Erözçelik versus Çiğdemoğlu ya da "edebiyat ve satranç&
#1
Sevgili satranç ailesi,

Zaven Çiğdemoğlu'yu herhalde büyük çoğunluğunuz tanıyorsunuzdur; onu anlatmaya gerek yok. Şiir (ve genel olarak edebiyat) ile ilgili arkadaşlarımız Seyhan Erözçelik'i de biliyorlardır; yine de tanımayanlar için:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Seyhan_Er%C3%B6z%C3%A7elik

Bundan bir kaç ay önce, Facebook'ta Çiğdemoğlu ve Erözçelik'in Boğaziçi Üniversitesi'nde satranç oynarken çekilmiş bir fotoğraflarını gördüm. Çağdaş Türk şiirinin önde gelen isimlerinden Erözçelik ile satranç camiasının sevilen ismi Çiğdemoğlu'nun, üniversite yıllarına dayanan bir arkadaşlıkları olduğunu, daha o vakitlerde beraber satranç oynadıklarını öğrenmek beni çok sevindirdi ve etkiledi. Bunun üzerine düşünmeye başladım:

"Hem satranç hem de edebiyat, aslında temellerinde bir çok ortak nokta barındıran entellektüel disiplinler. Üstelik satranç, sosyal yönüyle yalnız tahtayla sınırlı bir oyun değil: Bir satranççı aynı zamanda ressam, fizik profesörü ya da hekim de oluyor. Bu tanıma dahil olan çok satranççı var; örnek vermeye kalkarsam çok uzun bir liste olur ve bazı ağabey/abla/arkadaş/kardeşlerimin isimlerini atlayıp kalplerini kıracağımdan korkarım.
Bu açıdan satranç, normal şartlarda bir araya gelmesi ancak tesadüf eseri olabilecek kişileri (örneğin bir ressam ile bir fizik profesörünü) aynı masa etrafında toplayabilmesi açısından neredeyse eşsiz bir toplumsal olgu. Ancak, satranç ile diğer bir disiplin -örneğin edebiyat- arasındaki ilişki, hem satranççı hem de edebiyatçı kimliğine sahip kişilerle sınırlı kalıyor.
Oysa, bir satranççının entellektüel düzeyde edebiyatçılardan alabileceği çok şey olduğu gibi, edebiyatçılar için de satranç oyunu, kültürü ve birikimi neredeyse sonsuz bir mecra sağlar."

Bu düşünceler kafamda dolanırken bir gün Erözçelik beni başka bir konu hakkında aradı ve onunla konuşurken bir ışık yandı: "Ağabey" dedim, "gel sen ve Zaven arasında bir satranç maçı daha düzenleyelim! Tabii sembolik bir maç olacak, ancak maça edebiyat ve satranç camiasından herkesi çağıralım. Böylece kısa bir festival havası içinde, iki camiayı birbiriyle tanıştıralım."
Erözçelik "Tabii!" dedi, "Ben varım!".
Hemen ardından Çiğdemoğlu'ya da sorduk ve ondan da olumlu yanıt aldık. Daha sonra bu fikri daha somut ve ayrıntılı hale getirebilmek için, önce edebiyat camiasından isimlerle de görüştük ve hemen hepsi prensip olarak böyle bir etkinliğe katılmaktan mutlu olacaklarını belirttiler.

Sonuç olarak ortaya, edebiyat ve satranç dünyasından tanınmış ve sevilen isimlerin katılacağı, bunun dışında isteyen herkesin de kendini peşinen davetli sayabileceği bir festival fikri çıktı ve şekillendi.
Organizasyon büyük olasılıkla 2011 Şubat sonu ya da Mart başı civarında İstanbul'da olacak. Yer ile ilgili temaslarımız sürüyor; kesinlik kazanınca ayrıca duyuracağız.
Organizasyon ayrıntılarının bir kısmı netlik kazanmış olmakla beraber, bizim profesyonel organizatörler olmadığımız açık ve böyle bir buluşmayı sağlamışken, hala "nasıl daha renkli ve dolu bir hale getirebiliriz?" diye düşünüyoruz. Bu bağlamda tüm satranç ailesinin de fikir, öneri, katkı ve katılımlarını görmek ve duymaktan büyük mutluluk duyarız.
Ara
Cevapla
#2
İnce bir fikir...
Hep söylerim; satranç yalnızca satranç taşlarıyla oynanmaz. Dahası gelişmiş bir beyindeki yetkinleşmiş aydınlanma, baktığı tahtadaki en uygun hamleyi üretme becerisine ulaşır. Sevgili Kıvanç Haznedaroğlu'nun yatarken hala roman okuduğunu arkadan gelenler bilmeli...

Böyle bir turnuvada oynamak isterim. Bir şiir aşığı olarak, şiir gibi hamleler üretmek çabası hoşuma gider. Bir çok sanatçının satranç oynadığını biliyorum. Oynayamasa bile sevdiğini, destek verdiğini... Örneğin Antalyalı şair Metin Demirtaş, oynamasa da önemini kavradığı için, ASEM'in kurucuları arasında yer almış, çalışmalarımıza hep destek vermiştir.

Benim şimdiden önerim, böyle bir turnuvanın kış ortası değil de, yaz tatiline girdikten hemen sonra olması olur. Gelenekselleşmesi dileğimdir.

Felsefenin asli görevleri arasında soru sormak vardır. Yanıt üretmek bilimin işi. Soruların çok az, yanıtların ise başdöndürücü bir hızla değiştiği dünyamızda, soru üretmek de alabildiğine zor bir iştir... Can İnce'nin bu önerisini aynı zamanda güzel bir soru olarak görüyorum. Güzel bir yanıt aranması gereken...
Hep beraber düşünelim.
Örneğin güzel şiirlerini "tattığım" Menderes Çoban, hemen bir şeyler söylemeli bu konuda. Ne dersin Menderes? Big Grin
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi