Yazıcı'nın ve Federasyonun Halleri
#1
Satranç Camiamıza,

Sizlerle son zamanlarda yaşanan gelişmeleri paylaşmak istiyorum. Bunların görülmediği işitilmediği zannedilmesin.

Yönetimde bulunduğum dönemde içeride yaptığım eleştirileri dışarıya yansıtmamıştım. Çok gerekirse, ne denli sert eleştiriler yönelttiğimi sizlerle naklen paylaşabilirim. Bu konuda, sonradan fikir değiştirdiğim düşüncesinde olanlar rahat olsunlar. Hele ki federasyon yönetiminde olup aklınca bu sorgulamayı yapan arkadaşımız, kendisiyle nice konuşmalarımızı ve yazışmalarımızı hatırlamaz durumdadır. Buna şaşırmıyorum zira bu gibi kişilerin geçmişte olmadığı gibi bugün de öncelikli konuları satranç değildir. Unutmalarını ve günlük değerlendirmeler içerisinde olmalarını hoş görmeliyiz.

1. Federasyonumuz eski Bursa İl Temsilcisi hakkında bir soruşturma başlatmıştır. Oysa bundan bir süre önce kendisine plaket taktim eden bizzat Ali Nihat Yazıcı'dır. Bu soruşturmada müfettiş tarafından benim de bilgime başvurulmuştur. Federasyon sorularını ‘aklınca’ benim üzerimden yönlendirerek, dolaylı olarak ortaya bir olumsuzluk çıkartmaya çalışmaktadır. Soruların tamamı, Yazıcı’nın bildiği ve yürüttüğü konulardır. Başkan sıfatında bir kişi adına ne kadar üzücü bir durum. Ben görmedim, bilmiyorum, neden böyle olmuş demeye çalışması. Ali Nihat Yazıcı belli ki doğrudan bir olumsuzlukla şahsımı ilişkilendirememektedir. Ben kendisi hakkında ifade ettiğim tüm olumsuzlukları oysa doğrudan yargıya taşıdım. Sonuçlarını göreceğiz.

2. Türkiye Birinciliği için 2009’da sözler verdik, düşünceler ürettik: Nasıl daha iyi olur diye. Türkiye Birinciliği oldu bir Açık turnuva. Oysa sporcularımızın sert sportif mücadele pratiğine ihtiyaçları vardır. Durum net, çok katılımlı organizasyonlardan gelir elde ediliyor. Diğerleri, yani kapalı döner turnuvalar bu arkadaşlarımız için yük. Sanırım satrancı bilen herkes daha da detaylı bu olumsuzluğu açıklayabilecektir.

3. Mali Genel Kurul’da Ali Nihat Yazıcı, bir işçi babası görüntüsünde, Simten Kanber ve Özgür Solakoğlu’nun iş akitlerini bana karşı nasıl savunduğunu açıkladı. Elbette benim eleştirilerimi taşıdığı boyut; bir kocaman yalandı. Şimdi, Mali Genel Kurul’dan bu kadar kısa bir süre sonra Simten Kanber İstanbul İl Temsilcisi değildir ve Özgür Solakoğlu da Milli Takımlar Sorumlusu değildir. Sizlere, yönetim içinde olan ve bizzat Yazıcı’nın da bu kişiler hakkında pek de olumlu düşünmediğini, genel bir olumsuz kanaat olduğunu aktarmıştım. Yazıcı ise hemen her işinde olduğu gibi bu konuda da okları bana yöneltmeye çalışmıştır. Zaman en iyi turnusol kağıdıdır. Belli ki Yazıcı toplumun unutma gücüne, hafızasının var olmamasına güvenmektedir. Ama vardır.

4. Nitekim 7 yıl genel sekreterliğini yapmış kişi de iş davasını kazanmıştır. Yani bu kişi haksızlığa uğratılmıştır. Yargı böyle söylüyor. Adana eski il temsilcisi de yargı da kazanmıştır. Bunları hiç işitiyor musunuz?

5. Ali Nihat Yazıcı Mali Genel Kurul sabahı cep telefonuma mesaj atmıştır. Elbette halimi hatrımı sormak için değil. Sonra da beni bir yakınına aratarak “iki çocuğu üstüne yemin ederek” tehdit savurmuştur. Bu telefon görüşmesi aramızda geçmemiş, hem kendi yakınında hem de benim yakınımda konuşma işitilmiştir. İşler umduğu gibi gitmeyince gerçek yapısını böylece ortaya koymuştur. Bu işi böylece aşabileceğini ve beni korkutarak sonuç elde edebileceğini düşünüyorsa açıkça buradan ifade ediyorum: Bu işte sonuna kadar yüzleşeceğiz seninle!

Neden mi yüzleşeceğiz? Eşini çocuklarını tanıdım. Kardeşini tanıdım. Birlikte zaman geçirdik. İyi kötü, az çok birşeyler ürettik. Farklı düşündük, tartıştık. Şimdi aç benim ilk seni desteklemediğim metinlerdeki kelime tercih ve üsluplarıma bak. Sonrada o sabah bana karşı düştüğün duruma bak. Genç arkadaşlara özellikle Yunanistan'la ilgili yakışıksız ve yalan aktarımların bile bir yere kadar tolere edilebilir. Hadi olur, olmuş geçelim denilebilir. Ancak Mali Genel Kurul salonuna girmemem için açtığın o telefondaki halin kabul edilemez. Neydi seni bu kadar rahatsız eden ibra edilmemekten ki bu noktalara gelebildin?

6. Mali Genel Kurul sürecinde, şahsıma yönelik yönelttiği diğer kişisel konularda olumsuz nitelemeleri de, şahitleriyle yargıya taşımayacağım. Gerçi tüm bu halleri, arkadaşlarımızın aklında hak ettiği yeri bulmuştur.

7. Gaziantep’le ilgili yani Avrupa Kadınlarla ilgili yaşananlar dikkatinizi çekiyor mu? TSF sitesinde haber bile değil. Sizlerin neyine? İngilizce sayfalarda yer alıyor. ECU, Avrupa Kadınlar için Türkiye Satranç Federasyonunu yönetmeliklerde yer alan yükümlülüklerini yerine getirmediği için eleştirildi. Yazıcı da rest çekti: Düzenlemiyorum öyleyse. Avrupa Satranç Birliği, peki dedi, yeniden süreci başlattı. Bu sefer Yazı çark etti: “Düzenliyoruz, bize verin.” Hatta arttırdı: “Ödül, miktarını 10.000 AVRO yükselttik. Çocuk oyuncağı ya bu. Avrupalı yöneticiler, süreç sonunda kararını verdi: Gürcistan düzenliyor. Ama bunları sizlerin bilmesine o kadar gerekyok ki. Yöneticilerimiz arasında yaşanıyor bunlar. Olmuş, olmamış size ne…

8. Ordu’dan bir arkadaşımız federasyonu eleştirdi. Yegane yayın Satranç Life’da (ticari teşebbüs anlamında yegane). Tekzip istediler. Azdur’un ekipmanlarını geri istediler. Sonra da açıkladılar: “Efendim, lazım oldu, geri vereceğiz.”

9. Bu sayfalardan yönelttiğim bir tek soruya bile azıcık dahi olsun yanıt verilmemiştir. Ama yargıdan kaçamayacaklardır. Ve bir yılı biraz aşkın bir süre sonra yönetim seçimleri vardır. Kapalı oy usulünde, federasyon başkanının yüksek sesle tehdit etmesi, insanları korkutmaya yarayamayacaktır. Türk satrancının, idari, sportif ve mali açılardan daha güçlü, satranca gönülden daha bağlı, daha iyi yöneticilere ihtiyacı vardır. Kul açıklıyor: “Yazıcı bir daha aday olmayacağını açıklamışken, neden bunca saldırı.” 1. Yazıcı bunu daha önce de açıkladı. Pek güvenmemesini tavsiye ederiz. 2. Derdimiz kişilerin başkanlığı değil. Yapılan yanlışlıklardır.

10. Satranç mı? Sporcuların ihtiyaç duyduğu mücadele ortamı mı? İlk anda dikkat çekmeyecek gibi gözüken ancak satrancın ihtiyaç duyduğu gerçek sportif organizasyonlar mı? İzmir Açık ertelenmişti. Tipik bir Yazıcı zihniyeti. Yıl bitti. Ertelendi mi? Yapılmadı mı? Adana Açık artık yok. Geriye ne kaldı? Bir tek İstanbul Festivali. Bakalım nasıl gelişecek. Oysa ben asbaşkan olduğum dönemde bir Summer Grand Prix ve 7 - 8 güçlü açık turnuva projesini hayata geçirme düşüncesindeydim. Yapılamaz mı? Şimdi bile zaman var. Onlarca arkadaşımız var bu camiada, sorumluluk verilse bu yaz ülkeyi turnuva zengini yapar. Daha teknik açıklamalar gerektirdiği için detaylarına girmiyorum. Çok özet: 2000 civarı oyuncuları yukarı çekecek projeler tüm satranççılara fayda getirecektir.

11. 31 adet sorumun birisini bile yanıtlamamıştır değerli başkanımız. Bir tanesini yineliyorum sadece: Mali Genel Kurul'da takımları itham altında bırakan bir word dosyası yayınladın. İmzasız, geldisi gittsi belli olmayan. Bu word dosyası bir eposta ile geldiyese sana, o e posta metnini açıklasana! Yoksa sen, dereyi aşabilmek için her konuyu kesip biçip, istediği gibi kullanan birisi misin? Cengiz Keleş sordu: Kimin parası bunlar, sonra söyleyeceğim diyebildi Yazıcı. Ama söyleyemedi. Çünkü varmaya çalıştığı sonuç ve mantık kurgusu; bir yanlış üzerine kuruluydu.

Satranç camiamızın değerli üyeleri,

Ben sizlerin karşısına ne Vakıf başkanvekili ne de federasyon asbaşkanı olarak çıkımadım. Bu görevler geçicidir. Ben öğrencilik yıllarımda, turnuvalar düzenledim, satranç takımı saati taşıdım, hakemlik yaptım. Bu işin hammallığını yaptım. Satranç oynadım. Satranç yazıları yazdım. Derneklerde görevler aldım. Bir satranç kitabı alabilmek için arkadaşlarımla para biriktirirdik. Günlerimiz, yıllarımız satranç dostluğu ve satranç içinde geçti. Hani Kuvay Sanlı başkan adayı, o yüzden eleştiriyor diyenlere hitabendir bu paragraf. Satranç kulüpleri kapandığında, yükünü taşıdık. Açıldığında, el ilanlarını kapı kapı dolaşarak dağıttık. İş adamları ile görüştük, satranca destek aradık. Bazen bulduk bazen bulamadık. Buralardan geldiğimi bilmeyenler olabilir. Bazen söylemek lazım.

Yönetimde olduğum dönemde, bazı iyi çalışmaların yanında yönetim, bir takım temel konulardaki bakış açısını ve vizyonunu geliştirip değiştiremedi. Yönetimden kastım kolektif bir yönetim kurulu değildir. İşleri bütünüyle yürüten bir iki kişidir. O taktirde, ihtiyaç duyulan yönetimin değişmesidir.

Yazıcı mali açıdan ne kadar büyüdüğümüzü anlatıyor, bir başarı olarak. 7-8 milyon TL bütçe. 100 milyon TL konuşulmalıdır.

Okullarda ders, onbinlerce eğitmen. Büyük başarı diyor Yazıcı. Niteliksiz bir çokluk, mevcut nitelikli arkadaşların da arada kaybolması, seçilememesi sonucunu doğurmaktadır. Bu çokluk disipline edilmelidir. Satrancı seven on milyon insan var sözü ne kadar somuttan uzak ve getirisi olmayan bir durumsa; nitelik kazandırılmamış çokluk da o denli soyut ve yitirilmeye müsaittir.

Federasyon önümüzdeki on yıl için satrancın bir kitle uğraşı olması konusunda bir vizyon geliştirememiştir. İş Bankası desteğine, Milli Eğitim'in onca katkılarına rağmen.

Gerçek bir spor federasyonu ve devamında sportif başarı ve de bir kitle sporu olarak milyonlara ulaşan; kurum ve kurallarıyla nitelikli bir yapı için; yeni bir yönetim gereklidir.

Türk Satrancını 2000'den 2010'a taşıyan, ancak yeni yönetim gerekliliğinin fikrinden dahi rahatsız olan arkadaşlarımız, ilk yönetim seçiminde fikrine dahi katlanamadıkları bu gerçeği yaşayacaklardır.

Saygılarımla

Kuvay Sanlı
Ara
Cevapla
#2
Merhaba,

Başlıklar halinde yazdığınız yazıyı kendi bakış açıma göre yorumlamak istiyorum. Böylece tarafsız birinin bakış açısı ile olaya tekrar bakmak daha iyi olacaktır sizin için.(Pek fikrim olmayan maddeleri es geçeceğim.)

2- Kişisel fikrim Türkiye Şampiyonasının bu hali oldukça iyi(Oynayan biri olarak). Nedenine gelince öncelikle eski halini düşünelim. Ünvanlı bir çok oyuncu sadece finale geliyordu. Dolasıyla 1800-2100 arası oyuncular onları sadece internetten izleyebiliyordu neredeyse. Ve Türkiye Şampiyonası elemelerine gitmek ve orada dengi oyuncularla oynamak o kadar da cazip olmuyordu. Bu seneki formatta Türkiye Şampiyonu olabilmek için ünvanlı oyuncular bizim gibi(1800-2200 elo arası oyuncular) oyuncularla da oynaması gerekiyordu. Ve aslında bu turnuva bizim için biraz da cazibe merkezi haline geldi. Çevremdeki bir çok kişi aslında gitmeye niyetli olmasa bile bu kadar kuvvetli oyuncuların bir arada olduğu turnuvada olabilmek adına bir çok fedakarlık yapıp turnuvaya girdiler. İşin maddi yanında TSFnin kişi sayısıyla kar etmeye çalıştığını yadsımıyorum. Fakat ben formatı genel olarak beğendim diyebilirim.

4- Sizin bahsettiğiniz haberler bizlere ulaşmıyorsa eğer ben burada sadece muhalefeti suçlarım. Çünkü ciddi bir propaganda yapamamışlardır. Peki bu nasıl yapılabilirdi? Bence TSF websitesine ciddi bir rakip olabilecek bir adresle bunlar yapılabilirdi. Bu site sadece propaganda yapmayacak tabiki. Türkiye ve dünyadan haberler sunmalı, belki de eğitim amaçlı yayınlar olmalı. böylece çok kişinin düzenli bilgi aldığı bir siteden eleştiriler sunmak daha kolay ve hedefe ulaşan bir yöntem olabilir.

7- Özellikle yazımı yazmak istediğim konu burası. Ama takıldığım konu bambaşka ve bu konudan bahseden bir yazıya da rastlamadım. Türkiye Şampiyonası yapıldı, 1. 7500 TL aldı ve toplam ödül de 30000 Tl idi. Bu ödülün geçen sene hiç olmadığı düşünülürse çok da iyi bir rakamdı. Fakat aynı TSF, Avrupa Kadınlar Şampiyonasına talip oluyor ve 1.ye önerdiği rakam 20500 Euro(Türkiye Şampiyonuna verilen ödülün kaç katı olduğunu hesaplamak dahi istemiyorum.) ve toplam ödül ise tam tamına 104 000 Euro. Ben buradan TSF'nin satrancın gelişmesine önem vermediğini anlarım. Siz bu 7500 TL'lik ödülü 20000-30000 TL yapsaydınız insanlar satranççılıktan vazgeçip antrenör olma yolunu seçmezlerdi. Bir çok kişi Kıvanç Haznedaroğlu'nun neden Türkiye Şampiyonasında kötü oynadığını merak ediyor ve anlam veremiyor. Ama eleştirenler bilmiyor ki Türkiye Şampiyonasından önce 10 gün boyunca yoğun bir şekilde antrenörlük yaptığını. Yine aynı durumda olan bir çok ünvanlı ünvansız sporcu var. İnsanlar satranç sporculuğunu seçemiyorlar ÇÜNKÜ bu yolla para kazanıp hayatına devam edemiyorlar. Böyle bir ortamda Hem yatay hem de dikey gelişimin olabileceğine inanmıyorum.

10- Herhalde en fazla yakınacağım ve dolasıyla destek vereceğim madde budur. Bir ülke düşünün yetişkin bir bireyin(Çocukları dahil etmedim çünkü girebilecekleri bir çok turnuva var.) girebildiği turnuva sayısı neredeyse yok. Bence en az her şehirde Orta ölçekli(2500-2300 arası oyuncuların bulunduğu turnuvalar. Tabiki şuan yapılan ve sırf adı elo turnuvası olanları kastetmiyorum.) bir turnuva olmalı. Belli başlı büyük şehirler de ise GrandPrixler olmalı diye düşünüyorum. Fakat bunun tek suçlusu malesef ki TSF değil. Bizim herşeyi devletten bekleyen zihin yapımızın da bunda etkisi var. Yani özel desteklerle yapılmış turnuvarlar da olmalı. Eğer bunlar yapılmazsa TSF tarafından desteklenmiş sporcular hariç tüm sporcularımız underrated(yani seviyesinin altında eloya sahip oyuncular) olarak kalacaklardır. Dahası onlara herhangi bir şans dahi verilmiş olmayacaktır.

Bir de İstanbul Satranç Festivalini bu sene hiç beğenmedim. Eskiden üniversite öğrencilerine konaklama ücretsiz verilirdi ve böylece bir çok durumu iyi olmayan üniversiteli satrançsever turnuvaya rahatlıkla katılabiliyordu. Şimdi hem katılım katkı payı hemde İTÜ yurtlarıının fiyatları oldukça yüksek. Tabiki İstanbul gibi bir şehirde konaklamanın çok da ucuz olmasını beklemiyorum ama satranç adına bir iş yapılıyorsa bu sporu sadece elit bir kesimin oynadığı oyun haline gelmesine engel olmak gerekir diye düşünüyorum.

Ayrıca okullardaki satranç dersleri hakkındaki yorumlarınızın altına imzamı atıyorum. Ben bizzat şahit olduğum bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim. Ben 2000 üstü elo ve ukdsi olan biriyim. Ve antrenör belgesi almaya karar verdim. Ama seviyemin yeterli olacağından emin değildim. Fakat antrenörlük kursuna katılmış insanları görünce bu işi yapmalıyım dedim. İnanın satranç antrenörlüğü kursunda taşların hareketlerini öğreniyorlardı. Bu insanların okullarda çocuklara öğrettiği satrançtan ne bekleyeceksiniz?


Çok bile konuştum mu bilmem.
İyi günler...
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 2 Ziyaretçi