Felsefe Dizini (A)
#3
ATOMİSTİK: ATOMİSTİK, maddenin yapısını (atomlardan ve diğer mikro-parçacık' lardan meydana gelen) kesikli bir yapı olarak ele alan teori, Atomistik, ilk olarak eski Hint felsefi teorilerinde, nyaya ve vayseşika teorilerinde; daha tam olarak da, Leukippos, Demokritos, Epikuros ve Lucretius'un felsefelerinde formüle edilmiştir. Bu felsefelerde atomlar, nihai, bölünmez, en küçük, öz bakımından sonsuzca ufak parçacıklar olarak düşünülüyordu. Atomistik, 17. ve 19. yüzyıllar arasında Galileo, Newton, Lomonosov, Dalton, Bulterov, Mendeleyev, Böyle ve Avo-gardo'nun eserlerinde işlenerek maddenin fiziko-şimik yapısı teorisi haline geldi. Atomistik, materyalist dünya anlayışları için bir temel rolü oynamıştır herzaman. Bununla birlikte, Eski Atomistik, oldukça metafizik kapsamlıydı; çünkü, atomun kesikliliğl mutlaklaştı-nlıyor, ve atom, maddenin nihai, değişmez hali olarak, dünyanın yapısının «ana tuğlaları» olarak kabul ediliyordu. Modern Atomistik, maddenin yapısındaki moleküllerin, atomların, «temel parçacıklar»in ve diğer mikro-objeler' in çeşitliliğini, bunların sonsuz karmaşıklığını, bir biçimden diğer bir biçime dönüşebilirliğini kabul eder. Çeşitli mikro-objeler'in varlığı Modern Atomistik'te, nicelikten niteliğe geçiş kanununun bir tezahürü olarak görülür; maddenin yeni nitel biçimlere geçişi, mekândaki uzaklıkların azalmasına bağlıdır. Modern Atomistik, maddeyi kesikli bir şey olarak değil, bir süreklilik olarak ele alır. Mikro-parçacıklar arasındaki karşılıklı etki güçleri, «temel» parçacıklarla sıkı bağlılık halindeki sürekli alanlara -elektromanyetik nükleer, v.s.- intikal eder. Karşılıklı etkinin alanlara yayılışı dolaysız etki biçiminde cereyan eder. Modern Atomistik, nihaî ve değişmez maddenin varlığını reddeder ve maddenin nitel sonsuzluğunun kabulüne yol açar.

AUGUSTINUS: AUGUSTINUS (354-430), Hippo (Kuzey Afrika) Psikoposu, Hıristiyan .ilâhiyatçı ve mistik filozof, görüşleri Yeni-Platon'culuk'a yakındı, “imanın, olmadığı yerde, ne bilgi, ne de hakikat vardır” ilkesine dayanan dünya görüşü, tam bir fideist karakter taşır, ileri sürdüğü görüşler, iskolastik'in kaynaklarından birini teşkil etmiştir. De Civitate Dei (Tanrı Ülkesi) adlı eserinde, Auğustinus, Tanrı tarafından takdis edilmiş öncel düzen olarak, kaderci bir tarzda anlaşılan dünya tarihinin Hıristiyan nosyonunu geliştirmiştir. Evrensel Kilise düzeni, Tanrı Ülkesi'ni, günahkâr dünyasal devlet'in, Civitas terrena'nm (Yeryüzü Ülkesi nin) karşısına koyar. Bu doktrin, Papalığın feodallere karşı mücadelesinde önemli bir rol oynamıştır.' Hıristiyan ilahiyatının gelişmesi üzerinde; Au-gustinus'un dikkate değer etkileri vardır. Augustinus'culuk, Hıristiyan ve Protestan ruhanîler tarafından günümüzde de geniş bir biçimde hâlâ kullanılmaktadır.

AVENARUS, RICHARD: AVENARUS, RICHARD (1843-96), sübjektif idealist okul'un isviçreli filozofu, ampiriokritisizm'in önde gelen temsilcilerinden, Zürih Üniversitesi profesörü. Felsefesinin "ana özelliği, karşıtlar'ı (bilinç ve madde, fizik ve psişik) uzlaştınlabilir sayan tecrübe kavramıdır. Avernarius, materyalist bilim teorisini, entrojeksiyon, yani dış dünya ve ruhsal'ı birleştiren bir teori olarak tasvir edip eleştirdi. Avena-rius, keza, süje ile objenin prensipiel koordinasyonu'nu, yani, objenin süje-ye bağımlılığı, teorisini desteklemiştir. Avenarius'un görüşlerinin temelsizligi ve tabiî •bilimlerin olgulanyla bağdaşmazlığı Lenin tarafından Ampiriohriti-sizm'de gösterilmiştir. Avenarius'un başlıca eseri Kritik der reinen Erfah-rune'dur (1880-00).

