11-07-2011, 21:14
70 BRAY, JOHN FBANCIS BROGLIE, LOUIS VICTOR DE
panteist filozof, eserleri teolojinin birçok unsurlarını barındırır. Kendi kendini yetiştirmiş bir düşünür olan Böh-me, bir bütün olarak, yaratıkların ve dünyanın çelişkili tabiat hakkında, Hıristiyanlık, astroloji ve simya'dan esinlenmiş şiirli bir sembol ve imaj dili içinde diyalektik bazı sezişler ortaya koymakla birlikte, kararlı ve üniform bir sistem yaratamamıştır. Eserlerinde, bir yandan da, derin felsefi gözlemlere rastlanır. Böhme'ye göre, Tanrı ve tabiat birdir; tabiatın dışında hiçbir şey yoktur. Her şey çelişkilerle doludur, iyi ve kötü Tann'da bile vardır. Başlıca eseri olan Aurora öder die Mor-genröte in Aufgange (1612) dinden sapmış olarak mahkûm edilmiştir. Fikirleri kendisinden sonraki Alman felsefesinin (Hamann, Hegel, Schelling, ve diğerleri) gelişmesini etkilemiştir.
BRAY, JOHN FRANCIS (1809-95), İngiliz ütopyacı sosyalist, ekonomist, işçi sınıfı hareketinin aktif bir siması. Kendi kendini yetiştirmiş bir emekçi olan Bray'ın görüşüne göre, insanlığın gelişmesinin itici gücü, insanın maddî ihtiyaçlarıdır; emekçi halkın acılarının kaynağı ise, mübadele sistemi'dir. Bray, bundan başka, değerin emek tarafından yaratıldığını kabul ediyordu. Üretim araçları ve emek sos-yalleştirilmeliydi. Geleceğin sosyalist toplumunun Ovven'ninkine yakın bir portresini çizmiştir. Bray'a göre, bu topluma giden yol bölge merkezleri ve ulusal merkezler tarafından koordine edilen çeşitli sanayi kollarından, sanayi işçileri kooperatiflerinden, bir çeşit emek-para sisteminden, market ve bankalardan geçer. Onun bu önerileri Proudhon'u ve Proudhon okulunu etkilemiştir. Şartist hareketin 'aktif bir siması olan Bray, toplumun bağrında ki sınıf çelişkilerinin ve de sosyalizmin aiıcak işçi sınıfı hareketiyle kurulabileceği olgusunun da tamamıyle farkındaydı, fakat buna giden yolun reformlardan geçtiği fikrindeydi. Labour's
Wrongs and Labour's Remedy (1839) ve A Voyage from Utopia (1841) adlı eserlerinde ingiltere ve Birleşik Devletler örneklerini ele alarak kapitalizmin sarsıcı bir eleştirisini yapar.
BRENTANO, FRANZ (1858-1917), Avusturya'11 idealist filozof, VVürzburg ve Viyana'da felsefe okutmuştur. Kant kritisizminin muarızlanndandır. Ortaya koyduğu metafizik felsefî sistem, teizm'in anlayışının ve Katolik isko-lastisizmin etkisi altında kalmıştır. Onun başta gelen ilgi alanı psikoloji idi. Ampirik psikolojiyi temel alarak zihinsel fenomenin «kasıtlılığı» idealist doktrinini yaratmıştır. Bu doktrine göre, objeler, ancak, süje'nin maksadında, duygularında vardır. Brentano'nun görüşleri Husseri ve diğer burjuva filozofları etkilemiştir. Brentano, Avusturya felsefesindeki idealist değer teorisinin kurucularından biri olarak ka bul edilir. Başlıca eserleri şunlardır: Pj/sychologie vom empirischen Stand-punkt (1874), Vom Ursprımg sittlicher Erkenntnis (1889), ve Die vier Phasen der Philosophie (1895).
BRIDGMAN, PERCY VttLLIAMS (1882 1961), Amerika'lı fizikçi ve filozof. Mezun olduğu Harvard Üniversitesi'ne 1954'de matematik ve tabiat felsefesi profesörü oldu. Yüksek basınçlar fiziği alanındaki çalışmalarından ötürü No-bel Ödülü'nü almıştır (1946), Bridg-man felsefede operasyonalizm olarak bilinen sübjektif idealist akımın kurucusu ve önderiydi. Felsefî görüşleri şu eserlerde açıklanmıştır: The Logic of Modern Physics (1927), The Nature of Physical Theory (1936), v.s.
BROGLIE, LOUIS VICTOR de (1892-) Fransız fizikçi, Paris Üniversitesi profesörü; SSCB Bilimler Akademisi yabancı üyesi. Modern mikro-objelerin hareketi teorisi'nin (bak. Kuantum Mekaniği) kurucularından. Bütün mikroskopik maddî objelerin hem
71 BRUNO, GIORDANO BUCKLE, HENRY THOMAS
madde hem de dalga özelliklerine malik olduklarım belirten çok önemli tabiat kanununu ortaya koyan teorik derin çalışmaları, kuantum mekaniğinin temelini teşkil eder. Bu matematik kanunu. Broglie denklemi biçiminde ifade edilir, şöyle ki, bu denklem, mikro-objelerin parçacık karakteristikleri (E -enerji, P impuls) ile h'nin etki kuantumu olduğu dalga karakteristikleri (parçacık ?, dalga uzunluğu X) arasındaki ilişkiyi gösterir:
h E = hy, =. —. Burada h, etki kuantumunu ifade eder. Broglie'ye göre, her mikro-parçacık yukarıdaki denklemle belirtilen özel dalga karakteristiklerine maliktir. Broglie dalgalan, esasta, kuantum mekaniğinin tanımlamayı, temel amaç edindiği psi-fonksiyonlardır. Broglie modern fiziğin çeşitli dallarına esaslı bir katkıda bulunmuştur. Rö-lativist kuantum mekaniğini, elektronlar teorisini, atom çekirdeğinin yapısı problemlerini, elektromanyetik dalgaların dalga-ilötkenler'inde dağılımı te-orisi'ni, v.s.'yi incelemiştir. Broglie po-zitivizm'e karşıdır ve mikrofenomen'-in yorumlanmasında materyalist bir tutumu sürdürür.
BRUNO, GIORDANO (1548-1600), İtalyan filozof; iskolastiğe ve Roma Katolik Kilisesi'ne karşı, panteizmin bir biçimi olarak anladığı materyalist dünya görüşünün ateşli savunucusu. Sekiz yıl hapiste kaldıktan sonra Roma'daki Engizisyon tarafından ateşte yakılmıştır. Başlıca eserleri felsefî diyaloglarıdır: De la causa, principio et una ve De l'infinito universo et mondi. Bru-no'nun dünya görüşü, eski klasik felsefenin (yeni-Platon'culuk ve Pytago-ras'cılık, daha sonra da Empedokles, A-naksagoras, Epikuros, Lucretius gibi materyalistler), Rönesans çağı italyan materyalist serbest düşünürlerin, kendi zamanındaki bilimin, özellikle de Kopernikus'un güneşmerkezci teorisinin etkisi altında şekillenmiştir. Sonsuz bir tanrısallığı tabiatla özdeşleşti-ren Bruno, bizzat tabiatın sonsuzluğu fikrini, kendisinden etkilendiği Ni-kolaus Cusanus'tan da daha kararlı bir biçimde sürdürdü. Bruno, Kopernikus'un keşfinden yararlanarak, bu felsefî ilkelerin muhtevasına somut bir biçim vermeğe çalışmış, böylelikle de Kopernikus'un teorisinin başlıca kusurlarını bertaraf etmiştir. Kopernikus' un teorisinin başlıca kusurları şunlardır: Evren'in sonluluğu hakkındaki geleneksel kavram; bir sabit yıldızlar kapalı küresi hakkındaki fikir; ve Güneş' in de Evren'in mutlak merkezini teşkil eden bir sabite olduğu fikri. Bruno Evren'de sonsuz sayıda dünyaların bulunduğu ve bunlardan bazılarının meskûn olmasının muhtemel olduğu sonucuna varmıştır. Toprak, su, hava, ateş ve esir'dön meydana geldiğini tasavvur ettiği dünya ve gök cisimlerinin homojenliğini öne sürerek is-kolastiğin tabiat hakkındaki felsefi düalizmini çürütüyordu. Bruno Yeni-Platon'culuk'un etkisi altında kalarak, her şeye nüfuz eden ve her şeyin ilk hareket ilkesi olan bir manevî cev-her'in, hayatın ilkesi olarak anladığı evrensel ruh'un varlığını kabul ediyordu. Bruno, bu hususta çok sayıda eski materyalist gibi, hilozoizm yanlısı olmuş, maddenin kendiliğinden hareket eden aktif bir cevher olduğu fikrini, insanın ve insan bilincinin tek bir bütün olan tabiatın bir .parçasından ibaret bulunduğu fikrim yürütmüştür. Bruno, aynı zamanda, diyalektik mahiyetteki şu önermeleri de geliştirmiştir: birlik; karşılıklı bağımlılık; tabiattaki evrensel hareket; karşıt kutupların hem sonsuz büyük'te, hem de sonsuz-küçük' te düşümdeşliği (çakışırlığı).
BUCKLE, HENRY THOMAS (1821-62), ingiliz tarihçi, pozitivist sosyolog, His-tory of Civilisation in England (1857-61) adlı eserin yazan. Teolojik tarih anlayışını eleştirerek tarihsel sürecin
BUDA'CILIK BUDA'CILIK 72 kanunlarını bulmaya ve örnek olarak seçtiği ülkelerde bu kanunların nasıl işlendiğini göstermeye çalışmıştır. Comte'u izliyerek entelektüel ilerlemeyi tarihsel gelişmenin ana faktörü kabul etmiş ve manevî ilerlemenin varlığını inkâr etmiştir. Coğrafi determiniz' in'(bak. Coğrafî Çevre; Coğrafî Determinizm) bir temsilcisi olarak, çeşitli halkların tarihsel gelişme özelliklerini tabiî faktörlerin (tabiî çevre, toprak, iklim, besin tipleri) etkisine atfetmiştir.
BUDA'CILIK, benliği körleterek ve nir-vana denilen en yüce aydınlanma noktasına erişerek ıstıraptan kurtulmayı vaaz eden bir dünya dini (bak. Hıristiyanlık; İslâmlık). Buda'cılık, l.Ö. 6. yüzyıl'da, Hindistan'da ortaya çıkmıştır. Günümüzde Japonya, Cin Nepal, Burma ve başka ülkelerde Buda'cılık'a mensup olanların sayısı 500 milyondur. Buda (Aydınlanmış Kişi) adıyla bilinen ve Buda'cılık'ın kurucusu olan Sidarta, ilkel komün sistemi'nin çöktüğü ve sınıflı toplumların ortaya çıktığı sıralarda, Brahman dinine ve bu dinin kutsal kast ayrılıklarına, tanrılara tapınma ve kurban kesme gibi çapraşık ritüellere karşı halkın duyduğu hoşnutsuzluğu dile getiriyordu. Buda ıstıraplardan kuruluşu, sosyal değişimde yada tabiat kuvvetlerine karşı mücadelede değil de, insanın hayattan eletek çekmesi, kendisini nirvana'-ya adamasıyla ulaşılan ahlâk mükemmelliğinde arar. Buda bir Yaratıcı Tan-rı'nın varlığını ve Veda dinini reddetmekle birlikte, bu dini görüşlerin ileri sürdükleri hayat ve ölüm döngüsü (sansara) öğretisiyle günah (karma) öğretisini kabul eder; fakat Buda, yeniden hayata kavuşmanın, bedenleşme-nin, kastlar sistemine kurban adamaya değil, insanın iyi yada kötü davranışlarına bağlı olduğunu söyler. Buda'nın kurtuluşa erişme fikri, ilk başlarda (l.Ö. 3. yüzyıl'dan 1. yüzyıl'a kadar), dünyanın ve insan kişiliğinin sürekli olarak yer değiştiren madde ve bilinç unsurları akımından (darmas) oluştuğunu ileri süren felsefi doktrine dayanıyordu. Buna göre, kurtuluşa erişmenin yolu, dormas'ın ajitasyonunun dizginlenmesi ve baskı altına alın-masıydı. l.S. ilk yüzyıllarda ise, Buda dini, tamamıyle farklı bir karaktere büründü. Buda dininin bu yeni biçiminde, din ulularının anısına gösterilen sade ve basit saygının yerini, Buda'nın tannlaştınlması aldı; insanın kurtuluşa erişmesi de bu tanrılığın tekeline verildi; kurtuluş yolu, bundan böyle, kutsal metinlerin, sutralar'm ezbere tekrar edilmesiydi.. Buysa, bizzat Bu-da'dan gelen Hinayana geleneğinden farklı, Mahayana denilen yeni bir din halini aldı. Bundan başka, Buda felsefesinin kendisi de değişti. Maddî ve psişik darmas'ı gerçek bir şey olarak gören Hinayana filozoflarından farklı olarak, Mahayana filozofları gerek darmas'ın gerekse tüm dünyanın gerçek bir şey olmadığı görüşünü ileri sürerler. Dormas'ın gerçek bir şey olmadığı yada Sımyata (hiçlik) olduğu yolundaki bu görüş Nagarjuna (l.S. 2. yüzyıl) tarafından bir mantık temeline oturtulmak istendi. Nagarjuna'nın eserleri, bütün Mahayana sutralar'ı içinde, mantıklılık ve istikrarlılık bakımından dikkati çeker. Nagarjuna'nın rasyona-lizm'i, Dinaga ve Darmakirti'nin temsil ettikleri Buda'cı mantığın hareket noktasını teşkil eder. Kavramsal düşüncenin gerçek-dışılığı ve sezgiyle elde edilen bilgi'nin mutlâklığı yolunda Nagarjuna tarafından ortaya konan öğretiler, daha sonraları Tantrik Buda'cılık (Madyamaka, Vijnamavada) ve Zen Buda'cılık gibi idealist okullara temellik etmiştir. Cağımızda da Buda'-cılık'ı savunanlar, onun «akılcı> ve «tanrıtanımazcı» karakterini öne sürerler. Bu yeni sıfatlar, Buda'cı dinin modernleştirilmiş bir biçimini ortaya çıkarma çabalarından başka bir şey değildir. Dünya Buda'cılar Birliği üyesi olari Buda'cılar, silâhsızlanmayı ve
BULGAKOV BUTLEROV 73 barış içinde birarada yaşamayı savunurlar.
BULGAKOV, SERGEY NİKOLAYEVİÇ
(1871-1944), Rus ekonomist ve idealist filozof, Vekhizm'in ideologu. 1922'de Rusya dışına göç etti. Paris Üniversi-tesi'nde teoloji profesörlüğü yapmıştır. «Legal marksizm»in bir destekleyicisi olarak, Narodnizm'i eleştirmekle işe başlamış (O rynkakh pri kapitalistic-heskom proizvodstve), 1897'den sonra kapitalizmin ateşli bir savunucusu olmuştur. Marx'ı kant'ın «miheng»ine vurma yolundaki revizyonist girişimi kendisini tarihsel materyalizm ve marksist ilerleme teorisiyle çatışmaya sürüklemiştir. (Osnovniye problemy teorii progressa, 1902). Bir filozof olarak izlediği çizgi, bir dinsel mistisizm felsefesine dönüşle uç noktasına var-mış; ve saf dinin vardığı saçmalıklardan kaçınmak için sonunda imana ba-ğımlılaştırdığı bilim, felsefe ve dini bu mistisizm felsefesinde «sentezleştirme» denemelerine girişmiştir. Bulgakov «mutlak» (Tanrı) ve «kozmos»un ya-nısıra, gerek Tann'yı gerekse tabiatı içine alan bir «üçüncü varlık»!, «sofia» kavramını ortaya çıkarmıştır. Bütünüyle bilim-dışı olan «sistem»ini şu eserlerinde açıklamıştır: Svet nevec-herny, 1917; Tikhiye dumy, 1918, O bo-gochelovechestve, 1933.
BÜLUTSULUK VARSAYIMI, kozmogonik bir varsayım. Bu varsayıma göre, güneş sistemi (yada genellikle gökyüzü cisimleri) seyrekleşmiş bir bulutsudan doğmuştur. Bu terim Laplace tarafından ifade edilmiş olan varsayıma uygulanmıştır. Laplace'ın görüşüne göre, gezegenler bir akkor gaz bulutsudan doğmuştur. Gezegenlerin bir toz bulutsudan doğduğu görüşünde olan Kant'ın varsayımında olduğu gibi, modern varsayımlara da uygulanmıştır. Bulut-suluk Varsayımı'nın temelini teşkil eden fikir, kozmik cisimlerin ortaya çıkışının başka kozmik cevher biçimlerinden (gaz, toz) geldiği fikri, günümüzde de önemini korumaktadır.
BUTAVADA (elemantalizm), eski Hint materyalizminde bir akım. Yaklaşık olarak 1. S. 1. yüzyıl'da ortaya çıkmıştır. Bazı kaynaklarda Lokayata'nın bir çeşidi olarak görülür. Bu tavada'y a göre, objeler arasındaki bütün niteliksel farklılıklar, onlan oluşturan maddi elemanların değişik bileşimlerinin bir sonucudur. Bilinç maddi elemanların özel bir bileşiminin ürünüdür; bu bileşim bir kere meydana geldi mi, artık, ona benzer bileşimler üretebilir, fakat bu diğer bileşimler, hiçbir zaman bilinci meydana getirmezler. Lokayata'nın savunucuları gibi, Butavada'nm izleyicileri de epistemolojide sansüalist, etik'te ise hedonist (hazcı) idiler.
BUTLEROV, ALEKSANDIR MİHAY-LOVİÇ (1828-86), Rus kimyacı. Butle rov'un eserleri, kimyasal bileşkenlerin tabiatını ve maddenin kimyasal yapısını ele alan bütün modern bilimlerin temelini teşkil eder. Kimyasal yapı teorisi (1861) şu temel fikre dayanır: moleküllerin kimyasal tabiatını belirliyen şey, atomların tabiatı, niceliği ve molekülleri meydana getiren atomlar arasında ilişki tipleri, ve bu atomlarla diğer atomlar arasındaki etki ve ilişki düzenidir. Atomların uyumlu bir denge içinde hareket ettiklerini belirten But-lerov, moleküle ölü ve statik bir şey olarak değil, fakat parçacıkları sürekli bir hareket içinde bulunan bir çeşit dinamik sistem olarak bakar. Butle-rov, kimyasal reaksiyonları da, maddenin hareketinin bir tezahürü olarak kabul eder. Bu teori, o zaman, idealist ve agnostik kimya akımlarına karşı mücadelede önemli bir rol oynamıştır. Butlerov göstermişti ki, moleküllerin iç yapısı bilinebilir, dolayısıyle de, insan tarafından aktif bir şekilde ele alınabilir ve değişikliğe uğratılabilir. But-lerov'un kimyasal yapı teorisi, atomun karmaşık yapısının keşfedilmesi ve bir
BÜYÜKLÜK 74 BÜTÜNSELLİK
molekülün atomları arasındaki kimyasal kuantum ilişkisinin açıklanmasıyle daha da geliştirilmiştir. Butlerov kimyanın temel problemlerini ele alış tarzında spontane materyalizm'e sadakat göstermiş, fakat felsefi problemleri ele alışında idealist görüşler dile getirmiştir.
BÜTÜNSELLİK, diyalektiğin temel ilke ve kategorilerinden biri. Bu ilkeye göre, bütün varlıklar birbirleriyle ilişki halindedirler ve birbirlerini karşılıklı olarak etkilerler, dolayısıyle de, bir şeyi incelerken, o şeyin başka şeylerle ilişkisini göz önünde tutmak gerekir. Diyalektik bütünsellik ilkesi, başka idealist bütünsellik ilkelerinin hepsinden farklı olduğu gibi, onu mutlak zihnin bütünselliği olarak kabul eden Hegel'-in anlayışını da aşar, çünkü onu diyalektik materyalizmin diğer kategorile-riyle birlikte ele alır (ayrıca bak. Parça ve Bütün; Üçlem).
BÜYÜ, ilkel din biçimlerinden biri; insanlar, hayvanlar ve muhayyel ruhları etkilemek amacına yönelmiş bir sıra ritüel. Büyü'nün temeli, insanla çevresi arasında tabiatüstü bir ilişki bulunduğu inancıdır. Felâket, hastalık, kötülük, v.s.'ye karşı büyüler vardır. Orta Çağlar'm ikinci yansına kadar devam eden Büyü'ye inanma (bak. Simya), günümüzde okültizm akımında yeniden ortaya çıkmıştır. Hıristiyanlık, İslamlık gibi dünya dinlerinde Büyü unsurları görülür (Duacıların ölüyü meshetmeleri, dba, adak, v.s.)
BÜYÜK ALBEBT (doğumu: 1193-1207, ölümü: 1280), Alman filozof, tabiat ' çı, ilahiyatçı. Büyük Albert'le tilmizi Aquino'lu Thomas, Aristoteles felsefesinin îbni Rüşt'çülük anlayışıyla yorumlanmasına ve ilerici iskolastik okullara karşı çıkmışlardır. Büyük Al-bert, Aristoteles'in fikirlerini tek bir felsefî teolojik sistem meydana getirme yolunda kullanmıştır. Saf felsefî
eserleri (Summa Theologiae, v.s.) dışında, Büyük Albert, tabiat tarihi üzerine birçok eser yazmıştır. Bu eserlerde, incil'deki mitlerle fantastik efsânelerin yanısıra, tabiat üzerine dolaysız gözlemler de vardır.
BÜYÜK SAYILAR KANUNU, genel bir ilke, ki bu ilke uyarınca, çok sayıda arızî faktörlerin birleşik etkisi, bu çeşit faktörlerin çok geniş bir bölümü itibariyle, tesadüfe hemen hemen bağımlı olmıyan sonuçlar meydana getirir. Bazı hallerde, bu kanun niceliksel olarak değerlendirilebilir (bak. Olasılık Teorisi). Bu durumların ve onlardan çıkarılacak değerlendirmelerin sınırlı fakat ilk kesin formülleşti-rilmesi Bernoulli tarafından yapılmıştır (1713). Büyük Sayılar teoremi, Büyük Sayılar kanunu terimini ilk kullanan Poisson tarafından genelleştirilmiştir (1837). Bu teoreme 1867'de Çe-bişev tarafından en geniş biçimi verilmiş ve ispatlanmıştır. Büyük Sayılar Kanunu'na ilişkin teoremlerin en geniş pratik kullanılışı istatistik'te ve istatistiksel fizik alanlarındadır.
BÜYÜKLÜK, matematik'te fiziksel niteliklerin sayısal anlamlarının bir soyutlanması olarak ortaya konan bir temel kavram. Büyük kavramı objelerle realitenin süreçleri arasındaki niceliksel ilişkilerin kesin tanımı için kullanılmıştır. Bundan ötürü, ona, sayı, süreklilik, v.s. kavramları gibi nicelik kategorisinin yakın bir tanımı olarak bakılabilir. Sadece sayıyla karakterize edilen ölçek Büyuklük'leri (meselâ, uzunluk, yüzey, hacim, v.s.) ile vektör Büyüklükler'1 (yön, güç, hız, v.s.'yi kapsıyan büyüklükler) arasında bir ayırım yapılmıştır. Büyüklük, değişken Büyüklükler ve değişmez Büyüklükler diye de ayrılmıştır. Değişken kavramını matematiğe getiren Descartes'tır; bu kavram modern matematiğin ve modern bilimin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır.
panteist filozof, eserleri teolojinin birçok unsurlarını barındırır. Kendi kendini yetiştirmiş bir düşünür olan Böh-me, bir bütün olarak, yaratıkların ve dünyanın çelişkili tabiat hakkında, Hıristiyanlık, astroloji ve simya'dan esinlenmiş şiirli bir sembol ve imaj dili içinde diyalektik bazı sezişler ortaya koymakla birlikte, kararlı ve üniform bir sistem yaratamamıştır. Eserlerinde, bir yandan da, derin felsefi gözlemlere rastlanır. Böhme'ye göre, Tanrı ve tabiat birdir; tabiatın dışında hiçbir şey yoktur. Her şey çelişkilerle doludur, iyi ve kötü Tann'da bile vardır. Başlıca eseri olan Aurora öder die Mor-genröte in Aufgange (1612) dinden sapmış olarak mahkûm edilmiştir. Fikirleri kendisinden sonraki Alman felsefesinin (Hamann, Hegel, Schelling, ve diğerleri) gelişmesini etkilemiştir.
BRAY, JOHN FRANCIS (1809-95), İngiliz ütopyacı sosyalist, ekonomist, işçi sınıfı hareketinin aktif bir siması. Kendi kendini yetiştirmiş bir emekçi olan Bray'ın görüşüne göre, insanlığın gelişmesinin itici gücü, insanın maddî ihtiyaçlarıdır; emekçi halkın acılarının kaynağı ise, mübadele sistemi'dir. Bray, bundan başka, değerin emek tarafından yaratıldığını kabul ediyordu. Üretim araçları ve emek sos-yalleştirilmeliydi. Geleceğin sosyalist toplumunun Ovven'ninkine yakın bir portresini çizmiştir. Bray'a göre, bu topluma giden yol bölge merkezleri ve ulusal merkezler tarafından koordine edilen çeşitli sanayi kollarından, sanayi işçileri kooperatiflerinden, bir çeşit emek-para sisteminden, market ve bankalardan geçer. Onun bu önerileri Proudhon'u ve Proudhon okulunu etkilemiştir. Şartist hareketin 'aktif bir siması olan Bray, toplumun bağrında ki sınıf çelişkilerinin ve de sosyalizmin aiıcak işçi sınıfı hareketiyle kurulabileceği olgusunun da tamamıyle farkındaydı, fakat buna giden yolun reformlardan geçtiği fikrindeydi. Labour's
Wrongs and Labour's Remedy (1839) ve A Voyage from Utopia (1841) adlı eserlerinde ingiltere ve Birleşik Devletler örneklerini ele alarak kapitalizmin sarsıcı bir eleştirisini yapar.
BRENTANO, FRANZ (1858-1917), Avusturya'11 idealist filozof, VVürzburg ve Viyana'da felsefe okutmuştur. Kant kritisizminin muarızlanndandır. Ortaya koyduğu metafizik felsefî sistem, teizm'in anlayışının ve Katolik isko-lastisizmin etkisi altında kalmıştır. Onun başta gelen ilgi alanı psikoloji idi. Ampirik psikolojiyi temel alarak zihinsel fenomenin «kasıtlılığı» idealist doktrinini yaratmıştır. Bu doktrine göre, objeler, ancak, süje'nin maksadında, duygularında vardır. Brentano'nun görüşleri Husseri ve diğer burjuva filozofları etkilemiştir. Brentano, Avusturya felsefesindeki idealist değer teorisinin kurucularından biri olarak ka bul edilir. Başlıca eserleri şunlardır: Pj/sychologie vom empirischen Stand-punkt (1874), Vom Ursprımg sittlicher Erkenntnis (1889), ve Die vier Phasen der Philosophie (1895).
BRIDGMAN, PERCY VttLLIAMS (1882 1961), Amerika'lı fizikçi ve filozof. Mezun olduğu Harvard Üniversitesi'ne 1954'de matematik ve tabiat felsefesi profesörü oldu. Yüksek basınçlar fiziği alanındaki çalışmalarından ötürü No-bel Ödülü'nü almıştır (1946), Bridg-man felsefede operasyonalizm olarak bilinen sübjektif idealist akımın kurucusu ve önderiydi. Felsefî görüşleri şu eserlerde açıklanmıştır: The Logic of Modern Physics (1927), The Nature of Physical Theory (1936), v.s.
BROGLIE, LOUIS VICTOR de (1892-) Fransız fizikçi, Paris Üniversitesi profesörü; SSCB Bilimler Akademisi yabancı üyesi. Modern mikro-objelerin hareketi teorisi'nin (bak. Kuantum Mekaniği) kurucularından. Bütün mikroskopik maddî objelerin hem
71 BRUNO, GIORDANO BUCKLE, HENRY THOMAS
madde hem de dalga özelliklerine malik olduklarım belirten çok önemli tabiat kanununu ortaya koyan teorik derin çalışmaları, kuantum mekaniğinin temelini teşkil eder. Bu matematik kanunu. Broglie denklemi biçiminde ifade edilir, şöyle ki, bu denklem, mikro-objelerin parçacık karakteristikleri (E -enerji, P impuls) ile h'nin etki kuantumu olduğu dalga karakteristikleri (parçacık ?, dalga uzunluğu X) arasındaki ilişkiyi gösterir:
h E = hy, =. —. Burada h, etki kuantumunu ifade eder. Broglie'ye göre, her mikro-parçacık yukarıdaki denklemle belirtilen özel dalga karakteristiklerine maliktir. Broglie dalgalan, esasta, kuantum mekaniğinin tanımlamayı, temel amaç edindiği psi-fonksiyonlardır. Broglie modern fiziğin çeşitli dallarına esaslı bir katkıda bulunmuştur. Rö-lativist kuantum mekaniğini, elektronlar teorisini, atom çekirdeğinin yapısı problemlerini, elektromanyetik dalgaların dalga-ilötkenler'inde dağılımı te-orisi'ni, v.s.'yi incelemiştir. Broglie po-zitivizm'e karşıdır ve mikrofenomen'-in yorumlanmasında materyalist bir tutumu sürdürür.
BRUNO, GIORDANO (1548-1600), İtalyan filozof; iskolastiğe ve Roma Katolik Kilisesi'ne karşı, panteizmin bir biçimi olarak anladığı materyalist dünya görüşünün ateşli savunucusu. Sekiz yıl hapiste kaldıktan sonra Roma'daki Engizisyon tarafından ateşte yakılmıştır. Başlıca eserleri felsefî diyaloglarıdır: De la causa, principio et una ve De l'infinito universo et mondi. Bru-no'nun dünya görüşü, eski klasik felsefenin (yeni-Platon'culuk ve Pytago-ras'cılık, daha sonra da Empedokles, A-naksagoras, Epikuros, Lucretius gibi materyalistler), Rönesans çağı italyan materyalist serbest düşünürlerin, kendi zamanındaki bilimin, özellikle de Kopernikus'un güneşmerkezci teorisinin etkisi altında şekillenmiştir. Sonsuz bir tanrısallığı tabiatla özdeşleşti-ren Bruno, bizzat tabiatın sonsuzluğu fikrini, kendisinden etkilendiği Ni-kolaus Cusanus'tan da daha kararlı bir biçimde sürdürdü. Bruno, Kopernikus'un keşfinden yararlanarak, bu felsefî ilkelerin muhtevasına somut bir biçim vermeğe çalışmış, böylelikle de Kopernikus'un teorisinin başlıca kusurlarını bertaraf etmiştir. Kopernikus' un teorisinin başlıca kusurları şunlardır: Evren'in sonluluğu hakkındaki geleneksel kavram; bir sabit yıldızlar kapalı küresi hakkındaki fikir; ve Güneş' in de Evren'in mutlak merkezini teşkil eden bir sabite olduğu fikri. Bruno Evren'de sonsuz sayıda dünyaların bulunduğu ve bunlardan bazılarının meskûn olmasının muhtemel olduğu sonucuna varmıştır. Toprak, su, hava, ateş ve esir'dön meydana geldiğini tasavvur ettiği dünya ve gök cisimlerinin homojenliğini öne sürerek is-kolastiğin tabiat hakkındaki felsefi düalizmini çürütüyordu. Bruno Yeni-Platon'culuk'un etkisi altında kalarak, her şeye nüfuz eden ve her şeyin ilk hareket ilkesi olan bir manevî cev-her'in, hayatın ilkesi olarak anladığı evrensel ruh'un varlığını kabul ediyordu. Bruno, bu hususta çok sayıda eski materyalist gibi, hilozoizm yanlısı olmuş, maddenin kendiliğinden hareket eden aktif bir cevher olduğu fikrini, insanın ve insan bilincinin tek bir bütün olan tabiatın bir .parçasından ibaret bulunduğu fikrim yürütmüştür. Bruno, aynı zamanda, diyalektik mahiyetteki şu önermeleri de geliştirmiştir: birlik; karşılıklı bağımlılık; tabiattaki evrensel hareket; karşıt kutupların hem sonsuz büyük'te, hem de sonsuz-küçük' te düşümdeşliği (çakışırlığı).
BUCKLE, HENRY THOMAS (1821-62), ingiliz tarihçi, pozitivist sosyolog, His-tory of Civilisation in England (1857-61) adlı eserin yazan. Teolojik tarih anlayışını eleştirerek tarihsel sürecin
BUDA'CILIK BUDA'CILIK 72 kanunlarını bulmaya ve örnek olarak seçtiği ülkelerde bu kanunların nasıl işlendiğini göstermeye çalışmıştır. Comte'u izliyerek entelektüel ilerlemeyi tarihsel gelişmenin ana faktörü kabul etmiş ve manevî ilerlemenin varlığını inkâr etmiştir. Coğrafi determiniz' in'(bak. Coğrafî Çevre; Coğrafî Determinizm) bir temsilcisi olarak, çeşitli halkların tarihsel gelişme özelliklerini tabiî faktörlerin (tabiî çevre, toprak, iklim, besin tipleri) etkisine atfetmiştir.
BUDA'CILIK, benliği körleterek ve nir-vana denilen en yüce aydınlanma noktasına erişerek ıstıraptan kurtulmayı vaaz eden bir dünya dini (bak. Hıristiyanlık; İslâmlık). Buda'cılık, l.Ö. 6. yüzyıl'da, Hindistan'da ortaya çıkmıştır. Günümüzde Japonya, Cin Nepal, Burma ve başka ülkelerde Buda'cılık'a mensup olanların sayısı 500 milyondur. Buda (Aydınlanmış Kişi) adıyla bilinen ve Buda'cılık'ın kurucusu olan Sidarta, ilkel komün sistemi'nin çöktüğü ve sınıflı toplumların ortaya çıktığı sıralarda, Brahman dinine ve bu dinin kutsal kast ayrılıklarına, tanrılara tapınma ve kurban kesme gibi çapraşık ritüellere karşı halkın duyduğu hoşnutsuzluğu dile getiriyordu. Buda ıstıraplardan kuruluşu, sosyal değişimde yada tabiat kuvvetlerine karşı mücadelede değil de, insanın hayattan eletek çekmesi, kendisini nirvana'-ya adamasıyla ulaşılan ahlâk mükemmelliğinde arar. Buda bir Yaratıcı Tan-rı'nın varlığını ve Veda dinini reddetmekle birlikte, bu dini görüşlerin ileri sürdükleri hayat ve ölüm döngüsü (sansara) öğretisiyle günah (karma) öğretisini kabul eder; fakat Buda, yeniden hayata kavuşmanın, bedenleşme-nin, kastlar sistemine kurban adamaya değil, insanın iyi yada kötü davranışlarına bağlı olduğunu söyler. Buda'nın kurtuluşa erişme fikri, ilk başlarda (l.Ö. 3. yüzyıl'dan 1. yüzyıl'a kadar), dünyanın ve insan kişiliğinin sürekli olarak yer değiştiren madde ve bilinç unsurları akımından (darmas) oluştuğunu ileri süren felsefi doktrine dayanıyordu. Buna göre, kurtuluşa erişmenin yolu, dormas'ın ajitasyonunun dizginlenmesi ve baskı altına alın-masıydı. l.S. ilk yüzyıllarda ise, Buda dini, tamamıyle farklı bir karaktere büründü. Buda dininin bu yeni biçiminde, din ulularının anısına gösterilen sade ve basit saygının yerini, Buda'nın tannlaştınlması aldı; insanın kurtuluşa erişmesi de bu tanrılığın tekeline verildi; kurtuluş yolu, bundan böyle, kutsal metinlerin, sutralar'm ezbere tekrar edilmesiydi.. Buysa, bizzat Bu-da'dan gelen Hinayana geleneğinden farklı, Mahayana denilen yeni bir din halini aldı. Bundan başka, Buda felsefesinin kendisi de değişti. Maddî ve psişik darmas'ı gerçek bir şey olarak gören Hinayana filozoflarından farklı olarak, Mahayana filozofları gerek darmas'ın gerekse tüm dünyanın gerçek bir şey olmadığı görüşünü ileri sürerler. Dormas'ın gerçek bir şey olmadığı yada Sımyata (hiçlik) olduğu yolundaki bu görüş Nagarjuna (l.S. 2. yüzyıl) tarafından bir mantık temeline oturtulmak istendi. Nagarjuna'nın eserleri, bütün Mahayana sutralar'ı içinde, mantıklılık ve istikrarlılık bakımından dikkati çeker. Nagarjuna'nın rasyona-lizm'i, Dinaga ve Darmakirti'nin temsil ettikleri Buda'cı mantığın hareket noktasını teşkil eder. Kavramsal düşüncenin gerçek-dışılığı ve sezgiyle elde edilen bilgi'nin mutlâklığı yolunda Nagarjuna tarafından ortaya konan öğretiler, daha sonraları Tantrik Buda'cılık (Madyamaka, Vijnamavada) ve Zen Buda'cılık gibi idealist okullara temellik etmiştir. Cağımızda da Buda'-cılık'ı savunanlar, onun «akılcı> ve «tanrıtanımazcı» karakterini öne sürerler. Bu yeni sıfatlar, Buda'cı dinin modernleştirilmiş bir biçimini ortaya çıkarma çabalarından başka bir şey değildir. Dünya Buda'cılar Birliği üyesi olari Buda'cılar, silâhsızlanmayı ve
BULGAKOV BUTLEROV 73 barış içinde birarada yaşamayı savunurlar.
BULGAKOV, SERGEY NİKOLAYEVİÇ
(1871-1944), Rus ekonomist ve idealist filozof, Vekhizm'in ideologu. 1922'de Rusya dışına göç etti. Paris Üniversi-tesi'nde teoloji profesörlüğü yapmıştır. «Legal marksizm»in bir destekleyicisi olarak, Narodnizm'i eleştirmekle işe başlamış (O rynkakh pri kapitalistic-heskom proizvodstve), 1897'den sonra kapitalizmin ateşli bir savunucusu olmuştur. Marx'ı kant'ın «miheng»ine vurma yolundaki revizyonist girişimi kendisini tarihsel materyalizm ve marksist ilerleme teorisiyle çatışmaya sürüklemiştir. (Osnovniye problemy teorii progressa, 1902). Bir filozof olarak izlediği çizgi, bir dinsel mistisizm felsefesine dönüşle uç noktasına var-mış; ve saf dinin vardığı saçmalıklardan kaçınmak için sonunda imana ba-ğımlılaştırdığı bilim, felsefe ve dini bu mistisizm felsefesinde «sentezleştirme» denemelerine girişmiştir. Bulgakov «mutlak» (Tanrı) ve «kozmos»un ya-nısıra, gerek Tann'yı gerekse tabiatı içine alan bir «üçüncü varlık»!, «sofia» kavramını ortaya çıkarmıştır. Bütünüyle bilim-dışı olan «sistem»ini şu eserlerinde açıklamıştır: Svet nevec-herny, 1917; Tikhiye dumy, 1918, O bo-gochelovechestve, 1933.
BÜLUTSULUK VARSAYIMI, kozmogonik bir varsayım. Bu varsayıma göre, güneş sistemi (yada genellikle gökyüzü cisimleri) seyrekleşmiş bir bulutsudan doğmuştur. Bu terim Laplace tarafından ifade edilmiş olan varsayıma uygulanmıştır. Laplace'ın görüşüne göre, gezegenler bir akkor gaz bulutsudan doğmuştur. Gezegenlerin bir toz bulutsudan doğduğu görüşünde olan Kant'ın varsayımında olduğu gibi, modern varsayımlara da uygulanmıştır. Bulut-suluk Varsayımı'nın temelini teşkil eden fikir, kozmik cisimlerin ortaya çıkışının başka kozmik cevher biçimlerinden (gaz, toz) geldiği fikri, günümüzde de önemini korumaktadır.
BUTAVADA (elemantalizm), eski Hint materyalizminde bir akım. Yaklaşık olarak 1. S. 1. yüzyıl'da ortaya çıkmıştır. Bazı kaynaklarda Lokayata'nın bir çeşidi olarak görülür. Bu tavada'y a göre, objeler arasındaki bütün niteliksel farklılıklar, onlan oluşturan maddi elemanların değişik bileşimlerinin bir sonucudur. Bilinç maddi elemanların özel bir bileşiminin ürünüdür; bu bileşim bir kere meydana geldi mi, artık, ona benzer bileşimler üretebilir, fakat bu diğer bileşimler, hiçbir zaman bilinci meydana getirmezler. Lokayata'nın savunucuları gibi, Butavada'nm izleyicileri de epistemolojide sansüalist, etik'te ise hedonist (hazcı) idiler.
BUTLEROV, ALEKSANDIR MİHAY-LOVİÇ (1828-86), Rus kimyacı. Butle rov'un eserleri, kimyasal bileşkenlerin tabiatını ve maddenin kimyasal yapısını ele alan bütün modern bilimlerin temelini teşkil eder. Kimyasal yapı teorisi (1861) şu temel fikre dayanır: moleküllerin kimyasal tabiatını belirliyen şey, atomların tabiatı, niceliği ve molekülleri meydana getiren atomlar arasında ilişki tipleri, ve bu atomlarla diğer atomlar arasındaki etki ve ilişki düzenidir. Atomların uyumlu bir denge içinde hareket ettiklerini belirten But-lerov, moleküle ölü ve statik bir şey olarak değil, fakat parçacıkları sürekli bir hareket içinde bulunan bir çeşit dinamik sistem olarak bakar. Butle-rov, kimyasal reaksiyonları da, maddenin hareketinin bir tezahürü olarak kabul eder. Bu teori, o zaman, idealist ve agnostik kimya akımlarına karşı mücadelede önemli bir rol oynamıştır. Butlerov göstermişti ki, moleküllerin iç yapısı bilinebilir, dolayısıyle de, insan tarafından aktif bir şekilde ele alınabilir ve değişikliğe uğratılabilir. But-lerov'un kimyasal yapı teorisi, atomun karmaşık yapısının keşfedilmesi ve bir
BÜYÜKLÜK 74 BÜTÜNSELLİK
molekülün atomları arasındaki kimyasal kuantum ilişkisinin açıklanmasıyle daha da geliştirilmiştir. Butlerov kimyanın temel problemlerini ele alış tarzında spontane materyalizm'e sadakat göstermiş, fakat felsefi problemleri ele alışında idealist görüşler dile getirmiştir.
BÜTÜNSELLİK, diyalektiğin temel ilke ve kategorilerinden biri. Bu ilkeye göre, bütün varlıklar birbirleriyle ilişki halindedirler ve birbirlerini karşılıklı olarak etkilerler, dolayısıyle de, bir şeyi incelerken, o şeyin başka şeylerle ilişkisini göz önünde tutmak gerekir. Diyalektik bütünsellik ilkesi, başka idealist bütünsellik ilkelerinin hepsinden farklı olduğu gibi, onu mutlak zihnin bütünselliği olarak kabul eden Hegel'-in anlayışını da aşar, çünkü onu diyalektik materyalizmin diğer kategorile-riyle birlikte ele alır (ayrıca bak. Parça ve Bütün; Üçlem).
BÜYÜ, ilkel din biçimlerinden biri; insanlar, hayvanlar ve muhayyel ruhları etkilemek amacına yönelmiş bir sıra ritüel. Büyü'nün temeli, insanla çevresi arasında tabiatüstü bir ilişki bulunduğu inancıdır. Felâket, hastalık, kötülük, v.s.'ye karşı büyüler vardır. Orta Çağlar'm ikinci yansına kadar devam eden Büyü'ye inanma (bak. Simya), günümüzde okültizm akımında yeniden ortaya çıkmıştır. Hıristiyanlık, İslamlık gibi dünya dinlerinde Büyü unsurları görülür (Duacıların ölüyü meshetmeleri, dba, adak, v.s.)
BÜYÜK ALBEBT (doğumu: 1193-1207, ölümü: 1280), Alman filozof, tabiat ' çı, ilahiyatçı. Büyük Albert'le tilmizi Aquino'lu Thomas, Aristoteles felsefesinin îbni Rüşt'çülük anlayışıyla yorumlanmasına ve ilerici iskolastik okullara karşı çıkmışlardır. Büyük Al-bert, Aristoteles'in fikirlerini tek bir felsefî teolojik sistem meydana getirme yolunda kullanmıştır. Saf felsefî
eserleri (Summa Theologiae, v.s.) dışında, Büyük Albert, tabiat tarihi üzerine birçok eser yazmıştır. Bu eserlerde, incil'deki mitlerle fantastik efsânelerin yanısıra, tabiat üzerine dolaysız gözlemler de vardır.
BÜYÜK SAYILAR KANUNU, genel bir ilke, ki bu ilke uyarınca, çok sayıda arızî faktörlerin birleşik etkisi, bu çeşit faktörlerin çok geniş bir bölümü itibariyle, tesadüfe hemen hemen bağımlı olmıyan sonuçlar meydana getirir. Bazı hallerde, bu kanun niceliksel olarak değerlendirilebilir (bak. Olasılık Teorisi). Bu durumların ve onlardan çıkarılacak değerlendirmelerin sınırlı fakat ilk kesin formülleşti-rilmesi Bernoulli tarafından yapılmıştır (1713). Büyük Sayılar teoremi, Büyük Sayılar kanunu terimini ilk kullanan Poisson tarafından genelleştirilmiştir (1837). Bu teoreme 1867'de Çe-bişev tarafından en geniş biçimi verilmiş ve ispatlanmıştır. Büyük Sayılar Kanunu'na ilişkin teoremlerin en geniş pratik kullanılışı istatistik'te ve istatistiksel fizik alanlarındadır.
BÜYÜKLÜK, matematik'te fiziksel niteliklerin sayısal anlamlarının bir soyutlanması olarak ortaya konan bir temel kavram. Büyük kavramı objelerle realitenin süreçleri arasındaki niceliksel ilişkilerin kesin tanımı için kullanılmıştır. Bundan ötürü, ona, sayı, süreklilik, v.s. kavramları gibi nicelik kategorisinin yakın bir tanımı olarak bakılabilir. Sadece sayıyla karakterize edilen ölçek Büyuklük'leri (meselâ, uzunluk, yüzey, hacim, v.s.) ile vektör Büyüklükler'1 (yön, güç, hız, v.s.'yi kapsıyan büyüklükler) arasında bir ayırım yapılmıştır. Büyüklük, değişken Büyüklükler ve değişmez Büyüklükler diye de ayrılmıştır. Değişken kavramını matematiğe getiren Descartes'tır; bu kavram modern matematiğin ve modern bilimin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır.