27 Kasım'da Sayın Yazıcı ne yapacak?
#1
Herkese uzun bir aradan sonra yeniden merhabalar..

Bilenler bilir, Başkan Ali Nihat Yazıcı hakkında yazdığım bir yazıdan sonra federasyondan uyarı almış, kendisinden özür dilemiş ve bundan sonra satranç forumlarında yazı yazmayacağımı belirtmiştim.

O tarihten bu yana yaklaşık bir buçuk sene geçmiş. Geride kalan bir buçuk sene içerisinde, Dünya sıralamasında üçüncü olan İsrail'i yendiğimiz maçtan sonra dayanamamış ve kısa bir tebrik yazısı yazmıştım, hepsi o kadar..

Aslında o yazıyı yazdığıma da sonradan pişman oldum. Çünkü takımımız o turnuvayı en dipte bitirmişti..

Bu arada 27 Kasım sabahı Ankara'da olma ihtimalim var; fakat henüz net değil.. Ertesi hafta 4-5 tane sınavım var, derslerimi yoluna koymaya çalışıyorum!

Ben göremesem de, siz söylersiniz; Sayın Yazıcı o gün nasıl bir yol izleyecek, işte tahminlerim:

1. Sayın Yazıcı, her seçimde söylediği 1 milyon lisanslı sporcu vaadini pek de yeri olmamasına rağmen yine tekrarlayabilir..

2. Satranç camiasını yakından takip edemeyen delegeleri etkilemek için, okullar arası turnuvalarda alınan madalyaları “Dünya Şampiyonluğu” diye pazarlayabilir..(Hadi sponsor bulurken yapıyorsunuz, helal olsun; ama bize de mi Sayın Başkan? İnanmadığınız şeyleri nasıl bu kadar ustaca savunabiliyorsunuz? )

3. Her seçimde yaptığı gibi sert ve kendinden emin bir konuşmayla, yapılacak olan açık oylamada delegeleri tesir altına almak isteyecektir… ( Sayın Yazıcı’nın bütün gücüyle bağırdığını gören delegelerin çoğu, göreceksiniz beş dakika sonra onun aleyhinde göstere göstere ellerini kaldıracaklar; korkmadan kalkan ellere selam olsun. )

4. "Bir ay içerisinde 2 GM çıkaracağız, önümüzdeki ay görürsünüz" diyebilir. Şaşırmayın, daha önce aynen böyle demişliği vardır.

5. “Dünya’da satranç efsanesi olduğumuz” yönündeki inandırıcılıktan bir hayli uzak iddialarını sürdürecek, satranç camiasına nispeten uzak delegeleri yanıltmaya çalışacaktır.

6. Konuşmasının bir yerinde, etkili olmak adına yine ve yine namusu ve şerefi adına yemin edecek bir konu bulacaktır. Yemin etmezse gerçekten çok şaşıracağım.


Dilerim; aklanan, yalnızca delegelerin vicdanı olacaktır!


Sağlıcakla kalın, saygılarımla..
Ara
Cevapla
#2
Bilebildiğim kadarıyla delegeler camianın görevlendirdiği değil, atanmış kişiler. Yanlışım varsa düzeltin ancak sanmıyorum.
Bu durumda, zaten benim atadığım adamın bana oy vermesi çok şaşırtıcı değil.
Kişisel fikrimce federasyon (özellikle öncekilere bakarak) oldukça iyi. Daha da iyi olmasını isteriz ve federasyon "özerk" ise, seçimlerin de demokratik işlemesini isteriz. Ali Nihat Ağabey gerçekten demokratik bir seçimle işbaşına gelirse kimsenin söyleyecek bir sözü kalmaz.
Demek ki, öncelikle seçim sisteminin tartışılması lazım.
Benim en kaba önerim, 18 yaşını geçmiş her lisans sahibinin "doğrudan oylama" yöntemiyle sisteme dahil edilmesidir. Tabii bu fikir çok kaba buolunabilir ve yontulabilir ancak, federasyon yönetiminin saygınlığını pekiştirmek istiyorsak bu ya da benzer bir çözümü uygulamalıyıız.
Ara
Cevapla
#3
Açık Mektup : İbrahim Hoş Geldin.
Uzun zamandır yazılarını özlemiştim. Bugünde aklımdan geçtin. Bizim aslında karınca bile incitmesi imkansız Hüseyin forumda biraz celallenince senin "doğruları söyler ama kızdı mı bir laf söyler ki adamın içine oturur anlamında söylediğin ... odunu adamın kafasına indirir" benzetmen aklımdan geçmişti. Yine o günkü gibi gülmüştüm. Hatırllarsan bir ara imparator35 diye bir Napolyon belirmişti forum ortamında. Eli-dili sağ olasıca Hüseyin kör olasıca imparatoru bir güzel dövmüştü Smile

Yaşamdan güzel hikayeler, afiş tasarımların, güncel sorunlara özgün bakış açın, tam delikanlı çağına yakışır ateşli yorumların vardı. Başkana hitaben açık mektuplar yazdın. Onun bir eş ve baba olduğunu belirttiğin yazın örneğin çok çok güzeldi. Kimi zaman acımasızca eleştirildin. Sen kendi kendini "öfkenin tatlı şerbetinden" uzaklaşmakla cezalandırdın. Biraz da iyi yaptın aslında kendinle başbaşa kalıp üretmek bu forum ortamlarında verem olma ihtimalinden daha hayırlı. Çok emek verilmiş ve bence özgün çalışmalardı. Bu yaşlarda kaç kişi düşündükleri söyleyebiliyor, fikir üretiyor bir bak.

Onca büyüğe bir bak. Yöneticiler sessiz olunca. Kendileri sessiz film gösteren sinema da sanıyorlar. Sinema ya, alışkanlık işte sessiz filmde bile konuyu anlamak için kimseye bir şey sormuyor, susuyorlar. Sadece izliyorlar. Sinemada konuşulmaz. Kimse rahatsız edilmez. Konuşanların arasına girilmez. Bize küçükken söylediklerini sanki onlara hala birileri tembihliyor gibi.

Gençleri yüreklendirmeli, hoşgörülü olmalı oysa. Yine çok eleştiri aldığın bir dönemde neden yazmıyor diye sana yüklendiklerinde hata yapmalarına, kendileriyle hesaplaşmalarına saygı duyulmalı demiştim hatırlarsın belki. Çünkü yürekli ve duygulu insanlar eninde sonunda doğruyu bulur, doğrunun yanında yer alırlar hiç şüphem olmamıştı bundan.

Bir de İzmir'li pırıl pırıl bir genç var son zamanlarda yazan. benim içimde özel bir yeri vardır ta 2008 Kasım'ın dan. O zamanlar daha 18 yaşında bile değildi. Ne günlerdi o günler. Bana teselli ve umut veren ilk o olmuştu. Satrançla ilgili resimler dönüşümlü olarak bilgisarımda duvar kağıdımdı. Bir ödül töreni resmi de bunlardan biriydi. İzmirlilerin tek tek resimlerini birleştirmiştim. Göğüslerinde birer resim iğneli, boyunlarında madalyaları gururla bakan çocuklar. gurur ve tesellinin resmiydi adeta. Çünkü madalyaları gururlandırırken, yakalarındaki resim hüzünlendiriyordu onları da bizi de.

Hatta o resim sonraları bir turnuvada sertifika üzerinde basılıp katılanlara verilmişti. Resmi ben çekmiştim ama çekerken aceleyle farketmemişim. O Kasım akşamı farkettim. O gencin öyle bir duruşu vardı kürsüde. Fotoğrafa öyle duygulu ve gururlu yansımış ki gözleri, bakanın gözlerinin tam içine bakıyordu. Tekrar tekrar baktım. benim kızımda aynı bakışlarla bakıyordu. " Gurur ve Hüzündü" önceleri o resmin adı. "Vefa ve Gurur" koydum sonraları. Hüzne yer olmamalı iyi işler yapmış insanların adını yaşatırken.

Değer dedim bu çocuklar için. Emek verenler boşuna uğraşmamış. O gencin resmini bir foruma ekledim. O da altına güzel şeyler yazdı. Beni anlamıştı. Ben kaybetsem haksızlığa uğrasam, üzülsem bile bu çocuklara değerdi. O günlerdeki onca kötü anının içinde benim için en anlamlı anıdır. Bir gün onu onurlandırmak için yazmak isterim. Bazı büyüklerin çocuklarının üzülme ihtimallerini olsun gözardı edebilirsem ki o günlerde de çocuklarının federasyon tarafından mağdur edilmemeleri için büyüklere elim, dilim bağlanmıştı. Yine de onları açıklamak zor görünüyor. Belki onları da vicdanlarıyla barıştırmak adına çok ilerde bir gün o dönemi yazarım.

O resmin kim olduğunu anmadım. Ama bugün öğretmenler günü selam olsun ona. Adını içimden söyledim. Pek çok kişi de hissederek andılar aslında şimdi onu. O da yukarlarda gülüyordur. Muzipçe ne diyeceğini bile tahmin edebiliyorum.

Biliyor musun o genç şimdi delege. İzmir'in havasını solumuş. İzmir'in hocalarının emekleriyle yetişmiş. Beni, bizi, İzmir'i yine o temsil ediyor diye rahatım. Doğrusu neyse onu yapacağından hiç şüphem olmaz. O içinde olduğu camiada olanları benden farklı görüyorsa benim hatalı olma ihtimalim vardır.

İbrahim kardeş, uzun bir aradan sonra geldin. Hoş geldin. Güzel bir öğretmenler günü sürpriziydi gelişin. Genellikle il temsilcisi arkadaşlarda öğretmendir. umarım onların da günü güzel geçmiştir. senin gibi üretken bir öğrencileri olmasından hangi öğretmen gurur duymaz ki?

Fırsat bulursan yine yaz. Özellikle hayata dair mutlaka yaz. Bunu yazsa yazsa İbrahim yazmıştır dedirten güzel yazılar. Okur- yazarımız zaten kıt. Birde en iyiler ve en iyi yazanlar koparsa, bu satrançtan daha alınacak ne keyif kaldı.

Bu mektup neden maille değil de buradan geldi derlerse. Bir dörtlük eklemeli açıklama niyetine. Bizim ülkemize ve insanına vefamızı, sevdamızı inancımızı anlatan.

Kırılsa da kanadımız. Asiye çıksa adımız
Duyan duysun bilen bilsin gülüm,
BÖYLEDİR BİZİM SEVDAMIZ
Ara
Cevapla
#4
Hoca Hoca
Öperim sizi goca goca
Siz anmayın biz anımsayalım
Abdullah İlhan'a güller gitsin, gonca gonca...
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 2 Ziyaretçi