01-08-2008, 01:12
Edebilirsiniz elbette:)
Bu ülkede 'davet özgürlüğü' var..
Bakmayın pek uygulanabilirliği yok ama böyle bir özgürlük var.Herkesi her yere davet edebilirsiniz.Çok alakasız insanları çok alakasız yerlere davet edebilirsiniz.Mesela sizinle çok alakasız bir bayanı, bayanla çok alakasız bir yere davet edebilirsiniz.'Çıkma teklifi' dediğimiz olay aslında bu davet özgürlüğünün bir parçasıdır.Hatta çok küçük bir parçadır bu.
Aslında bu davet özgürlüğünün başını yakan, kendini bir daha davet ettirmeme özgürlüğü de diyebileceğimiz daveti geri çevirme özgürlüğüdür.İyi ki böyle bir hakkımız vardır.Haklar ve özgürlüklükleri de hep karıştırırdım zaten.Hem vatandaşlık derslerinde, hem de gerçek hayatta.Vatandaşlık derslerinde parlak bir öğrenci değildim ama çok şükür ki iyi bir vatandaş olduğumu düşünüyorum.Buradan da hem dersin işlevi hem de öğretmenin kanaati sorgulanır hale geliyor..
Bir de benim hayat bilgisi derslerim de hayat hakkında hiçbir halttan anlamadığım yıllarda hep 'beş' geliyordu.Herkesin de aşağı yukarı beş geliyordu.Daha 7-8 yaşlarındaki bir çocuğun hayat bilgisi dediğimiz pek mühim hatta en mühim dersi bu kadar kolay geçmesi olur iş mi?Kırmızı ışıkta durmayı öğrenince hayat bilgimizi çok mu geliştirmiş oluyoruz?Hayatta başımıza gelen derslerden ilkokuldaki bu dersler sayesinde mi kurtuluyoruz?Yani müşküle düştüğümüzde 'ilkokul öğretmenim böyle bir durumda şunu yap demişti' demedikten sonra ne önemi var bu dersin?Dersin önemi olsa bile isminin hayat bilgisi olmasının ne önemi var o zaman?
Ben başlıktan dört nala uzaklaşırken aklıma bir de beden eğitimi geliyor.
Enerjimizi yorgunluğun son haddine kadar harcayıp artık yaramazlık yapamaz hale gelme işlemidir beden eğitimi.Tabii terli terli su içme hariç..Muhakkak içerdim.Özen gösterirdim terli terli su içmeye.Çünkü o yıllarda bademciği alınanların dört mevsim dondurma yemelerine rağmen bademciklerinin şişmediğini söylemişti en az benim kadar gerizekalı bir arkadaşım.Biz de bademciğimiz alınsa keşke, duydun mu Ayşegül'ün bademciği yokmuş diye kıza ne çok imrenirdik.Tööbe tööbe...
Ve düşünün ki ilkokula giden iki üç bacaksızın türettiği bu saçma geyiğe körü körüne inanan birisi büyüyor ve şu an Tıp Fakültesinde okuyor!Yani bir ömür, çoluğa çocuğa bademcik aldırmanın her mevsim doyasıya dondurma yeme anlamına gelmediğini açıklayacağım.Çocukken yaydığımız o efsane eğer hâlâ ilkokul sıralarında dolaşıp minik kardeşlerimizin hasta olmasını sağlıyorsa bunu kırmak benim boynumun borcudur.
Son olarak da aklıma resim-iş geldi.Ortaokulda az daha kalıyordum resimden.Ve ben, beni bırakmak üzere olan resim öğretmenimi şu anda çok seviyorum.Beni sınıfta bırakmak istemeyen birçok öğretmenimden daha 'delikanlı'ydı en azından.Dobra insandı.Hatta kendisine teşekkür ederim..
Yalnız buradaki konu kendisi değil.Resim-iş ne demek yahu?Resim yapardık da iş yapmak ne demek bilsek onu da yapardık belki?
Daha sonra okuduğum okulda(mezun olduğum için değerini daha bir anladığım okulumun ismini gururla yazıyorum: Antalya Yusuf Ziya Öner Fen Lisesi'nde) iş kelimesinin fizik derslerindeki manasını öğrendim ve bu Resim-iş ile alakasının olmadığı kanaatine vardım.Çünkü bizim fizikte öğrendiğimiz iş, yanlış hatırlamıyorsam Joule birimiyle anılırdı ve W=F.X bir de P/T=W olarak adlandırılırdı.Yani iş eşittir kuvvet çarpı yol veya güç bölü zaman!
Peki ne demek bu Resim-iş'in işi?El işi demek olabilir mi?Pek mümkün..O halde neden Resim-El işi dersi değil ismi?Bu işin elle mi kolla mı olduğunu ben yıllardır hep merak etmişimdir.Eğer zihinsel bir işse daha iyi..Yani Resim-Beyin iş..Harika bir ders..Derse girip 40 dakika boyunca sevgilimi düşünürdüm..Harika olurdu..
Herkese yüksek saygılar selamlar sunuyorum..Bu saygılara erişemeyenler üst üste binip toplasın..
Bu ülkede 'davet özgürlüğü' var..
Bakmayın pek uygulanabilirliği yok ama böyle bir özgürlük var.Herkesi her yere davet edebilirsiniz.Çok alakasız insanları çok alakasız yerlere davet edebilirsiniz.Mesela sizinle çok alakasız bir bayanı, bayanla çok alakasız bir yere davet edebilirsiniz.'Çıkma teklifi' dediğimiz olay aslında bu davet özgürlüğünün bir parçasıdır.Hatta çok küçük bir parçadır bu.
Aslında bu davet özgürlüğünün başını yakan, kendini bir daha davet ettirmeme özgürlüğü de diyebileceğimiz daveti geri çevirme özgürlüğüdür.İyi ki böyle bir hakkımız vardır.Haklar ve özgürlüklükleri de hep karıştırırdım zaten.Hem vatandaşlık derslerinde, hem de gerçek hayatta.Vatandaşlık derslerinde parlak bir öğrenci değildim ama çok şükür ki iyi bir vatandaş olduğumu düşünüyorum.Buradan da hem dersin işlevi hem de öğretmenin kanaati sorgulanır hale geliyor..
Bir de benim hayat bilgisi derslerim de hayat hakkında hiçbir halttan anlamadığım yıllarda hep 'beş' geliyordu.Herkesin de aşağı yukarı beş geliyordu.Daha 7-8 yaşlarındaki bir çocuğun hayat bilgisi dediğimiz pek mühim hatta en mühim dersi bu kadar kolay geçmesi olur iş mi?Kırmızı ışıkta durmayı öğrenince hayat bilgimizi çok mu geliştirmiş oluyoruz?Hayatta başımıza gelen derslerden ilkokuldaki bu dersler sayesinde mi kurtuluyoruz?Yani müşküle düştüğümüzde 'ilkokul öğretmenim böyle bir durumda şunu yap demişti' demedikten sonra ne önemi var bu dersin?Dersin önemi olsa bile isminin hayat bilgisi olmasının ne önemi var o zaman?
Ben başlıktan dört nala uzaklaşırken aklıma bir de beden eğitimi geliyor.
Enerjimizi yorgunluğun son haddine kadar harcayıp artık yaramazlık yapamaz hale gelme işlemidir beden eğitimi.Tabii terli terli su içme hariç..Muhakkak içerdim.Özen gösterirdim terli terli su içmeye.Çünkü o yıllarda bademciği alınanların dört mevsim dondurma yemelerine rağmen bademciklerinin şişmediğini söylemişti en az benim kadar gerizekalı bir arkadaşım.Biz de bademciğimiz alınsa keşke, duydun mu Ayşegül'ün bademciği yokmuş diye kıza ne çok imrenirdik.Tööbe tööbe...
Ve düşünün ki ilkokula giden iki üç bacaksızın türettiği bu saçma geyiğe körü körüne inanan birisi büyüyor ve şu an Tıp Fakültesinde okuyor!Yani bir ömür, çoluğa çocuğa bademcik aldırmanın her mevsim doyasıya dondurma yeme anlamına gelmediğini açıklayacağım.Çocukken yaydığımız o efsane eğer hâlâ ilkokul sıralarında dolaşıp minik kardeşlerimizin hasta olmasını sağlıyorsa bunu kırmak benim boynumun borcudur.
Son olarak da aklıma resim-iş geldi.Ortaokulda az daha kalıyordum resimden.Ve ben, beni bırakmak üzere olan resim öğretmenimi şu anda çok seviyorum.Beni sınıfta bırakmak istemeyen birçok öğretmenimden daha 'delikanlı'ydı en azından.Dobra insandı.Hatta kendisine teşekkür ederim..
Yalnız buradaki konu kendisi değil.Resim-iş ne demek yahu?Resim yapardık da iş yapmak ne demek bilsek onu da yapardık belki?
Daha sonra okuduğum okulda(mezun olduğum için değerini daha bir anladığım okulumun ismini gururla yazıyorum: Antalya Yusuf Ziya Öner Fen Lisesi'nde) iş kelimesinin fizik derslerindeki manasını öğrendim ve bu Resim-iş ile alakasının olmadığı kanaatine vardım.Çünkü bizim fizikte öğrendiğimiz iş, yanlış hatırlamıyorsam Joule birimiyle anılırdı ve W=F.X bir de P/T=W olarak adlandırılırdı.Yani iş eşittir kuvvet çarpı yol veya güç bölü zaman!
Peki ne demek bu Resim-iş'in işi?El işi demek olabilir mi?Pek mümkün..O halde neden Resim-El işi dersi değil ismi?Bu işin elle mi kolla mı olduğunu ben yıllardır hep merak etmişimdir.Eğer zihinsel bir işse daha iyi..Yani Resim-Beyin iş..Harika bir ders..Derse girip 40 dakika boyunca sevgilimi düşünürdüm..Harika olurdu..
Herkese yüksek saygılar selamlar sunuyorum..Bu saygılara erişemeyenler üst üste binip toplasın..