, yapılmış iyi şeyleri de unutmadan, vefa duygularını yitirmeden, ailede herkesin istemeden hata yapabileceğini bilerek, en önemlisi yönetenlerin de eşleri ve çocuklarının mutluluğu hak ettiğine inanarak çağdaş ve onurlu bir davranışı yeterli bulurlar. Bu davranışın adı İSTİFA" dır.

İzmir Open yönergesine para ödüllerinin yazılmasını normal bulan ama ödülün kimlere verildiğinin sitede yada bilgi edinme başvurusu isteğinde bulunanlara bile duyurulmasını içinde para geçtiği için !! "etik" bulmayan, yönergede bu ilan edilir diye bir madde yok savunmasını cevap olarak gönderen, ( turnuvalarda kimin hangi ödülü aldığı duyurulur ya da duyurulmaz diye bir madde konmuş bir turnuva yönergesi var mı? Böyle bir şeyi düşünen, savunma olarak kullanan bir başkası çıkar mı? ) bir ara hangi yaşta hangi ünvana kaç milyar verecekleri paketini müjdeleyen, şimdilerde şirketleşip iyi sporcu yerine en kolay edinilebilen şeyi, satranç takımını üretip, yada ithal edip pazarlamaya vakit ayıran, UKD, ELO sistemini dünyanın en iyi işleyen sistemi haline getirmek yerine federasyon şirketiyle alışverişlerde puan sistemine kafa yoran bir yetkili forumda yayınlanan söyleşisinde öneri istiyordu. İşte öneri.

İlkokulda, anaokulunda değil satrancı ana ocağında yaygınlaştırın. Ana dili gibi satranç bilen çocuklar yetiştirin. Çocuklar ilk ve en kalıcı eğitimlerini annelerinden alırlar. Bir kız çocuğuna satranç öğretin ve onu satrançtan koparmayın. Anne olduğunda kesinlikle hem kendi çocuğuna hem çevresine satrancı öğretip sevdirecektir. Neden yıllardır katılımda yaş, ön eleme, ukd vs. hiç bir sınırlama olmamasına rağmen sadece 50-60 kişiyle kadınlar şampiyonası yapabiliyoruz diye düşünün. Neden Türkiye'nin üçüncü büyük kenti ve her alanda kadınların elini taşın altına koyduğu, satrancın önemli kalelerinden biri olan İzmirde 3-5 bayan sporcunun katılımıyla yaş gurupları il seçmeleri yapılıyor diye kafa yorun. Babaların yönetimiyle ve desteğiyle satranç anca bu hızla ilerliyor...

Lig maçları için bayan masalarda ya da genç bayan masası için kulüplerin oyuncu bulmakta zorlandığını hatırlayın. Çünkü var olanlar bile satrancı bırakıyorlar. Oysa anneler ve kızları, neneler ve torunları turnuvaları yapabilecek çalışmaları zamanında yapabilseydiniz. Türk çocukları satrançta güreşten de daha büyük iz bırakacak akıl yeteneklerini yaratıcılıklarını dünyaya sergileyebilirlerdi.

57 tümen komutanı Miralay Reşad Bey'i bir kez daha hem saygıyla hem hüzünle anarlarken yine de çocukların ve kadınların gönlünü "hüzünlendirmeden" belki tek bir makûl yolla kazanmak mümkün. İSTİFA etmek. Bu kararı verebilmek aday olup seçilmek kadar erdemli bir davranıştır.

Zaten; biz olmazsak, onlar, bunlar şunlar olmazsa yönetim boşluğu doğar diyenler çıkarsa endişelenmek ne kadar gerçekçi? Eğer alternatif yoksa, çıkaramazsa bu camia zaten çoktan kendini yönetebilme becerisini kaybetmeye yüz tutmamış mıdır? Bu kadar edilgen ve sessiz bir camianın hazırlayıcısı bu duygunun ve umutsuzluğun hakimi bu yönetim değil midir?

Oysa bu topraklarda sadece tek bir çekirdek aile bile kalsa kendini ve çevresini barış içinde, gönlü bir, amacı bir, ilerlerken refah ve huzuru ortak bir şekilde paylaşacak, yönetecek asil ruha sahiptir.

Tarihte de her kötü yönetimden sonra en kötü koşullarda bile halk yeni yöneticilerini, yeni bir yönetim şeklini ortaya çıkarmıştır. Hayıflanabileceğimiz tek bir zaafımız vardır. Ömrü biten yönetimlerin yerine yenisini kurmaktaki yavaşlığımız.

"Neden Hep O kazanıyor" başlığında noktalı virgülle kesilen yazının devamı olan bu yazının ayrıntılarında, eklerinde bir çok örnek ve belge yayınlamak mümkün. Ama yaşananlar bizden olunca İzmir'in adı kötü anılmasın, gelecekte tekrar bugünlere bakıldığında satranç arşivinde kötü örneklerle yer almasın diye uzatmayacağım. İlkesizlikler bir kerelik, istisnalardan oluşmuyor. Sistemsizlik sisteme dönüşmüş. Program, disiplin, ekip çalışması, adalet, yönetmelikler, hedefler, öngörüler, projeler, tamamlayıcı çalışmalar, kısacası satrancın yönetim tarafındaki canı da ruhu da çoktan yitirilmiş. Camiada bir kaç kişi, kurum, "gerçek" gönüllü bu ruhu ayakta tutmaya çalışıyorlar. Durum sürdürülebilir, vaziyet idare edilebilir olmaktan çoktan çıkmış. Umarım "gerçek" gönüllülerin içlerinde yara açmadan, Bunları yazmaya gerek kalmadan bir şeyler değişir. Bir şeyler yine değişmezse İzmir'e dair bir başlıkta yazmak yazmamaktan daha büyük bir sorumluluktur ve daha hayırlıdır.

Satranç camiası kendisiyle gönlü bir olan bir yönetimi oluşturacak birikime önderlere, gönüllülere, "gönlü zengin", ufku açık, yaratıcı, çalışkan bireylere fazlasıyla sahiptir. Kendimi ve biz erkekleri şimdilik bir kenara ayırayım. Yapabildiklerimiz, yaptıklarımız ortada. Umudumun kaynağı olan bu iradeye sahip çocuklar, gençler yetiştiren çok değerli kadınların bazılarını tanıyorum ve asıl onlara güveniyor, inanıyorum. Bunun ilk adımı dilerim 27 Kasımda gerçekleşir. Delegelere sadece "vicdanlarının" gereğini yerine getirme onurunu yaşamak düşer.
Ara
Cevapla
#4
Necati Doğru yazmış: ("Necati Doğru Yazar Zaten!...")

"Satranç ve canavar!

Dün yazmıştım. Rüşveti satranca da soktuk. Türkiye Satranç Federasyou; 2012 Satranç Olimpiyat’ının İstanbul’da yapılmasını sağladı. 170 ülkeden toplam 1800 kişi katılacak. 2000’e yakın da delege gelecek. Konaklama, uçak biletleri, yeme-içme-gezme masraflarını Türkiye karşılayacak. 2000 Satranç olimpiyatları da Türkiye’de olmuştu. O zaman harcama 4 milyon Avro civarında kalmıştı. Bu kez bütçeye konulan harcama hedefi ise 21 milyon TL.

Kabaca 11 milyon Avro.

Satranç harcama canavarı mıdır?"

Necati Doğru bugünkü yazısının son paragrafında yazmış bunları...

Yazıyı kestiğim link şu: http://tr.necatidogru.com/index.php?opti...&Itemid=27

Linkteki Yazı başlığı: Uyu Türkiye uyu!

Sevgili Hoca güzel İzmir'in aydınlık yüzünce ve ince ince yazmış yine. Umarım delege arkadaşlarım okuyordur bunları. Hoca'nın deyimince bu yazılara bir çok ek yapmak, belge yapıştırmak olası. Ancak ülkemizde yaygınlaşan bir sayrılık var: okumamak!...

Oysa çok önce demiştim bir yerde; "İnce sızılar, uzun yazılar gerektirir"

Ne olur delege arkadaşlar, lütfen dikkatlice inceleyin raporları. Söz konusu olan bu ülkenin onurudur! Korkmayın, hem bu ülke, hem de satranç ailemiz daha iyisini yapabilecek güce sahiptir. Kendinize güvenin!...
Cevapla
#5
Necati DOĞRU.

--Yazdığı yazıda ki olay Tsf'nin yaptığı büyük bir YANLIŞ.

Ne yazık ki olay DOĞRU.

--Tepkisini dile getirmeyenlerin yaptığı çok çok büyük bir YANLIŞ!!

---------------------------------------------------------------------------------------
Forum da ki ''Rüşvet ve 2012 Olimpiyatı ve ECU Seçimi'' başlıklı yazının son satırında önemli bir soru var:


---Acaba Murat Kul'un söylediği Hakikatin gücüyle, yaşarken evreni fethettim sözündeki Hakikat nedir.


Hakikatin gücü: Para dünyevi ihtiyaçların geçer akçesi olarak, özellikle fakir ve demokrasi yoksunu ülkelerin; sporcu yönetimini maddi çıkarlarına alet etmiş ülkesinin ve satrancın çıkarlarını değil, sadece ve sadece kendi şahsi çıkarlarını ön planda tutan delegelerinin hakikatidir. Bunu elinde bulundurup dağıtan kişi veya kişiler için de sonucunu kolay gösteren etkili bir güçtür.
Ara
Cevapla
#6
Bu forumda ilk yazım.
"Sporcular, Antrenörler, Hakemler, Veliler arasında iletişimi güçlendirmek amacıyla oluşturulmuştur." Bunu beğendim ve yazımın içinde tekrar değineceğim.

Uzun süredir satranç forumlarına yazı yazmıyordum. Bunun ilk nedeni bir takım kısır tartışmaların kimsenin ratingini yükselttiğini görememiş olmam ise, ikinci nedeni de yapacak daha anlamlı işlerim olması.
Öte taraftan bu kez, en azından bir satranç tutkunu olarak taraf olmam gereken bir konu olduğunu düşünüyorum ve bu nedenle yazıyorum.

Neymiş? 2012 olimpiyatı, ancak birilerine avanta verilmek suretiyle İstanbul'da tesis edilebilecekmiş ve ancak öyle olmuş.

Herhalde hiçbirimiz avantayı, rüşveti savunmayız. Bu durumda İlyumyinov'un ilk kez FIDE başkanı olduğu seçimlerde dağıtılan "Kirşan" saatlerini kimse kullanmamıştır, ya da Türkiye NATO'ya girmek için Kore'ye gönderdiği çocukları herhalde "hibe" olarak göndermiştir!

Seçiimn demokratik gerçekleştiğine dair şüphes olan biri varsa, FIDE itiraz kurulları vardır, iletir şikayetini ve gereği yapılır, bir suçlu varsa cezası kesilir. Öte taraftan, tüm dünyanın yıllardır yaptığı bir şeyi biz de yapmışsak bunda utanılacak bir durum yoktur.

Uzun yıllardır satranç ortamının çok da içinde değilim ve ancak dışarıdan (herkes gibi) gördüklerimi söyleyebileceğim: Bu federasyon bir yılda üç GM çıkardığı gibi (bu bir anlık olay değil, uzun bir emeğin sonucudur) leblebi-çekirdek gibi FM çıkarır hale gelmiştir. Bunları kabaca on yıl gibi bir sürede yapmıştır üstelik. Bu işler kolay değildir.
"İlk binde iki adam var" demek, yüzeyselliğin ötesinde, açıkça aymazlık gösteren bir durumdur ve asıl ben burada kimin neye hizmet ettiğini sormak durumunda kalırım. Bu sözü eden kişi (kim olursa olsun) "Bana verin Federasyonu, iki yıl içinde ilk bine, yüz Türk sokayım!" garantisini verebilir mi? Bence bu lafı söyleyebilecek denli durumdan haberdar olmayan adam verir ama herhalde aklıbaşında kişi karşısında ikna edici olamaz; bu kadar basittir.

Federasyonun yaptığı hatalar yok mudur? Elbette vardır. Aklıma gelen ilkini söyleyeyim: Adını sanını bile bilmediğimiz 1800 bile olmayan bir sürü adamı üçer-beşer günlük kurslarla satranç camiasına da bu federasyon kazandırmıştır, ellerine ekmek vermiştir. Kimsenin ekmeğinde gözümüz yok ancak bu eylem zaman içinde bu tür adamların "ne oldum delisi" olmalarına da yol açmıştır ve hatta durum öyle ileri gitmiştir ki, isimlerini iki kişi duymuşsa, bunu doğrudan federasyonun verimli çalışmalarına borçlu olan adamlar, gün gelip yemek yedikleri kaba dışkılamaya çalışmaya başlamışlardır.

Beni bilenler hala vardır: Ne federasyona ne de başkasına zerre kadar yalakalık borcum yoktur; aksine hep ezilenden yana olduğum ve çenemi fazla kapalı tutmadığım için beni sevdiklerini de düşünmem. Ancak, doğru yapanın hakkını da her zaman teslim etmek gerektiğini düşünürüm.

Satranç camiasında arada, uluslararası arenada ise sürekli ve doğal şekilde gerçekleşen işleri, Türk federasyonunun da layıkıyla yapmış olmasını eleştiren bir kesimi türetmek federasyon için gerçekten yazıktır, zira söz söylemek için de liyakate sahip olmak gerekir. 1600 (ya da 1800 her ne ise; zavallı rating) ile ancak kumda oynanır.
Ara
Cevapla
#7
Sayın "canince",

Sizi tanımıyorum. Ancak raiting derdinden önce adınızı yazmayı bir öğrenseniz bu raitinginize de kesin yansır, emin olun.

Nerenizden tutup da muhatap alalım sizi?
Söylediğiniz birkaç tümceyi belki hak verip tartışabilirdik. Ancak şu sözleriniz buna engeldir:

"Herhalde hiçbirimiz avantayı, rüşveti savunmayız. Bu durumda İlyumyinov'un ilk kez FIDE başkanı olduğu seçimlerde dağıtılan "Kirşan" saatlerini kimse kullanmamıştır, ya da Türkiye NATO'ya girmek için Kore'ye gönderdiği çocukları herhalde "hibe" olarak göndermiştir! "

Tabii; "galat-ı meşhur meşrudur" değil mi?
"Herkes rüşvetle iş yapıyor siz yapmışsınız çok mu?"
Öyle mi?
Vay be, kim doğurdu sizi böyle, babanız kim sizin?

Yıllardır kan ticareti yapan hükümetlerin soysuzluğunu, kendinize payanda yaparak, düşüncelerinizi meşru kılmaya çalışıyorsunuz. Aşağılık bir tavır bu. İçinde bulunduğu koşullara teslim olan, kişiliğini sıfırlayan, kendini baştan yok sayan, var olmak için kendisinden güçlüye boyun eğen, uşaklık eden...

Çok uzaklara, Asya'nın Taşlarına; Orhun Abideleri'ne falan gitmenize gerek yok; açın NUTUK okuyun biraz.
Mustafa Kemal hangi İngiliz komutanına rüşvet vermiş?
Hangi Amerikan komutanına rüşvet vermiş?
Hangi mandacıyla işbirliği yapmış?

Türkiye Cumhuriyeti rüşvetle mi kuruldu?
Hangi ders kitaplarında okudunuz bunları?
Hangi öğretmenlerden öğrendiniz?
Biz bırakalı okulları müfredat mı değişti?

Bu ülkenin kuruluşunda böylesi soysuzluklar yoktur.
Türklerin tarihi boyunca kurduğu devletlerde böylesi soysuzluklar yoktur. Ama kurulan devletlerin her yıkılışında sizin gibi türedileri görmek olasıdır.

Bu ülkeyi bu hale getirenleri ait oldukları yere gönderirken, sizi unutmayacağımıza emin olabilirsiniz!...
Cevapla
#8
Değerli Hüseyin Aktaş kardeşim,

Öncelikle konuyu bir miktar uzattığım özürlerimin kabulünü dilerim. Elbette Türkiye Cumhuriyeti de yeri geldiği vakitte rüşvetle kuruldu ve bunun güzel, ancak başka bir ciddi tarihi tartışma konusu olmasını isterim ve kaynak da veririm.

Adımı yazmayı herhalde sizden öğrenecek değilim; siz de biliyorsunuzdur okumayı ve yazmayı. Böyle basit konular üstünden kişilere sataşmak, en azından satranç camiasında yakışık almıyor; ya da öyle olduğunu umuyorum.

Buradaki konumuz "siz-biz" değildi ve öyle olmaya devam etmesini isterim ancak görünen o ki, siz mevzuu korkunç halde kişiselleştirmişsiniz. Rating listesine baktım ve listede adınızı bile göremedim. Böyece, benim yazıma bakarak, kişiselleştirmekte kendinize göre haklı olduğunuzu da gördüm. Kusura bakmayın ancak; zayıf satranççı olmanız fikirlerinizi ifade edemeyeceğiniz anlamına gelmediği gibi, belirli bir konu üstüne konuşan adamı doğrudan hedef alabileceğiniz anlamına da gelmez.

Herhalde benimle en azından bir kez olsun karşılaşmış olsaydınız, yukarıda yazdığınız yazının sizin için ne kadar -en kibar ifadeyle- utanç verici olduğunu da biliyor olurdunuz.

Yukarıda yazdıklarım benim kişisel fikirlerimdir ve herkesin fikri gibi benim fikrim de, sizin fikriniz de saygı hak eder. Benim anlattığım konu hakkında bir fikriniz bvarsa lütfen paylaşınız.

Can
Ara
Cevapla
#9
Yeni bir uygulama mı başlıyor? Ratingin kadar konuş!

İlginç tabi. Satranç üzerine forumda konuşan insanları ratingleri ile değerlendirmek. Ama satrancı yöneten kişilerde bunu aramamak.

"Bana verin Federasyonu, iki yıl içinde ilk bine, yüz Türk sokayım!"

Bu lafı söyleyebilen kişi zaten satrancı bilmiyordur. Ya da parası kum gibidir, ithal eder, vatandaşlığa alır 100 kişiyi.

Diğer söylenen yazılanlara ise Hüseyin bey alasıyla yanıt vermiş zaten.
Ara
Cevapla
#10
Can Bey,
Siz benden zayıf bir satrançısınız!
Daha piyon sürmeyi öğrenmemişsiniz.
Çünkü piyon sürmek ağızdan çıkan söz gibidir. Geri dönüşü yoktur. Ne zaman sözünüz büyür, o zaman siz de terfi edersiniz bir yerlere.
Ama siz daha ikinci hamlede sözünüzden dolayı özür diliyorsunuz.
Özürse niye yaptın? Değilse niye özür diliyorsun?

Siz bir daha bakın raiting listelerine. Adımı bulursunuz. Kendinize çok güveniyorsanız da, bir gün benim 10 yaş öğrencilerimden gözünüze kestirdiğiniz biriyle maç yaparsınız, beyninizin ölçüsünü alırsınız.

Konu raiting değil, ama siz ille de raiting arayacaksanız, yönetimin atadığı delegelerin raitingini bir kontrol edin. Hata satranç lisansi var mı yok mu ona bakın. Tabi bu yazımdan sonra lisans tarihlerine de bakın.

Belki çok hamle ezberlediniz ve beyniniz sulandı. Olabilir. Ezbercilerin işi zordur hayatta...

Sizin yerinize olsaydım, benimle karşılaşmak istemezdim.
Çünkü ben sizin gibileri kesinlikle döverim!...
Cevapla
#11
Hüseyin Bey,
Neden bu tür yerlere yazmadığımı unutmuşum; bu yazılar üstüne anımsadım:
Klavye kabadayısı çok buralarda.
Kimi dövmekle tehdit ettiğinizi zannediyorsunuz? Aynı cümleleri yüzüme karşı da kurma cesaretini gösterebilmeniz dileğiyle...

Can
Ara
Cevapla
#12
Can Bey,
Burada kabadayılık yapan yok. Kastetiğiniz kabadaylıktan anlamam. Ancak kabadayılığın köken itbarıyla, doğuşundaki anlamına yabancı değilim.

"Döverim" sözcüğünün bir yanı sizin savunduğunuz düşüncelerin çürüklüğü ve dayanıksızlığıdır. Diğer yanı ise, bu düşüncelerin ciddi olarak toplumda vücut bulmasının, her türlü şiddeti hak edeceğidir. Bir ulusun varlığını tehdit eden her türlü unsur, her türlü şiddeti hakeder.

Genel kurulda bunlardan daha ağırını da söyleyeceğim. Siz de bana hakettiğim cezayı verirsiniz o zaman...

Siz benim ne dediğime bakmadan önce, kendi söylediklerinizi bir daha düşünmelisiniz. Kendinizi anladıktan sonra beni anlama şansınız artacaktır.

Cumartesi orada olacağım, görüşmek üzere!...
Cevapla
#13
Hüseyin Bey,

Bu yazışmalarımız üstüne araya arkadaşlarımız girdi ve sizin iyi bir insan olduğunuzu bana anlattılar. Sonuçta burada bir konu üstüne tartışıyorduk ve amacından çok saptığı düşüncesindeyim. Benim bir kabahatim ya da terbiyesizliğim olmuşsa özrümün kabulünü dilerim ve aynı yaklaşımı sizden de görmek isterim.
Gelin haftasonu Ankara'ya, sizi gezdirip dolaştıralım çünkü "biz bir aileyiz".
İsterseniz güreş tutarız bir araSmile

Can
Ara
Cevapla
#14
AnlaşıldıSmile)
Cevapla
#15
"Ölürse ten ölür, canlar ölesi değil" (Yunus)

Sevgili Can,

"Enkara'da" görüşemedik. Bir güreş de tutamadık. Big Grin Anlatanlar senin hayli benden iri olduğunu da söylediler. Buna rağmen ben güreşe hazırdım ama seni göremedim. Sen belki de beni görmüşsündür.

Senden herkesin önünde özür diyorum! Bu senin düşüncelerini onayladığım için değil. Aksine düşüncelerimde ısrar ediyorum. Özür dilediğim nokta; bazı arkadaşların yazdıklarımı yanlış anladığını gördüm.

Yanlış anlaşılan yer şurası: "Vay be, kim doğurdu sizi böyle, babanız kim sizin? "

Bu tümcemi hakaret olarak nitelendirenler oldu. Bu tümceden kastedilen, "savunduğunuz düşüncelerin maddi temeli nedir?" sorusudur.
Şahsınızın ana ve babası değil, düşüncelerinizin maddi temeli nedir, sorulan budur. Ben bir sanatkarım aynı zamanda. Bazen ağdalı ve hicivli bir dil kullanıyorum ve bu anlaşılamayabiliyor. İşte bu anlaşılmazlığa neden olduğum için senden özür dilerim.

Ben seni anladım. Sen devletler arasında, gizli savaşların ürünü olan bir takım operasyonların yapılması normal de, TSF'nin bu operasyonları yapması niye normal olmasın diyorsun.

Sevgili Can,
Faaliyetlerimizi belirleyen 3289 sayılı yasanın, 1982'de anayasaya girmesi doğrultusunda çaba sarfeden Gültekin Çeki'nin bir sözü vardır:

"Spor; barışa endeksli yarış demektir"

Gültekin Çeki Ağrı Dağı'nın bir buzuluna adını vermiş, Saklıkent Kayak Merkezini keşfedip ülkemize kazandırmış bir spor adamı ve aynı zamanda bir sanatçı, bir bestekardır. Halen Antalya'da yaşamakta ve ASEM'in kuruluşunda da bizlere destek vermiştir. İnan olsun şimdi elinde olsa, GSGM yöneticilerinin hepsini tokatlardı. Big Grin Big Grin Big Grin

Devletler arası açık ve gizli; soğuk ve sıcak savaşlarda her türlü hile vardır. Savaş hiledir bir bakıma! Nihayetinde satrançtaki "kombinezonlar" da birer hiledir. Hileye aklı eren karşı koyar. Ermeyen kaybeder. Ancak tüm bunlar gizli olmak zorundadır. Açığa çıktığı zaman ise faillerin "kellesi uçurulur" yine de. Yani hiç bir devlet, illegal faaliyetlerini açık olarak savunmaz, onaylamaz. Hem yapar hem de yapanlar açığa çıkınca cezalandırır.

Darbelerin mantığı da budur. Darbeyi yaptığın zaman başarırsan kendi hukukunu yazarsın. Başaramazsan eski hukuk hükümlerince idam edilirsin.

Ancak bunlar dediğim gibi devletler arası savaşlarda geçerli(?) yol ve yöntemlerdir. Yine de benim devletler arasında da onayladığım yollar değildir.

Barışa endeksli yarış olan spora bu tür operasyonların bulaştırılması ise asla ve asla doğru değildir. TSF devletin bir kurumu değildir çünkü. Anayasaya ve yasalara uygun olarak, devletin denetlediği alanların içinde, biz sporcuları ve bizi temsil eden kulüplerimizi temsil eden bir üst örgütlenmedir. Tamamen bizlere ait olması gereken, halkın bir örgütlenmesidir.

Bu örgütlenmenin başına geçenler, kendilerini devletin yerine koyamazlar. Devlet gibi davranamazlar. Devletin işlerini yürütmekle görevli olan hükümetlerin emrine de giremezler. Her hangi bir hükümetin her hangi bir bakanının yasadışı bir direktifini, silsile yoluyla kendisinin bağlı olduğu bakanlık bile olsa yerine getiremez.

Her hangi bir bakan, bir federasyon başkanıyla muhatap olamaz. Federasyonun bağlı olduğu üst organ GSGM'dir. GSGM üzerinde ise müsteşar, müsteşardan sonra ilgili bakan vardır.

Spordan sorumlu devlet bakanının "Git bu olimpiyatı al gel" deme hakkı yoktur. Böylesi bir söz, olsa olsa bakan ile federasyon başkanı arasında şahsi bir muhabbette geçer. Bu olasıdır. Örneğin bakanın bu konuda bir yazılı talimatını asla belgeleyemezler. Devlet ise şahsi ilişkilerle yönetilmez. Anayasaya uygun olarak çıkarılan yasalar, yasa hükmünde kararnameler, yönetmelikler ve tüzüklerle yönetilir.

Sonuç olarak; devletler arası savaşlarda uygulanan bir takım yasadışı taktikler, barışa endeksli alanlarda olamaz. Olduysa da derhal sorumluların hesap vermesi gerekir. Üstünü örtüp üstüne oturmak, geri kalmış ülkelerde sıkça görülen bir davranıştır. Ancak bu tür pisliklerin üstüne ben oturmam. Oturanlar şimdiden çocuklarına bunu anlatsınlar...

Bir yazımda "onlar ki savaşları bile kirlettiler" demiştim. Ne yazıkki soğukl savaş yıllarında SSCB ile ABD blokları arasında sporcular da kullanıldı. Bu kabul edilmez bir durumdur. Ve bunların hiç birisi bizlere dayanak olamaz. Olmamalıdır. Yoksa ömrümüzü ödünç aldığımız çocuklarımızı kendi ellerimizle katletmiş oluruz!

Saygılarımla Can İnce
Keşke herkes olabilse
Senin gibi ip ince!...
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi