Milli Takım/Avrupa Şampiyonası 2011
#1
Son şampiyonadaki federasyonun genç takım çıkarma projesini tebrik ediyorum.

Takımı gençleştirirken kaçırdığımız şey, çok olsa 25.'lik olacaktı..
38 takım arasında 34. olmayla 25. olma arasında bir fark göremiyorum..

Yeni strateji oldukça önemli ve kutlamaya değer..
Eleştireceğimiz tek yanı, geç kalınmış olmasıdır!

Bu güne kadar milli takıma emek vermiş herkese, satranca gönül vermiş sıradan bir yurttaş olarak teşekkür ediyorum.. Ama artık ben milli takımda Vahap'ı, Cemil Can'ı ve daha böyle başarılı nice genç arkadaşımızı izlemek istiyorum..

38 takım arasında 34. olduk.. Fakat geleceğe umutla bakıyoruz..

Kendimize göre kötüye kötü derken elimiz titremiyor, iyiyi alkışlarken de korkak davranmayalım..

Saygılarımla..
Ara
Cevapla
#2
En kötüsü 34. olmak değil, 34. olmanın başarısızlık olduğunu açıkça söyleyememektir.

Bu kadar duyarsızlaştığımıza inanamıyorum. Skandal bir sonuç bu! Biraz daha allayıp pullasak neredeyse başarı diye yutturacağız yani, öyle mi?

Hiç kimse kendisini veya çevresini kandırmaya çalışmasın, çıkarılan bu yanlış kadro vasatın altında bir performans sergileyerek çok kötü bir turnuva idrak etmiştir.

38 takımlık bir turnuvaya 34. sırada başlıyorsak problem kadroda demektir.
Nerede Suat Atalık?
Barış Esen neden kadroda değil?
Hani Mert Erdoğdu?
Kıvanç Haznedaroğlu nerede, neden yok?
Genç mi dediniz? 2009 Türkiye Şampiyonu IM Oğulcan Kanmazalp nerede?

Suat Atalık'la şahsi problemleri olan isimler var federasyonda, orası belli. Peki diğer ustalarımız neden forma şansı bulamadılar?
Bu sorunun cevabını birileri vermeli, yakasını teslim etmeli...

Nasıl ki futbol futbolda Hiddink çıkardığı yanlış kadrolar nedeniyle eleştiriliyorsa oyunculuğuna büyük saygı duyduğum Gurevich aynı sebepten, yanlış kadrodan dolayı büyük eleştiriyi hak etmektedir.

Oyunculara söylenecek tek söz yok.
Çocuklar ellerinden geleni yapmış.
IM Yılmaz ve GM Can zaten üst seviyede oyuncular.
IM Fırat taze kan getirir, o da iyi bir seçim sayılabilir.
Lakin Marandi ile Şanal seçimleri nasıl açıklanabilir?
Burası yıldızlar-gençler şampiyonası değil ki!
+2500 seviyesindeki adamlar kenarda dururken +2200'lük genç oyunculara deneyim kazandırılacak turnuva mıdır bu?
+2500'lük adamları keserek mutsuz ettiniz de o çocuklar çok mu mutlu oldu, huzur buldu?
Fayda sağlayayım derken bazen büyük zararlar verebiliyoruz, maalesef.

Satrançtan anlamayan biri değilim.
Avrupa satrancının neresinde olduğumuzu da iyi biliyorum.
Ne var ki sportif başarının artması şarttır, vazgeçilmez bir hedeftir.
Hayali tasarımlar sportif başarıyı getirmez, bunun örneği yoktur.
Ancak nesilleri kaynaştırabilirseniz gerekli motivasyonu sağlamış olursunuz.

Bu ELO ortalamasına göre 34. başlamış olabiliriz, ama yine de çok kötü bitirdik, çünkü en az yolculuk yapan ve enlem-iklim farkından en az etkilenen takımlardan biriyiz.

Kaldı ki neden 34. başlıyoruz ki? Bunu hala kabullenemiyorum... Satranççılarımız olmaz, o zaman eyvallah. Ama birçok oyuncu varken güçlülerini, en iyi temsil edecekleri seçmemek nedir yahu? Nasıl izah edilebilir?

A milli formayı ELO sıralamasına göre hak eden aktif oyuncular görmezden geliniyor. Bu büyük bir haksızlıktır ve akıllara şaibeli durumları getirebilir. Bunun engellenmesi şarttır, yoksa olan genç oyuncuların moral ve ruh durumlarına olur.

Madem ki amaç geleceğe bakmak, 8-10 yaş grubundaki minik satranççılarımızı gönderelim A milli takıma, tam çekirdekten yetişsinler! Erken yaşta tecrübe sahibi olurlar hem!

Sonuç olarak; Milli Takım sorumluları her tarafı "6" görünen bir zar attılar.
Kazansalar büyük sükse yapacaklar, başarıyı sahiplenerek fırtına koparacaklardı.
Kazanamasalar "gençler" bahanesi mis gibi önlerinde olacaktı.
Gönül isterdi ki birincisi olsun, hep birlikte kutlayalım. Birileri daha abartılı kutlasa da...
Ama satranç bu, tavla değil.
İkincisi oldu, maalesef. Hep birlikte üzüldük....

Şimdi zaman bahaneleri bir kenara koyup gelecek adına somut birşeyler üretme zamanıdır.
Sportif başarı uzak değildir, ne var ki "gençler" ve "eskiler" olmak üzere iki zıt kutup yaratılmıştır.
Bu iki kutup birbirine ustaca yaklaştırılırsa hayaller gerçeğe dönebilir ve somut satranç başarıları hayal olmaktan çıkar.
Ama aynı hatalar tekrarlanırsa her turnuvada "kazanamasak da kaybetmeyelim" türünden bahaneler bulunmaya çalışılır.

Sevgi ve saygılarımla,
Oktay ERTAN
Ara
Cevapla
#3
TSF insan gücünün yanlış yönetimine dair örnekleri sergilemekten bıkmıyor.

Yukarıdaki mesajımda kadroda bulunmamalarından dolayı eleştirdiğim oyunculardan ikisiydi GM Haznedaroğlu ve IM Kanmazalp. Bu oyuncular gerek kariyer, gerekse son zamanlardaki performans açısından milli takımı hak ediyorlardı. Ne var ki kadroya alınmadılar.

TSF sitesindeki habere göre bu oyuncular "Akdeniz 2017" adındaki bir turnuvada mücadele ederek ülkemizi temsil ediyorlar. Link:
http://tsf.org.tr/component/content/arti...-turnuvasi

Avrupa Takımlar Şampiyonası gibi sadece Avrupa'nın değil, dünyanın en prestijli satranç organizasyonlarından birine yanlış kadroyla çıkıp 34. oluyoruz.
Diğer yandan daha yüksek reytingli ve kendini kanıtlamış, yaşça yine genç başka oyuncularımız ne idüğü belirsiz, varlığından ilk kez haberdar olduğumuz turistik turnuvalara gönderiliyor.
BRAVO diyorum, çok adaletli bir paylaşım olmuş...


Yanlış kadroyla Avrupa'da 34. olmamıza neden olan sorumlularla kısaca sohbet etmek isterdim. Kendilerinden Avrupa'dan 20 ülke ismi saymalarını isteyecektim sadece, acaba başarabilecekler miydi? ...
Ara
Cevapla
#4
Oktay Bey
Bence doğru noktalara parmak basmış, doğru yorumlar yapmışsınız ama vardığınız sonuç yanlış. Bu milli takımları kimin seçtiği bellidir, birden fazla şahıs aramayın. Kendisi en az 34 Avrupa ülkesine defalarca gitmiş, görmüş, incelemiş birisidir. Dünyayı saymıyorum bile.
Ara
Cevapla
#5
Oktay Bey'e..

Genç bir kadroyla çıkarak, federasyonun her tarafı 6 olan bir zar attığını söylüyorsunuz.. Bunda haklılık payınız var doğrusu.. Ancak şunu da rahatlıkla söyleyebilirim ki:

Bence her tarafı 6 gelen zar, turnuva bittikten sonra "şu nerede, bu nerede" diye sormaktır. Turnuva başlamadan evvel bu soruları soramadıysanız, bu soruları bu çocuklar size sordurtmadığı içindir!

Yukarda söyledim, yine söylüyorum, evet, milli takım başarısız olmuştur..
Fakat bu çocuklar, şu son başarısızlık gelmeden evvel hiç kimseye "falanca nerede, filanca nerede" diye sordurtmadılarsa, bence takımımız doğru yoldadır..

Bir de şöyle bir sözünüz var:
"Madem ki amaç geleceğe bakmak, 8-10 yaş grubundaki minik satranççılarımızı gönderelim A milli takıma, tam çekirdekten yetişsinler! Erken yaşta tecrübe sahibi olurlar hem!"

Bu sözlerinizi biraz kırıcı bulduğumu ifade etmeliyim.. Eğer 8-10 yaşlarında Vahap Şanal ve Cemil Can Ali Marandi kadar başarılı çocuklar yetiştirebilirsek ve eğer takımımızın potansiyeli taş çatlasın 20. olmaksa mesela, bence o çocuklar da oynayabilirler..

Beğensek de beğenmesek de kabul etmeliyiz ki bu bir devrimdir..
Çaresizlikten yapılmış da olsa bir devrimdir..
Bence arkasında durmalıyız..

Her ne kadar büyük kısmına katılmasam da değerli yorumlarınız için teşekkür ediyorum.. Olgun bir tartışma ortamının doğması, hepimiz için faydalıdır..

Selamlar..
Ara
Cevapla
#6
Sevgili Oktay'ı okurken, bir şey düşündüm;

Bu yönetimin yönetime geldiği günler doğan çocuklar dünyada GM falan olmuş mudur bilmiyorum ama sanırım IM sınırlarına gelenler vardır.

Yönetim her şeyi bıraksa da, sıfırdan çocuk yapsa şimdiye kadar adam akıllı bir milli takım oluştururdu!!...

Tamam sıfırdan çocuk yapmaktan vaz geçelim de, siz yönetime geldiğinizde elinizde bulunan çocukları ne yaptınız?

"Yetenek yeryüzüne eşit dağılmıştır" der Kasparov... Türkiye'ye az mı yetenek düşmüş acaba?
Bunca uzun zaman içerisinde hala hatırı sayılır bir yere gelmemişse milli takım, hatayı nerede arayalım?
İşgal ettiğiniz mevkii ülkenin kaderi ile igili bir mevkii olsa idi, bu denli gevşek davranabilir miydiniz?...

Geçelim...


Sevgil İbrahim,
Oktay'ın küçükler ile ilgili söylediği şey küçüklerle ilgil değil, büyüklerle ilgil bir şey. Yani küçük sporcularımızın alınması gereken bir şey değil. Ne küçüklerin böyle bir görev altında ezilmesi, ne de bunca zaman satranca emek vermiş ve milli takımı gerçekten temsil edebilecek insanların yok sayılması, "tecrübe kazanmak" adına pek anlaşılır bir şey değil. Ancak başka bir gerekçesi varsa, örneğin Barış, Kıvanç gibi arkadaşlar alzeimer hastalığına falan yakalanışsa Big Grin bu da açıklanmalıdır. Bir mevkiyi doğru elemanlar ile temsil etmek gerekir. Hani derler ya, "Sezar'ın hakkı Sezar'a"... Nedir diğer arkadaşların milli takımda oynamayış nedeni? Bu konuda olumlu ve ikna edici bir yanıt var mı? Bakılması gereken yer burası...
Cevapla
#7
Bu konuyu medeni bir şekilde tartışabilmemiz çok güzel. Cevap veren arkadaşlara teşekkür ederim.

Anlaşılmadığını düğündüğüm bazı konulara tekrar değineyim, belki ilk mesajımda kendimi iyi ifade edememiş olabilirim:
Sporculara yönelik en ufak bir eleştirim yok.
Kadroyu seçenlerin yanlış yaptığını ifade ettim sadece.
Bu yanlıştaki uyanıklık teşebbüsüne dikkat çektim, ayrıca.

2000 UKD'li bir satranç oyuncusuyum.
Milyonda bir ihtimal, beni A Milli Takım'a çağırsalar tüylerim adrenalinden diken diken olur, gider oynarım.
2000'lik bir oyuncunun oynayabileceği sınırlarda iyi ya da kötü oynarım.
Bunun çok çok altında ya da üstünde bir performans sergileyemem.
Satranç böyle bir spor değil.

Mesele Hüseyin Abi'nin değindiği üzere, formayı hak edene giydirmektir.
Futbolda bile sübjektif seçim daha fazladır. Örneğin, "Hakan Balta formsuz" dersiniz, yerine başka bir sol bek koyarsınız, atıyorum, "İsmail Köybaşı". Bu kabul edilebilir bir davranıştır.
Satranç böyle bir spor değil ki! Elinizde (biri 2600 üzeri) 3 tane GM var, (GM adayı) 3 tane IM var, hiçbirine forma şansı vermeyeceksiniz. Onların boşluğunu 2270'lik gençlerle dolduracaksınız, öyle mi? Tekrar söylüyorum, satrançta böyle bir lüksünüz yok.
Akla kasıt gelir, bunun normal bir açıklaması yok.

O gençlere iyilik mi yapıldı?
12-18 yaş grubuyla 9 senedir çalışmış bir pedagog kimliğimle söylüyorum, iyilik bu değildir.
Kolay anlaşılır bir örnek vermek gerekirse, güreşte - boksta her sporcunun belli bir sıkleti vardır. 60 kg sporcusunu 75 kg kategorisinde oynatmanız kimseye fayda sağlamaz. Hem de elinizde o kategorinin sporcuları varken...

O formayı terleten sporculara söz yok. Kazansa da, kaybetse de, vezir bile uyusa, çıkıp temsil etmiştir.
2200'lük adam çağırırsınız, o kadarlık "iyi" ya da kötü oynar. "2600"lük adamı çağırırsınız, o da kendi derecesinde, klasında oynar.
Bu ikisi arasında (muhtemelen hiçbir zaman kapanmayacak) kısa vadede asla eşitlenemeyecek bir klas farkı vardır, siklet farkı vardır. Kabul etseniz de, etmeseniz de gerçek budur.

Zamanlama meselesine gelince, bu kötü performans değildi beni yazmaya iten.
Kadroyu gördüğümde olacakları az-çok tahmin etmiştim.
Benim yazma sebebim, bu performansın savunulması, yanlışlara destek verilmesidir.

Sevgi ve saygılarımla,
OKTAY.
Ara
Cevapla
#8
Sevgili İbrahim

Bu mesajım ortaya olmakla beraber en çok sana yazılmıştır. Görüşünce sohbetini de yaparız.

Senin yazında geçen devrimi okuyunca çok üzüldüm. Her şeyin bir sonu olduğu gibi devrimin de kavram, içerik ve kullanım olarak da bir sonu varmış demek ki. Bu kadar ayağa ve aşağıya düştüğüne göre, yakında bu kelime ve kavramdan da belki utanırız, belki de iğreniriz.

Türkçe dışında sadece İngilizce bildiğim için, onun da yardımıyla açıklamaya çalışayım. Biz devrim diyoruz, İngilizler revolution. Bu kelimenin nedense iki kökü var, (1) revolve: dönmek, çevirmek, yenilenmek, vs; (2) revolt: karşı gelmek, ayaklanmak, isyan, vs. Bizim dedelerimiz, Atatürk ve arkadaşları inkılab demişler ki, dönüşüm, iyileştirme, reform gibi anlamlara gelir. Bu senin devrim hangisine uyar acaba?

Ben sadece devrilen oyuncular ve bir milli takım görüyorum. Bardağı devirirsen, bir anlamda bardağa karşı devrim yaparsan, bardak kırılır, iyi olmaz. Bir devrim yapınca erken ve uzun vadeli sonuçlara bakmak gerekir. İlk eldeki sonuç, sondan ikinciliktir. Sadece Lüksemburg ülkesini geçmişiz, ona da ne kadar ülke, ne kadar millet derseniz. Diğerleri? İskoçya, Galler ve Güney Kıbrıs bizim tanıdığımız, kabul ettiğimiz ülkeler değillerdir. Türkiye devlet politikasında bunlar, uluslararası yarışmalara katılabilen ara/özel statüde yönetimlerdir. Küçüktür bunlar. Ekonomide, nüfusta, sanayide, tarımda ve de dünya siyasetinde büyük bir ülkeyi temsil edip de, küçük ülkeler seviyesine düşmek? Hele de buna bir "devrim" sebep olduysa? Bu nasıl devrimdir?

Sen 11 yıl önce geldiğinde, hangi 11 yaşındaki çocuğu alıp 22 yaşında GM yaptın ki, şu eskileri yoldan çekip devrim yapayım, yenilerin önünü açayım, diyorsun?

Perşembenin gelişi Çarşamba'dan belli olurmuş.

Devrimden anlaşılan sadece devirmek ise, sıra herkese gelebilir. Önce zihniyette devrim, olmuyorsa evrim yapabilmek gerek.

Selamlarımla
Ara
Cevapla
#9
TSF Başkanı Sayın Ali Nihat Yazıcı'nın konuya cevap niteliğindeki yazısını aşağı kopyalıyorum.
Adres: http://tsf.org.tr/component/koseyazilari...07&task=yg

Öğretmenler Günü!

Gelişmeler 24 Kasım 2011

Bugün 24 Kasım 2011! Öğretmenler Gününü kutluyoruz. Babası,
annesi, kayınvalidesi, kayınpederi öğretmen olan, üstelik Köy Enstitüsü mezunu
olan bu insanların çocuğu olarak, bugünün anlamını daha da farklı şekilde idrak
ediyorum..

Ailelerimizin bize verdiği en önemli unsur; asla para, at,
araba, kat, yat olamaz. Bir anne ve babanın çocuklarına bırakacağı en önemli miras
terbiye ve eğitim olmalıdır.

Bizlerin bugünleri yaşamamıza neden olan tüm öğretmenlerimizi
kutluyorum.
'Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum!'

Gelişmeler...

Tabii, bu yazının girişinde satır arasında çok mesaj var
aslında! 'Okumak cehaleti alır, Eşeklik baki kalır' diye bir söz de var ve çok
da doğru. Mesela, 'Oğlum ben sana vali olamazsın demedim' diye başlayan bir söz de var.

Gelin isterseniz, satır aralarında laf gideceği yeri bulmaya
devam etsin, ben size gündemi anlatırken.

2011 Avrupa Takım Şampiyonası

Avrupa Okullar Şampiyonasında madalya yağmuru devam etti.
Ardından önemli bir organizasyon, Avrupa Takım Şampiyonasıydı.

Avrupa Takım Şampiyonasına, açık kategoride 16,5, kadınlarda
17,5 yaş ortalamalı takımlarla katılıyorduk. 'oğlum ben sana büyük usta
olamazsın demedim' demediyse de birileri birilerine, onlar dışarıdan gazel
okumaya devam ettiler. Türk Satrancının, çok başarılı geleceğinin tohumlarını
bu şampiyonada attığımıza inanıyorum. Yakındır, herkesin parmaklarını ısırtacak
bir A milli takımın başarıları, çok yakın, yarından da yakın!

Başkanlığa seçildiğim 20 Kasım 2000 tarihinden bu yana geçen
on bir yılda, ekibimle birlikte hep inandığımız şeyleri imzaladık, hayata
geçirdik.

Dün siyah, bugün beyaz demedik, kıvırmadık, dik durduk,
eleştirilere açık olduk.

Neden böyle bir takımla katıldık? Nasıl bu noktaya geldik?

Malum bulutların efendisi tekrar ceza aldı, zaten satrançla
çok ilgisi olduğunu söylemeye gerek yok. Kendisi, yazdığı köşede bugüne kadar
tek bir başarımıza yer vermedi. Verir mi? Köşesi, o gazeteye ait değil,
satranca ait değil zaten! Kendisi ve eşinin maçlarını yayınladığı bir günlük.
Satranç düzeyi de tartışılır. En azından ben tartışırım!

Ülkemizin bir numaralı sporcusu Mişa'nın görevi, alt yapı ve
artık milli takımlarda oynamıyor. Barış Esen'in milli takımda oynamamasının
başka nedenleri vardı. Kendisini olimpiyatta göreceğiz kuşkusuz. Haznedaroğlu'nun
askerlik sorunları vardı. 5 büyük ustamızdan, milli takımlarda oynayabilecek
durumda olan bir tek Emre Can vardı. Aslında, bu durum ekmeğimize yağ sürdü
diyebilirim. Doğal olarak, genç bir takımı, yatırım amacıyla deneme şansımız
oldu ve çok da başarılı olduğunu düşünüyorum bu testin.

Diyelim ki, 5 büyük usta ile oynasaydık, ne olurdu? Sanırım,
12-20 arasında bir yer alırdık. Biz bunu başarı olarak görmüyoruz. Bizi ancak
madalya doyurur, madalya! O da gelecek yakında.

Kızlarımızla övünüyorum. Çok çok başarılıydılar. Kardelen'i
kazandık, Kübra geri döndü, Betül her zamanki Betül! Nezihe, en gurur duyduğum
sporcularımızdan birisi. Çok önemli bir satranççı olacak. Benim kızım Eylem
Ekin ile aynı yaşta ve bu olgunlukta ve ahlakta bir çocuk yetiştirdikleri için
anne ve babasını kutluyorum. Keza, Emel! Her ne kadar, satranç kariyeri
düşünmese de, görevini fazlasıyla yaptı diyebilirim.

Dediğim gibi, beklentilerimiz farklıydı, kırk yıllık
yıkılmak üzere olan ağaçlar yerine, sorunsuz, örnek, ülkesini, milletini seven, madalyaya doymayan, 'Zeki, Çevik ve ahlaklı' bir milli takım istiyoruz.
Bizim yönetime geldiğimizde 10 yaşında olan çocuklar bir
yıldır büyük usta! Soranlara selam olsun!

Kasparov Olayı!

Bazı forum köşelerinde, 29 Ekim 2011 yazımda da değindiğim
şekilde, yüce önderimizin dediği gibi, 'iç ve dış mihraklar' bize tuzaklar
kurmaya çalışıyor.

İnsan vardır, gerçekten de var, ailesinden terbiye
almamıştır. Bugün beyaz dediğine yarın siyah der, tabiri caizse dansöz gibi
döner. Yazar, çizer. Dedim ya okumak her şey değil. Küçük adamdır, karakteri
küçüktür, kişiliği zayıftır, oturmasını kalkmasını bilmezler, konuşmasını
bilmezler.

Bizler bu tür adamları dışlıyoruz. Aramızda yerleri yok.
Satrançta da yerleri olamaz zaten. Olmayacaktır da.

Kasparov, büyük bir satranççıydı zamanında, hala da büyük
bir efsane! Yukarıdaki iki paragraf onun için değildi. O sözler gideceği yeri
bilir.

Ama Garry, son 3-4 yılda, politikada para kazanma umudunu
kaybedince, satranç sporunun politik çelişkilerinden para kazanma yolunu seçti.
Bu kendisinin bileceği şey. İstanbul'a geldiğinde, sonrasında yaşanan
gelişmeleri, basın açıklamamdan takip edebilirsiniz. Ama bana iç
mihraklarımızla birlikte kazdığı çukura düşmedim. Büyüklerin sırtını
pohpohladığı zaman sırıtan, aklı henüz başında olmayan küçük çocuklar vardır
bilirsiniz. Basit hesaplar yaparlar. Ben düşününce midesi bulanan birisi
olarak, bu tür kişilerin yazdığı çizdiği senaryoları çok fazla dikkate almamanızı
önereceğim. Daha önce de söylemiştim, seslerini duyunca kulaklarınızı kapatın, gördüğünüzde yolunuzu değiştirin, mide sağlığınız için...

Kasparov, satranç sporunda bir efsane, ama politikada, spor
yönetiminde, 1100 UKD'si bile olmayan bir işadamı. Biz işimize bakalım.

Bilir misiniz?

Bazı insanlar vardır satrançta, öz güvenleri yoktur. ELO'su
yüksek olan herkesin 'doğrudur' dediği, art niyetli bazı şeylerin, yanlış olduğunu anlamazlar. Onlara göre, küçük-büyük, doğru-yanlış, sadece satrançta ELO, unvan ve isimdir. Oysa ne kadar yanlış. Kuşkusuz, tüm başarılara ve onları kazanan sporculara şapa çıkartmak ve alkış tutmak gerekir. Ama onlar da sonuçta insan. Oysa satranç insana doğruyu
bulmayı öğreten bir araçtır, asla amaç değil. Bu dünyada olan binlerce güzel
olgudan biridir, eşsiz bir spor, mükemmel bir öğreti, değişmez eğitim aracı,
zevk veren bir sanat, binlerce yıllık bir kültürdür. O kadar önemlidir satranç.
O kadar! Daha fazla değil yani Smile

Kasparov, İstanbul'dayken neden gitmediğimizi, sonrasında
Tiflis'teki davetine neden icabet etmediğimizi böylece yanıtlamış olayım. Ya da siz, Tiflis'te yanında sırıtan eski dostlarımıza bakın, anlayın niyetini...
Kendisine bir efsane olarak saygımız çok, o kadar çok ki- göreceksiniz,
kendisinden daha iyi bir satranççıyı biz yetiştireceğiz.

2012 Satranç Olimpiyatları

27 Ağustos - 10 Eylül 2012 tarihlerinde, Dünya Satranç
Olimpiyatları İstanbul'da düzenleniyor. Ülkemizde düzenlenecek en büyük spor
organizasyonlarından birisini gerçekleştireceğiz. Bunun için ihaleye çıktık ve
süreç devam ediyor. Ama bir de ne görelim; kılı kırk yardığımız, kırk kere
düşünüp bir kez harekete geçtiğimiz, biz!, yine 'laf olsun kese dolsun' hesabı
daha ihaleye çıkarken, fol yokken yumurta yokken, topa tutuluyoruz. Birileri,
kalkıp yazıp çizip, saldırmaya başlıyor. Bunlar öyle işte! Öyle olmasalardı, bu
ruh halinde de olmazlardı zaten.

Açık söylüyorum. Öyle bir devlet, öyle bir hükümet var ki bu
ülkede, inanılmaz bir destek var spora. Başka bir ülke var mıdır bilmiyorum,
ama Türkiye var işte. Bakanıyla, Genel Müdürüyle, teşkilatıyla, valisiyle,
kaymakamıyla, belediye başkanıyla, zamanında bize hasıl olmayan bu şansı
çocuklarımıza vermek için her türlü desteği sunuyorlar. Bu destekle, Dünya
Satranç tarihinin en başarılı olimpiyat organizasyonunu gerçekleştirmek
istiyoruz.

O 'iç mihraklar' varsın konuşsunlar, biz işimizi yapalım,
sonucunu göreceğiz hep birlikte. Kervan yürümeye devam edecek...

2011 Dünya Kadınlar Takım Şampiyonası

2011 Dünya Kadınlar Takım Şampiyonası, 17-28 Aralık 2011
tarihlerinde, Mardin Valimizin desteği ve sponsorluğunda, Mardin'de
gerçekleştirilecek. Yine Türkiye, dört dörtlük bir organizasyon düzenleyecek.
Bildiğiniz gibi, 2009 yılı başında Bursa'da Dünya Takımlar Şampiyonası
düzenlemiştik. Bu organizasyona ait düşüncelerimi daha önce belirtmiştim. Şimdi
Dünya Kadınlar Takım Şampiyonasıyla bir ilki gerçekleştiriyoruz. Mardin'de bir
Dünya Şampiyonası!

Emeği geçen herkese şimdiden teşekkür ediyorum.

Şimdilik hoşça kalın!
Ara
Cevapla
#10
Tartışma etiği ve söz hakkı açısından yazıyı buraya kopyaladım.
Eleştirilerimin bir kısmına cevap almış olmaktan mutluluk duydum.
Demek ki "Ben yaptım oldu!" tarzından ziyade kamuoyunu bilgilendirme var.
Fikirler üzerinden konuşabilmemiz mümkün olduğu sürece her zaman doğru yolu bulacağımıza inanıyorum.
Aynı duyguyu paylaşmışız, daha iyi olabileceğimize inanıyoruz.
Sadece kafamızdaki çözüm yolları birbirinden farklı.

Yazıya tek bir olumsuz eleştiri getireceğim:
Sayın Yazıcı Özgür Satranç Forum'dan "forum köşeleri" şeklinde bahsetmese bence çok daha şık olacaktı.

Sevgi ve saygılarımla,
Oktay ERTAN.
Ara
Cevapla
#11
Sevgili Oktay

Bu bölümde yayınlandığı üzere başkanımız öğretmenler günü mesajında Milli Takımın neden gençlerden ( hatta yıldızlar ) seçildiğini açıklıyor...

O yazıda benim dikkatime nazır olan Kasparov ile ilgilili yazdıkları...
Anlaşılan bir kırkınlık var Sad

Bulutların üstünde gördüğü Sevgili Suat Atalık'tan sonra ikinci hedef Kasparov.
Gerçekten çok büyük başkanımız var...

Saygılar
Ara
Cevapla
#12
Sayın Yorumcular,
Atalıktan Kasparovdan anlamam, beni aşar.
Başarıdan başarısızlıktan bahsetmek istiyorum.
Kızıma sevdiğim satrancı sevdirmek istiyorum.
Ancak mümkün olmuyor.
Kızım soruyor "baba satrançta kaçıncı olduk ?"
"34. kızım."
"Baba öyleyse ben satranç oynamayacağım."
"Neden kızım ?"
"Ben de büyüdüğümde 34. olursam bana ne derler sonra ?
Saygılarımla,
Ara
Cevapla
#13
Hangi tür örgütlenme olursa olsun, "yayın organı" bir örgütün en önemli organlarından biridir. Beyni ve ruhudur... Federasyon örgütlenmesinin yayın organı niteliğindeki TSF Forumu kapatarak satranç topluluğumuzun bu alanını gasp eden Sayın Yazıcı ve ekibi, "bazı forum köşeleri" diye buradaki çabaları küçümseyeceğine, TSF forumu açsın hepimiz aynı köşelerde buluşalım.

Ha, TSF forum açılsa da Özgür Satranç Forum yine devam eder. Ancak siz kendinize güveniyorsanız, örgütünüzün (Yani federasyonun) tüm katılanların eşit söz hakkına sahip olduğu bir forum kurun. Ya da yıktığınız forumu geri açın!

Bunu yaptığınız zaman sizin ne denli uygar ve özgüveni yüksek kişiler olduğunuzu göreceğiz.

Ha, forumu yönetmekten mi korkuyorsunuz?
Forumu yönetmekten korktuğunuz yerde, federasyonu yönettiğinizi iddia edemezsiniz...

Sevgili Ertan,
Alıntıladığın yazının "dilini" ne yazık ki, sahibine değil ama, sahibinin işgal ettiği mevkiye yakıştıramadım... Sen pedogog olduğuna göre aslında daha güzel çözümleyebilirsin durumuSmile
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 2 Ziyaretçi