AVRUPA'DA ÇAĞDAŞ MARKSİST FELSEFİ DÜŞÜNCE: AVRUPA'DA ÇAĞDAŞ MARKSİST FELSEFİ DÜŞÜNCE, 1917 Ekim Sosyalist Devrimi ile geri kalmış çarlık Rusya'sında sosyalizmin kurulmasına geçişi birçok kapitalist ülkede marksiz-'me ve onun felsefesine geniş ilgi uyandırmış; bunun sonucu olarak, ortaya çıkmaya başlıyan, daha sonra da Üçüncü Enternasyonal'de biraraya gelen (1919) Komünist Partiler diyalektik ve tarihsel materyalizmi felsefî ilke olarak benimsemişlerdir. 1920'lerde Lenin'in eserleri başlıca Avrupa dillerine çevrilmiş bulunuyordu. 1918-23'lerde bazı Avrupa ülkelerinde meydana gelen devrimci çalkantılar, bu partilerde, ana nitelikleri sübjektivizm, kitlelerin tarihsel rolünün küçümsenmesi, ve sosyal devrimin siyasi oyunlara indirgenmesi olan,bir sol eğilimin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Lenin'in «Bir co-cukluk hastalığı-Sol Komünizm» adlı eserinin, bu sol sapma görüşlerin teşhir edilmesinde kesin önemi vardır, 1924-29'larda, kapitalizmin nispî bir istikrar kazanması, bununsa burjuva ve suğ-kanat ideolojisinin yoğunlaşmasına yol açması, sağ-kanat oportünizminin ve onun ideolojik temeli olan mekanik felsefenin ABD, Alman, italyan ve daha başka ülkeler işçi sınıfı partilerine sızmasına yol açmıştır. Bunun üzerine, Üçüncü Enternasyo-nal'e katılan marksistler, felsefi problemlerde görülen sağ ve sol sapmalara karşı mücadelede birleşmişlerdir. 1920' lerde, felsefî problemler, G. Dimitrov, A. Gramsci, P. Togliatti, M. Thorez, E. Thalman, W. Poster ve daha başkalarınca işleniyordu. Bu şahsiyetler, mark-sist teori ile proletaryanın devrimci pratiğinin birliği öğretisinin safında yer alarak, sübjektivist ideolojinin ve mekanist felsefenin teorik iflâsını ve pratikteki zararlarım göstermişlerdir. Sosyalist hareketin gelişmesi ve genel ekonomik buhranın (1929-33) ortaya çıkması sonucunda kapitalizmin genel buhranının giderek şiddetlenmesi, bazı kapitalist ülkelerde faşizmin kurulmasına yol açmıştı, ideoloji alanında,, bu olaylar irrasyonalizmin, mistisizmin ve benzeri düşüncelerin propagandasının yoğunlaşmasında yansımaktaydı. Faşizme karşı mücadelede birleşik bir halk cephesinin kurulması için Komünist Partileri tarafından uygulanan taktikler, ilerici aydınların marksistlerin çevresinde hızla toplanmasına katkıda bulunduğu gibi, belli sayıda aydınların da diyalektik materyalizm felsefesi safında yer almasını sağlamıştı. Marksist filozofların sezgicilik'e karşı (G. Politzer Fransal),, yeni-Hegelcilik'e karşı (A. Gramsci, italya), yeni-Plâton' culuk'a karşı (H. Selsam, ABD), prag-matizm'e karşı (W. Foster, ABD.), Behmkianizm'e karşı (T. Pavlov, Bulgaristan) ve 1930'ların diğer idealist eğilimlerine karşı çalışmaları, diyalektik materyalizmin itibarını artırmış, bilimlerin metodolojik temeli olarak oynadığı rolü ve faşist ideolojiye karşı güçlü bir silâh oluşunu ispat lamıştır. 2. Dünya Savaşından sonra marksist felsefede, modern toplumun ekonomik, sosyal ve sosyo-politik bütün alanlarında meydana gelen derin değişmelerin bir sonucu olarak yeni bir evre başlamıştır. Alman faşizminin ve Japon militarizminin yenilgiye uğratıl-masmdan sonra, Avrupa ve Asya'da sosyalist birkaç ülke ortaya çıkmıştır. Avrupa Halk Demokrasilerindeki Komünist ve işçi Partileri, sosyalist kuruluşun ve bu kuruluş içinde beliren ulusal özelliklerin genel diyalektik kanunları gibi çok önemli teorik ve pratik sorunları işlemişlerdir. Bu ülkelerde sosyalizmin kurulması sırasında bir kültür devrimi yer almış ve marksist-leninist felsefenin buna büyük katkısı olmuş; bu arada, emekçi halkın felsefi eğitimi ile kapitalist kalıntıların ve batıl dinsel inançların bilinçlerden silinmesi gibi ödevler yüklenilmiştir. Halk Demokrasilerindeki yeni marksist filozoflar, eskilerinin yanısıra çalışmalarını sürdürmektedirler. Bütün bu şahsiyetler, bilimsel felsefenin halka yayılmasına çalışmakta, sosyal gelişme ve sosyalizmin kurulması problemlerini (Bulgaristan'da P. Pavlov, Alman Demokratik Cumhuriyeti'nde H. Scheler, Polonya'da A. Schaff ve diğerleri) ; tabiat bilimlerindeki felsefi sorunları (Macaristan'da L. Janossy, Bulgaristan'da Polikarov ve diğerleri); etik problemleri (Romanya'da C. Gulian, ADC'de A. Abusch ve diğerleri); felsefe tarihi sorunlarını (ADC'de H. Ley ve R. Gropp); çağdaş idealizmin eleştiril-' meşini (ADC'de G. Mende Çekoslovakya'da J. Bodnar, Bulgaristan'da Iribaya-kov, ve diğerleri); mantığı (Macaristan' da B. Fogarasi, ADC'de G. Klaus ve diğerleri) diyalektik açıdan ele almaktadırlar. Kapitalist ülkelerde, 2. Dünya Savaşından bu yana, marksist felsefi düşünce, kapitalizmin yeni buhranının şartlan içinde demokrasi ve sosyalizm için mücadele yollarının araştırılmasını amaç edinmiştir. Bu ülkelerdeki komünist partilerinin ileri gelenlerinin konuşma ve yazılan, yeni tarihsel şartlar altında her ülkenin ulusal özelliklerinin bir tahlilini, barış, demokrasi ve sosyalizm için mücadelenin- somut yol-lannın araştınlması gerekliliğini belirtmektedirler. Kapitalist ülkelerdeki marksist düşünürler, anti-komünizmi ve idealizmin en son ve en incelmiş metodlannı teşhir ederek, ileri ci felsefi gelenekleri aktif bir biçimde savunmaktadırlar. Goldmann, Kana-pa (Fransa), A. Cornu (F. Almanya), A. Sereni ve Longo (italya) H. Sel-sam (ABD) ve daha başka düşünürlerin çalışmaları, sosyalizmin yeni bir kültür ve en iyi felsefi geleneklere dayalı yeni bir hümanizma getirdiğini göstermektedir. Conforth (ingiltere), Besse, H. Deniş (Fransa) ve daha başkalarının eserleri de idealizmin en son eğilimlerinin (yeni pozitivizm, varoluşçuluk, Yeni-Tho-masçılık) özünü açığa vurmakta, bun-lann ilerici kültüre ve hümanizme düşmanlıklarını göstermektedir. Kapitalist ülkelerin ileri gelen aydınları, marksizmi desteklemekte ve diyalektik materyalist düşüncenin safında yer almaktadırlar (ingiltere'de Bernal, Fransa'da Langevin, Vigier: ABD'de J. B. Furst, B. Dunham ve diğerleri). Başlıcalıkla da birçok ülkedeki mark-sistler revizyonizmi, dogmatizmi eleştirmekte ve bunlann sosyalist harekete vereceği zararları ortaya koymaktadırlar.

AYDINLANMA: AYDINLANMA, sosyo-politik bir eğilim; bu eğilimin temsilcileri, o zamanki toplumun kusurlannı düzeltmeye, iyilik, adalet, ve bilimsel bilgi anlayışını yayarak, toplumun ahlâkını, politikasını ve yaşayış tarzını değiştirmeye çalışmışlardır. Aydınlanma'nın temelinde yatan fikir, bilinçliğinin toplumun gelişmesinde kesin rol oynadığı, insanların bilgisizliğinin ve kendi tabiatlarım 'anlamak gücünden yoksun oluşlarının sosyal kötülüklerin nedeni olduğu tarzındaki idealist fikirdir. Aydın-lanma'cılar ekonomik gelişme şartlarının belirleyici rolünü keşfedemediklerinden, toplumun objektif kanunlarını ortaya koyamamışlardır. Aydınlan-ma'cılar, vaazlannda bütün sosyal sınıf ve tabakalara, en başta da hâkim sınıflara sesleniyorlardı. Aydınlanma, burjuva devrimlerinin hazırlanış döneminde yaygınlık kazanmıştır. Aydınlan-macılar arasında Voltaire, Rousseau, Montesquieu, Herder, Lessing, Sebiller, Goethe, Desnitski, Kozelski ve daha bir çokları vardır. Aydınlanma'cılann faaliyetleri, klerikal ve feodal ideolojinin etkisinin kırılmasına büyük ölçüde yardım etmiştir. Aydınlanma'cılar, yalnız Kiliseye karşı değil, dinsel dogma-tizm'e ve iskolâstik düşünce metoduna karşı da kararlı bir biçimde savaşmışlardır. Aydmlanma'cilar, 18. yüzyıl'ın sosyolojik görünüşünün oluşmasında etkili olmuşlardır. Aydınlanma'cılann fikirleri, ütopyacı sosyalistleri, Rus Nârodniklerini etkilemiştir. Aydınlanma, zamanımızda güçlü bir düşünce eğilimi olmamakla birlikte, Aydınlanma fikirleri marksist-olmıyan enteli-gensiya içinde hâlâ geçerlidir.

AYER, ALFRED: AYER, ALFRED (1910— ), yeni-pozitivist, Oxford Üniversitesi metafizik profesörü (1959'dan itibaren). Viyana grupu tarafından ileri sürülen fikirlerin propagandasını içine alan Langıta-ğe, Truth and Logic (1936) adlı eseriyle ün kazanmıştır. Daha sonraki eserlerinde (The Foımdations of Empirical Knowledge, 1940; Thin-king and Meaning, 1947; The Problem of Knowledge, 1956, v.s.), mantıksal-pozitivizm'in Ortodoks şeklinin etkisinden uzaklaşıp lengüistik felsefenin etkisi altına girmiştir. Ayer, bu eserlerinde, felsefî problemleri (bilgi'nin otantikliği; maddi objeler ile «duyumsal veriler» arasındaki ilişki problemleri, v.s.), bu problemlere ait kavramları tahlil ederek, pozitivist bir tutumla inceler ve bunlan «mantıksal bakımdan aydınlık» terminolojiye sokar.

AYNICİNSLİLİK VE AYRICİNSLİLİK: AYNICİNSLİLİK VE AYRICİNSLİLİK, Kant tarafından postulalaştınlan aynı-cinslilik ilkesine göre, özel kavram-lann ortak yanlan olması zorunludur, bu ortak nitelikler ohlan bir ortak jenerik kavram içinde sınıflandınr. öte yandan, ayncinslilik ilkesi, aynı jenerik kavram içinde sıruflandınlan özel kavramlann farklılığıdır. Ayncinslilik' in modern yorumu, ayncinsli ilkelerin aynı bir teorinin çerçevesi smıflandınl-masına meneder. Bu ilkenin çiğnenmesi eklektisizm'e yol açar.

AYRIKLIK: AYRIKLIK, cümleler arasında mantık bağlacı; iki cümleyi «yada» bağlacı ile birleştirerek bileşik bir cümle meydana getiren mantık işlemi. Sembolik olarak (A yada B diye okunan) A VB biçiminde gösterilir. Klasik matematiksel mantık, iki tip Aynklık arasında bir ayrım yapar; bu tipler içleyici (bağla3 yıcı) Aynklık ile dışlayıcı (ayıncı) Aynklık tipleridir, Bir içleyici Aynklık, en az bir yükleminin doğru olması halinde doğru olan ye bütün bileşken yüklemlerinin yanlış olması halinde yanlış olan karmaşık bir cümle, hüküm yada önermedir, içleyici Aynklık günlük dilde, «yada» bağlacının ayıncı-olmı-yan anlamında kullanılır. Dışlayıcı Aynklık ise, dilimlerinden biri doğru ise doğru olan bir bileşik cümle, hüküm yada önermedir. Bu da, günlük dilde «yada» bağlacının ayıncı anlamında kullanılır.

[color=darkred]A dizininin sonu>>[/color]
Ara
Cevapla


Bu Konudaki Yorumlar
Felsefe Dizini (A) - Yazar: Abidin Ünal - 12-11-2010, 18:52
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Abidin Ünal - 12-11-2010, 19:33
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Abidin Ünal - 12-11-2010, 19:40
[Konu Başlığı Yok] - Yazar: Abidin Ünal - 23-03-2011, 22:10



Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi