STAUNTON, KASPAROV, ANAND VE DSM
#1
Garry Kasparov’un “Benim Ustalarım” adlı yapıtında, “giriş” bölümünde bir “girişim” var!... Diyor ki Kasparov:

“Yaygın efsaneye göre satranca benzer ağır tempolu bir savaş oyunu hemen hemen iki bin sene önce Hindistan’da doğmuş ve yavaş yavaş şekil değiştirerek Orta Asyan’nın güneyinden, İran’dan ve Ortadoğu ülkelerinden çok uzun bir yol kat ederek, İber Yarım adası’na ulaşmıştır. Bununla beraber Avrupalılar satrancın “Hint” versiyonuyla ancak XVII. Yüzyılın sonunda tanışmışlardır. Ancak geçerli olan bir tek şey iddia edilebilir: Çağdaş satranç XV. Yüzyılda Akdeniz’de ortaya çıkmıştır. O andan itibaren psikolojik savaşın modelliğini yapan entelektüel bir oyun haline gelen satranç, bir Avrupa icadıdır.”

Bu paragraftan aklınızda kalan ne olur: “satranç, bir Avrupa icadıdır” ?!...
Sizce ne demek istiyor Kasparov burada?
Şunu mu demek istiyor:
Büyük hırsızlıklar, büyük meşruiyetler ve makamlar gerektirir!...
Hindistan’dan dünyaya akan “bu güzel nehrin” akışını tersine çevirip, Staunton’dan dünyaya akan, bir süre sonra da ana kaynağın aslında, Akdeniz’de Filistin’den çalınan İsrail topraklarında olduğuna dair bilimsel araştırmanın (!) “ilk kamasını” dünya kamuoyunun “beynine” sokabilmek için, önce bu güzel nehirde iyi bir yüzücü olmak gerekir ki; ben bunu elde ettim; Ben bu nehir içerisinde dünya şampiyonu oldum. Şimdi ne dersem inanacaksınız bana. BEN diyorum ki; Satranç bir Avrupa icadıdır. Aslında bir Akdeniz ülkesi (!) olan İsrail’de doğmuştur. Hint çapulcuları (!) bu oyunu Avrupa’dan çalmışlardır. Avrupa da İsrail’den çalmıştır.

Staunton da bir Yahudi miydi bilmiyorum. Ama Garry Kasparov Yahudidir. Azerbaycanlı dostlarımızdan dinlediğim kadarıyla; Yahudi lobisi tarafından desteklenmektedir.
Yukardaki satırlar Kasparov’un “ustaları” hakkında ciddi kuşkular içermektedir!… Kasparov baştan beri dünyayı yönetenler arasındaki Yahudi lobisinin bir eseri midir?...

Hitler’in de aslında bir Yahudi olduğunu biliyor muydunuz?
Musa peygamberin, iki eşi vardır. Bu eşler arasında çıkan çıkar kavgaları Yahudileri kendi aralarında klikleştirmiştir. Bu nedenle Hitler, kendi soyundan saymadıkları diğer Yahudileri yok etmek amacıyla, söz konusu soykırımı başlatmıştır. Yani, Hitler’in eylemleri aynı zamanda Yahudi ırkları arasındaki etnik bir arındırmadır. Bu katliam için Hitler Almanya’daki en büyük makamı işgal etmiştir önce! Hem de iktidara gelirken “sosyalist” söylemlerde bulunmuş ve Almanların ruhunu okşayan “ari ırk” düşüncesini, Nietzsche’ye dayandırmıştır. Nietzsche, hitlerin fikir babası olarak görülmektedir…

Tüm bunların tek bir amacı vardır. Hakim olmak! Sahip olmak! El koymak! Gasp etmek! Çünkü büyük hırsızlıklar büyük meşruiyetler ve makamlar gerektirir. Yoksul bir köylü olarak uluslar arası bir ihaleden pay kapmanız olası değildir. Gidip bir yerlere BAŞ olmanız gerek önce!

Acaba diyorum;
Anand, Garry Kasparov’un satranç üzerindeki bu zihin bulandıran girişimine yanıt vermek için mi sahneye çıktı?... Çünkü büyük hırsızlıklar yoluyla çalınan malı geri alabilmek de, büyük makamlar ve büyük meşruiyetler gerektirir.

Düşün Satranç Merkezi de kalkmış
Staunton’un torunlarının elinden, Satranç figürlerini alacağım diye uğraşıyor.
Yedirirler mi?
Yedirmezler!
Kimler?

Düşün Satranç Merkezi’nin takımlarını turnuvanın ikinci turunda masalardan toplatanlar!
İyi ama kim bunlar?

Öne çıkın!

Kimsiniz siz?
Kimliğiniz?
Kimliksiz misiniz?

Bu hesap görülecek!
Ya siz benim hesabımı görür, defterimi dürersiniz, ya da ben sizin!...

Tüm sporların barışa endeksli yarış olduğunu söyleye geldik!

Eğer gerçekten barış istiyorsanız, Satranç taşlarından çaldığınız kültürü iade edeceksiniz!

Ya da taşların üzerinden dini sembolleri kaldıracaksınız!

Satranç taşları üstüne dünya barışını simgeleyen bir dizi sembolü hep beraber yerleştireceğiz.

Bu güzel nehrin Hindistan’dan dünyaya aktığını da asla inkar etmeyeceksiniz!

Nehrin kilometrelerce ve yüzyıllarca uzayan kolları üstündeki icatları, nehrin kaynağı olarak göstermeyeceksiniz.
Biz bunun bir hırsızlık olduğunu hep haykıracağız!
“psikolojik savaşın modelliğini yapan entelektüel bir oyun haline gelen satranç” dediğiniz bu güzel “nehrin”
Psikolojik barışın modelliğini yapan entelektüel bir oyun haline gelinceye değin bu savaşımı sürdüreceğiz.

Bu yazının her türlü muhatabı; benim yaşamımdan sorumludur!
Doğuştan sarılı olduğum ak kundak
Hiç çıkmadı benim üstümden!
Bir beyaz giysi hep üstümdedir; kırmızısını arar durur
Vurursa beni hainler vurur
Bana sıkılacak her kurşun
Olsa olsa beni
“kırmızı beyaz” yapacaktır!
Gidin!
FİDE’nin gönderine bu bayrağı çekin!
Varlığım
Türk varlığına
Dünya barışına
Dünya barışı yolunda her türlü savaşa armağan olsun!...
Cevapla
#2
Şevki Hacıoğlu'nun açtığı, ancak silinmiş olan bir konuyu aynen gönderiyorum.

Şevki Hacıoğlu

30 Mar 2007, 17:49:35


Satranç takımı figürlerinde ve süreli yayınlarında dini sembollere ihtiyaç var mıdır?
Turnuvalarda kullanılan satranç figürlerindeki haç sembolü neyi ifade etmektedir?

Bu konuyu açmakta fayda görüyorum:
Bir savaş strateji oyunu olan satranç;Hindistan’dan İran’a bir yüzyıl sonra da Arap ülkelerinde oynanan bir oyun haline gelmiştir.
İslamiyetin ilk yıllarında camiler,sadece ibadet yerleri değil,eğitim ve bilgi alışverişlerinin yapıldığı,bir bölümünde satranç oynandığı halkevleriydi aynı zamanda..
İslam orduları,7. yüzyıl başlarında İspanya yarımadasını istila edince satranç oyununu da batıya taşımış oldular.
Doğu bilgeliğinin bulduğu satranç oyunu,batının dini kurumu olan kilise tarafından hemen kabul görmedi.Hatta kilise satranç oyununu aforoz etti,yasakladı.Nedeni de satrancın İslam kültürünün bir parçası olmasıydı.Fakat bu oyunun gizemi Avrupalı aristokratları etkisi altına almakta gecikmedi.(Bu arada İspanyol açılışının mucidi sayılan Ruy Lopez’in de bir papaz olduğunu hatırlatalım.)
Satranç figürlerinden Fil’e kardinal başlığı takılması,Şah’ın kral olup haç takılması,Vezir’in kraliçe olmasıyla satranç oyunu da kilisenin yasaklarından kurtulmuş oldu.

Şimdi küçük bir örnekleme yapalım:
Batıda ,KİNG (Kral)-----QUEEN (Kraliçe)
Doğuda ,ŞAH ------------VEZİR

Şimdi bizler ülke olarak satranç oyununda batı yerine doğu söylemini kullanıyor isek,haç sembolünü kullanamayız!Çünkü ŞAH,VEZİR ile FİL Doğuya özgüdür.Şah ve Fil haç’lı değildir.
Haç Hıristiyan dininin sembolüdür ama haç aynı zamanda tanrının geometrik simgelerinden sadece biridir.Diğerleri beşgen,eşkenar dörtgen,gamalı haç vs.dir
İslamın hilal sembolü ise etkileri ay ile olan ilişkilerine bağlıdır.(Hilal,yarımay,dolunay) bir biçimde ayın kutsallığını paylaşır.

Semboller;belli bir topluluğa ait kişilerin anlayabildiği bir dildir.

Sıcak bir ortama itildiğimiz ve adına MEDENİYETLER ÇATIŞMASI denilen,din,mezhep ve etnik çatışmaların körüklendiği bu dünya düzeninde bu tür semboller uğruna savaşlar verilirken! Satranç turnuvalarında ve yayınlarında bizlere dayatılan bu sembolleri neden kabul edelim!..
İnançlara saygımız vardır.Dayatmalara hayır!..
Avrupa,satranç takımı ve yayınlarında kendi normlarını(standartlarını) belirlemiştir.
Ülkemizin de satranç takımı ve yayınlarında kendi normlarını ve yayınlarını belirlemesi ve uygulaması gerekmez mi?
Türkiye Satranç Federasyonu (TSF), kendi normlarını neden belirleyemiyor?
Ülkemizde kendi standartlarımıza uygun satranç takımı üretilmiyor mu?
Ülke standartlarına uygun kaliteli satranç takımı ve panoları üreten benim ve herkesin bildiği tek firma vardır.Düşün Satranç Merkezi.

Özellikle Milli Eğitimin TSF ile yürüttüğü bu spor dalına ülke normlarına uygun satranç takımları kullanılması dileklerimle sevgi ve saygılar.
Şevki HACIOĞLU

« Son Düzenleme: 08 Nis 2007, 12:08:24 Gönderen: Vezirçıkacakpiyon » Logged



Vezirçıkacakpiyon
Yeni Üye

Offline

Mesaj Sayısı: 14


Ynt: Turnuvada Oynanan Satranç Figürlerindeki Semboller Hakkında
« Yanıtla #1 : 08 Nis 2007, 10:13:06 »

--------------------------------------------------------------------------------
Ateş Ülker

31 Mar 2007, 10:18:49


Halen Satranç taşı üreten kurumlar bu kutuya yanıt ekleyebilir.

Bazı taşların başında neden haç vardır?Rahmetli Nevzat Süer'in zamanında da bu soruyu soruyorduk.Çünkü taşların üretimi Türkiye'de geç başlamıştır!Uzun yıllar Satranç takımlarını dışardan ithal ettik.İthalat hala devam ediyor.Türkiye'de kurallara uygun taşları ilk defa üretmeye başlayan isimlerin kimler olduğunu da araştırabiliriz.Benim bildiğim Rahmetli Suat Erözbek ve yanılmıyorsam Hrant Mardikyan isimli bir vatandaşımız kurallara uygun dini semboller taşımayan taşları üretmiş ilk isimlerdir.Günümüzde artık Avrupa'dakilerden daha iyi taşlar üretmeye başladık.Aramızda eski alışkanlık nedeniyle hala yabancı takımları kullananlar olabilir.Marketlerde yerli çikolatanın yanında yabancı çikolatanın satılmasına benzeyen bir durum olsa gerektir.
Figür yerine artık taş kelimesini kullanabiliriz.Kalelere ve vezirlere ağır taş, atlara ve fillere hafif taş diyebiliriz.
Sayın Hacıoğlu bir eleştiri yapmıştır.Bizim toplumun en önemli eksiği eleştiri yapmaktan kaçmaktır.Eleştiriyi gizli yapmaktır.Hacıoğlu'nun bu eleştirisi ne derece Federasyonu ilgilendirir?Hacıoğlu tanık olduğu olayı ve zamanı bildirmediği için bu konunun Federasyonu ilgilendirdiğini söylemek zordur.Ben yaptığım eleştirilerde mutlaka olayı ve zamanını bildiririm.Federasyonun sorumluluk payı olup olmadığını ölçmeye çalışırım.Bunun aksine bir davranışım olsaydı defalarca Ceza kuruluna verilirdim.Oysa yıllarca Ceza Kuruluna verilebilecek bir tek cümle bulunmuştur.
Bu arada Şevki bey bugün taş üreten tek firmanın Düşün Satranç Merkezi olduğunu söyledi.Bu noktada yanıldığı bellidir.Herhalde kendisi İzmir'de yaşamaktadır.Ve İzmir dışındaki illere Satranç nedeniyle gitme imkanları kısıtlıdır.
Bu konuştuğumuz konular önemli midir?Ben konuşuyorsam,hemen Satrancın özünden uzaklaştığım iddia edilecektir.Onun için biraz siz konuşun ve Satrancın özünden uzaklaşmayanların ne konuştuklarını izleyelim!

Logged



Vezirçıkacakpiyon
Yeni Üye

Offline

Mesaj Sayısı: 14


Ynt: Turnuvada Oynanan Satranç Figürlerindeki Semboller Hakkında
« Yanıtla #2 : 08 Nis 2007, 10:14:55 »

--------------------------------------------------------------------------------
djomer

31 Mar 2007, 10:32:56


Merhaba..

İyi Bir konuya değinmişsiniz..türkiye içindeki turnuvalarda bile bu takımların kullanılmasını saçma buluyorum..Türkiye olarak o taşlarda ufak değişiklikler yapsak bişiy olmas bence..

Logged



Vezirçıkacakpiyon
Yeni Üye

Offline

Mesaj Sayısı: 14


Ynt: Turnuvada Oynanan Satranç Figürlerindeki Semboller Hakkında
« Yanıtla #3 : 08 Nis 2007, 10:16:29 »

--------------------------------------------------------------------------------
Ajlan

31 Mar 2007, 22:21:37


Şimdi isteğimiz nedir ? amacımız nedir ? neler yapmalıyız ? nasıl başlamalıyız ? nasıl devam etmeliyiz ? nasıl sonuç almalıyız ?
öncelikle böyle soruları cevaplamak lazım..
Satranç figürlerinde, yada taşlarında haç kullanılıyor olması rahatsızlık veriyor olması ilginçtir.. tabi kişisel bir düşünce olarak algılıyorum bunu.. peki bizim isteğimiz nedir ? figürlerden haç kalksın mıdır ? Peki bunları yapmakta amacımız nedir ? Şöyle düşünüyorum ehh akla şu anda yapıldığı gibi benzer bir düşünce geliyor aklıma.. dinleri temsil eden sembolleri satranç oyununda ne işi mi var ? çıkaralım gitsin değilmi ? Peki ne yapalim ? kraliçe yerine ne koyalim mesela ? yada kral yerine ?
Şimdi buraya kadar yazdıklarımızı unutalım... çünkü bu tip tartışmalar kısırdır.. önemli olan bir şey düşünüyorsan yapmaktır..Peki ne yapılmalıdır , yada nasıl yapılmalıdır? .. önce etrafımıza bakalım, Dünyada en sık kullanılan satranç programları nedir ? hemen söyleyelim chessbase, chessassistans desek yanlış olurmu ? bunlara chessmaster, fritz gibi aynı gruptan programlarda ilave edilebilir.. peki bunları kim yapar ?... hmmmm sanırım Şaha Kral diyenler, yada vezire Kraliçe, yada file papaz diyenler .. öyleyse nasıl başlamalıyız ?... Önce bu işlerle ilgilencek bilgisayar mühendisleriniz olmalı , grafik tasarımcılarınız olmalı, satranç taşları tasarlayan insanlarınız olmalı .. chessbase gibi yada chessasistans gibi programlardan daha iyi programlarınız olmalı , en kötüsü bunlara eşdeğer nitelikte olmalı, Bunları ingilizce almanca fransızca rusca çince, ne bileyim satranç hangi ülkelerde yoğun oynanıyor ise o dillerde kullanılıyor hale getiriyor olmalısınız .. bu tip bir başlangıçtan sonra nasıl devam etmeli ?.. serverlar kuracaksınız , bu figürlerle dünyanın her tarafındaki insanları oynatacaksınız. internet siteleri kuracaksınız insanlara bu figürleri tanitancaksınız ..yada taşları.. Peki daha fazla nasıl devam etmeli.. Bu şekilde satranç takımları üreteceksiniz bunları yabancı ülkelere satacak pazarlayacaksınız.. Peki sonra nasıl bitireceğiz bu işi.. Diyeceksiniz ki bu işleri düzenleyen adamlara .. bakın arkadaş böyle dini figürlerin satranç takımlarında olmasını biz istemiyoruz .. Adamlar siz kimsiniz diyecek .. Biz şunları şunları şunları yapanız diyeceksiniz..
Şimdi soruyorum.. Biz hangi hakka istinaden böyle bir talebi kime kabul ettirebiliriz ?
cevabı hemen söyleyim.. Eğri oturun doğru konuşun.. hiç kimseye !!
Tsf böyle bir konuyu gündeme alsa her halde tüm dünya alay eder..
Bu tip figürlerden rahatsız olan arkadaşlar, Taşlarla oynayabilir.. Evine satranç takımı alacaksan bugün istersen Mısır temalı , istersen Osmanlı temalı, istersen Arap temalı, istersen hint temalı , istersen cam ,istersen porselen , istersen ahşap , istersende istersen.... ne istersen onu alabilirsiniz..
Netice itibarı ile .. Bir Orduyla ancak Bir Ordu savaşabilir.. Tek başına bir Ordunun karşısına çıkıp savaşmaya kalkmak komik olur.. Önce Ordu kuralım.. sonra savaşırız.. Ancak 1 tane GM yetiştirebildiğimiz bir camiadan nasıl olurda böyle bir talepte bulunabilinir hayret doğrusu..
Ateş beyin benimde çok sevdiğim o meşhur sözü tam bu konu için herhalde.. Satrançın özünden uzaklaşmayalım Arkadaşlar..

Logged



Vezirçıkacakpiyon
Yeni Üye

Offline

Mesaj Sayısı: 14


Ynt: Turnuvada Oynanan Satranç Figürlerindeki Semboller Hakkında
« Yanıtla #4 : 08 Nis 2007, 10:18:04 »

--------------------------------------------------------------------------------
Ajlan

31 Mar 2007, 22:45:43


http://www.satrancokulu.com/forum/index.php?topic=193.0

şu linke bakında önce ... sonra sıra figürlere gelsin... insanlar satranç oynayacak yer bulamazken .. fıstık ve yeşille uğraşıyor olmamız ne acı..

Logged



Vezirçıkacakpiyon
Yeni Üye

Offline

Mesaj Sayısı: 14


Ynt: Turnuvada Oynanan Satranç Figürlerindeki Semboller Hakkında
« Yanıtla #5 : 08 Nis 2007, 10:20:11 »

--------------------------------------------------------------------------------
asabr

01 Nis 2007, 05:43:30


Eyvah ben kimim ve bu hal neyin nesi dedim başlığı gördüğümde. Acaba milli-dini değerlerimde bir kayıp mı sözkonusuydu acaba? Niçin ben bu olayı böyle görmemiş ya da hiç bu açıdan düşünmemiştim? Diğer dinlerin-kültürlerin mensupları nasıl düşünüyordu? Kimbilir belki bundan sonra maçlar 2 ayrı tahtada mı oynanmalıydı? Örneğin bir hristiyan bir müslümanla ya da bir yahudi bir hinduyla kendi dini motiflerini yansıtan 2 ayrı tahtada mı mücadele etmeliydi? Herbiri kendi motifleriyle işlenmiş tahtasının başında ve bir hakem nezaretinde mi hamlelerini yapmalıydı?...

Şüphesiz bu soruları çoğaltmak mümkün. Doğrudur, adamlar bu işe el atarken tam bir misyoner gibi davranmışlar. Hatta oyundan öte sırf bu sembollerin varlığı gurur kaynakları olmuş.

Şimdi gelelim sadede. Ne yapalım? Dünyanın sayılı büyük ustaları arasına girmek için mi çaba gösterelim yoksa tüm enerjimizle bu motiflere karşı savaş mı açalım? Enerjim herşeye yeter diyene bi sözümüz yok zaten. Allah yolunu açık etsin...

Logged



Vezirçıkacakpiyon
Yeni Üye

Offline

Mesaj Sayısı: 14


Ynt: Turnuvada Oynanan Satranç Figürlerindeki Semboller Hakkında
« Yanıtla #6 : 08 Nis 2007, 10:21:53 »

--------------------------------------------------------------------------------
Ateş Ülker

01 Nis 2007, 10:18:55


Küçük bir düzeltme

"Satrancın özünden uzaklaşmak istemiyorum"sözü bana ait değildir.Beni susturmak için keşfedilmiş,benim sorularıma yanıt vermekten kaçmak için ortaya atılmış bir sözdür.Bir cankurtaran simididir.Önemli bir buluştur.
Ben genel olarak kimseyi ayrıntılara girdiği için eleştirmedim.Herkese kendini ifade edebilme özgürlüğü verilmelidir.Ancak çok uzun yazılar okuyucuyu bezdirmektedir. Yazıların önem derecesini tartışmayı da pek düşünmedim.Benim önem verdiğim konu,yazıların ne için yazılmış olduğudur.Bazı yazılar acıları unutturmak için yazılmaktadır.Bir sayfada bol kutlama varsa ve aynı konu için altalta 3 başlık açılmış ise,aradaki bazı konular unutulmakta veya gözden kaçmaktadır.
Kutlama hiç olmasın mı?Spordaki başarılar ve Satranca hizmet edenler kutlanır.Bunun için ayrı bir bölüm de açılabilir.Durduk yerde, küçük bir neden bularak kutlama mesajı yazıyorsak bunun başka bir amacı vardır.
Şimdi soruma yanıt gelip gelmeyeceğini merak ediyorum.Halen Yerli taş üreten kaç firma vardır?Son 20 yıl içinde Satranç takımı üretmiş ve şimdi yapmayanlar da sayılabilir.

Logged



Vezirçıkacakpiyon
Yeni Üye

Offline

Mesaj Sayısı: 14


Ynt: Turnuvada Oynanan Satranç Figürlerindeki Semboller Hakkında
« Yanıtla #7 : 08 Nis 2007, 10:23:40 »

--------------------------------------------------------------------------------
arda_a

03 Nis 2007, 11:39:58


Şevki Bey'in dediklerine karşı çıkış biçimleri çok ilginç (ilginç yerine enterasan mı deseydim, herşeyi Batı'daki gibi kabul edip hiç düşünmeyenler için...). Yanıt olarak, "Dur bakayım, bu satranç programını kim yapmış: Amerika. O zaman ilk önce O'nu yok etmeli, O'na karşı savaş açmalı ve O'nu bitirmeliyim!... Ee, bitti mi? Olmaz; O nece konuşuyor? Haa, dilini de yani İngilizceyi de bitiriyim." mantığını güden, mücadele için top tüfek ve "orduyu", birşey yapmak için de işgali tek yol sanan bir zihniyetin, Atatürk'ün lideri olduğu bu ülkede yaşadığını düşünmek inanın bana acıların en büyüğünü veriyor.

Bizden aldıkları Vezir'i kendilerince Kraliçe'ye çevirdikten sonra, bunu bir takım yollarla bize dayatmalarından rahatsız olmayacak mıyız?!. Kendimizi bundan korumak için, illâ ki onların değerlerini yokedip kendi değerlerimizi benimsetmemiz gerektiği mantığına dayanan yanıt ta ne demek oluyor?!. Bugün Bush da aynı söylem içinde değil mi? Bir örnek vereceğim: Şu anda bir mantar türünü, Fransızlar bizden alıp sonra bize yüz kat pahalıya satıyor. Kendi ürettiğimiz mantarı kendimizin satması için, moda haftasına mı girelim yoksa Fransa'ya mı saldıralım? Allahınızı severseniz, ne gerek var? Bizde var olan bu kültür, bu düşünce, bu benlik zaten bizim. Herşeyi ithal etmeyin. Bir arkadaşımız demiş ki "Kraliçe yerine ne koyalım meselâ? Yada Kral yerine?". Aynı mantıkla "Çes'e (chess: Satrancın İngilizcesi) 'satranç' mı diyelim?" diye mi sormak lazım? Bu düşüncenizi kişisel dahi bulamıyorum çünkü bu bir mantık yada başka bir şeye oturmuyor. Yazılanı gerçekten anlamadan eleştiri yazmak kötü, diyeceğim ama yanıt yazarken düşünülmüyor ya, işte o beni gene kahrediyor. "Ben düşünmedim; kimse düşünmemiştir. Zaten dünyadaki en zeki, en akıllı, en çok şeyi bilen benim" mantığını bir kenara değil uçurumdan aşağı atalım. Şu ana kadar tüm forumlarda yazış sebebim sadece bu tip yanıtlardır: Anlamadan yazılan. Bunu bir "satranç" forumunda da yazmak ilginç oldu. Taşların üzerine haç koymak, bir dayatmadır (İthâl olan herşeyi, koşulsuz olarak, hemen kendi üzerine alanlar için hariç tabi ki.). Aslında sadece federasyonun değil, herhangi bir düşünen bireyin, böyle bir şeye kayıtsız kalması, umulmayan yerlere götürür olayları.

TSF bugün, "Satranç takımlarındaki taşların ve süreli yayınlardaki şekillerin haçlarını kaldırıyorum!" dese kim ne diyebilir? Ayrıca gördüğüm kadarı ile yurttaşını ve kimliğini korumak amacı güdülürken, yurtdışı ile uğraşmak yetmezmiş gibi, asıl sorunu ya da takozu yurt içindekilerin çıkarması, ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir soru(n)dur (Şu ana kadar düşünmeyenler için).

Logged



Vezirçıkacakpiyon
Yeni Üye

Offline

Mesaj Sayısı: 14


Ynt: Turnuvada Oynanan Satranç Figürlerindeki Semboller Hakkında
« Yanıtla #8 : 08 Nis 2007, 10:25:10 »

--------------------------------------------------------------------------------
Kanunimurat

03 Nis 2007, 19:12:04


Hakikaten ne zor işmiş ya bu şahın tepesindeki haçı kaldırmak. Yoksa dış mihraklarmı izin vermiyor

Logged



Vezirçıkacakpiyon
Yeni Üye

Offline

Mesaj Sayısı: 14


Ynt: Turnuvada Oynanan Satranç Figürlerindeki Semboller Hakkında
« Yanıtla #9 : 08 Nis 2007, 10:26:28 »

--------------------------------------------------------------------------------
arda_a

04 Nis 2007, 15:06:37


Asıl iç mihraklar izin vermiyor; kimden güç alıyorlarsa... Şahın tepesinde haç, fili kardinal yaparak kafasında şapka ile nasıl bir şekilde ve kime yaranmayı amaçladıklarını merak ediyorum.

(Önceki yazımı da daha net bir şekilde anlaşılabilmesi için düzenledim.)

Logged



Vezirçıkacakpiyon
Yeni Üye

Offline

Mesaj Sayısı: 14


Ynt: Turnuvada Oynanan Satranç Figürlerindeki Semboller Hakkında
« Yanıtla #10 : 08 Nis 2007, 10:28:52 »

--------------------------------------------------------------------------------
Ajlan

04 Nis 2007, 17:07:43


Tıp Fakültesinde bir gün Radyoloji dersindeyiz.. Hastalara çekilen film ler Karton bir zarfın içine konuyor ve hastalara veriliyor.. Bu karton zarfın rengi o zaman Turuncuydu.. Bir gün derste bir arkaşımız söz istedi..
" Hocam bu zarfların rengi neden Turuncu ?" diye bir soru sorduSmile, Ders veren hocamız hiç bozuntuya vermeden tahtaya geçti , eline bir kalem alıp tahtaya yazmaya başladı..
"Arkadaşlar Sarı, Kırmızı, Mavi bunlar ana renklerdir..
Siyah ve Beyaz ise Değerdir..
sarı ile mavi rengi karırştırırsanız Yeşil olur
Kırmızı ile Mavi rengi karıştırırsanız Mor olur
Sarı ile Kırmızı rengi karıştırırsanız Turuncu olur.." dedi ve ekledi
"Evladım hiç bir önemi yok biri seçmiş öyle yapmış "
Bütün sınıf kahkaha attı doğal olarak ..
Soruyu soran arkadaş her halde ömrü boyunca böyle saçma bir soru sormayacaktır.. en azından bu tip önemsiz ayrıntılara takılmanın bir yararı olmadığını öğrenmiştir

Satranç figürlerine kafayı takan kişilerde benim gözümde , Neden turuncu sorusunu soranla aynı kefededir
Bırakın fıstığı yeşili de , Satranç ülkemizde nasıl gelişir onu konuşalım..
Koca 75 Milyonluk ülkede 1 GM var ! .. önce bunu sorgulayalım.. ilk GM miz Sevgili Suat Atalık tır, umarım son olmaz.. Zira böyle teferruata takılarak devam edersek biryere varacağımız yok..

Logged



Vezirçıkacakpiyon
Yeni Üye

Offline

Mesaj Sayısı: 14


Ynt: Turnuvada Oynanan Satranç Figürlerindeki Semboller Hakkında
« Yanıtla #11 : 08 Nis 2007, 10:30:15 »

--------------------------------------------------------------------------------
Ediz

04 Nis 2007, 22:27:56


Merhaba,

http://www.odakhaber.com/news_detail.php?id=2278
Bu haberde Türkiye haritasını yarım gösteren bir oyunun çocukların zihnini bulandırması var.

Buna benzer çok fazla örnek var
Örneğin bazı çizgi filimlerle çocuklarımıza kendi kültürlerini aşılamak. Bu nedenle Çin ülkelerinde yabancı çizgi film gösterimini yasaklamış. Amerikan filimlerini bir düşünelim Rambo,Topgun vb filimler hep Amerikan propagandası değilmi?

Amaç insanların (çoğu zaman çocukların) bilinç altını etkilemek ,psikolojik savaş ve Kültür Emperyalizmi.
Dolayısıyla bu konuda gözümüzü açık tutmalıyız. Bizden adam olmaz aaabi edebiyatıda bunun bir sonucu.
Çocuklarımızın ve insanımızın diğer milletlerdeki insanlardan hiçbir eksiği yok sadece bir konuda uzmanlaşıp o konuda yoğunlaşmadığımız için başarı gelemiyor o kadar (Maalesef bugün sistem buna uygun değil çünkü insanların öncelikleri farklı başta geçim sıkıntısı var).
Satranç taşları adına ben bir problem görmüyorum (en azından Türkiyede üretilenler için)

Saygılarımla

Logged



Vezirçıkacakpiyon
Yeni Üye

Offline

Mesaj Sayısı: 14


Ynt: Turnuvada Oynanan Satranç Figürlerindeki Semboller Hakkında
« Yanıtla #12 : 08 Nis 2007, 10:32:35 »

--------------------------------------------------------------------------------
Vezirçıkacakpiyon

06 Nis 2007, 17:34:51


Aslında Ajlan Bey'in verdiği örnekteki gülenlerin acınası hallerine ayrıca değinmek gerekir. Ama konumuzla ilgisiz bir örnek olduğu için şimdilik dikkate almıyorum. Belki başka bir yanıtta!..

Kendileri, verdikleri örnekle, "satranç taşları üzerinde haç olmasın" diyerek kendi değerlerini korumaya çalışan kişilerin boşa zaman yitirttiğini savlamaktadır. Neden tek bir büyük ustamız olduğu sorusuna da kafayı takmış olduğu çok belli, ama bence şu da çok belli ki bu soru üzerinde hiç düşünmemiştir. Yalnız, konunun bu bölümünü açmadan önce değinmek istediğim şeyler var.

Kendi değerlerini korumaya çalışmayı zaman yitirimi sayan arkadaşımız, Şevki Bey'in yazısını ya hiç okumamış yada bir gözüyle okurken diğer gözüyle başka yerlere bakmış sanki. O yazıda açıkça görülmektedir ki Batılılar hiç te, fıstıktır yeşildir dinlemeden, Vezir'i Kraliçe'ye, Fil'i de Papaz'a çevirmiştir. Belki Ajlan Bey çıkıp ta "Ben onların yaptıklarını da doğru bulmuyorum." diyecektir. Ancak biz de kendisine, dünyadan habersizlerin böyle kaçış sözlerini yemeyecek kadar deneyimli olduğumuzu belirtmek isteriz.

Soraklandım şimdi: Acaba, Batılılar satranca yeni kurallar eklerken, içlerinden "bırakın fıstığı yeşili, büyük usta sayımızı nasıl artırabiliriz; onu konuşalım" diyen çıkmış mıdır? Bakınız ben, acaba o kişi sarışın mıdır, esmer midir; doktor mudur, hasta mıdır; kadın mıdır erkek midir, diye fıstıkla yeşille uğraşmıyor, doğrudan doğruya anlayışa vurgu yapıyorum. Bilmem ki Ajlan Bey'in gözüne girebilmiş miyimdir?

Zaten bu gibi konularda tartışılanın, örneğin "Satranç taşlarında haç olsun mu, olmasın mı?" olduğu, pek görülmüş şey değildir. Olsun isteyenler, böyle ortamlarda çıkıp ta "Olsun!" diyemez; burada da diyen yok zaten. Böyle adamlar, "Aman canım, geçin bunları! Kaç tane büyük ustamız var ki bunları konuşuyoruz? Satrancı daha geniş kitlelere yayabiliyor muyuz?" gibi sözlerle tartışmaları susturur. Bazı yüksek zekâlar da bu sözleri mantıklı bulur, hiçbirşeyin ayrımında olmadan aynı sözleri geneleyerek, bu adamların ekmeğine yağ sürer. Sonuçta ne olur? Diyelim ki Türkiye Satranç Federasyonu'nun başındakiler de aynı düşüncedeyse, "tartışmak gereksizdir" dedikten hemen sonra, göz kapayıp açana kadar, sessiz sessiz, satranç tahtasına haçlı ordusunu sürer. Bizlerse ne olup bittiğini anlayamayız; ruhumuz bile duymaz.

Birileri için başarı ereğine giden yolda başka herşey değersiz ve önemsiz olabilir. Bu anlayıştaki kişilerden, çocuklarına, "Aman kızım, istersen herkesle yat kalk, yeter ki işinde başarılı ol, birilerinin gözüne gir! Saç rengini de değiştirmekte tereddüt etme; bazıları fıstığın sarışınını, bazılarıysa esmerini sever. Canım oğlum, aynı şeyler senin için de geçerli. İstersen Şeytan'ın girdiği yola gir ama mutlaka başarılı ol!" demeleri, ilk beklenecek şeydir. Ülkesi için bunda bir sakınca görmeyip te "Ailem sözkonusu olunca böyle davranmam!" diyecek kişilere de yurt ve ulus için iyi olanı bulmak konusunda danışacak değiliz zaten! Bizler için önce kendi değerlerimiz gelir. Biz başarıya nasıl olsa ulaşırız ve kendi değerlerimizle, kişilik sahibi olarak ulaşırız! Bizim de onların da başarıya ulaşacağını varsayarsak, bugün bize başka kimlikler dayatmak isteyenlerin bile saygıyı ve değeri "bize" vereceğini kendilerine garanti ederim. Mantık bunu gerektirir, tarihte de bu hep böyle olmuştur.

Ajlan Bey için "neden tek bir büyük ustamız olduğu sorusuna da kafayı takmış olduğu çok belli, ama bence şu da çok belli ki bu soru üzerinde hiç düşünmemiştir" demiştim. Ben, "neden büyük usta çıkaramadığımız" sorusuna kendimce bir yanıt vereyim, dileyen paylansın:

Çünkü başımızda ve çevremizde büyük usta çıkarmayı değil, satrançtan büyük paralar ve alkışlar çıkarmayı erek edinmiş kişiler var. Halkının içinden büyük usta çıkarmaya niyetli kişiler, elbette ki öncelikle halkını, halkının değer, istek ve gereksinimlerini anlamaya bakar. Bu değerleri küçümsemez, dile getirildikleri zaman, zaman yitimi olarak saymaz.

Logged



Ediz
Satranç Okulu Öğretmeni
Aktif Üye

Offline

Mesaj Sayısı: 280


Ynt: Turnuvada Oynanan Satranç Figürlerindeki Semboller Hakkında
« Yanıtla #13 : 08 Nis 2007, 11:32:50 »

--------------------------------------------------------------------------------
Merhaba,

Biraz komplo teorisi gibi olacak ama acaba benim yukarda verdiğim linkten dolayı site saldırıya uğramış olabilirmi?

Selamlar


Logged



Selim Gürcan
Yönetici
Aktif Üye

Offline

Mesaj Sayısı: 360


Ynt: Turnuvada Oynanan Satranç Figürlerindeki Semboller Hakkında
« Yanıtla #14 : 08 Nis 2007, 11:55:52 »

--------------------------------------------------------------------------------
Yapılan saldırı tamamen eğlence amaçlı. Rastgele yazılar silinmiş, kilitlenmiş vs. Bu yazıya dokunulmamıştı bile ama 700-800 tane mesaj silinince 30 Mart yedeğine dönmek zorunda kaldık.

Logged

--------------------------------------------------------------------------------
Saygılarımla
Selim Gürcan
Cevapla
#3
Yapılan saldırı tamamen eğlence amaçlı. Rastgele yazılar silinmiş, kilitlenmiş vs. Bu yazıya dokunulmamıştı bile ama 700-800 tane mesaj silinince 30 Mart yedeğine dönmek zorunda kaldık.

Logged

--------------------------------------------------------------------------------
Saygılarımla
Selim Gürcan[/quote]

Sayın Gürcan'ın dediği gibi mi sizce?
Kim eğlendi sizinle Sayın Gürcan?
Sizce eğlenme zamanı mı?
Kim kimi eğlendiriyor?
Kim eğleniyor?

"Yürüdü tren de yolda eğlenmez
Derdim çoktur memlekete söylenmez
Tükendi cephanem geriden gelmez
Teskeremden evvel vurdular beni
Sılama hasret koydular beni

Aziz Abdal dağı ordugah yeri
Bir haftalık tayın yenmiyor kuru
Kasretli kaldık koca Kayseri
Teskeremden evvel vurdular beni
Sılama hasret koydular beni

Ağır makinalı da tepeden inmez
Tarıyor ormanı kimse görünmez
Verilen parolalar aklıma gelmez
Gözüm göre göre vurdular beni
Sevgilime hasret koydular beni"
Cevapla
#4
Bu sayfadaki ikinci kutu
Satranç Okulu'nda tartışılmıştır. Yazının kaynağı orasıdır.

Dünyadaki savaş
Kaynaklar ve kaymaklar savaşıdır!...

TSF Seçimleri sürecinde muhalefetin "kaymak yemek istediğini" söyleyen bir "zart" bir daha görünmemiştir. İmi timi belli olmamıştır!

Çık ortaya çık!
Herşeyi konuşalım açık açık!

Söz konusu "kaymağın" ne olduğu sorusu bu sayfalarda hala yanıtsız bekliyor. Aşağıdaki yazının sahibi kaymağın ne olduğunu bir türlü söyleyemedi:



Bizim insanlarımız böyle kardeşim!
Daha bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyorlar.
Sen kimsinde adayların seçim hazırlıklarıyla dalga geçiyorsun?
Yaşın kaç başın kaç?

Ayrıca Ozan Veli Çakır'ın yaşına bakın. Sonrada geldiği konuma bakın.
Nasıl bir politik oyuna geldiğinizin farkında değilsiniz.
Etrafındaki bazı insanlarında kendi çıkarları peşinde olduğunu,
aslında satrancın umurlarında bile olmadığını göremiyorsunuz.

Ali Nihat Yazıcı ve ekibinin yıllardır tırnaklarıyla kurduğu bu ailenin
nasılda üzerine yatıp, kaymağını yemek istediklerini sanırım kestiremiyorsunuz.

Cengiz Keleş'in ulusal bir turnuvayı bile eli ayağına dolaşmadan yapabildiğini kim söyleyebilir?? Gizli başkan olma hayali yokmu sizce?

Ya Suat Atalık! Aslında buraya yazmama bile gerek yok. Niye Türkiye'ye döndü? Dahada önemlisi neden türkiyeden gitti?? Kandırmayın kendinizi.

İlyas Ümit?? Çok geçmişlere gitmenize gerek yok. Kulüpler birliğini hatırlayın yeter. Şimdide satranç adına yaptığı ne icraat var merak ediyorum? Duyan var mı? Yok mu? Şaşırmadım.

Slogan şu: Satrancın Kaymağını Yemek İçin Tam Zamanı!!

Bazı fırsatçılarada gün doğdu tabi!

Uyanın kardeşim artık!

Ali Nihat Bey! Tahsin Bey!
Bitirin artık şu işi!
Bitirinde Gerçek Satranççılar, Gerçek Aile Üyeleri Rahat Nefes Alsınlar!
_________________
Şafak zamanındayız, sabredin.

En son ahmetakcali tarafından Cmt Ekm 25, 2008 11:46 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Cevapla
#5
İkinci kutudaki yazının linki: http://www.satrancokulu.com/satrancforum...opic=965.0
Cevapla
#6
Sn Aktaş,

Kasparov'dan yaptığınız alıntının neresinde Yahudilikten bahsediliyor açıklar mısınız?.Anand'ın bir nevi rövanş aldığı iddianız ise gerçeklere uzak.Bizzat Kasparov Anand'ın vatandaşı Kramnik'i yenerek Dünya Şampiyonluğu ünvanını koruması hakkında "Satranç için ve Anand için büyük bir gün" demiştir.Gerçek şu ki modern bilimin ,sanatın ve felsefenin geliştiği kıta olan Avrupa'nın modern satranca da beşiklik etmiş olması kaçınılmazdı.Peki Anand'ın Dünya Şampiyonu olmasının sosyopolitik izdüşümü nedir?Belki yaşadığımız şu bilişim çağında Hintlilerin yazılım bilimine olan hakimiyetleri onları biraz farklı kılıyordur.Çin'in Dünya ekonomisinde gitgide artan etkisine paralel olarak Çin satrancının büyük bir aşama kazanması da tesadüf değil tabi.Şunu da eklemek lazım bazen istisnai dahiler çıkarak doğdukları toprağın ötesine geçerler,örneğin 20. yy başlarında Capablanca veya geleceğin Dünya Şampiyonu gözüyle bakılan Carlsen .
Ara
Cevapla
#7
mehmet Nickli Kullanıcıdan Alıntı:Sn Aktaş,

Kasparov'dan yaptığınız alıntının neresinde Yahudilikten bahsediliyor açıklar mısınız?.Anand'ın bir nevi rövanş aldığı iddianız ise gerçeklere uzak.Bizzat Kasparov Anand'ın vatandaşı Kramnik'i yenerek Dünya Şampiyonluğu ünvanını koruması hakkında "Satranç için ve Anand için büyük bir gün" demiştir.Gerçek şu ki modern bilimin ,sanatın ve felsefenin geliştiği kıta olan Avrupa'nın modern satranca da beşiklik etmiş olması kaçınılmazdı.Peki Anand'ın Dünya Şampiyonu olmasının sosyopolitik izdüşümü nedir?Belki yaşadığımız şu bilişim çağında Hintlilerin yazılım bilimine olan hakimiyetleri onları biraz farklı kılıyordur.Çin'in Dünya ekonomisinde gitgide artan etkisine paralel olarak Çin satrancının büyük bir aşama kazanması da tesadüf değil tabi.Şunu da eklemek lazım bazen istisnai dahiler çıkarak doğdukları toprağın ötesine geçerler,örneğin 20. yy başlarında Capablanca veya geleceğin Dünya Şampiyonu gözüyle bakılan Carlsen .




Yaptığım alıntıda "yahudilikten bahsediyor" mu dedim? Sorunuzun tam muhatabı değilim...

Ama sorunuzla mutlak bir ilişki kurmak gerekirse; "Çağdaş satranç XV. Yüzyılda Akdeniz’de ortaya çıkmıştır." Sözü, “Çağdaş satrancı” İsrail kıyılarına da sürükleyebilir. Ne dersin?!...

Bu arada Yahudi düşmanı da değilim. Ancak "Yahudi Lobisi" ile "Yahudiler" aynı şey değildir. Herhangi birinin Yahudi olması ille de Yahudi lobisi ile ilişkilendirilmesin. Yahudi halkı da dünyanın diğer halkları değin değerlidir. Ama Yahudi lobisi dünyayı kana bulayan ABD ile işbirliği içerisindedir. Bush da yaptıklarını Yahudi lobisinin desteği ile yapmıştır. Kukla bir devlet olarak kurulan İsrail'in, kendisini kuranlara karşı da hakimiyet savaşı içerisinde olduğunu gözlemliyorum. Yahudi lobisi yahudilerden oluşabilir, ama her yahudi bu lobiden değildir. Hatta yahudilerin çoğunluğu bu lobinin sömürüsü altında inlemektedir. Sınıfsal bir yapılanmadır, "Yahudi oligarşisi" denebilir ki, bu oligarşi dünyadaki "oligarşinin" önemli bir parçasıdır.

Kasparov'un Anan'dı övmesi sahtedir. Anand'ı geçmişte Sovyet, şimdilerde ise Rus düşmanlığı nedeniyle övmüş olabilir. Kasparov kendinden başka kimseyi övmez. Överse bineceği bir eşek yaratmak için över.

Kasparov şimdilerde "makyevel satrancı" oynamaktadır. Elde ettiği makamlar, mevkiler ona bu fırsatı vermiş görünmektedir.



Bugün Antalya'daki BEŞ M'Lİ MİGROS, 2500 yllık OLBİA kentinin üstüne kurulmuştur. Karşı çıkanlara karşı da bir kaç profesör "karşı tezler" yazarak bilimsel(!) ( ya da "filimsel") dayanaklar oluşturulmuştur. Oysa hali hazırda, Kültür Park içerisindeki "antik taş yol" migrosun böğrüne doğru uzamakta, bu kentin katliamına göz yumanlara adeta kanırta kanırta küfredercesine orada durmaktadır. Taş yolun üzerindeki demir tekerlerin oyduğu oluklardan tarihin kanı akmaktadır, Olbia kanyonuna doğru. Yargıtayca yapımı iptal edilen migros da bir güzel çalışmaktadır. Migros inşaatı sırasında Olbia hazinelerinin yağmalandığı da halk arasında konuşulmaktadır. Belki de hedef yalnızca bu hazinelerdi. Kim bilir?!...

Bundan Yüzyıl sonra "satrancın İsrailde" doğduğuna dair bir iddia atılır ve bu İsrailde yapılan "kazı çalışmalarıyla" kanıtlanır. Ne dersin?! Bu "bilimsel" kazıyı kazacak KAZLAR belki de sizin kümestedir, Mehmet bey?!... Bu kazları ikna edecek "ESKORT KIZLAR DA" bir yerlerde hazırdır... Askeri personeller çoktan HAZ'IRDIR!... Askeri personellerin "ikna" yeteneği de çok yüksektir!...

Bugünkü İsrail'in Kuruluşu İKİ BİN yıllık bir efsaneye dayandırılmıştır. Sözüm ona İsrailoğulları iki bin sene önce şimdiki topraklarından Filistinlilerce kovulmuştur... Bu efsane doğru ya da yanlış. Ama İsrail Devletinin iki bin yıllık "alacağa" dayandırıldığı GERÇEKTİR. Günümüzdeki fonksiyonu ise BOB PROJESİNİN ileri karakolu olmaktır. Bu karakolun ikinci şubesi IRAK sınırında oluşturulmaya çalışılmaktadır. Irak olduğuna bakma, çok yakınımızdadır. Bu projenin askerleri ise, hepimizin cebinde "kredi kartı" niteliğinde nöbet tutmaktadır!...

Atlantik Ötesindeki Planlar, en az yüz yıllık planlardır. Bu nedenle de, "beş yıllık kalkınma planları" bile olmayanları, çok kolayca kolonileştirmektedirler. Bu satrançta büyük planlar, küçük planları yutmaktadır. Yılanlar, yalanlar ile de bizleri zehirlemekte ve uyutmaktadırlar. Siz masum bir satrancı barış düşleriyle oynamaya çalışırken sizin bu oyunda piyon olarak bile değeriniz yoktur. Seyirci olabilmeniz ve kalabilmeniz için bile, bu ülkeyi parça parça satmak zorundasınız. "Turnuvaya" giriş ücretlidir Mehmet! Paran yoksa gençliğin var! O da yoksa muhtemelki malın mülkün vardır, ver Mehmet ver!... Fabrikaları tarlaları, madenleri, siyasi iktidarı (Zaten sen de iktidar mı var oğlum!!...) Emeğini, her bir şeyini ver... Ya da evladına sarıldığın kadar silahına da sarıl Mehmet!...

Ben silahımı çekeli çok oldu; kınına da girmeyecek! Kanımıza girenlerin kanına girene değin!...

Kasparov oradaki sözünde, satrancın Hindistan'da doğuşunu "efsane" olarak sunarken, Avrupa ve Akdeniz'e ilişkin sözlerini "kesin bir dille" sunmaktadır. Bu "gelişigüzellik" değildir; amaçlıdır!...

Staunton Fili Rahibe, Şahı Krala, Veziri kraliçeye çevireli 159 yıl oldu. Bu "çeviride" bile bir aşağılama vardır!... Vezirin "erkekliği" ile alay edilmiştir. Doğu halkları için erkeklik onur sorunudur o tarihlerde... Hala da böyledir... Filin rahip yapılması ise, İngilizlerin rahiplerine bakışını gösterir ki, kilise kraliyetin uşağıdır. Bilim adamlarının yakıldığı yerdir kilise... Kralın kararlarının tanrıyla desteklendiği yerdir kilise. Staunton satranç taşlarını ideolojik bakışına göre yenden biçimlerken, mensubu olduğu İngiliz sömürgecileri de Hindistan'ı işgal etmek, işgallerini sağlamlaştırmak için Hintlileri katletmekle meşguldü...

Kasparov "Çağdaş Satrancı" Akdenize sürüklerken, Yahudi Lobisinin nelerle meşgul olduğu iyi gözlenmelidir...

"Zor oyunu bozar"... Zor tarihi de bozar. Hak anası, zor babasıdır tarihin!...

Yeryüzünün bir başka "yüzünde", binyıllar çok kısadır!

Bunu anlamak için bir hayli "uzun akıllı" olmak gerek!...
İnsanın En az Bir milyon yıllık tarihini biliyor olmak gerek!...
Cevapla
#8
Hüseyin Aktaş,

Ben sizi anti-semitizimle suçlamadım.İlkel milliyetçi olmadığınızın farkındayım.Kasparov'un siyasi görüş ve eylemlerinin hayranı değilim ancak bunları şimdi ve burada tartışmak niyetinde değilim.Ayrıca Kasparov'un modern satrancın beşiğinin Avrupa olduğu belirlemesinin tartışılacak bir yönü olduğunu düşünmüyorum.Zaten alıntı yaptığınız "My Great Predecessors" serisinin amacı Satrancı kimlerin icat ettiği sorusuna yanıt aramak veya bölgeci bir yaklaşımla Avrupa ,Asya ,Amerika arasında kıyaslama yapmak değil ortak konsensusla ilk dünya şampiyonu (1886-1894) sayılan Steiniz'den itibaren tüm dünya şampiyonlarını veya bu ünvana yaklaşan kişileri yazıya dökmektir.Binyıllar öncesinde Hindistan'da kimlerin satrancı nasıl oynadığı bilinmediğinden Kasparov'un bunları kitabına alması mümkün değildi."Kasparov'un Anand'ı övmesi sahtedir " demişsiniz.Bence sahte değil Kasparov Anand'ın kazanmasına gerçekten sevindi.
" Kazlar"dan ,"eskort kızlar"dan falan bahsetmişsiniz.Böyle agresif ve hakaretamiz ifadeler kullanmanızı kınıyorum.
"Sen de iktidar mı var oğlum " demişsiniz. Sizin gibi 3-5 kitap okuyup , sonra allame-i cihan kesilerek sağa sola sataşanlarda mı iktidar var söyler misiniz?
Ara
Cevapla
#9
Mehmet Bey,
Biraz Türkçe ve yazım kuralları çalışmanızı öneriyorum size.
Benim bir önceki yanıtımda size yönelik bir hakaret yoktur. Ancak siz şimdi bana hakaret ediyorsunuz. Sözlerinize dikkat edin.

" Kazlar"dan ,"eskort kızlar"dan falan bahsetmişsiniz.Böyle agresif ve hakaretamiz ifadeler kullanmanızı kınıyorum.
"Sen de iktidar mı var oğlum " demişsiniz. Sizin gibi 3-5 kitap okuyup , sonra allame-i cihan kesilerek sağa sola sataşanlarda mı iktidar var söyler misiniz?

Yazınızdan bu bölümü çıkarın! Neden?

Bunların hiç biri size yönelik söylenmiş şeyler değildir.

"Sen de iktidar mı var oğlum " şeklinde alıntıladığınız söz;
“(Zaten sen de iktidar mı var oğlum!!...)” şeklindedir. Ayraç içine alıp, çift ünlem koymasaydım, üstünüze alınabilirdiniz. (İmla çalışmanız gereken yer burası, Türkçe çalışmanız gereken yer paragraf ve metin bilgisidir...) Bu tavır, emperyalistlerin bize olan tavrıdır. Askerimize çuval giydirenlerin tavrıdır. Beyaz Saray'da el pençe divan duranlara, el pençe divan durduranların tavrıdır. Kınama gücünüze güveniyorsanız onları kınayın!...

Diyorsunuz ki; " Kazlar"dan ,"eskort kızlar"dan falan bahsetmişsiniz. Böyle agresif ve hakaretamiz ifadeler kullanmanızı kınıyorum." diyorsunuz.

Bunlar da Makyevel satrancının realiteleridir. Gücünüze güveniyorsanız bu realiteyi değiştirmeye buyurun! Yok bunlar sizi rahatsız etmiyorsa, siz de benim sözlerimi çarpıtarak, beni rahatsız etmeyin. Bir tek "MEHMET" benim için çok değerlidir, ama siz gerçek bir "Mehmet" misiniz? Adınızla sanınızla ortaya çıkın o zaman. Mehmetler kim olduğunu söylemekten korkmazlar! Bu korkularınızı yendiğiniz zaman beni kınayın olur mu?...

Diyorsunuz ki;"Sizin gibi 3-5 kitap okuyup , sonra allame-i cihan kesilerek sağa sola sataşanlarda mı iktidar var söyler misiniz?"

Kaç kitap okuduğumun önemi yok! Okuduğunu anlamanın önemi var! Yaşadığını anlamanın önemi var! Söylediğini bilmenin önemi var! Dünyayı kana bulayanlara kafa tutmanın önemi var! Serini meydana koymanın önemi var! Emperyalistleri yer ile yeksen ortaya sermenin önemi var! Okudukların bu sorunları çözüyorsa bir önemi var! Sözünüz eyleminizden uzun olmasın Mehmet bey!

Yukarıdaki son yazının gerisine itirazım yok. Ancak irdelediğim bölümündeki saygısızlığınızı, beni anlamayışınıza veriyorum.

Benim sataştığım yer bellidir. “Sağa sola” diyerek belirsizleştirmeye çalışmayın. Belirsiz olan sizsiniz? Siz kimsiniz?

Umarım doğru anlarsınız...
Cevapla
#10
Yukarıda, "Yukarıdaki son yazının gerisine itirazım yok." demiştim.

Böyle derken "yazının gerisini" eleştiri ve düşünce açıklama sınırları içerisinde normal gördüğümü anlatmak istedim. İçeriğini onayladığım anlamında söylemedim.

Onaylamadığım yer; Avrupa'nın satranca beşiklik ettiği noktasıdır.
Avrupa satranç için beşik değil, satrancın yel gibi geçtiği bir eşiktir. eşikten atlamak, beşikteki bebenin işi değildir. Satranç Avrupa'ya geldiğinde, delikanlılık çağlarını geride bırakmış bir "savaşcı" idi. Avrupa'da bir takım handikaplarını (handikap; atların yarışa uygun olmayan fazla ağırlıklarıdır. ) fazlalıklarını atması, onun savaşcı özelliğinden kaynaklanır.

Satranç "beşik çocuğu" olsaydı, ta Hindistan'dan Arap Yarımadası'na, Cebel-i Tarık'tan İspanya'ya, oradan Avrupa'ya giremezdi. Bu güzargahı kılçlarıyla geçen erlerin oyunuydu satranç! Çocuk oyunu değildi; beşikteki çocuk değildi; Avrupa ona beşik değildi; vardığı bir eşikti; bu eşiğin ardında Avrupa Satranca olsa olsa mezar olurdu! Bugün ise olmaktadır. Avrupa artık bir medeniyetler beşiği değil, medeniyetler mezarlığıdır!...

Bugünkü Avrupa, kendi kendilerine kazdıkları mezarlarına gömüldüğü gün, satranç yine bir barışa endeksli yarış oyunu olarak yoluna devam edecektir. Gideceği yer kalmamıştır denebilir; HAYIR!... Satrancın dikey gelişimi uzaya yönelmiştir!... Daha doğduğu güneşe değin kat edeceği bir yol vardır!...

Bazıları Avrupa'nın gıcırtılı beşiklerinde sallana dursun, ama bu beşiğin bir mezar olduğunu unutmasın...
Cevapla
#11
Benim gündemim bir başkadır Hüseyin kardeş..
Bizim kitap da gündem üzerine gündem gümletilmez.
siz hele benim gündemi bir çözüverin ben sizin 1+1=3 gibi basit formülasyonları nasıl çöziveriyem bir izleyin.
çöziveriyem vahllah billah çöziveriyem.
çözmezsem .. merdim..
Ara
Cevapla
#12
Bir polemik yumağı içinde takılmak istemiyorum.Bir kaç kısa cevap vereceğim.
1)Yazımda şu aşamada bir değişiklik yapmayı düşünmüyorum ancak siz benim yazımın üstündeki yazınızı kaldırırsanız ben de o yazımı kaldırırım.
2)Kim olduğumu sormuşsunuz.İnternetteki forum ve chat ortamlarında insanlar genellikle "nickname " kullanır.Türkiye'deki ilk satranç forumu yanlış hatırlamıyorsam TSF forumdu ve çoğunluk "nickname" kullanıyordu.Sonra Türkiye satranç camiasının en tanınmış kişilerinden biriyle ilgili forumda uzun bir tartışma çıktı.Bu tartışma federasyonu da ilgilendiriyor olmalı ki tam da o günlerde foruma dair yeni düzenlemeler yapıldı.Bu düzenlemelerden biri de herkesin gerçek adıyla görünmesi mecburiyeti idi.Ancak resmi bir foruma getirilen bu mecburiyetin tüm sanal ortama yayılmasını doğru bulmuyorum.Benim tam ismime gelince zaten kimliğimi saklamıyorum.Önceki yazılarımda hangi takımda ,hangi turnuvada oynadığımı yazdım.Bugüne kadar üye olduğum tüm forumlarda "nickname" kullanmıştım.Öylesi daha iyi , insanlar "nickname"leri ile daha rahat yazışabiliyor.İlk kez burada ön adımla kaydoldum.
3)"Avrupa satrancın beşiğidir" diyen yok.Söylenen şey Avrupa'nın modern satrancın beşiği olduğudur.
4)Yazılarınızda katıldığım noktalar da var.Örneğin "sözünüz eyleminizden uzun olmasın" demişsiniz.Bu tüm hayatımda benimsediğim temel ilkelerden birisidir.Yazılarınızda ilginç noktalara değiniyorsunuz.Örneğin "Dünya satrancına lobilerin etkisi" ilginç bir tartışma ve öğrenme konusu olabilir.Üsluba dikkat etmek şartıyla tabii.
Ara
Cevapla
#13
"Galat-ı meşhur meşrudur" Yani ?!...
Cevapla
#14
Satranç üzerine tartışmaları sağlam bir zemine oturtabilmek için tarihin süzgecinden geçmemiz gereklidir. Bu nedenle tarihte neler olmuş bitmiş, kısaca bir göz atalım:

Eski Mısırlılar, satranç tahtasına ve taşlarına benzer ''senet'' adlı geleneksel bir oyun oynuyorlardı. Senet adlı bu oyunun satrancın çıkışına esin kaynağı olabileceği gibi, üçbin yıldan beri oynandığı bilinen Çin satrancı 'go' ile günümüzdeki satranç oyunu arasında strateji ve taktik açıdan benzerlik olduğu görülür.

M.S. 600'lü yıllar ise insanlık tarihinde yazınsal ortamın kitap yazımı ve çevirilerin canlandığı, bu oyuna ait ilk bilgilerin ortaya çıktığı yıllardır. Satranç, Hindistan'da Çaturanga adıyla ortaya çıkar. Ülkenin bilginlik ve edebiyat dili olan Sanskritçe'de kelime anlamı; dört tim veya kısımdır (çatur: dört, anga: tim, kısım).

Kale içinde konumlanmış geleneksel Hint ordusu; askerler, savaş atlıları, savaş arabaları ve savaş filleri olmak üzere dört timden oluşmaktaydı. M.Ö 4.yy'da yaşamış olan Makedon kralı İskender (M.Ö. 356-321), ordusuyla 327'de Hindistan'a doğru yürüdüğünde karşısında Raca'nın 50.000 kişiden oluşan ordusunu görünce şaşırmıştı. Raca, bin savaş arabası, yüzotuz savaş fili, üçbin süvari ve geri kalanı piyade olan bir orduya kumanda ediyordu. İskender, karşısında savaşa hazır bekleyen bu orduya, herhalde canlı bir satranç ordusu gibi bakmış olmalıydı.


Satrancın tarihini araştırdığımızda, satrancı icat ettiği söylenen üç isimle karşılaşıyoruz: Leclac, Sissa, Palamedes.

Leclac:
İran Şairi Ebu'l Kasım Mansur Firdevsi'nin (M.S. 934-1020) ünlü eseri Şahname'ye (Şahlar Kitabı) göre bir tür savaş oyunu olan satranç, Hindistan'da yaşamış 'Leclac' adında bir bilge tarafından icat edilmiştir. Şahname'nin üçtebirlik bir bölümünü çeviren 15. yy divan şairlerinden Şerifi ise, ''Firdevsi'nin Şahname'de satrancı bulan kişinin kim olduğunun söylemediğini, bazılarının bu kişinin Sissa adında bir bilge olduğunu iddia ettiklerini, ancak aslında satrancı bulan kişinin Leclac olduğunu ısrarla vurgulamaktadır.'' Şerifi, Leclac'ın satrancı buluşunu şöyle aktarır:


''Hindistan'da Talhand ve Giv adındaki iki şehzade, babalarının ölümü üzerine taht kavgasına düşer, bunun sonucunda savaşa karar verilir. Aslında Giv'in savaşmaya pek niyeti yoktur, çünkü gereksiz yere pekçok askerin ölecek olması onu rahatsız etmektedir. Veziri de aynı düşüncededir. Giv, ''Talhand istediği yerleri alsın, beğenmediği yerleri bana bıraksın'' diye haber gönderse de Talhand, alacağı yerleri ancak kılıcıyla elde etmek istediğini söyler. Savaş başlar, ancak, pekçok kanın dökülmesi Talhand'ı rahatsız etmiş, yerinden kımıldayamayacak hale gelmiştir. Hiçbir yerinden yara almamasına rağmen kımıldayamaması onu korkutur ve Talhand oracıkta can verir. Askerler onun ölüsüyle karşılaşınca derhal Giv'e haber verir. Giv, kardeşinin cesedini alarak annesinin yanına gider. Annesi, Talhand'ın ölümünden Giv'i sorumlu tutar. Giv, bu işte bir suçunun olmadığını, savaşmamak için elinden geleni yaptığını, kardeşinin savaş darbesi sonucu değil eceliyle öldüğünü anlatmak istese de annesini ikna edemez. Sonunda annesi, Giv'den savaşın nasıl geçtiğini bir temsil ile anlatmasını ister. Giv, zaman kaybetmeden ülkenin bilgelerini toplayarak meseleyi anlatır. Bilgelerin içinde Leclac da vardır. Leclac hemen işe koyulur. Önce büyük bir tahta hazırlar. Tahtayı bölerek karşı karşıya gelecek şekilde iki şahı koyar. Her şahın etrafında askerler, filler ve atlar vardır. Daha sonra Leclac, bu şekilde bir temsille savaşı anlatır. Bu temsili Giv'in annesi çok beğenir. Temsilin adına 'sad renc' adını verir. Sad, yüz; renc ise sıkıntı, acı demektir. Böylece satranç oyunu icat edilmiş olur.(1)

Dünya Satranç Şampiyonlarından Garry Kasparov, Fransız satranç Ustası De la Bourdonnos'un 1836 yılında çıkardığı 'La Palamade' adlı dergiden yola çıkarak, Palamedes'in Truva savaşına katılmış yunan mitoloji kahramanının adı olduğunu ve Palamedes'in 13. ve 15. yüzyıllardaki savaşlardan sonra ortaya çıktığını ve satrancın Akdeniz kaynaklı olduğunun bir kanıtı olduğunu öne sürer.(2)(3)

Palamedes:
Yunan Mitolojisinde geçen Ege'li ünlü ozan Homeros'un (M.Ö. 8.yy sonu,9. yy başı) şiirsel destanı İlyada adlı eserde anlatılan Truva savaşı efsanesinde Palamedes önemli rol oynar.Sparta kralı Menelos'un güzelliği ile ünlü karısı Helen, Truvalı Paris tarafından kaçırılınca, Palamedes, akrabası Menelos'u avutmaya çalışır ve Helene'yi barışçı yollarla geri almak için Truva'ya elçi gönderir. Fakat bu çaba sonuç vermez. Akha ordusu Truva'ya saldırmak için hazırlık yapmaya başlayınca, Menelos'la birlikte İthaki kralı Odysseus'u çağırmaya giderler. Odysseus evlidir ve karısı yeni doğum yapmıştır. Bu nedenle cinfikirli, kurnaz Odysseus savaşa gitmemek için elinden geleni yapar, delirmiş gibi davranır. Fakat Palamedes yalanını açığa çıkarıp yüzüne vurur. Odysseus sefere katılır ama Palamedes'e olan kin ve öfkesini içinde taşır. Bu kin, daha sonra, Palamedes'in ölümüne sebep olacaktır.(4)


Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı:1890-1973), Palamedes'in öldürülüşünün, Agamemnon, Odysseus ve Diomedes arasındaki gizli bir anlaşmanın sonucu olabileceğini söyler. Çünkü Palamedes, Argois'e yerleşmiş Minos kültürünün temsilcisidir ve kendisine atfedilen buluşların hepsi Girit kaynaklıdır.

Adı "eski bilgelik" anlamına gelen Palamedes, Yunan alfabesine birçok harf katmıştır. Kuşların uçuşuna bakarak Helenlere özgü bir harf olan Y (üpsülon)' yi bulmuş, sayıları ve para kullanmasını tanıtmıştır. Zarların ve dama oyununun Palamedes'in buluşu olduğu söylenir.


8-12. yüzyıl arası İslam coğrafyasında satranç, kendi kurallarını ortaya koyar. El-Adli-Er Razi ve Es-Sali adında güçlü satranç ustaları çıkar. Bu yüzyıllarda satranç tahtası tek renklidir. İlk hamleyi beyaz oynar, diye bir kural yoktur. Siyahın da ilk hamleyi oynama hakkı vardır. Fil, çapraz yürümesine rağmen iki hane hareket eder, at gibi taş üstünden de atlardı. Vezirin hareketi çaprazda birer hane ile sınırlıdır ve figürlerin en zayıfıydı. Uzun menzilli olarak en güçlü figür Kale'ydi. Rok hamlesi yoktu fakat şahın bir oyunda bir kez olmak üzere, iki kare öteye atlama hakkı vardı. Örneğin, Şe1'den g1,g2,f3 vs.
Pat durumunda ve Şah'ın kendini savunacak taşının kalmadığı çıplak durumda güçlü taraf oyunu kazanırdı. Erler ilk durumda tek hamle oynardı. Sütunun son hanesine ulaşan erler, herhangi bir figüre değil, kaleyse kale atsa at, kendi düşey sütunlarındaki figüre terfi edebilirdi. Açılışların kendine has adları bulunurdu. Örneğin: Şeyh açılışı, Firavun kalesi, Cenah açılışı vs.


Gelelim satrancın Batı'ya nasıl ulaştığına. Emevi Halifesi 1. Velid Bin Abdülmelik'e (yönetimi: 705-715) bağlı Tarık Bin Ziyad komutasındaki Berberi ve Arap savaşçıları (711'de), İspanya kralı Rodrigo'nun sayıca üstün ordusunu yenilgiye uğratır. Güney İspanya, daha sonra da bütün İspanya, müslümanların hakimiyetine girer. Kurtuba (Kordoba) başkent olur. Satranç oyunu da müslümanlar yolu ile Avrupa'nın batı yakasına taşınmış olur. Fakat İslamiyet, güney İspanya'da (Endülüs) kültürel yolculuğunu tamamlayamaz. Çünkü Ortaçağ İspanya tarihi, müslümanlarla hıristiyanlar arasındaki güç savaşıydı. Avrupa hıristiyan güçleri birleşerek 11. yüzyılın ortalarından itibaren 15.yüzyıl sonuna kadar sürecek bir zaman diliminde müslümanları İspanya ve Portekiz'den Avrupa dışına sürer. Satranç oyunu da bir müddet sessizliğe bürünür. Ancak, soylular arasında merak edilen bir oyun haline gelir ve özümsenip yeniden yorumlanır. Rönesans (yeniden doğuş) ve dinde reform (düzeltme, yenilenme) ile birlikte satranç oyununda da yeni fikirler doğar ve yeniden düzenleme yapılır. Satranç taşları değişime uğrar. İlk önce satrancın Doğu ve İslam kültürünün bir parçası olma görüntüsü ortadan kaldırılır. Şahın yerine Kral (King), Vezir'in yerine Kraliçe (Quenn), Fil'in yerine Piskopos (Bishop) gelir (Fransa'da Fil'in yerine soytarı (Fou) figürü vardır). Atın yerine Şövalye (Knight) figürleri konur. Avrupa kendi kimliğini oluşturan haç gibi dinsel sembolleri (çünkü aralarındaki politik birlik dinseldir) satranç figürlerinde ve yayınlarında kullanmaya başlar.
Bununla beraber bazı taşların hareketlerinde de değişikliğe gidilir. Vezir, doğuda en güçsüz taş iken Batı'da Kraliçe olarak en güçlü figürdür. Fil, taş üstünden atlayamaz ama çaprazda hareketi serbest bırakılır. Er (piyade), son yatayda istediği figüre terfi ettirilerek önceden belirtilen sınırlama kaldırılır. Belki de yine önceden belirtilen şahın bir kereye özgü sıçrama hareketinden esinlenerek, Rok kuralı konur. Böyle böyle satranç oyununda o zamana dek bilinen pratik ve teorik bilgiler dönüşüme uğratılır.


Avrupa İcadı mı?
Kasparov, 'Bu süreçten itibaren satranç, psikolojik savaşın modelliğini yapan entellektüel bir oyun haline gelir" demiştir. Öyleyse Kasparov'a sormak gerekir: Strateji üzerine kurulmuş olan satranç oyunu, Batı'daki dönüşümlerden önce piskolojik savaşın bir modeli değil miydi? Kasparov'un bir başka sözü olan ''satranç bu dönüşüm sürecinden itibaren Batı'nın icadıdır'' deyimini biz, elbette anlamsız buluyoruz. Doğru olan deyim, ''satrancın Batı'da yeniden reforma tabi tutulan bir oyun haline geldiği''dir.

Bir de Capablanca'nın satranç tahtasını 64 kareden 100 kareye çıkarma girişimi vardı. Turnuvalarda beraberliğin çoğaldığı bir zamanda beraberliklerin önünü kesmek için Capablanca böyle bir girişimde bulunmuş, ancak, ilgi görmemiştir. Oysaki ünlü Türk hükümdarı Timur (1335-1405), satrançta en iyi rakiplerini 64 karelik tahtada yenilgiye uğratıp rakip bulamayınca, kendine 11x10=110 karelik bir satranç tahtası yaptırıp birkaç figür daha ilave etmiştir (5). Timur'un bu yaptığına biz ne diyelim; devrim mi, icat mı? Devrimse devrim, icat ise icat budur!

Bizler Batı'ya bakarken ışığın Doğu'dan geldiğini unutmamalıyız.







Kaynaklar:
(1)-Şahname'nin Türk Kültür ve Edebiyatına Etkileri :Ötüken yayınları-syf:112-151 Dr.Bekir Şişman-Dr. Muhammet Kuzubaş
(2)-Benim Ustalarım-Gary Kasparov-Türkiye iş bankası yayınları
(3)-Azra Erhat-Mitoloji Sözlüğü
(4)-Düşün Yazıları-Halikarnas Balıkçısı-Bilgi yayınevi
(5)-İslam'ın Kılıcı Cihan Fatihi Timurlenk-Justin Marozzi-YKY-Çeviri: Hülya Kocaoluk
Ara
Cevapla
#15
Bu yazıyı okuyan "Hacıoğlu'r"...

Bu forum güzelleşmeye başladı...
Cevapla
#16
Şevki Hacıoğlu Nickli Kullanıcıdan Alıntı:M.S. 600'lü yıllar ise insanlık tarihinde yazınsal ortamın kitap yazımı ve çevirilerin canlandığı, bu oyuna ait ilk bilgilerin ortaya çıktığı yıllardır. Satranç, Hindistan'da Çaturanga adıyla ortaya çıkar. Ülkenin bilginlik ve edebiyat dili olan Sanskritçe'de kelime anlamı; dört tim veya kısımdır (çatur: dört, anga: tim, kısım).

Türk ordusunda mangadan küçük askeri birlik; "tim"... (En az üç kişiden oluşur... Dokuz kişiden sonrası mangaya girer... Yanlış anımsamıyorsam böyleydi...) İngilizce; team takım, ekip / Germence "taum" öküz ve öküzle çift koşmak ki; iki öküz bir çiftçiden oluşan "takım", doğaya karşı en küçük "savaş birliği"; tim'idir...

Etimolojik kökende "manga" sözcüğü Yunanca görünüyor ama, "anga" sözcüğünün "manga" sözcüğü ile bir akrabalığı olmalı...

Tavladaki "çar"; "dört" demektir... (Farsçada;"çahar" ya da "çehar"...) "Çar" ile "çatur" sözcükleri arasında da bir akrabalık olmalı...

Konuyla çok yakın olmas da "ilişkili" buldum...
Cevapla
#17
hüseyin bey,öncelikle başlatığınız bu güzel konu için teşekkürler.
yılar önce doğu kültürleri hakında araştımalar yapan bir din adamı
bir sohbete bana satrancın farsçada 100 yol anlamına geldiğini söylemişti
(yüz varyant) sat farsçada 100 sayısıdır ranç ta yol demektir,benim kanaatime göre
çaturanga daki çatu yüz olmalıdır(100)ranga da yol,ben böyle düşünüyorum.sizinde değerli yorumlarınızı bekliyorum.
selamlar
Ara
Cevapla
#18
sayın hacıoğlu yazısında, bahs ettiğim konuyu detaylıca işlemiş,şevki bey kusura bakmayın yazınızı okurken dikkat etmemişim.bilgisayarda okurken yazıları hızlıca okuma gibi kötü bir alışkanlık edindim ve bu alışkanlığın gadrine uğradım. tekrar kusura bakmayın.
saygılarımla.
Ara
Cevapla
#19
Anand'ın bir röportajından konuyla ilgili bir kısmı tercüme ettim;

"Sporun zirvesine çıkışım 17 yıl sürdü.Bu süre zarfında satrancın kökeni hakkında oyuncularla , satrançseverlerle , resmi kişilerle ,berberlerle ,taksicilerle ve uçakta birlikte yolculuk ettiğim sayısız kişiyle yüzlerce kez diyaloğum oldu.Ruslar,Çinliler,Ukraynalılar ,Araplar ,İranlılar,Türkler,İspanyollar ve Yunanlılar'ın satrancın sahibi olduklarını iddia etmelerini dinledim.Benim kişisel görüşüm spor onu oynayan herkese aittir.Ancak satrancın kökeni hakkındaki sorunun yanıtı basittir,satranç Hindistan'dan gelir."


"Hindistan satrancı günümüzde Dünya'nın 1 numarası dahil çok sayıda kaliteli sporcu üretmekle birlikte , bizim iddiamız egemenlik temelinde değildir.Tarihi bazı Hint metinlerinde konuyla ilgili en eski referanslardan bir kısmı mevcuttur.Büyük Ramayana destanında(bazı kaynaklara göre M.Ö 500-M.Ö 750 arasında sözlü olarak aktarılmıştır) şeytani kral Ravana satrancı karısı Mandodari'yi eğlendirmek için icat eder.Parlak bir zekaya sahip olan Mandodari onu satrançta çabucak yener.6 yaşımda satranç oynamaya başladığımda büyükannemden bu hikayeyi dinlemiştim.Belki de Dünya'nın en eski politik incelemesi olan Arthashastra'da da (M.Ö 3. yy) satranç oyunundan bahsedilir.Satranç burada yazarı Chanakya tarafından 8x8 lik bir tahtada oynanan bir savaş stratejisi oyunu olarak chaturanga adıyla betimlenir.Satrancı Dünyanın ilk görsel savaş oyunu olarak düşünebilirsiniz."


"Satranç Afganistan yoluyla Persia'ya(İran) geçerek çatrang adını aldı.Araplar 6. yy'da İran'ı fethettiklerinde oyunu öğrendiler ve şatranj adını verdiler.Akdenizi geçerek İber yarımadasına ulaşan Emeviler aracılığıyla Avrupa oyunu öğrendi.Emevi hakimiyetindeki İspanya'da satranç çok popülerdi.Sokaklarda oynanıyordu.İber yarımadası 15.yy'da Kraliçe İzabel liderliğindeki Katolik kuvvetleri tarafından tekrar fethedildiğinde büyük bir değişim yaşadı ve satranç da değişti.Kraliçe tahtadaki en önemli taş haline geldi.Bishop(=kardinal) devenin yerine geçti ve Kral ile Kraliçeye yaverlik etmeye başladı.Modern satranç günümüzde hala İzabel döneminde getirilen kurallar ile oynanır.Bu dönemde İspanyol oyuncu Luis Ramirez de Lucena tarafından satrancın ilk teori kitabı olması muhtemel kitap yazıldı.Lucena pozisyonu günümüzde bile Kale-Piyon finallerinin köşetaşıdır."
Ara
Cevapla
#20
Şehmus Bey,

Ben de size teşekkür ediyorum. Sayenizde ben de bir hayli araştırmaya zorladım kendimi ve bir önceki yazımda sorduğum sorulara da yanıt buldum. Sağ olun, var olun…

Sizin anlatımınızda, “çatur” sözcüğü bölünerek, “çatu” çıkarılmıştır. “Çatu” sizin dediğiniz gibi Farsçada “yüz;100” anlamına gelebileceğini sanmıyorum. Çünkü bu sözcüğün kökeni “çatur” sözcüğüdür ve Farsçada bu kökten türeyen sözcüklerin hepsinde “dört” fikri vardır, “yüz” sayı olarak yoktur, eş kökenli sözcüklerden “çarşı” sözcüğünde “yön, taraf” anlamında “yüz” anlamı vardır. Farsçada “çarşı” “ çār sū” şeklinde olup anlamı dörtgen, dörtyol, pazar yeri demektir. Çar; dört + sü; taraf, yan, yön, yol demektir.



Ancak satranç ile ilgili olarak kullanılan “çatur”sözcüğü, Sanskritçe içinde vardır ve anlamı; “dört” demektir. Yine “çatur” sözcüğünden kopardığınız “r” harfini ekleyerek oluşturduğunuz (?) “ranga” sözcüğü Sanskritçede “anga” şeklinde olup, “kol, uzuv” anlamındadır.

Farsçadaki “çehar” sözcüğü, Orta Farsçada “çahar / çar” şeklinde olup , “dört” anlamındadır.


Avesta; Zen dilinde de aynı anlamda “çathvar” sözcüğü vardır.

Hintavrupa ana dilinde “*k”etwer” şeklindeki sözcük de aynı anlamdadır.

“Dört” demektir hepsinin de anlamı…

Farsçada “çahar/çar” sözcükleri ile eş kökenli sözcüklerin hepsinde “dört” fikrini görmek mümkündür: çehar, çalpara(dört parça-lı), çar, çardak, çarmıh, çarşaf, Çarşamba (haftanın dördüncü günüdür) , çarşı, çerçeve (dört kenarlı), çeyrek (dörtte bir), duçar(“iki dört”; iki insanın yolda karşılaşması ki; bir insan iki el iki ayak ile dört uzuvludur)
Ayrıca Başkaca dillerde de “dört” fikri aynı kökendendir:
Sanskritçe: çatúr
Eski Yunanca: tetra- : teflon, tetra+, trapez
Latince: quadraginta : karantina
Latince: quartus : kerte, kerteriz, kuartet, truakar
Latince quatr- : bekar, kadraj, kadran, kadril, kadro, kare, karne, karo, katrilyon, pötikaro

“Satranç” Sözcüğü Arapçada “satranc” ve “Şatranc” olarak yer almış, aynı anlamda orta Orta Farsçada ise “çatrang” şeklinde kullanılmıştır. Buradaki “çat” parçasının “çatur” sözcüğünden geldiği kesindir. Çaturanga’nın “u” harfi düşmüş, “r” bir kaynaştırma harfine dönüşmüştür. Giderek “anga” sözcüğündeki son “a” düşmüş ve “çaturanga” “çatrang” olmuş ve bu şiveler yoluyla Anadolu’da “satranç” şeklini almıştır.



Orta Farsça veya Pehlevi Dili, Sasaniler zamanında konuşulan İran dilidir. Eski Farsça'dan intikal ederek gelmiştir.
Sasani İmparatorluğu (Sasani Devleti veya Sasaniler) dördüncü İran Hanedanlığı ve ikinci Pers İmparatorluğu'nun adıdır 224 - 651 yılları arasında hüküm sürmüştür.

Tüm bunlardan sonra Farsçada satranç ile ilgili olarak “çatu” şeklinde bir sözcüğe rastlanmamıştır. “Çaturanga” Farsçada ve Orta Farsçada en başından beri “ çatrang” şeklindedir.

Sanskritçeden Orta Farsçaya geçerken daha, “çatrang” şeklinde geçmiştir.

Yani Farsçada “çatu” şeklinde bir bir sözcük benim baktığım kaynaklarda yok.

Bu çalışmada büyük ölçüde şu adresten yararlandım: http://www.nisanyansozluk.com/default.asp Hazırlayanların ellerine sağlık.

Sanskritçe için bakınız:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Sanskrit%C3%A7e
“Çaturanga” için bakınız:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Caturanga

Saygılarımla.

Not: Yazımı yayına koyarken “küçük bir özeleştiri” gördüm ama, biraz daha detay vermiş olacağımı düşünerek yayınlamaya karar verdim. Fazla bilgi çoğu zaman acı verse de hep acı zaten aşımız…
Cevapla




Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi