27-11-2015, 14:58
Öneriye karşıyım. İyiniyetli olduğuna şüphe yok ama birden fazla açıdan sorunlu.
1) Öncelikle Türk satranç ustalarının geçim dertleri olduğu bir gerçek. Zaten bu öneri de bu gerçeğin tecellisinden doğmuş. Ancak bunun düzeltilmesi palyatif önlemlerle değil çok ciddi planlama ile olur. Ki hepimiz satrançla ilgilenen insanlarız, planın önemini biliyoruz.
2) Geçim sıkıntısı içinde olan başka meslek gruplarını alıp empati yapalım. Örneğin öğretmenler için, öğretmenlik dışında gelir getirici bir iş önermek mesleğin yapısına aykırı. Bir miktar da onur kırıcı. Yani "öğretmenlerimiz hak ettiği ücrete sahip değil, limon satsın" demek bir öneridir ama mesleğin ulviyetiyle bağdaşmaz.
Bu satranç ustaları için de geçerli. Neticede usta dediğimiz insanlar bir avuç, hiçbirimizin yapamadığını başarmış gelemediği yerlere gelmiş yetenekler. Sistem onları rahat ettirmeye ve daha ilerlemelerini sağlamaya mecbur. Onların maddi problemleri düşünmeyeceği bir yapı kurmaya mecbur. Mücadele bunun üzerine verilmeli.
Eğer Türk satrancı 100 yıldır, bir avuç ustasının rahat çalışmasını sağlayacak basit maddi koşulları -o kadar yönetici, kurul, devlet ve özel sektör desteğine rağmen- sağlayamadıysa ve bugün geldiğimiz nokta "oyuncuları yollara düşsün her ilde ayda 4 simültane yapsınlar" ise, devamında "TSF ne için vardır" sorusunu sağlam sormamız lazımdır. Bir öğretmene "geçinmek için özel ders ver" veya "pazara çık" veya "ders notlarını bastır sat" diyen sistem, nasıl ki öğretmeni asıl alanından yani eğitimcilikten uzaklaştırırsa, bir büyükustaya "ayda dört şehir gez, simültane ver, biraz durumun düzelir" demek onu da asıl disiplininden uzaklaştırır.
3) Simültaneler genellikle ana bir aksiyonun önünde veya bitiminde yer alan bir gösteri, kaynaşma, tanıtma enstrümanıdır. O sebeple genellikle turnuvalardan önce veya özel bir ana etkinliğin önünde yapılır (Kasparov'un bir okul projesi için yaptığı resmi ziyaretinde gösteri amaçlı oynaması gibi). Simültaneyi bu kavramdan çıkarıp doğrudan bir "iş" haline getirmek usta için zararlı olduğu gibi kavramın özüne aykırı. Simültane gösterilerini gelir getirici faaliyet değil, satrancı 3.kişilere sevdiren bir yan etkinlik olarak görmek lazım.
4) Olayın yasal tarafı da var tabii. Serbest gelir elde ettiniz mi fatura kesip vergi tarhiyatı yapmanız lazım. Çoğul gösterilerde emniyet birimlerinden izin almanız gerekli. Şimdi bir ustanın kendi isteğine göre "bu hafta sonu falan yerde çoğul gösteri yapacağım, katılım kişi başı 50 TL'dir" demesi mümkün değil.
Bunun elbette TSF üzerinden kurgusu yapılabilir, mesela TSF bir bütçe ayırır ve o bütçeden "satrancı tanıtma" altında ödenek tahsis edebilir falan. Ama bir yasal düzenleme olmaksızın kişisel olarak böyle bir eyleme girişmek mümkün değil.
5) Kaldı ki bu öneri pratik değil. Yusuf bey ayda 4 gösteri demiş ama:
a) Bir tane ustamız yok. Bu işi ciddi olarak yapacak en az 100 kişi var.
b) En fazla 4-5 gösteriden sonra katılımcı bulmanız zorlaşır. İnsanlar bir şehirde ayda 4 simültaneye gitmezler.
c) Bunun yan masrafları hesaba katılmamış. Ipatov'u Erzurum'a götürmek isterseniz bir gün önce uçağa bindirmeniz, 1 veya 2 gece konaklatmanız, yedirip içirmeniz lazım. Ayrıca Ipatov'un yanında birkaç kişi daha olacaktır ve onların salt ulaşım ve konaklama gideri gelirin üzerinde olur.
6) Ben her durumda satranç ustalarının, ustalıkları ile ilgili alanda maddi durumlarının düzeltilmesinden yanayım. Koca ülke sayısı 100'ü geçmeyen resmi ustasına sahip çıkmalı. Bunun için doğru kaynaklar devlet ve özel sektör sponsorluklarıdır. Simültane ancak satrancın tanıtımı için bir araç (tool) olabilir, oyuncunun geçinmesi için bir amaç değil. Zaten uygulaması bence imkansıza yakın ve getirisi rantabl görünmüyor.
7) Son olarak, çok attık tuttuk, önerisiz bırakmayalım.
Satranç çok değerli bir spor. İçindeyken göremiyoruz ama satrancı bilmeyenler ona çok saygı duyuyorlar. Kimsenin çok dinlemediğim ama çok saygı duyduğu klasik müzik gibi. İşte satrancın bu algısı sayesinde, ustalardan "temiz toplum yüzü olarak" yararlanılabilir.
Şöyle ki:
Cezaevlerinde insanların eğitim ve ıslah süreçlerinde satranç olağanüstü faydalı bir araç. Devletin desteği ve bütçesi alınarak, cezaevlerinde satranç projesi başlatılabilir.
Hükümlü ve tutuklular buna çok ilgi göstereceklerdir. Neticede satranç takımı, saati ve 3-4 kitap hiçbir maliyet gerektirmeyen şeyler. Ve cezaevinde sınırsız bir zaman var.
Böyle bir proje cezaevlerinde kısa bir eğitimle başlayıp turnuvalar silsilesi ile devam edebilir. Böylece hem oradan yetenekli oyuncuların çıkmasına vesile olabilir -ki çalışmak için fazla zamanları var- hem de olay "topluma dönük fayda" üzerinden mükemmel bir biçimde satranç yararına sunulabilir.
İşte böyle bir projede Türkiye'deki tüm ustaları bir danışman gibi, TSF'nin yüzü olarak kullanabilirsiniz.
Devlet bütçeyi verir, TSF bir master proje yapar (kayınbirader, abla ve bacanaktan oluşturulmuş bir dernekle olmasın diyeceğim ama bir de milletin aklına getiriyoruz böyle yazarak ), 1 yıl içinde belli başlı cezaevlerinde satrancı sevdirme ve oynatma projesi yürür. Ustalar bazen ders verir, bazen konuşma yapar, bazen simültane oynar. Doğal olarak tümünde de ücretlerini alırlar.
Özetle satrancı TSF üzerinden, kamu yararı ile, Devletin kesinkes bütçe tahsis etmesi garanti olan bir projede sunarsınız. Bu sunumda da ustalarımızdan yararlanırsınız. Medya bunu sever, halk tutar, "suçluyu topluma kazandırma" adı altında cezaevindeki insan da mutlu olur, büyük usta da...
1) Öncelikle Türk satranç ustalarının geçim dertleri olduğu bir gerçek. Zaten bu öneri de bu gerçeğin tecellisinden doğmuş. Ancak bunun düzeltilmesi palyatif önlemlerle değil çok ciddi planlama ile olur. Ki hepimiz satrançla ilgilenen insanlarız, planın önemini biliyoruz.
2) Geçim sıkıntısı içinde olan başka meslek gruplarını alıp empati yapalım. Örneğin öğretmenler için, öğretmenlik dışında gelir getirici bir iş önermek mesleğin yapısına aykırı. Bir miktar da onur kırıcı. Yani "öğretmenlerimiz hak ettiği ücrete sahip değil, limon satsın" demek bir öneridir ama mesleğin ulviyetiyle bağdaşmaz.
Bu satranç ustaları için de geçerli. Neticede usta dediğimiz insanlar bir avuç, hiçbirimizin yapamadığını başarmış gelemediği yerlere gelmiş yetenekler. Sistem onları rahat ettirmeye ve daha ilerlemelerini sağlamaya mecbur. Onların maddi problemleri düşünmeyeceği bir yapı kurmaya mecbur. Mücadele bunun üzerine verilmeli.
Eğer Türk satrancı 100 yıldır, bir avuç ustasının rahat çalışmasını sağlayacak basit maddi koşulları -o kadar yönetici, kurul, devlet ve özel sektör desteğine rağmen- sağlayamadıysa ve bugün geldiğimiz nokta "oyuncuları yollara düşsün her ilde ayda 4 simültane yapsınlar" ise, devamında "TSF ne için vardır" sorusunu sağlam sormamız lazımdır. Bir öğretmene "geçinmek için özel ders ver" veya "pazara çık" veya "ders notlarını bastır sat" diyen sistem, nasıl ki öğretmeni asıl alanından yani eğitimcilikten uzaklaştırırsa, bir büyükustaya "ayda dört şehir gez, simültane ver, biraz durumun düzelir" demek onu da asıl disiplininden uzaklaştırır.
3) Simültaneler genellikle ana bir aksiyonun önünde veya bitiminde yer alan bir gösteri, kaynaşma, tanıtma enstrümanıdır. O sebeple genellikle turnuvalardan önce veya özel bir ana etkinliğin önünde yapılır (Kasparov'un bir okul projesi için yaptığı resmi ziyaretinde gösteri amaçlı oynaması gibi). Simültaneyi bu kavramdan çıkarıp doğrudan bir "iş" haline getirmek usta için zararlı olduğu gibi kavramın özüne aykırı. Simültane gösterilerini gelir getirici faaliyet değil, satrancı 3.kişilere sevdiren bir yan etkinlik olarak görmek lazım.
4) Olayın yasal tarafı da var tabii. Serbest gelir elde ettiniz mi fatura kesip vergi tarhiyatı yapmanız lazım. Çoğul gösterilerde emniyet birimlerinden izin almanız gerekli. Şimdi bir ustanın kendi isteğine göre "bu hafta sonu falan yerde çoğul gösteri yapacağım, katılım kişi başı 50 TL'dir" demesi mümkün değil.
Bunun elbette TSF üzerinden kurgusu yapılabilir, mesela TSF bir bütçe ayırır ve o bütçeden "satrancı tanıtma" altında ödenek tahsis edebilir falan. Ama bir yasal düzenleme olmaksızın kişisel olarak böyle bir eyleme girişmek mümkün değil.
5) Kaldı ki bu öneri pratik değil. Yusuf bey ayda 4 gösteri demiş ama:
a) Bir tane ustamız yok. Bu işi ciddi olarak yapacak en az 100 kişi var.
b) En fazla 4-5 gösteriden sonra katılımcı bulmanız zorlaşır. İnsanlar bir şehirde ayda 4 simültaneye gitmezler.
c) Bunun yan masrafları hesaba katılmamış. Ipatov'u Erzurum'a götürmek isterseniz bir gün önce uçağa bindirmeniz, 1 veya 2 gece konaklatmanız, yedirip içirmeniz lazım. Ayrıca Ipatov'un yanında birkaç kişi daha olacaktır ve onların salt ulaşım ve konaklama gideri gelirin üzerinde olur.
6) Ben her durumda satranç ustalarının, ustalıkları ile ilgili alanda maddi durumlarının düzeltilmesinden yanayım. Koca ülke sayısı 100'ü geçmeyen resmi ustasına sahip çıkmalı. Bunun için doğru kaynaklar devlet ve özel sektör sponsorluklarıdır. Simültane ancak satrancın tanıtımı için bir araç (tool) olabilir, oyuncunun geçinmesi için bir amaç değil. Zaten uygulaması bence imkansıza yakın ve getirisi rantabl görünmüyor.
7) Son olarak, çok attık tuttuk, önerisiz bırakmayalım.
Satranç çok değerli bir spor. İçindeyken göremiyoruz ama satrancı bilmeyenler ona çok saygı duyuyorlar. Kimsenin çok dinlemediğim ama çok saygı duyduğu klasik müzik gibi. İşte satrancın bu algısı sayesinde, ustalardan "temiz toplum yüzü olarak" yararlanılabilir.
Şöyle ki:
Cezaevlerinde insanların eğitim ve ıslah süreçlerinde satranç olağanüstü faydalı bir araç. Devletin desteği ve bütçesi alınarak, cezaevlerinde satranç projesi başlatılabilir.
Hükümlü ve tutuklular buna çok ilgi göstereceklerdir. Neticede satranç takımı, saati ve 3-4 kitap hiçbir maliyet gerektirmeyen şeyler. Ve cezaevinde sınırsız bir zaman var.
Böyle bir proje cezaevlerinde kısa bir eğitimle başlayıp turnuvalar silsilesi ile devam edebilir. Böylece hem oradan yetenekli oyuncuların çıkmasına vesile olabilir -ki çalışmak için fazla zamanları var- hem de olay "topluma dönük fayda" üzerinden mükemmel bir biçimde satranç yararına sunulabilir.
İşte böyle bir projede Türkiye'deki tüm ustaları bir danışman gibi, TSF'nin yüzü olarak kullanabilirsiniz.
Devlet bütçeyi verir, TSF bir master proje yapar (kayınbirader, abla ve bacanaktan oluşturulmuş bir dernekle olmasın diyeceğim ama bir de milletin aklına getiriyoruz böyle yazarak ), 1 yıl içinde belli başlı cezaevlerinde satrancı sevdirme ve oynatma projesi yürür. Ustalar bazen ders verir, bazen konuşma yapar, bazen simültane oynar. Doğal olarak tümünde de ücretlerini alırlar.
Özetle satrancı TSF üzerinden, kamu yararı ile, Devletin kesinkes bütçe tahsis etmesi garanti olan bir projede sunarsınız. Bu sunumda da ustalarımızdan yararlanırsınız. Medya bunu sever, halk tutar, "suçluyu topluma kazandırma" adı altında cezaevindeki insan da mutlu olur, büyük usta da...