Texas Gibi Ülke
#1
Her gün bir çatışma;şehitler,gaziler ve kukla bir medya,duyarsızlaşmış insanlar.Televizyon mu yaptı bu insanları böyle yoksa bilgisayar mı?yoksa eğitim sistemi mi?yoksa hepsi birden mi?

Sonunda buda oldu ve Türkiye Cumhuriyet'inin bir milletvekili,CHP Milletvekili Hüseyin Aygün teröristler tarafından kaçırıldı.Bu nasıl bir dingonun ahırıdır?Daha yeni Foça'da askeri araca bombalı saldırı düzenlendi.İzmir'de halk tepkisini gösterdi ama ülkede medyada gerektiği yeri alabildi mi?Hayır..Halk tepki veriyor,ama medya her olayı ört pas etme üzerine kurulmuş.Her gün olan çatışmalardan ,yaralanan askerlerden kaç kişinin haberi oluyor?Bu olaylar artık normal mi geliyor bize?Sinirlerimiz mi alındı?

Evet milletin vekili kaçırılıyor.Terör diyorki:burası benden sorulur ,senin millet vekilini bile kaçırırım.Nerede bu devlet?Çıkıp biri masaya niye yumruğunu vuramıyor?Hep temkinli,birilerini kırmaycak söylemler,hatta konuyu saptırcak açıklamalar.

Açılım açılım diye kabak çiçeği gibi açıldık.Habur sınır kapısından davullu zurnalı giren teröristleri şoke olarak izledik.Televizyonlarda ya kamplarda eğitim yaparken,yada ölü halde gördüğümüz teröristler bayram yapıyorlardı.Dünyanın neresinde terörle anlaşma yapan bir devlet görülmüş?

Ama medyayı takdir ediyorum,biri bizi gözetliyor,surviver,öyle bir geçer zamanki gibi nasılda izletiyor olayları.Herkes dizi izler gibi izliyor.Bu sistemi tabiki türkler kuramaz.Böyle büyük çaplı,sinsice ve bilimsel çalışmalar sonucu elde dilmiş yöntemlerle uygulanan bu psikolojik harekatı türkler yapamaz.Tarihinde yok,yapımızda yok.

Uyuyan ve uyutan herkesi takdir ediyorum...
Cevapla
#2
Alıntı:Teksas gibi ülke, Tommiks gibi asayiş, Suzi gibi kanun-adalet, Profesör Öktilus gibi eğitim, Red kit gibi yürütme , Daltonlar gibi bürokrasi, Zagor gibi ilkesiz, ilkel temsilciler. Tarzan gibi donanımsız yedekler.

Masallarda bile hep ve en çok üzülen, mağdur olan Sinderella, Pamuk Prenses yedi cüceler, şirinler. Çocuklar, kadınlar, emekçiler. Kurtarıcıları illa ki erkekler...

Alice harikalar diyarında yaşayan jüri. kanaat önderlerimiz, seyircilerimiz "uykucu şirinler", Haliyle bu olmazsa ötekiler olmaz, Mandrake gibi medya, nihayet ermişler murada, olmuşlar küçük Amerika, Avrupa

Nerde… hayali, gerçek eski halk kahramanlarımız, Tarkan, Kara Murat, Malkoçoğlu, Ustura Kemal, Gaddar Davut, Ateşoğulları, Barutoğulları, Davaro rahmetli Kemal Sunal… Nerde cesarette ve doğrulukta nam salmış, seymenler, yörükler, dadaşlar, efeler, nasıl hatırlanmaz gözü pek Kara Fatma’nın cesareti ve yüreği…

Adam gibi adam diye, Tuzsuz Deli Bekir “düşün ardıma, burası Coni'nin ahırı ve sahipsiz değil, yok öyle yağma, yanki go hom” dese düşmeye razı insanlar…

Kim kimdir?
Tommiks: Şerif, asayişten sorumlu kahraman, çilekli turta sever
Suzi : Tommiks’in sevgilisi, güzel çilekli turta yapar
Zagor : Namı diğer Baltalı İlah
Tarzan : Ormanlar Kralı
Red Kit :Yalnız kovboy (Cow Boy= S. Çobanı)
Profesör Öktilüs: Çelik bilek’in yol arkadaşı, yardımcısı
Alice: Ormanda yolunu kaybetmiş bir kızcağız
Pamuk Prenses: Prens öpünce uyanacak olan uyuyan güzel
7 cüceler : Tek umutları, prensin prensesi öpmesi olan küçük arkadaşlar
Sinderella: Kül kedisi, üvey anne elinde biçare, kurtuluşu prensin elde pabuc kendisini aramasına bağlı mağdure
Şirinler : İşinde, gücünde herkes. Ben, sen, o, biz, siz, onlar
Mandrake: Sihirbaz, şapkadan tavşan çıkarırken, aynı şapkada fili yok edebilen karakter
Coni : Ahırda dingo besleyen, barış, özgürlük ve demokrasi ihracatçısı
Yankee go home : Elde süpürge sallanarak söylenir "oğlum bak git"

Küçükler için not : Bu karakterler çizgi/hayali roman/film karakterleridir, gerçek hayatla kesinlikle bir ilgisi yoktur. Kara Fatma ise hayali değil, gerçek, kurtuluş savaşımızın kahraman bir Türk kadınıdır.

Büyükler için not : İyi uykular

Mustafa Kemal'lerin, Mehmet'lerin, Sabiha'ların, Deniz'lerin, Türkan'ların ülkesinde böyle bir şey mümkün mü olacak.

Kazak Abdal, bir vakitler dediği gibi dayanamaz ve yine derdi;

eşeği saldım çayıra otlayıp karnın doyura
gördüğü düşü hayıra yoranın da ………
münkir münafıkın huyu yıktı harap etti köyü
ölüsüne bir tas suyu dökenin de ……….

H.Tahsin-D.Esen
Ara
Cevapla
#3
Bu nedir ya
Cümle kurun kardeşim cümle
Saçma sapan alakasız şeyler yazmayın

Kafalar iyi sanırsam
Ara
Cevapla
#4
Murat Özertunç,
Alıntı:Bu nedir ya
Cümle kurun kardeşim cümle
Saçma sapan alakasız şeyler yazmayın

Kafalar iyi sanırsam

Bugün oldukça üretkenmişsiniz. Her başlığa bir iki şey yazıp değinip gitmişsiniz. Menecerlik konusunda saygın forum yazarlarının ciddi görüşlerinin altına "şak şak şak" diyerek kısa, diğer konularda da uzun uzun katkıda bulunmuşsunuz, sorular sormuşsunuz. Bizim Aliağa takımının 3. lüğünde de "adil olmayan bir durum imanız var. Son turda şanslı bir eşlendirme dışında aşağıdan çok iyi geldiklerini görebilirsiniz. Kural dışı "adil" olmayan bir durum varsa yazarsınız. Takımın sevinci ve başarısı üzerine gölge düşürmemelisiniz. Mizahi üslubunuz var ama düşünceniz, eleştirileriniz ve dayanakları net açıklamamışsınız. Diğer başlıklardaki yazarlar sizi ciddiye alıp cevap verirler mi bilemem ancak; ben benim yazdığım başlığın altına düştüğünüz notu ve sizi ciddiye alayım.

Bu başlıktaki üslubunuzu yazılanlara öfkenize bağlayıp anlamaya çalışsam da nerede neye kızdığınızı, neyi küçümsediğinizi, neyi merak ettiğinizi, genel olarak neyi "şak şak şak" alkışladığınızı, iyi niyetle ve naif sorular mı soruyorsunuz, ironi mi yapıyorsunuz, ben lafımı ortaya kor, giderim, isteyen anlar mı diyorsunuz tam anlayamadım.

Bu başlıkta Fırat Salepçi'nin yazdıklarında onun üzen gelişmeleri, kaygılarını, hassasiyetlerini, yaptığı ironiyi anlayabiliyorum. Verdiği örnekleri de, seçtiği kelimeler ve cümleleri de didiklemem çünkü; yazının ana fikrine aynen katılıyorum. Tıpkı evlat acısının sıcaklığıyla Artık "vatan sağolsun demeyeceğim diyen şehit anasının, gazi oğlu otobüsle gönderilince şok olan babanın da "seni böyle mi gönderdiler" sözlerini de anlayabiliyorum. Onları acıdan, öfkeden böyle konuşturanın da vatan sevgisi ve o an ellerinden bir şey gelmemesinin çaresizliği olduğunun farkında olduğum gibi.

Keza benim alıntı'nın da alıntısı yazı da bir ironi ve kara mizah ürünü. Mizahın üretilmesinde ve algılanmasında belli bir çaba gerektirdiğini de söyleyebilirim. Ben dahi hemen anlayamadım. Bazı yerler içime sinmedi az bile ya da fazla geldi. Mizahın, baskıcı ve bunalımlı dönemlerde "kafayı iyi tutmak" için en sağlıklı deşarj ve derdini anlatım biçimi, öfke kontrol yöntemi ve rehabilitasyon aracı da olduğunu yaşayarak test ettim. 60-70-80 leri bilen "Gırgır" kuşağındanım. Bu dergiyi okuyan kuşaktan mısınız bilmiyorum.

Aslında paylaştığım yazının tamamı daha ayrıntılı ve "sert" bir yazıdır. Benim yazmak istediklerim ise daha duygu yüklüydü, erteledim. Yazılarda kelimelere, "kurulan cümlelere" fazla takılmayınız. Anladığınız, anlayamadığınız ne ise onu yazabilirsiniz.

"Kafalar iyi sanırsam" derken, benim kuşağın okuma alışkanlığını borçlu olduğu çizgi romanlardaki vahşi batıya benzeyen, seyyar yargıçların, silah ve tabut işi çıktıkça ellerini ovuşturan dükkan sahiplerinin, durdurulup soyulan posta arabalarının olduğu bir ortamda yaşıyor olsaydım kafalar nasıl iyi olsun ki. Ben tatildeyim ama birilerinin canı yanıyor okuyorum, tv izliyorum. Manzara güllük gülistanlık değil. yıllar önce bir Ağustos ayında ben tatildeydim, o zamanki yetkili de tatilde, tekne üzerinde gazetecilere poz verip "bu iş üç beş çapulcunun işi deyip" tatile devam etmişti. Çare olacaksa, bir satranç oyuncumuzu veya yakınını şehit, gazi vermedikçe yine görmezden gelelim isterseniz. Çare olmadığını gördük.

Kastettiğiniz "kafalar iyi sanırsam" başka bir ima değildir umarım. Bunu sormak haddinizi aşar. Ola ki sorarsanız alacağınız yanıt sizi üzer, mahcup olursunuz. Katkılarınızı devam ettiriniz. Seviyeli tartışmaya her türlü fikre, "aykırı" fikirlere de ihtiyaç var.
Ara
Cevapla
#5
"Kara Mizah ve Kara Fatma" başlığını yazdığımda, "Kara Mizah" ile teselli olmayı seçip. Kara Fatma'yı ve kahramanlık nedir'i bu güne bırakmıştım. O üzgün günlerde yazmak istemedim. Bu gün 9 Eylül ve İzmir'liler için anlamlı bir gün. Yazıma "Hasan Furkan Çavuş ve Kara Fatma" başlığını koydum, neden?

09ed70f_o.jpg

Bir "büyük" gazete Foça’daki askerlerimizi taşıyan otobüsü kullanan ve yaralı haldeyken, soğukkanlılıkla otobüsü ikinci bombadan önce durdurup daha büyük kayıpları önleyen Mehmetçiğimizi Süperman’e benzetip, “Süpermen Çavuş” diye haber yapmış. Bir de yetinmemiş, süperman kostümlü bir resmini patlamadan zarar görmüş otobüs’e fotomontaj yapıp öyle yayınlamıştı. Bu resim bilinçsizce pek çok yayın organında kullanıldı. Ayıp, yazık, günahtır.

Bizim gurur duyulacak öyle çok ve gerçek üstü gerçek kahramanlarımız var ki. Süperman’a, Spiderman’a, Rambo’ya, hayali, yabancı kahramanlara öykünmemize asla gerek yok...

O askerimizin adı Uzman Çavuş Hasan Furkan Özmen. Kısaca bu ülke için canını feda eden binlerce Mehmetçik’den biri, gerçek kahraman… İzmir'li kanını, canını ortaya koyan Mehmetçik için kan vermeye koştu, verdi de. O Mehmetçiğimizi ne yazık ki kaybettik. Şehit oldu… Mersin’liydi ama o artık İzmir’in, Türkiye’nin bir şehid evladı.

Bazı erkeklerin sus pus, pısırık, silik, ilkesiz, işbirlikçi olduğu bir dönemde, yabancı bir kahramana asla ihtiyaç duyulmayacak, her bir ferdi bir kahraman olan bu topraklarda kimdir Kara Fatma?

Benim yazımın devamı Kara Fatma hakkında övgü ve ibret dolu bir derlemeydi, şimdi o bölümleri eklemeye gerek yok. Çünkü, bu kadar güzelini anca yine bir İzmir'li Yılmaz Özdil yazabilirdi, yazdı da.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21416957.asp

Bana kalan sadece şu sonuç bölümünü kaleme almak.

‎9 Eylül 1922-9 Eylül 2012 İzmir’e bir daha inmemek üzere Türk Bayrağı Dikilişinin 90. Yıldönümü.
-
İZMİR’Lİ OLMAK demek, İzmir’de doğmuş olmak değil, dünyanın neresinde doğmuş olursan ol bu şehirle tanışıp, insanının hoşgörüsüne, neşesine, kardeşliğine, fedakârlığına, cesaretine, yaratıcılığına, ekmeğine, suyuna, denizine havasına, bereketine hayran kalıp, ayrı düştüğünde hasret duymak demek.
-
İzmir’li olmak, düşmana ilk kurşun demek, kederde ve tasada kenetlenmek demek, en son düşmanı İzmir’den kovup, özgürlüğü, bağımsızlığı İzmir’de taçlandırmak, Türkiye'yi bayram yerine çevirmek demek, düğünde dernekte dansa ilk kalkan olmak, zeybeğe, halaya, horona teklifsiz katılan, iyide, doğruda, güzelde başı çeken, güçlüden yana değil, daima haklıdan yana taraf olandır, İzmir’li olmak.
-
İzmir’li olmak. Zübeyde Ana demek, Üsteğmen Kara Fatma demek, bu şehirde kadının adı, emeği, izi, eseri de var demek, duyguların, gönüllerin, gönüllülerin diyarından bahsetmek demek. İzmir'in simgesi Atatürk anıtında,herkesten öne, en başa kahraman kadınını koyup onu onurlandırmaktır İzmir'li olmak. İzmir’de sonuna ister satranç ekle istersen başka güzel bir sıfat. Başına İzmir geldiyse, İzmir’de yaşandıysa, denizden esen imbat değmişse yüzlere, gönüllere, gerçekten güzel yaşanmıştır hayat.
-
İZMİR’liyim… Her şeyden önce ve özenle, Atatürk’e, bu yurdu kanları, canları pahasına bize vermiş tüm şehitlerimize, kahramanlarımıza, Cumhuriyet’e vatana, çocuklarına, sevgide, saygıda kusur etmeyenlerin, sevdiklerine aşkla bağlananlar, “ne mutlu Türküm” dedikçe gururu kabaranlardan sadece biriyim, Ne mutlu ki İzmir’liyim…

Kutlu Olsun...

06bayraksiz.jpg

Sonsuza dek bu bayrak orada dalgalanacak ve her 9 Eylül'de törenle göndere çekilecek. O bayrağı göndere çeken Yüzbaşı Şerafettin Bey'i ve şu sözlerini de kimse unutmayacak " Balkona çıktığında göğsündeki kanın bulaştığı bayrağı gözyaşları içinde göndere çeken Yüzbaşı Şerafettin, o dakikaları, ''Yaraları kim düşünür, ölsem ne gam. İzmir'i kurtarmıştık ya. Bu şerefin öncüleri biz olmuştuk ya'' diye anlattı."

Bir de 9 Eylü'ün satrançla ilgisine değinmeden geçmeyeceğim :

Bundan tam üç yıl önce, 9 Eylül 2009 günü İzmir'de, meşhur 5 yıldızlı oteldeki Kızılay çadırı mağduru hanımlar, Özlem Göktoğan başkanlığında bir satranç derneği kurdu. Bence bugüne kadar satrancı yönetmeye soyunmuş hiçbir erkeğin bu güzellikte kaleme alamayacağı kadar güzel bir kuruluş bildirgesiyle yola çıktılar ve engeller karşısında bazen yorulsalar, üzülseler de ilkelerinden ve duygularından taviz vermeden bir şekilde yollarına devam ediyorlar. Bu gün onlarında 3. kuruluş yıl dönümü. O arkadaşlarımı da yürekten kutluyorum. Açıkçası memlekette bozulan pek çok şeyin düzelmesi, satrancın da iyiye, güzele gitmesi adına erkeklerden pek bir umut yok. Zaten işlerine karışılmayan, akıl, sır ermeyen ve herşeyi berbat eden, yönetilecek her makama yapışan hep biz erkekler değil miyiz? Anca işleri berbat ettiğimizde akla gelir. "Ne varsa kadınlarda var."

Üç yıl önce ne düşünmüş, ne hissedip yazmışsak yine aynı.. İzmir'li olmak onurdur.

http://forum.satranc.biz/viewtopic.php?t=1795

-
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi