Boris Spassky'e Açık Mektup
#1
İnternette ilginç bir yazıyla karşılaştım.Sizlerle paylaşmak istiyorum.Ayn Rand isimli yazar ve felsefeci,Boris Spassky'e, Bobby Fischer ile ünvan maçı sürerken bir mektup yazmış.Yazı bu mektubu içeriyor.Mektupta o dönemle ilgili çok ilginç tespitler var;SSCB'yi ve komünizmi eleştrisi açıkça görülmekte.Asıl ilginç olan satranççı olmamasına rağmen,satranç oyunu ve satranççılarla ilgili yorumları.Bazen dışarıdan bir gözün bakması içeridekilere yardımcı olabilir.


http://www.satranc.net/index.php/satranc...-rand-1974
Cevapla
#2
Alıntı:Hepimiz yüzsüz,isimsiz kollektif yığınlar arasındaki (bize bir iyi-kötü mücadelesi yapan iki şövalyenin ortaçağ mücadelesine çok benzer gibi görünen) küresel çatışmalardan yorgun ve bıkkın olduğumuzdan,ülkemizde Sovyet Rusya'nın herhangi bir tarzda,herhangi bir bakımdan ve herhangi bir şekilde yenilgiye uğratılmasını görme yönünde yaygın bir arzu vardır...

Yazı oldukça ilginç. Kendimce kıymetsiz bulduğum epeyce siyasi propaganda var içerikte. Ama yazıda okuduğum bu cümle özellikle dikkatimi çekti. Bugün bu yazıyı yazıp cümledeki "Sovyet Rusya" yerini boş bırakıp buraya hangi ülkenin adını yazmak isterdiniz diye bir anket yapıp sorsalar acaba sonuçları ne olurdu?

Her maddede kendince haklı olarak şikayet ettiği o Sovyet Rusya'nın yaptıklarının bin misli bugün adamın/kadının kendi ülkesinde yaşanıyor malesef.

Bir de son paragrafta Aristo dünyasının mükemmelliğinden ve bunun bugün (o gün) başarılmış olduğundan ve adının da "Kapitalizm" olduğundan dem vurmuş.

Big Grin Ne diyelim... Süpermiş... De, bizim niye bundan haberimiz yok ben bunu çıkaramadım.

Paylaşım için teşekkürler.
Abdulkadir Bener
Cevapla
#3
Sayın Abdulkadirbener;

Bende yazıyı okuyunca siyasi görüşler ilgimi çekti ve Ayn Rand Hanım'ın kısa öz geçmişini inceledim.Öncelikle kendisi Rusya'da, Saint Petersburg'ta doğmuş.Yani kendi ülkesini eleştirmektedir.Bu işi daha ilginç bir hale getiriyor.Kendisi yahudi bir aileden gelmektedir, bunu önemli bir nokta olarak düşünüyorum.Soğuk savaş sırasında bir fırsatını bularak Amerika'ya gidiş için izin almış ve dönmesi gerekirken,ülkesine bir daha geri dönmemiştir.Sonra orada biriyle evlenmiş.Birçok roman yazmış ve bunların bir kısmı da sinemaya aktarılmış.Eserlerinde ön plana çıkan, insan da ideal kişiliğin,bireysellikten geçtiğini savunması.Bireysellik burada bencillik anlamında değil;

-İnsan değerlerini ve hareketlerini mantık kullanarak seçmelidir,

-Bireylerin kendilerini başkaları için feda etmeden ve aynısını başkalarından beklemeden kendi amaçları için yaşamaya hakları vardır,

-Kimsenin bir başkasının haklarına güç kullanarak tecavüz etmeye ya da güç kullanarak ona kendi fikirlerini empoze etmeye hakkı yoktur.

Buradan yola çıkarak, devlet modeli olarak da;kapitalizm savunmuştur.Tabi günümüzde kapitalizmin dünyayı getirdiği durumu görseydi,belki fikirleri değişirdi.


Benim asıl vurgulamak istediğim konu,profesyonel satranççılarla ilgili yorumları;

-"Evet, Yoldaş,satranç bir kaçıştır,realiteden bir kaçıştır. Satranç, yaşamaktan korkan ortalamanın üstünde zekaya sahip olan,fakat aklını meşgalesiz tutamayan ve onu gerçek olmayan bir şeye adamış olan ve böylece reddetmiş olduğu canlı dünyayı anlaşılması çok güç olduğu için başkalarına teslim etmiş bir insan için bir "çıkıştır." Bir "uydurma oyun"dur

-"Siz satranç profesyonelleri özel bir dünyada yaşıyorsunuz; emniyetli,korunan,düzenli bir dünyada. Bu dünyada varoluşun tüm önemli ve temel prensipleri öylesine açık ve sağlam yerleşmiştir ve uyulmaktadır ki onların farkında olmak zorunda bile değilsiniz.Bu prensiplerin oyununuz için ön şartlar olduğunu bilmezsiniz - ve siz onlarla karşılaştığınızda,realitede onları veya onların ihlallerini tanımak zorunda değilsiniz. Sizin dünyanızda,onlar hakkında endişelenmek zorunda değilsiniz,tek yapmanız gereken şey düşünmedir."


-"Aritmetiğin aksine,satranç zihinsel çabanın temel eğilimi olan soyutluğu temsil etmez; onun zıddını temsil eder:zihinsel çabayı bir takım somut şeyler üzerinde odaklar ve bir aklın başka hiçbir şeye yeri kalmayacak şekilde karmaşık hesaplamalar yapmasını talep eder. Bir hareket ve mücadele illüzyonu yaratma yoluyla, satranç profesyonel oyuncunun aklını hayata karşı kritik olmayan,önem vermeyen bir pasifliğe indirger. Satranç,entelektüel çabanın motorunu yani "Ne için?" sorusunu ortadan kaldırır ve bir ölçüde korkutucu bir şey bırakır:amacından soyutlanmış entelektüel çaba."


-"Ancak Bobby Fischer'in davranışı sembolizmi bozmaktadır; fakat bu bir satranç uzmanının aklı ile realite arasındaki çatışmanın açık bir örneğidir. Kendinden emin,disiplinli ve parlak olduğu aşikar olan bir oyuncu gerçek dünya ile uğraşmak zorunda kalınca çökmektedir. O bir çocuk gibi aksilikler yapmaktadır,anlaşmaları bozmaktadır,rasgele taleplerde bulunmaktadır ve bir lise turnuvasındaki satranç oyununda kendini diskalifiye edecek olan bir tarzda kapris tavırlarına girmektedir. Bu nedenle o gerçek dünyaya,kendisini ondan kaçırtan şeytanı yani irrasyonelliği getirmektedir. Bir mektup imzalamaktan,herhangi bir ciddi sorumluluk almaktan korkan,hayatını nasıl yaşayacağını öğrenmek için mistik bir mezhebin keyfi fermanlarının rehberliğini arayan bir adam,muhteşem,kendinden emin bir adam değil, fakat anlık kızgınlık ve belki de bir hainlik hissiyle hırpalanmış trajik derecede çaresiz bir kurbandır."

Özellikle Fischer ile ilgili bu son alıntım benim çok dikkatimi çekti.Fischer için çok yetenekli olduğu aşikar diyor ama gerçek dünya ile karşı karşıya geldiğinde sınıfta kalmakta olduğunu örneklerle gösteriyor.Ben bu mektupta doğru yanlar gördüğüm için,satranca hiç bakmadığım açıdan bakmamı sağladığı için sizlerle paylaşmak istedim.Herkes kendince bir şeyler bulacağından eminim.
.
Cevapla
#4
Yahudi olduğu için Sovyet Rusya'da doğmuş olsa bile "kendi ülkesini eleştirmiş" fikrinize katılamayacağım. Rusya tarihini ve genel olarak Yahudi yakın tarihini bilen bilir, ki o dönem birazcık karışıktır. Bizdeki gibi yani. Ama bunu boşverelim bence. Konu sapıyor yoksa...

Kadının satranççılar konusundaki yorumları biraz alaycı, ya da aşağılayıcı geldi bana. Övgü yapıyor gibi yazıp alttan alttan faul yapmış.

Özetle şöyle diyor sanki:

"Bunlar gerçek dünyada yaşamıyorlar, kendi kuralları içinde düşünmekten başka birşey yapmıyorlar, dünyadan kopuklar yani. Gerçek dünyayla yüzleşmeleri gerekince de Bobby gibi sapıtıveriyorlar."

Kadın satranç oynamıyormuş. Bu yüzden satranç oynayanları anlaması mümkün değil zaten. Kendince böyle ağdalı bir edebiyatla birilerini eleştirmiş.

İlk okumada "Haaa akıllı biriymiş besbelli" gibisinden bir etki uyandırıyor, ama aslında hiç de alakası yok bence. Yazısı akıllıca değil, aykırı, ve sadece edebi anlamda estetik, ilk yorumumda da dediğim gibi gerçekten ilginç bir yazı. Belki de bu yüzden yazdıkları film konusu olabilmiştir.

Smile

Satranç konulu ve edebi bir dille yazılmış şeylerin sayısı pek fazla değil malesef. Okumaya değer birşey paylaştığınız için yine teşekkürler...
Abdulkadir Bener
Cevapla
#5
Bu güzel yazıyı bizlerle paylaştığı için Fırat Salepçi'ye teşekkür ederim.

Öncelikle yazıyı satranç açısından değerlendireceğim:
Etkileyici bir metin. Belli bir seviyenin üzerindeki oyuncuya "Dünyadan ne haber?" diye kibarca soruyor. Açıkçası, satranççıların tek yönlü, dışa kapanık ve bencil düşünme şekilleri herhalde bundan daha iyi bir şekilde eleştirilemezdi. "Silkelenin" diyor. Satranç oynamaya, satrançla uğraşmaya devam edin, ama dünyaya gözünüzü bu kadar yummayın, diyor.
Fischer'le ilgili tespiti son derece doğru. Bu sadece Fischer için değil, isim verip kimseyi rencide etmek istemiyorum, satranç ustalarının birçoğu için geçerli. Hamlelerine ve buluşlarına saygı duyduğum bu insanların, mesela, çalışma arkadaşım olmasını istemem. Öyle insanlarla herhangi bir dostluk kurmak istemem. Daha önce çabalamadım değil, sadece sonuçlarını çok net olarak gördüm, bu nedenle emin konuşuyorum. Nasıl ifade edilir emin değilim, ama en büyük satranç yetenekleri, en büyük bencillerde bulunuyor, nedense.

Siyasi değerlendirmeme gelince:
Yazıdaki siyasi görüşler, kendi dönemi içerisinde değerlendirilmeli. O dönemlerde "sözde" özgürlüğe duyulan özlem büyüktü. SSCB'den ABD'ye, Doğu Almanya'dan Federal Almanya'ya kaçışlar büyük orandaydı.
Ne var ki bu kaçışlar, birçok insana hayal ettikleri mutluluğu getirmedi.
Eski SSCB rejimindeki baskının oranı, yeni Rusya'nın katil baskıcılığıyla karşılaştırıldığında devede kulak kalır.
Muhalif kanatta yer alıyor diye Kasparov'un başına gelmeyen kalmadı: Tutuklanma, dayak, basın toplantısında vibratör uçurulması, kafasına satranç tahtasıyla vurulması vb. Bunların hepsi youtube'da var, araştırabilirsiniz. Sözde özgürlük, eski baskıya göre çok daha acımasız oldu, yıllar bunu açıkça gösterdi.
Konuyla ilgili "Goodbye Lenin" isminde bir film var. Filmde Almanya'nın birleşme süreci ve sonrasının sancıları harika bir şekilde anlatılıyor. Konuya ilgi duyanlar mutlaka izlemeli. Filmden bir alıntıyla yazımı sonlandıracağım.
Torun, büyükannesine soruyor:
- Karşılaştırman gerekirse hangisi daha iyi: Eski Doğu (sosyalizm) mu, Yeni Batı (kapitalizm) mı?
Büyükanne cevap veriyor:
- Eskiden karanlıkta yaşardık, şimdi ise ışıklar altında ölüyoruz.

Saygılarımla efendim.
Ara
Cevapla
#6
Eski bir konuyu canlandırmış olacağım. Spassky nihayetinde komünist Rusya'dan batıya kaçmıştır. Belki de Ayn Rand'ın tavsiyesine uyarak kendini kapitalizme teslim etmiştir. Spassky'nin özeti şu makalede anlatılmış: Centilmen, yetenekli ve tembel şampiyon.
Ara
Cevapla
#7
Ayn Rand'ın yazısı keşke daha iyi tercüme edilseymiş. Yıllar önce "We the living" (Türkçeye "Yaşamak istiyorum" olarak çevrilmişti) adlı romanını okumuştum. Bir aşk romanı olmakla birlikte aslında sosyalizm'e söven bir romandı. Tıpkı bu yazı gibi.

Ayrıca eklemek isterim ki Ayn Rand umarım kapitalizm'in hiç de tanımladığı gibi olmadığını anlayacak kadar uzun yaşamıştır.
Ara
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi