25-09-2012, 20:14
Bay Başkan,
Siyasette bir kural vardır.
İngiltere'den tutun da Kenya'ya kadar, istisnasız bütün memleketlerde aynı kural geçerlidir.
Rakipleri hakkında hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet gibi ağır suçlamalarda bulunan liderler bile, hiçbir koşulda birbirlerinin ailesine veya aile hayatına dil uzatmazlar.
Aslında çok centilmen, çok ahlaklı insanlar oldukları için değil; kendi ailelerini korumak için yaparlar bunu.
Yer altı dünyası için de durum böyledir. Kendi aileni korumanın en iyi yolu, başkasının ailesine zarar vermemektir.
Federasyonun internet sitesinde yayınlanan son köşe yazınızı okudum.
Genel itibariyle fikirlerinize katılmasam da, hatta federasyonu yönetme konusunda sizi oldukça beceriksiz bulsam da, bu zamana kadar hep iyi bir siyasetçi olduğunuzu düşündüm. Böylesine basiretsizce başkanlık yaparak, 12 yıl boyunca satranç camiasını yönetebilmenizi, siyasi manevra kabiliyetinize borçlu olduğunuzu her yerde savundum.
Bir süredir, siyasi zekanızı devre dışı bırakacak biçimde kafanıza ağır bir darbe falan yemediyseniz, hasmınıza böyle insafsızca taarruz eden bir yazıyı nasıl yazabildiğinizi düşünüp duruyorum. Çünkü her zaman takdir ettiğim siyasi aklınızı kullanmak yerine, bu defa yazınızda çok büyük bir hata yapmış; herkesin bildiği gibi, açıkça benden bahsettiğiniz bölümde şöyle bir ifade kullanmışsınız: "aileden kaynaklanan yetişme sorunlarına dayalı"
Siz bu yazınızla, kuralı bozdunuz Bay Başkan!
Bu güne kadar hakkınızda pek çok yazı yazdım. Ama hiçbir yazımda ailenize dil uzatmayı aklımdan geçirmedim. Annenizin ve babanızın vaktiyle sizi nasıl yetiştirdiğini de, iki küçük kızınızın sizin tarafınızdan hangi ilkeler doğrultusunda büyütüldüklerini de hiçbir zaman sorgulamadım.
Ama siz, Dünya'da mazlumların bedduasını üzerlerine çeken eli kanlı siyasi liderlerin, gözünü kırpmadan masum insanları öldürme emri veren en karanlık mafya babalarının bile yapmadığı bir şeyi yaptınız. "Aileden kaynaklanan yetişme sorunlarına dayalı" diyerek, artık yalnızca ikimizin arasında, yaşadığım süre boyunca medeni koşullar dahilinde var gücümle sürdüreceğim bir "savaş" başlattınız.
Hasbelkader bir elektronik ve haberleşme mühendisi olarak, benim yetişme koşullarımla ilgili yorum yapma hakkını kendinizde nasıl bulabildiğinizi tam olarak bilemiyorum. Ama çok iyi bildiğim bir şey varsa, hayatın neredeyse her kademesindeki insanlarda gözlemleyebildiğim kadarıyla; güç, bazı insanları fazlasıyla değiştiriyor.
Zira kimi zaman büyük bir şirketi, kimi zaman da bir federasyonu senelerce tek başına yönetmek, bilhassa güce karşı zaafı olan insanlara, günlük hayatta karşılarına çıkan herkesi yönetebileceklerini, akıllarına gelen her konuda edep süzgecini layıkıyla kullanma gereği duymaksızın yorum yapabileceklerini düşündürebiliyor.
Bay Başkan,
Bu güne kadar aramızda geçen hiçbir tartışmayı kişiselleştirmiyor, size olan övgülerimi de, yergilerimi de yalnızca satranç ve satranççılar adına yapıyordum.
İşte bu yüzden, sizinle ne vakit karşılaşsak size hep dostça elimi uzattım.
Fakat siz bu yazıyı yazdınız ve artık işler değişti.
Benim için istediğiniz şeyi söyleyebilir, hatta seviyeniz müsaitse bana hakaret edebilirsiniz. Zira kendimi çok değerli görmüyorum. Bugüne kadar yaptığım gibi, canınız sağ olsun der geçerim.
Ama benim ailemle ilgili tek bir kelime dahi ederseniz, tarihin "narsist başkanlar çöplüğü"ne gideceğiniz güne kadar iki elim yakanızda olur.
Lafı dolandırmayacağım.
Sizinle ben, artık iki "düşman"ız Bay Başkan.
Yazılarınızda madem sizi devirmek isteyen "düşman"larınızdan bahsedip duruyordunuz, bundan böyle beni de onların arasına ekleyin.
Çünkü sizi de, yaptığınız bu hakareti de hiçbir zaman unutmayacağım.
Babam bana küçüklüğümden beri, karşıma çıkan insanların rütbelerine, nişanlarına, unvanlarına, zengin veya fakir olmalarına göre değil, haklı veya haksız olmalarına göre bulunmam gereken yeri tayin etmem gerektiğini öğütledi.
Eğer senelerdir sizin karşınızda yer alıyorsam, sizin haksız olduğunuza inandığım için bunu yapıyorum. Hiçbir zaman ikbal gayesiyle yönetiminize muhalif olmadım.
Artık sizin o koltukta oturmaya hakkınız yok Bay Başkan.
Siyasetin kuralını bozdunuz.
Mafyanın kuralını bozdunuz.
Çünkü çaresiz kaldınız, aciz kaldınız, yolun sonuna geldiniz.
Babam bir kez daha haklı çıktı.
Gücünü yalnızca vicdanından alan sıradan bir adam, arkasına aldığı devletin imkanlarını istediği gibi kullanabilen böylesi bir "Başkan"ı bile köşeye sıkıştırabiliyormuş.
Sizin gibi insanlar güçlerini makam otomobillerinden, yüksek katlı binalardan, ağzından çıkan her sözü sorgulamaksızın onaylayan kalabalıklardan alırken; bizler gücümüzü yalnızca haklı olmanın ferahlığından alıyoruz.
Eski Yeşilçam filmlerinde olduğu gibi, biz "sizinle ayrı dünyaların insanlarıyız" Bay Başkan, bu yüzden bizleri anlamanızı beklemiyoruz.
Siz devletin yüksek mevkide görevli bürokratlarının, her köşe başında çarkı dönen siyasetçilerinin, banka patronlarının ve iş adamlarının önünde iki büklüm olup; sıradan insanların karşısında caka satarken, bizler tek ortak yönümüz insanlık olan herkesin karşısında aynı şekilde dik duruyor; zengin-fakir, işçi-patron, güçlü-zayıf ayırmadan herkese aynı insaniyetle elimizi uzatıyoruz.
Siz, bizi anlayamazsınız Bay Başkan.
Siz, hiçbir zaman bizden biri olmadınız.
Son yazınızda benden bahsederken "piyon" demişsiniz. Şeref duydum, çünkü kaleminizden akan zehri okurken, her birimiz gördük ki; koca şah, sizin tabirinizle bir "piyon"a mat olmuş! Bu kadar güçlü olduğumu doğrusu bilmezdim, artık yapabileceklerimin çok daha farkındayım, belki de bunun için size teşekkür etmeliyim.
Yalnız benim için kullandığınız "piyon" tabirinde ufak bir düzeltme yapacağım. Böyle bir terim kullanarak, oyunu okumakta bir hata daha yapmış; olaylara salt bir satranççı gözüyle bakarak, gerçeklikle kafanızdaki kurgu arasında sağlam bir bağ kuramamışsınız.
Eğer sizin hakkınızda yazdığım yazıları dikkatli okusaydınız, sandığınız gibi başkalarının hareket ettirdiği bir "piyon"dan ziyade, kendi iradesiyle çarpışan bir "nefer" olduğumu, üstelik piyonlar gibi terfi hevesiyle değil, yalnızca "zalim"e karşı savaşmanın zevkiyle yaşayan bir mücadele adamı olduğumu anlardınız.
Bay Başkan,
Ömrüm olursa 3 Kasım günü Ankara'ya, satrançta yeni bir sayfa açıldığını görmeye geleceğim.
12 yıllık bir iktidarın, genel kurula katılan delegelerin "yumruğuyla", Sabahattin Ali'nin Sırça Köşk'te anlattığı şekilde yerle bir olduğunu görmeye geleceğim.
Sandıklar açıldıktan sonra, sizin zayıf gördüğünüz insanlara o yüksekten bakan suratınızın, ağır bir mağlubiyet karşısında nasıl şekil aldığını görmeye geleceğim.
Sizinle işimiz bittiğinde, küçük dağları yarattığına iman eden bir başkan olarak değil, veda konuşmanızın ardından bir "hiç" olarak kürsüden ineceğiniz anı görmeye geleceğim.
Oraya geldiğimde, ilk iş olarak gözlerinizin içine bakacağım; çünkü Ankara'ya haklı bir adamın bakışlarından ne kadar korktuğunuzu görmeye geleceğim.
Klavyenin başına geçip, saldıracak hiçbir şey bulamayınca ailesi üzerinden saldırdığınız bir adamdan, gerçek hayatta nasıl köşe bucak kaçtığınızı görmeye geleceğim.
Bay Başkan,
Artık ikimizin bir hesabı var.
Ve bu hesabı siz açtınız.
Göreceksiniz ki, bir gün sizi mağlup edecek ve o hesabı kapatacağım.
Bundan böyle size karşı yazdığım hiçbir yazıyı "saygılarımla" diye bitirmeyeceğim.
Kendisine yapılan her türlü eleştiriye, yalnızca hakaretle karşılık veren bir anlayışa saygı duymamı beklemeyin.
Sizi gördüğüm yerde bundan böyle elimi uzatmayacağım Bay Başkan!
Yaptığınız bu hakareti, onurlu bir şekilde temizlediğinizi görene kadar, sizinle olan işim bitmeyecek.
Bakın, sizin gibi değilim, açıkça konuşuyorum, delikanlı gibi konuşuyorum, isminizi açıkça ifşa ediyorum.
Çünkü artık ikimizin bir hesabı var.
Ve size yemin ediyorum, hayatı boyunca hiç kimseye kin tutmamış bir insan olarak, içinde yaşadığımız ülkenin kanunlarının, geçmiş yüzyıllardan bu güne gelen edep ve görgü kurallarının elverdiği ölçüde, bu yaptığınızı sizin yanınıza bırakmayacağım.
Haklı insanların nazarlarından korkun Bay Başkan!
Vicdanlı bir insanın "düşman"lığından korkun!
Artık sizinle bir hesabımız var.
Ve bir gün bu hesabı kapatacağız...
İbrahim Ethem AY
Siyasette bir kural vardır.
İngiltere'den tutun da Kenya'ya kadar, istisnasız bütün memleketlerde aynı kural geçerlidir.
Rakipleri hakkında hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet gibi ağır suçlamalarda bulunan liderler bile, hiçbir koşulda birbirlerinin ailesine veya aile hayatına dil uzatmazlar.
Aslında çok centilmen, çok ahlaklı insanlar oldukları için değil; kendi ailelerini korumak için yaparlar bunu.
Yer altı dünyası için de durum böyledir. Kendi aileni korumanın en iyi yolu, başkasının ailesine zarar vermemektir.
Federasyonun internet sitesinde yayınlanan son köşe yazınızı okudum.
Genel itibariyle fikirlerinize katılmasam da, hatta federasyonu yönetme konusunda sizi oldukça beceriksiz bulsam da, bu zamana kadar hep iyi bir siyasetçi olduğunuzu düşündüm. Böylesine basiretsizce başkanlık yaparak, 12 yıl boyunca satranç camiasını yönetebilmenizi, siyasi manevra kabiliyetinize borçlu olduğunuzu her yerde savundum.
Bir süredir, siyasi zekanızı devre dışı bırakacak biçimde kafanıza ağır bir darbe falan yemediyseniz, hasmınıza böyle insafsızca taarruz eden bir yazıyı nasıl yazabildiğinizi düşünüp duruyorum. Çünkü her zaman takdir ettiğim siyasi aklınızı kullanmak yerine, bu defa yazınızda çok büyük bir hata yapmış; herkesin bildiği gibi, açıkça benden bahsettiğiniz bölümde şöyle bir ifade kullanmışsınız: "aileden kaynaklanan yetişme sorunlarına dayalı"
Siz bu yazınızla, kuralı bozdunuz Bay Başkan!
Bu güne kadar hakkınızda pek çok yazı yazdım. Ama hiçbir yazımda ailenize dil uzatmayı aklımdan geçirmedim. Annenizin ve babanızın vaktiyle sizi nasıl yetiştirdiğini de, iki küçük kızınızın sizin tarafınızdan hangi ilkeler doğrultusunda büyütüldüklerini de hiçbir zaman sorgulamadım.
Ama siz, Dünya'da mazlumların bedduasını üzerlerine çeken eli kanlı siyasi liderlerin, gözünü kırpmadan masum insanları öldürme emri veren en karanlık mafya babalarının bile yapmadığı bir şeyi yaptınız. "Aileden kaynaklanan yetişme sorunlarına dayalı" diyerek, artık yalnızca ikimizin arasında, yaşadığım süre boyunca medeni koşullar dahilinde var gücümle sürdüreceğim bir "savaş" başlattınız.
Hasbelkader bir elektronik ve haberleşme mühendisi olarak, benim yetişme koşullarımla ilgili yorum yapma hakkını kendinizde nasıl bulabildiğinizi tam olarak bilemiyorum. Ama çok iyi bildiğim bir şey varsa, hayatın neredeyse her kademesindeki insanlarda gözlemleyebildiğim kadarıyla; güç, bazı insanları fazlasıyla değiştiriyor.
Zira kimi zaman büyük bir şirketi, kimi zaman da bir federasyonu senelerce tek başına yönetmek, bilhassa güce karşı zaafı olan insanlara, günlük hayatta karşılarına çıkan herkesi yönetebileceklerini, akıllarına gelen her konuda edep süzgecini layıkıyla kullanma gereği duymaksızın yorum yapabileceklerini düşündürebiliyor.
Bay Başkan,
Bu güne kadar aramızda geçen hiçbir tartışmayı kişiselleştirmiyor, size olan övgülerimi de, yergilerimi de yalnızca satranç ve satranççılar adına yapıyordum.
İşte bu yüzden, sizinle ne vakit karşılaşsak size hep dostça elimi uzattım.
Fakat siz bu yazıyı yazdınız ve artık işler değişti.
Benim için istediğiniz şeyi söyleyebilir, hatta seviyeniz müsaitse bana hakaret edebilirsiniz. Zira kendimi çok değerli görmüyorum. Bugüne kadar yaptığım gibi, canınız sağ olsun der geçerim.
Ama benim ailemle ilgili tek bir kelime dahi ederseniz, tarihin "narsist başkanlar çöplüğü"ne gideceğiniz güne kadar iki elim yakanızda olur.
Lafı dolandırmayacağım.
Sizinle ben, artık iki "düşman"ız Bay Başkan.
Yazılarınızda madem sizi devirmek isteyen "düşman"larınızdan bahsedip duruyordunuz, bundan böyle beni de onların arasına ekleyin.
Çünkü sizi de, yaptığınız bu hakareti de hiçbir zaman unutmayacağım.
Babam bana küçüklüğümden beri, karşıma çıkan insanların rütbelerine, nişanlarına, unvanlarına, zengin veya fakir olmalarına göre değil, haklı veya haksız olmalarına göre bulunmam gereken yeri tayin etmem gerektiğini öğütledi.
Eğer senelerdir sizin karşınızda yer alıyorsam, sizin haksız olduğunuza inandığım için bunu yapıyorum. Hiçbir zaman ikbal gayesiyle yönetiminize muhalif olmadım.
Artık sizin o koltukta oturmaya hakkınız yok Bay Başkan.
Siyasetin kuralını bozdunuz.
Mafyanın kuralını bozdunuz.
Çünkü çaresiz kaldınız, aciz kaldınız, yolun sonuna geldiniz.
Babam bir kez daha haklı çıktı.
Gücünü yalnızca vicdanından alan sıradan bir adam, arkasına aldığı devletin imkanlarını istediği gibi kullanabilen böylesi bir "Başkan"ı bile köşeye sıkıştırabiliyormuş.
Sizin gibi insanlar güçlerini makam otomobillerinden, yüksek katlı binalardan, ağzından çıkan her sözü sorgulamaksızın onaylayan kalabalıklardan alırken; bizler gücümüzü yalnızca haklı olmanın ferahlığından alıyoruz.
Eski Yeşilçam filmlerinde olduğu gibi, biz "sizinle ayrı dünyaların insanlarıyız" Bay Başkan, bu yüzden bizleri anlamanızı beklemiyoruz.
Siz devletin yüksek mevkide görevli bürokratlarının, her köşe başında çarkı dönen siyasetçilerinin, banka patronlarının ve iş adamlarının önünde iki büklüm olup; sıradan insanların karşısında caka satarken, bizler tek ortak yönümüz insanlık olan herkesin karşısında aynı şekilde dik duruyor; zengin-fakir, işçi-patron, güçlü-zayıf ayırmadan herkese aynı insaniyetle elimizi uzatıyoruz.
Siz, bizi anlayamazsınız Bay Başkan.
Siz, hiçbir zaman bizden biri olmadınız.
Son yazınızda benden bahsederken "piyon" demişsiniz. Şeref duydum, çünkü kaleminizden akan zehri okurken, her birimiz gördük ki; koca şah, sizin tabirinizle bir "piyon"a mat olmuş! Bu kadar güçlü olduğumu doğrusu bilmezdim, artık yapabileceklerimin çok daha farkındayım, belki de bunun için size teşekkür etmeliyim.
Yalnız benim için kullandığınız "piyon" tabirinde ufak bir düzeltme yapacağım. Böyle bir terim kullanarak, oyunu okumakta bir hata daha yapmış; olaylara salt bir satranççı gözüyle bakarak, gerçeklikle kafanızdaki kurgu arasında sağlam bir bağ kuramamışsınız.
Eğer sizin hakkınızda yazdığım yazıları dikkatli okusaydınız, sandığınız gibi başkalarının hareket ettirdiği bir "piyon"dan ziyade, kendi iradesiyle çarpışan bir "nefer" olduğumu, üstelik piyonlar gibi terfi hevesiyle değil, yalnızca "zalim"e karşı savaşmanın zevkiyle yaşayan bir mücadele adamı olduğumu anlardınız.
Bay Başkan,
Ömrüm olursa 3 Kasım günü Ankara'ya, satrançta yeni bir sayfa açıldığını görmeye geleceğim.
12 yıllık bir iktidarın, genel kurula katılan delegelerin "yumruğuyla", Sabahattin Ali'nin Sırça Köşk'te anlattığı şekilde yerle bir olduğunu görmeye geleceğim.
Sandıklar açıldıktan sonra, sizin zayıf gördüğünüz insanlara o yüksekten bakan suratınızın, ağır bir mağlubiyet karşısında nasıl şekil aldığını görmeye geleceğim.
Sizinle işimiz bittiğinde, küçük dağları yarattığına iman eden bir başkan olarak değil, veda konuşmanızın ardından bir "hiç" olarak kürsüden ineceğiniz anı görmeye geleceğim.
Oraya geldiğimde, ilk iş olarak gözlerinizin içine bakacağım; çünkü Ankara'ya haklı bir adamın bakışlarından ne kadar korktuğunuzu görmeye geleceğim.
Klavyenin başına geçip, saldıracak hiçbir şey bulamayınca ailesi üzerinden saldırdığınız bir adamdan, gerçek hayatta nasıl köşe bucak kaçtığınızı görmeye geleceğim.
Bay Başkan,
Artık ikimizin bir hesabı var.
Ve bu hesabı siz açtınız.
Göreceksiniz ki, bir gün sizi mağlup edecek ve o hesabı kapatacağım.
Bundan böyle size karşı yazdığım hiçbir yazıyı "saygılarımla" diye bitirmeyeceğim.
Kendisine yapılan her türlü eleştiriye, yalnızca hakaretle karşılık veren bir anlayışa saygı duymamı beklemeyin.
Sizi gördüğüm yerde bundan böyle elimi uzatmayacağım Bay Başkan!
Yaptığınız bu hakareti, onurlu bir şekilde temizlediğinizi görene kadar, sizinle olan işim bitmeyecek.
Bakın, sizin gibi değilim, açıkça konuşuyorum, delikanlı gibi konuşuyorum, isminizi açıkça ifşa ediyorum.
Çünkü artık ikimizin bir hesabı var.
Ve size yemin ediyorum, hayatı boyunca hiç kimseye kin tutmamış bir insan olarak, içinde yaşadığımız ülkenin kanunlarının, geçmiş yüzyıllardan bu güne gelen edep ve görgü kurallarının elverdiği ölçüde, bu yaptığınızı sizin yanınıza bırakmayacağım.
Haklı insanların nazarlarından korkun Bay Başkan!
Vicdanlı bir insanın "düşman"lığından korkun!
Artık sizinle bir hesabımız var.
Ve bir gün bu hesabı kapatacağız...
İbrahim Ethem AY